TİHEK Başkanı Arslan, ‘postmodern darbenin’ insan hakları ihlallerini anlattı

TİHEK Başkanı Arslan, “Bu süreçte dinin görünür alanlarda bulunması menedildi. ‘Özel hayatta kimsenin dinini yaşamasına engel olmayız ama kamusal hayata dini görünürlükleriyle çıkamaz’ gibi bir yaklaşım öne çıkarıldı.” dedi.
Aybüke İnal Kamacı |
28.02.2021

TİHEK Başkanı Arslan, ‘postmodern darbenin’ insan hakları ihlallerini anlattı

Fotoğraf: Süleyman Arslan/AA Ankara

Avukatlık yaptığı yıllarda orta öğretimde başörtüsü yasağının kaldırılması için etkin çalışmalar yürüten ve başörtüsüne özgürlük yolunu açan ilk Danıştay kararına vesile olan Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu (TİHEK) Başkanı Süleyman Arslan, “postmodern darbe”nin 24. yılı dolayısıyla AA muhabirine açıklamalarda bulundu.

Arslan, Refahyol Hükümeti’nin başarılı icraatlarıyla ön plana çıktığı bir dönemde kamuoyunda irtica ve laiklik sendromu oluşturulduğunu anımsatarak, Müslüm Gündüz, Fadime Şahin, Ali Kalkancı senaryolarıyla halkın dindar insanlardan soğumasına neden olabilecek ve bunun arkasında iktidarın olduğu hissini uyandıracak çalışmalar yürütüldüğünü söyledi.

Bu süreçte dindar insanların fişlendiğini, görevlerinden uzaklaştırıldığını, ekonomik ve ticari faaliyetlerinin engellenmeye çalışıldığını hatırlatan Arslan, özellikle Milli Eğitim Bakanlığında görev yapan başörtülü öğretmenler hakkında “kılık kıyafet kanununa” uymadıkları gerekçesiyle disiplin işlemleri yapıldığını, daha sonra “çalıştıkları kurumun huzur ve sükununu bozdukları” gerekçesiyle memuriyetten çıkarıldıklarını anlattı.

Bunun, laikliğe sahip çıkarak götürülmeye çalışılan bir proje olduğunu ancak laikliğin, toplumu dinden uzaklaştırmak şeklinde uygulanmaya çalışıldığını dile getiren Arslan, şunları kaydetti:

“Laikliği aslında kimsenin taktığı yoktu. O, darbecilerin sadece bahanesi oldu. Toplumu dinden arındırma, uzaklaştırma projesine dönüşmüş oldu. Bu süreçte dinin görünür alanlarda bulunması menedildi. İşte ‘özel hayatta kimsenin dinini yaşamasına engel olmayız ama kamusal hayata dini görünürlükleriyle çıkamaz’ gibi bir yaklaşım öne çıkarıldı. Bu, tabii insan hakları açısından kabul edilebilir bir şey değil.

Bizim kanunumuzda devletin laik olduğu tanımlanmıştır ama toplum laik olarak tanımlanmamıştır. Toplum laik değil, demokratik toplumdur. Demokratik toplum, herkesin inançlarını özgürce, hürce yaşadığı toplumdur. Dolayısıyla toplumu laikleştirme projesi altında siz, insanları dinden uzaklaştırmaya çalıştığınız zaman bu aslında din ve vicdan hürriyetine vurulmuş en büyük darbedir.”

“İnsan hakları savunucuları iyi bir sınav veremedi”
Bu durumun demokrasiyi zarara uğrattığını ve toplumda devlet-millet çatışması yaşanmaya başladığını ifade eden Arslan, insan hakları savunucularının da bu noktada iyi bir sınav veremediğine dikkati çekti. Arslan, dindarlara yönelik postmodern darbe yapıldığı için insan hakları kurumları, sendikaları ve örgütlerinin de demokratik davranamadığını ve darbecilerle iş birliği yaptığını aktardı.

Arslan, “28 Şubat süreciyle eğitim hakları ihlal edildi, din ve vicdan hürriyeti ihlalleri oldukça fazla oldu. Vatandaşların, kamu hizmetlerine girme hakları engellendi. Ayrımcılık yasağı ihlalleri çok fazlaydı. Toplantı ve dernek kurma özgürlüğü ortadan kaldırıldı, onlara müdahaleler oldu ve tabii bu süreç devam ederken halkın seçme ve seçilme hakları da ihlal edildi.” diye konuştu.

İlerleyen dönemde, halkın seçim zamanında iradesini ortaya koyduğunu anlatan Arslan, böylece yeni bir hükümetin ortaya çıktığını ve özgürlükçü bir yaklaşımla 28 Şubat’ta alınan kararların ortadan kaldırıldığını vurguladı.

“Türkiye’nin insan hakları alanında kendine geldiği dönemleri görüyoruz”
Arslan, 2012’de Türkiye İnsan Hakları Kurumu ve Kamu Denetçiliği Kurumunun kurulduğunu, Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru hakkının getirildiğini, bunların, Türkiye’nin insan hakları mücadelesinde önemli bir kazanım olarak ortaya çıktığını belirtti.

Şu anda yargıda reform çalışmaları yapıldığını ve gelecek hafta Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, İnsan Hakları Eylem Planı’nı açıklayacağını hatırlatan Arslan, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Türkiye’nin insan hakları alanında kendine geldiği dönemleri görüyoruz. Bu nasıl oldu? Devlet ve millet kaynaşmasıyla oldu. Devlet ve millet artık enerjisini kendi içinde tüketmek değil, o birlik ve beraberlik ruhuyla ülkemizi çağdaş, muasır medeniyet seviyesinin çok üstüne çıkarmaya çalışıyor. Tabii bu süreç zaman içerisinde yine akamete uğratılmaya çalışıldı. Mesela 15 Temmuz hain darbe girişimi de bunlardan birisiydi ama bütün bunlara rağmen biz, ülke olarak içeride birliği, beraberliği sağladığımız için bütün terör örgütlerine karşı mücadelelerimizde başarılı olduk, başarılı oluyoruz.”

Öte yandan Arslan, 1960 darbesinin sonuçlarını ortadan kaldırmak için kurulan “27 Mayıs 1960 Askeri Darbe Mağdurlarının Zararlarının Tazmini Amacıyla Kurulan Komisyon” uygulamasını anımsatarak, bunun benzerinin 28 Şubat mağdurları için de hayata geçirilmesi gerektiğini ifade etti

Kaynak: https://www.aa.com.tr/tr/28-subat/tihek-baskani-arslan-postmodern-darbenin-insan-haklari-ihlallerini-anlatti/2159674

‘Can dostlarımız!’ her yerde

Özellikle son yıllarda pandemi döneminin de etkisiyle Edirne’de, cadde ve sokaklarda başıboş dolaşan sokak köpeklerin sayısı gün geçtikçe artmaya devam ediyor. Vatandaşlar, neredeyse şehrin her yerinde sabah saatlerinde okullarına veya iş yerlerine giderken, kalabalık gruplar halinde dolaşan sokak köpekleri köşe kapmaca yaptıklarını söylüyor.

Edirne’nin neredeyse tüm semt ve mahallerinde, başıboş köpek sorunu artarak devam ediyor. Kalabalık gruplar halinde dolaşan sokak köpekleri, her türlü tehlikeye davetiye çıkarıyor. Özellikle pandemi döneminde yaşanan kısıtlamalarda sokakların hakimi durumuna gelen başıboş sokak köpekleri, kısıtlamaların kaldırılmasıyla birlikte adeta şehrin her yerinde kol geziyor. Vatandaşlar, köpeklerin saldırılarından kurtulmak için sokak değiştirdiklerini, evlerine, apartmanlarına girerken tedirgin olduklarını dile getiriyor.

YETKİLİLER ÜÇ MAYMUNU OYNAMAYA DEVAM EDİYOR

Yeni yerleşim bölgesi başta olmak üzere şehrin tüm semtlerinde, meydanları, cadde ve sokakları ve çocuk parklarını mesken tutan başıboş köpeklerin, bir şekilde kontrol altına alınmasını isteyen Edirneliler, “Çocuklarımızı, kendimizi, ailemizi başıboş sokak köpeklerinin saldırılarından korumaya çalışıyoruz. Telafisi mümkün olmayan sonuçların yaşanması an meselesi. Şehrin yöneticileri de ‘başıboş köpek’ sorununun tamamen farkında. Ancak kendilerine ‘hayvan sever’ diyen fakat tek dertlerinin ‘mama bağışı’ tiyatrosu adı altında maddi gelir elde etmek olan bir kısım ‘hayvan dilendiricisinin’ tepkisinden, oy kaygısı başta olmak üzere sosyal ve ekonomik sebeplerden dolayı çekindikleri için üç maymunu oynamaya devam ediyorlar” dedi.

HAYVAN DERNEKLERİ DESTEK BEKLİYOR

Bazı hayvan dernekleri, ülke genelinde yaklaşık 10 milyon adet sokak köpeğinin başıboş halde Türkiye sokaklarında yaşamaya çalıştığını iddia ediyor. Dernek yöneticileri, birçok ilde valiliklerin ve belediyelerin sokaktaki ‘canların’ daha iyi şartlarda yaşayabilmesi için taşın altına elini koymadıklarını, sadece zaman zaman toplu mama bağışları yaparak günü kurtarmaya çalıştıklarını dile getiriyor. ‘Can dostlarının’ ait olduğu yerlerin sokaklar olmadığını dile getiren dernek yöneticileri, “Bazı illerde pilot diyebileceğimiz adımlar atıldı. Özellikle Eskişehir’de oluşturulan barınma merkezleri ile öncelikle köpekler sokaklardan toplanıyor. Gerekli bakım ve tedavileri yapıldıktan sonra sahiplendirme süreci işleniyor ve canlara tek tek bir yuva bulunuyor. Onların ait oldukları yerler sokaklar değil” diye konuştu.

https://www.edirnemedya.net/yasam/can-dostlarimiz-her-yerde-h4201.html