Zorunlu eğitim dayatması

13-14 yaş sonrası örgün lise eğitimi derhal zorunlu olmaktan çıkartılmalıdır.

Liseye sadece okumak isteyen öğretmene saygılı ilim talep eden talebeler gitmeli, hazcı arsız saygısız eyyamcı öğrenciler aşamalı uyarılar sonrasında derhal açıköğretime kaydırılıp lisede okumak isteyen talebelerden acilen uzaklaştırılmalı, onların da zehirlenmelerine fırsat verilmemelidir. Bu tür öğrencileri tespit etmek çok kolay ortaokul öğrenimi sırasında gösterilen tavırlar, notları, okuduğu kitaplar, aldığı uyarılar, disiplin cezaları, öğretmen kanaatleri vs ye bakılır rehber öğretmenin de değerlendirmesiyle tespit edilebilir, çok zor değil.

Okumak isteyene de fırsat sonuna kadar açık olmalı ve açık öğretime geçiş olabildiğince kolaylaştırılmalı ve bu tür öğrenciler mesleki eğitim kurs vs talebeder olmalı.

Meslek öğrenenler teşvik edilip iş ve evlilik masrafları devlet tarafından karşılanmalı.

4-6 yaş okul öncesi eğitim zinhar zorunlu olmamalı. Bunların eline fırsat geçerse okul öncesi eğitim diye çocukları Anıtkabir’e götürür putlara tapmayı öğretirler. Safi zihinleri iğfal etme imkanı verilmemeli. Ayrıca ne yapıp ne edip 14 yaşından sonraki eğitimi yani lise eğitimini de zorunlu olmaktan çıkarmalı, okula yalnızca gerçekten okumak isteyen gençlerin gittiği, disiplinin, öğretmene saygı ve ilme sevginin üst düzeyde olduğu; arsız, küstah, hazcı ve nefsani hareket eden bir avuç zorba öğrencinin diğerlerini çürütemediği istekli talebelerin olduğu nitelikli okulların sonuna kadar desteklenmesi taraftarıyım.

Zorunlu eğitim kaldırılmalı!

Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin, liselerde sınıf tekrarının yeniden hayata geçirileceğini ve açık öğretim eğitimlerine de düzenleme getirileceğini açıkladı. Liselerde sınıfta kalma uygulamasının ancak zorunlu eğitimin kaldırılmasıyla başarılı olacağını ifade eden Memur-Sen Konya İl Başkanı Nazif Karlıer, “Sınıfta kalma şartı tekrar gelebilir ama zorunlu lise eğitimi kaldırılmadığı taktirde bu uygulama sorunlara yol açar” dedi.

‘LİSELERDE ZORUNLULUK KALDIRILMALI’

Lise eğitiminin zorunlu halden çıkarılması gerektiğinin altını çizen Karlıer, “Liselerde sınıf tekrarı uygulamasının geri geleceği açıklandı. Fakat liselerde sınıf tekrarının uygulanabilmesi için, okuma zorunluluğunun kaldırılması gerekiyor. Sınıfta kalma şartı tekrar gelebilir ama zorunlu eğitim kaldırılmadığı taktirde bu uygulama yapılamaz. Lise öğretimini zorunlu olmaktan çıkarmalıyız. Sadece isteyenler gitmeli. Hala zorunlu eğitime devam edilecekse, bu kural uygun olmaz. Eğitim kalitesinin arttırılması için bunun doğru bir planlamayla yapılması gerekiyor.” diye aktardı.

https://www.yenihaberden.com/zorunlu-egitim-kaldirilmali-1786603h.htm

4+4+4 diye, gerini gerini övünerek, milyonlarca genç insanın yakasını tam 12 yıl bırakmıyoruz…
İlkokuldan sonra, hiç değilse sanayide çırak olabilecekleri de arıya verip, işe yaramaz ederken, karmaşa ve kaos ortamından olumsuz etkilendikleri için gerçek heveslileri de, okuldan okumaktan soğutuyoruz..
Ve bu ucube sistemi inat ve ısrarla devam ettiriyoruz ya hani.
Bakınız; 12 sene boyunca, bedava kitap, bedava okul ve bedava öğretmenler tahsis ettiğimiz ve uğruna etek etek para harcadığımız bu öğrencilerden biri, Üniversite sınavında ne yapmış.
– 40 Türkçe sorusundan hiç doğrusu yok.
– 40 Matematikten bir soru bilmiş.
– 20 Sosyal sorusundan, yine bir doğrusu,
Ve
– 20 Fen sorusundan da, sadece 1 doğrusu var.
Toplam 120 sorudan, yanlış sayısı daha fazla olduğu için, -1.7 net ile borçlu düşen bu kahramana! ne olmuş dersiniz?
Cumhuriyet Üniversitesi Türk lehçeleri ve Edebiyatı bölümünü kazanmış ve Üniversiteli olmuş…
Yani,120 sorudan hiç doğrusu olmayan adamı bile Üniversiteli yapmışız.
Hani hatırlarsanız; ” Sıfır çeken” bile Üniversiteli olacakmış diye, sert tartışmalar olmuştu ya, meğerse sıfırın altında kalanlar da girebiliyorlarmış.
İyi mi?…
Üstelik bu örnekten epeyce de varmış.
12 sene avare kasnak gibi dönenlerin yakasını yine bırakmıyor,
eksiye düşenleri bile Üniversitelere dolduruyoruz ki, bir dört yıl daha dönsün dursunlar…
Ve bunun adına da ” Yüksek Öğretim” diyoruz…
Peh peh peh!!!…

Haydar MERMER

Mustafa Kemal’in öğretmene verdiği değer. Dalkavuk öğretmen istemiyor ilmi yapan öğretmeni takdir ediyor. https://www.instagram.com/reel/C0HXpl8N2JW/?igshid=MzRlODBiNWFlZA==

20. MİLLİ EĞİTİM ŞURASI DEĞERLENDİRME RAPORU

28 ŞUBAT PLATFORMU MİLLİ EĞİTİM ŞURASI DEĞERLENDİRME RAPORU

http://www.meb.gov.tr/20-mill-egitim-srasinda-128-maddede-tavsiye-karari-alindi/haber/24741/tr

20. Millî Eğitim Şûrasının Cumhurbaşkanlığı himayelerinde gerçekleşecek olmasını bir fırsat olarak değerlendirmekteyiz.
Sayın Cumhurbaşkanımızın uzun süredir eğitime dair “istenen başarıyı elde edemedik” şeklindeki eleştirilerini biliyoruz. Derslik, donanım ve teknoloji anlamında Cumhuriyet tarihinin en büyük atılımının gerçekleştirilmesine rağmen eğitim/öğretim kalitesinde istenen seviyeye ulaşılamaması pek çok isim tarafından gündeme getirildi. Anlaşılan o ki Sayın Cumhurbaşkanımız eğitim konusunda her kesimin fikirlerini alarak yeni bir sayfa açmak amacıyla bu şûranın toplanmasına önayak olmuştur.
Eğitim bir ülkenin, bir milletin öncelikli ve ihmal edilemez meselesidir. Büyük ülkelerin tarihine bakıldığında ilk önce eğitime odaklandıkları, bu konuyu rayına oturttuktan sonra diğer meselelere yoğunlaştıkları görülür. John Adams(ABD), I. Petro(Rusya), Victoria (İngiltere), Mao Zedong(Çin), Meiji Ishin(Japonya), XIV. Louis(Fransa) gibi liderlerin önceliklerini eğitime verdiğini biliyoruz. Bu ülkelerin siyasi ve ekonomik yönden güçlü olmaları bahsettiğimiz isimlerin eğitime yönelik yatırımları dolayısıyladır.
Osmanlı’nın ikinci hükümdarı Sultan Orhan’ın Bursa’nın alınmasının hemen akabinde başkente bir üniversite açtırması ve başına da dönemin en büyük âlimlerinden Davud El-Kayseri’yi getirmesi de boşuna değildir. Sultan Fatih, Kanuni ve nihayet Sultan Abdülhamid zamanlarında eğitim alanında yapılan devasa yatırımlar milletimizin bugünlere ulaşmasının en büyük sebebidir. Devletin çökmesi beklenirken Sultan Abdülhamid’in varını yoğunu harcayarak açtırdığı yüzlerce okul ve buralardan yetişen nesiller yeni cumhuriyetin kurucu kadrolarını oluşturmuştur. Merhum Kemal Karpat bu dönemde gerçekleşen eğitim ve modernleşme atılımlarını milletimizin dönüm noktası olarak ele alır. Hocamızın kitaplarında Abdülhamid dönemine ait açılan okul sayıları, öğrenci sayıları, ilk defa açılan kız okulları ve askeri üniversiteler ayrıntılı şekilde yer almaktadır. Sultan Abdülhamid’in açtığı bu okulların pek çoğu günümüzde de en kaliteli eğitim kurumları olarak varlığını sürdürmektedir. Galatasaray Lisesi, Kabataş Erkek Lisesi, İstanbul Erkek Lisesi, Veterinerlik Okulu, Ziraat Okulları, Teknik Meslek Liseleri, Mülkiye Mektebi, İTÜ, İstanbul Tıp Fakültesi, Harbiye, İstanbul Üniversitesi gibi yüzlerce okul bu dönemde açılmıştır. Sadece İstanbul’da değil devletin tüm şehirlerinde bu okullar açılmıştır. Bu okulların ortak özelliği; kaliteli eğitim, nitelikli eğitimci kadrosu ve saray misali binalarıdır.
20. Millî Eğitim Şûrasıında geçmişte yapılan bu atılımların arkasındaki anlayış iyi okunmalıdır. Eğer ki bu şûra da öncekiler gibi Amerikan-Alman-İskandinav-Japon eğitim sistemlerinin çarpıştırıldığı bir akademik alıntılama yarışına dönüşecekse başarısızlığa mahkûm olacaktır. Çünkü her milletin eğitimi tarihine, kültürüne, inançlarına ve hatta coğrafyasına göre şekillenir. Bu sebeple yaşadığımız coğrafyanın gerçeklerine uygun yerli ve milli bir eğitim sistemi için kafa yormalıyız. Dünya tarihinin en büyük devletlerini kuran ecdadımızın bu konudaki uygulamalarına yönelmeliyiz. Eğitimi ne zaman boşladıysak o dönemlerde çöküşe geçtiğimizi hatırlamalıyız.
Kısacası ne yapacaksak kendi tecrübelerimize ve tarihimize dönerek yapmalıyız. Çünkü bizi biz yapan değerler neyse geleceğe kalmamızı sağlayacak olan da odur.
EĞİTİM BİR BEKA MESELESİDİR
Geçen 20 yılda eğitim alanında özellikle okullaşma, teknolojik alt yapı, ücretsiz kitap dağıtımı, her şehre üniversite kurulması ve okul öncesi eğitimin yaygınlaştırılması gibi konularda büyük atılımlar gerçekleştirildi. Kemiyete dair bu ilerlemelere rağmen keyfiyet(eğitimin içeriği ve sonuçları) itibariyle istenen gelişmenin sağlanamaması Cumhurbaşkanımızın özeleştirisinin temelini oluşturuyor. Tanzimat’tan bu yana eğitim alanında sürekli yeni yöntemler deneniyor, müfredat güncelleniyor, öğretim yöntemleri yeniden ele alınıyor fakat bir türlü istenen sonuç elde edilemiyor. Tüm bu yenilik çabalarının ortak bir yönü var: Batı eğitim sistemlerini aynen taklit etmek. Bu durum organ naklinde ortaya çıkan doku uyuşmazlığına benziyor. Bu uyuşmazlık kangrene dönüşüp tüm bedeni tehdit edebiliyor.
Fî tarihte bir Eğitim Şûrasına katılmıştık. Bu şûrada gördüklerim, dinlediklerim sorunun kaynağına da işaret ediyordu. Şûrada sunum yapan akademisyenler neredeyse ağız birliği etmişçesine James, Freud, Jung, Watson, Binet, Pavlov, Wertheimer, Maslow, Piaget, Skinner gibi batılı bilim adamlarının çalışmalarından alıntılarla sunumlarını gerçekleştirmişti. Eğitim ve Gelişim Psikolojisi ile Öğretim Yöntemlerinde tüm üniversitelerimiz bu isimlerin çalışmalarını esas almaya devam etmektedir. Elbette bu çalışmalardan istifade edeceğiz lakin bu bilim adamlarının bizzat kendileri ortaya koydukları görüşlerin bir “teori” olduğunu ve Avrupa toplumunu konu edindiğini sıklıkla dile getirmişlerdir. Burada asıl sorun bahse konu batılı görüşlerin taklit yoluyla ülkemizde denenmesinden kaynaklanmaktadır. Oysa bu fikirlerin(teorilerin) yerli ve milli bir görüşle harmanlanarak gücünü gelenekten alan bir sentez haline getirilmesi lazımdır.
Avrupa’nın 12. ve 13. yüzyıldan itibaren yaptığı tam da budur. Endülüs İslam Medeniyetini kendilerine örnek alan Avrupalılar ilk üniversiteyi Bologna’da kurmakla İslam bilgi kaynaklarını kendi ülkelerine taşımış ve bu bilgileri Avrupa geleneğiyle harmanlayarak yeni bir senteze ulaşmışlardır. Daha sonra açılan Oxford, Salamanca, Sorbonne gibi üniversiteler de tamamen Endülüs üniversitelerine gönderdikleri öğrencilerin tecrübelerine dayanarak kurulmuştur. Misal: Batı’da deneysel bilimin kurucusu olarak bilinen Roger Bacon eğitimini Endülüs’te aldı. Ona göre İbn-i Sina Aristoteles’den sonraki en büyük filozoftu. Sonradan İkinci Syvestre adıyla papalık koltuğuna oturan Aurillaclı Gerbert tahsilini orada yaptı. Batı Rönesansı’nın temelleri orada atıldı.
Ülkemizde eğitime dair en büyük sorun geleneğimizi, tarihimizi ve inançlarımızı hor gören, körü körüne taklitçiliği son iki asırdır tek kurtuluş çaresi olarak değerlendiren aşağılık kompleksinden muzdarip sözde aydınların tesirleridir. “Kraldan çok Kralcı” olan bu tipoloji başta eğitim olmak üzere “dil devrimi”, “dilde sadeleşme”, eski yazının(Osmanlıca) yasaklanması, Türk Musikisinin radyolardan kaldırılması, dinî eğitimin etkisizleştirilmesi, Osmanlı ve Selçuklu dönemlerinin silikleştirilmesi gibi uygulamalara imza atmakla milletimizin tarihinden ve geleneklerinden koparılmasına ve toplumsal anomi/fikrî buhran yaşanmasına vesile olmuşlardır.
Sayın Cumhurbaşkanımızın “Genç bir nüfusa sahibiz ama medeniyet tasavvurumuzu layıkıyla hayata geçiremiyoruz” eleştirisi işte bu gerçekleri özetleyen önemli bir tespittir. Son iki asırdır alışkanlık haline gelen bilinçsiz taklitçilik bugün de eğitimimize yön vermeye devam etmektedir. Müfredat sürekli güncelleniyor, öğretim metotları değişiyor, kitaplar yenileniyor lakin sonuç değişmiyor. Bu durum aynı odadaki kanepenin yerini değiştirmeye benziyor. Aslolan bakış açısının, paradigmanın, temel felsefenin ve ilham alınan kaynakların değiştirilmesidir. Bu da ancak Gazalileri, Birunileri, Farabileri, Uluğ Beyleri, İbn Sinaları, Kâtip Çelebileri, Ahmed Cevdetleri ve nice ilim adamını yetiştiren kadim anlayışımıza dönmekle mümkündür. Bu kadim anlayış; ilhamını yüce kitabımızdan alan “İlim her Müslümana ömür boyu farzdır” şeklinde özetlenebilecek temel akidedir. Halen bir benzeri imar edilemeyen Taç Mahal, Divriği Şifahanesi, Selimiye Camii, Mağlova Kemeri, Gevher Nesibe Şifahanesi, El-Hamra Sarayı gibi yaşayan binlerce âbide bahsettiğimiz temel akidenin, kadim eğitim anlayışımızın, kültürümüzün, irfanımızın, geleneğimizin veciz bir numunesi olarak bizlere her konuda yol göstermelidir.
Bilindiği üzere Osmanlı Devletinin duraklamasının en önemli nedenlerinden biri olarak medreselerin yozlaşması gösterilir. Buna göre 16. yüzyılda başlayan bu yozlaşma 18. ve 19. yüzyılda devletin bekasını etkiler hale gelmiştir. Müderrislerin para karşılığı atanması, iltimasın alışkanlık haline dönüşmesi bu çöküşün belirgin sebeplerindendir. Derdi sadece askerden kaçmak olan kitleler medreselere doldurulunca da adeta devletin ruhuna Fatiha okunmuştur. Tarihimizden çıkarılacak en önemli ders, eğitim söz konusu olduğunda hiçbir şekilde liyakatten taviz verilmemesi gerektiğidir. Bu nedenle bugünkü öğretmen yetiştirme programlarının(özellikle sınıf öğretmenliği) ciddiyetle yeniden ele alınması, üniversiteye girişte bu alanlar için tavan sınırı getirilmesi elzemdir. Çünkü eğitimin başı da sonu da birikimi haiz nitelikli öğretmenlerdir.
TEMEL MUHARRİKLER
Eğitim elbette ailede başlar ancak iyi bir aile için de eğitimli ve şuurlu ebeveynler gerektir. Bu sebeple de bu alandaki tüm ihyanın dibacesi eğitimdir. Ahlaki ve milli şuuru eğitim yoluyla almamış ebeveynlerin çocuklarına vereceği fazla bir şey olamayacağı malumdur. Eğitimde temel alınacak muharrikler: SEVGİ, MERAK DUYGUSUNU UYANDIRMAK, SEBAT ve GÜZEL ÖRNEKLİKTİR. İşini severek yapmayan bir öğretmen talebelerle ünsiyet kuramaz ve bu sebeple de istenen netice alınamaz. Talebelerin sevmeyi öğrenmeleri için öğretmenlerinden de sevgi görmeleri gerekir. Sevmeyi ve merhameti öğrenen öğrenci ise hayat boyunca ruh sağlığını korur. Hazır bilgi yerine çocukların merak duygusunu uyandırmak, sorgulama yapmalarını sağlamak ise eğitimin esasıdır. Merakı teşvik edilen öğrenci bilgi Çin’de bile olsa arayıp bulacaktır. Ardından da bu yolda sebat göstermeyi bilmeli, eğitimin bir süreç olduğu gerçeğinden kopmayarak talebelerin hatalarını usulünce tedib etmelidir. Tüm bunları yaparken de öğrettiği düsturları kendi hayatında yaşayarak güzel örneklik sergilemelidir. Kısacası öğretmen her haliyle talebelere rehberlik etmeli, yol göstermelidir.
TEMEL ÖĞRETİM USULLERİ
Eğitimin içeriği kadar öğretim yöntemleri de oldukça önemlidir. Türk İslam geleneğinde üç temel öğretim usulü vardır: SADELİK, TEKRAR ve UYGULAMA. Peygamber Efendimiz(s.a.v) bir hadis-i şeriflerinde “Faydasız ilimden Allah’a sığınırım” buyurmuştur. Bu sebeple özellikle temel eğitim çağındaki çocuklarımıza binlerce gereksiz bilgiyi boca etmek yerine sade ve hayati önemi haiz bilgiler/değerler aşılanmalıdır. Bu bilgilerin/değerlerin bolca tekrar ile önce zihinlere ardından da sadra işlemesi sağlanmalıdır. Son aşamada ise öğretilen bilgilerin uygulaması ile talebelerin öğrendiklerini içselleştirmesi sağlanmalıdır. Japonya, Finlandiya, Çin, İngiltere gibi pek çok ülkede 5. sınıfa kadar sınav yapılmadığı gibi toplumsal değerlerin olabildiğince yalın bir tarzda uygulamalı olarak öğretilmesi esastır. Örneğin Japonya’da 4. sınıfa geçen her öğrenci mutlaka atom bombasının atıldığı Nagasaki ve Hiroşima şehirlerine götürülerek sorumlulukları fiili olarak öğretilir. Apple’ın kurucusu Steve Jobs’ın 14 yaşına kadar çocuklarının eline tablet veya cep telefonu vermemesini; Facebook’un kurucusu Zuckerberg çocuklarını sosyal medyadan uzak tutmasını bu çerçevede dikkatinize sunmak istiyorum.
TEMEL KAYNAKLAR
Milli bir eğitimden bahsedeceksek milli kaynaklarımıza dönmek durumundayız. Anglo Sakson ülkelerde(İngiltere, Avustralya, Kanada, Yeni Zelanda, ABD) kendi dillerinin ihyasını sağlayan Shakespeare, Almanya’da Goethe, İspanya’da Cervantes, İtalya’da Dante ilkokuldan lise son sınıfa kadar okutulan temel kaynaklardır. Bir İngiliz, milli şairlerinin eserlerini adı gibi bilir ve benimser. İngiliz, Alman, İtalyan, İspanyol ruhu bu isimler ve eserleri aracılığıyla yeni nesillere aktarılır.
Bu sebeple eğitimimizde esas alınmak üzere iki öneride bulunacağım: Birincisi bugün kullandığımız Türkçenin münşii olan büyük ozanımız Yunus Emre ve ikinci olarak da Büyük Türk destanlarımız müfredata kapsamlı şekilde konulmalıdır. Temel eğitimde milli destanlarımız(Japon animasyon firmalarına filmleri de yaptırılabilir), ortaokul ve lisede ise düzenli olarak “Yunus Emre Okumaları” yapılması milli ruhun, medeniyetimizin ve değerlerimizin yeni nesillere tevarüs etmesini sağlayacaktır.
ÖNERİLER
Bu vesileyle biz de içeriden bir göz olarak eğitim sistemimize dair görüş ve önerilerimizi sizlerle paylaşmak istiyoruz.
1- Öğretmen meslek kanunu bir an önce çıkarılmalıdır. Çünkü “öğretmenlik” kurucu nitelikte bir ihtisas mesleğidir. Böylesi stratejik bir mesleğin kanununun olmaması eğitim sistemimizin en büyük eksiklerinden biridir. Eğitimin anahtarı öğretmendir. Bu konudaki pozitif açıklamaların somut adımlarla desteklenmesi elzemdir. Öğretmenler, hem madden hem manen kendilerine sahip çıkıldığını görmek istiyor. Öğretmeni kazanırsak eğitimi de kazanırız. Çünkü bir futbol takımında olduğu gibi iş sahadaki oyuncuda bitiyor.
2- Üniversitelerin öğretmenlik programları milli bir anlayışla güncellenmelidir. Çünkü eğitim diğer tüm kazanımların dibacesidir. Bu sebeple öğretmenlerimiz eğitimin özünün öncelikle ahlak olduğu şuuruyla yetiştirilmelidir. Öğretmen kalitesini artırmadan eğitimin kalitesinde artış beklemek yanlış olur. Bu amaçla üniversite sınavlarında öğretmenlik programlarında baraj yükseltilmelidir. Diş hekimliği ve eczacılık gibi bölümler ilk 80 binden alırken ülkemizin geleceğini belirleyen öğretmen adaylarının 300 bin içerisinden alınması temel çelişkilerimizden biridir. Atalarımız “mal canın yongasıdır” der. Gençlere özendirmek amacıyla öğretmenlerin sosyo-ekonomik durumları iyileştirilmelidir. Mevcut durumda öğretmen maaşları en düşük memur maaşlarından biridir. Öğretmen ve yöneticilik alımlarında uygulanan mülakat sistemine son verilmelidir. Sözleşmeli/kadrolu öğretmen ayrımı kaldırılmalıdır. Öğretmene yönelik şiddeti önleyecek kanunlar çıkarılmalı, ilgili yönetmeliklerde somut yaptırımlar getirilmelidir. Çünkü disiplin başarının şartıdır. Eğitimde popülizmden uzak durulmalıdır. Öğrenciyi/veliyi merkeze alayım derken öğretmen sahipsiz bırakılırsa bundan en fazla eğitim sistemimiz zarar görür.
3- Sınıf öğretmenliği eğitim kadroları içindeki en önemli alandır. Sınıf öğretmenlerinin 6-10 yaş çocuklarımıza Türk-İslam kültürü, gelenekler, tarih şuuru, ahlak, özgüven ve sosyal beceriler kazandırabilmesi için özel bir programdan geçirilmesi faydalı olacaktır. Çünkü ağaç yaşken eğilir. Çoğu birey ilkokul öğretmeninin etkisi altında şahsiyet kazanır. Eğer ki sınıf öğretmeni çocuk yaşta verilmesi gereken milli şuuru aşılayamazsa birey için geç kalınmış demektir. Çocuk oluşan bu boşluğu ilerleyen yıllarda farklı siyasi-ideolojik fikirlerle doldurmakta ve bu da ülkemizin ilerlemesine engel oluşturmaktadır.
4- Eğitim yöneticiliği profesyonel bir meslek olarak tanımlanmalı, üniversitelerin Kamu Yönetimi bölümlerinde bu işe mahsus “Eğitim Yöneticiliği” bölümü açılmalı ve eğitim yöneticileri buradan mezun olanlar arasından atanmalıdır. Ayrıca Eğitimin tüm aşamalarında “mülakat” sistemine son verilmelidir.
5- Proje okullarında(nitelikli/sınavlı okullar) uygulanan teklif usulü atama sistemi bir an önce kaldırılmalı, bu okullara atanacak öğretmen ve yöneticiler somut ölçütlere göre belirlenmelidir. Şu an bu okullar eğitim sistemimizdeki en büyük açıklardan biridir. Bu durum öğretmenler arasındaki iş barışını ve motivasyonu derinden etkilemektedir. Çünkü adaletin olmadığı yerde güven ve huzur olmaz.
6- Bakanlığın taşra teşkilatları olan İl ve İlçe müdürlükleri hantal yapıdan kurtarılarak proje üreten, ufuk sahibi dinamik kamu yönetimi anlayışına kavuşturulmalıdır. İl/İlçe bazında değerlendirmesi yapılan yöneticilerden ilerleme sağlayamayanlar değiştirilmelidir. Söz konusu eğitim olduğunda liyakatten asla taviz verilmemelidir. Tıpkı şube müdürlüğünde olduğu gibi bu makamlara objektif ölçütlere göre atama yapılmalıdır. Taşrada kolları güçsüz olan merkez, istenen başarıyı sağlayamayacaktır.
7- Halen uygulanan 12 yıllık kesintisiz eğitime son verilmelidir. Bu uygulama liselerdeki eğitim kalitesini düşürdüğü gibi yığılmalara da sebebiyet vermektedir. Bunun yerine Çıraklık Eğitim Merkezleri açılmalı, akademik eğitime zorlanan milyonlarca öğrencinin sanayimize katkı sunacak şekilde usta-çırak anlayışıyla eğitilmesi sağlanmalıdır. Bu sayede meslek liselerinde, sürekli teknolojisi ilerleyen atölye kurma masrafları ortadan kalkacak, öğrenciler güncel makinelerle eğitimi yerinde öğrenme imkânına kavuşacaktır. Ayrıca akademik liselerde sınıf geçme kıstasları zorlaştırılmalıdır. Çünkü kolaya alışan beyinlerin zora istidadı zayıflar.
8- Din dersleri ilkokul birinci sınıftan başlayarak zorunlu olmalı ve öğretimden çok eğitim şeklinde uygulamalı olarak verilmelidir. Çünkü eğitimin özü “ahlak”tır. Birey hangi alanı tercih ederse etsin hayatı boyunca kendisini ayakta tutacak temel değeri “ahlak”tır. İkinci Dünya Savaşı sonrasında bir okul müdürü öğretmenlere şöyle demiş : ” Gözlerim savaşta hiçbir insanın görmemesi gereken şeyleri gördü. İyi eğitilmiş ve yetiştirilmiş mühendislerin inşa ettiği gaz odaları, iyi yetiştirilmiş doktorların zehirlediği çocuklar, işini iyi bilen hemşirelerin vurduğu iğnelerle ölen bebekler, lise ve üniversite mezunlarının vurup yaktığı insanlar… Sizlerden isteğim şudur: Öğrencilerinizin insan olması için çaba harcayın. Çabalarınız bilgili canavarlar ve becerikli psikopatlar üretmesin. Okuma yazma ve matematik, çocuklarınızın daha fazla insan olmasına yardımcı olursa ancak önem taşır.” Biz de 15 Temmuz’da benzer tecrübeyi yaşadık. İşte bahsettiğimiz “ahlak” tam da bunun için gereklidir.
9- Fizik-Kimya-Biyoloji-Coğrafya-Edebiyat-Tarih gibi alanlarda derslik sistemine geçilmelidir. Bu dersler konuyla alakalı donatılmış dersliklerde işlenirse çok daha verimli olacaktır. Batı ülkelerinde sistem bu şekilde işlemektedir. Ders materyalleri eğitimi bir kat daha etkili kılmaktadır.
10- Üniversiteler de dâhil tüm eğitim kurumları tek çatı altında birleştirilmelidir. Çünkü üniversiteler ile ortaöğretim-ilköğretim birbirinden kopuk şekilde eğitim vermekte, bunun sonucu eğitimin önemli kolları farklı hedeflerde ilerlemektedir. Bu sebeple tüm eğitim kurumlarını ortak hedefte bir araya getirerek birbirini tamamlayan bir bütün haline gelmeleri elzemdir. Tüm eğitimi planlayan üst çatı organı kurulması bu sorunu çözecektir.
11- Ortaokullardan itibaren tüm okullar karma eğitimden kurtarılmalı, hiç olmazsa, ayrı sınıflar oluşturulmalıdır. Mümkünse, okullar da kız erkek ayrı ayrı planlanmalı ve biran evvel bu eğitime geçilmeli.
12- Bütün okullarda, Kuran’ı Kerim ve Osmanlıca ilkokuldan lise sona her sınıfta zorunlu olarak okutulmalıdır.
13- Ortaokuldan itibaren öğrenci eğilmelerinin tespiti yapılarak, yüksek öğretime yönlendirme sistemi kurulmalı, ülkenin gelecek yıllara dair ihtiyaçlarına göre planlama yapılarak, yüksek öğrenim ve orta öğretim birlikte planlanmalıdır.
14- Bütün özel okullar işletme ve eğitim açısından zaten milli eğitim bakanlığı planlarına göre idare ediliyor, ancak; öğretmenlerin özlük hakları ve ücret politikası tamamen, işletmelerin insafına bırakılmış; orda bambaşka bir facia yaşanıyor..! Devletin koyduğu bir öğretmen ücreti politikasıyla oradaki eğitim de daha kaliteli hale getirmek mümkün, orda çok farklı uygulamalar var. Fazla not vermeden tutunda, öğretmenler arasında ücret adaletsizliği, öğretmenlerde eğitim performansı menfi yönde etkiliyor..!
15- MEB kadrolu öğretmenlerini performans değerlendirmesine tabi tutlmalı. Gerekirse 5 yıllık sözleşmelerle öğretmenleri ataletten uzaklaştırılmalıdır.
16- Eğitim hayatı boyunca en önemli zaman dilimi bilhassa 3-4 yaştır ve bu da genelde aile içinde geçer. Anne ile iletişim; çocuğun kişiliği ve hayatı boyunca sürecek alışkanlıklarda en önemli fonksiyon icra eder. Bu yüzden öncelikle ve daima annelerin eğitilmesi ve farkındalık kazandırılması gerekir.
17- Ana Okulu ve Kreşlerin MEB ilgililerince çok iyi denetlenip yönlendirilmesi gereklidir. Öğretmenlerin ekserisi çcukları stajyer öğrencilere terk edip arazi oluyorlar. Buna MEB çare bulmalı. Eleman olarak yeri doldurulabilecek çalışan annelerin en az üç yıl ücretsiz izne yönlendirilmesi değerlendirilmelidir.
18- 28 Şubat mağduru öğretmenlik bölümünden geç mezun olan adaylar için bir defaya mahsus KPSS’den muafiyet hakkı tanınmalıdır.
19- Ders kitaplarında “Evrim Teorisini” esas alan yaklaşımlar ayıklanmalıdır. Canlıların türemesi, doğanın işleyişi ve uzay bilimleri alanındaki bilgilerin dindeki yaratılış açıklamalarını hor gören anlayıştan çıkarılması sağlanmalıdır.
20- Çıraklık Meslek Liseleri yeniden açılarak mesleki eğitimin sanayi kuruluşlarıyla eş güdümlü eğitim verme imkanı sağlanmalıdır. Mevcut meslek liselerindeki stajlar çok az zaman dilimine sahip olduğu için gençlerimiz yeterli tecrübeyi kazanamadan mezun olmaktadır.
21- Artık Türkiye her alanda kabuğunu kırmış, eskinin dayatmalarından kurtulacak hale gelmiştir çok şükür. 20 milyonluk Türkiye artık 90 milyona yakın bir nüfusu ve 200 milyona varan etki gücüyle dünya devletidir. Pek çok alanda devlet denetim göreviyle yetinmeli, büyük projelere destek vermelidir. Diğer pek çok alanda olduğu gibi, eğitimde de sorumluluğu resmi ve özel kurum veya kuruluşlarla paylaşmalıdır. Bu nedenle; MEB; sadece İlköğretimin icrasından, diğer okul öncesi ve ilköğretim sonrası örgün öğretim etkinliklerin tamamının da sadece denetiminden sorumlu olmalı.
22- Her bakanlık kendi lisesini oluşturarak (Millî Eğitim Bakanlığının öğretmen liseleri, İçişleri Bakanlığının polis, jandarma, bekçi, korucu okulları; Turizm Bakanlığının turizm, Spor Bakanlığının spor lisesi vb. gibi) öğretmeninden, ders programına, iaşeden ibateye, öğrenci ve personel ihtiyacının belirlenmesinden istihdam işlemlerine, ulaşımdan her türlü ihtiyacın tedarikine kadar faaliyetlerin icrasını üstlenmelidir.
23- Her özel büyük işletme veya kurum/ kuruluş kendi iş gücü ihtiyacını karşılayacak liseleri açarak işletebilmelidir. Böylece hem devlet büyük bir mali ve idari yükten kurtulacak hem de özel teşebbüs kendi ihtiyacını istediği standartlarda karşılayabilecektir.
24- Hiçbir mesleki ve özel liseye giremeyen öğrenciler için belediyeler MEB’nın onayı ve denetimi altında düz liseler açmalıdır.
25- Bu durumda Üniversite sınavına ve dershanelere ihtiyaç kalmayacak, böylece de çoktan seçmeli ezberci ve bir doğru için dört yanlışı da veren test sisteminden eğitimimiz kurtulacak, her okul kendi ihtiyacına göre ölçme ve değerlendirme kriterleri kullanacaktır.
26- Eğitim kalitesindeki yarış öğrenciler yerine kurum ve kuruluşlar arasında olacağı için ülkemizin nitelikli ve ara eleman sorunu ortadan kalkacaktır.
27- Öğretmen niteliklerinin belirlenmesinden, hizmet içi eğitimlerle kalitenin geliştirilmesine ve ücretlerin hakça belirlenmesine kadar her açıdan bir reform niteliğinde değişiklik gerçekleşecektir.
28- Her bakanlık, kurum, özel teşebbüs veya kuruluş kendi ihtiyacına göre oluşturacağı lisenin devamı için yüksek okullar açabilmeli ve MEB denetiminde eğitimini sürdürebilmelidir.
29- Mesela millî gururumuz Bayraktar gibi ASELSAN, HAVELSAN vb. firmalar ve kurumlar; kendi okullarını açabilmeli ve uzay teknolojisi ile savunma sanayisi için çağdaş yenilik ve ihtiyaçlara göre müfredat oluşturarak hem kendi ihtiyacını hem de ülkenin gerekli gördüğü nitelikli elemanları yetiştirebilmelidir.
30- Müfredatlar bilgiden çok beceriyi geliştirici olmalı, uygulamalı derslere ağırlık verilmelidir. Çünkü bilgi artık avucumuzun içinde.
31- Ders içeriklerinde millî ve evrensel duygu dünyamız bütün yönleriyle tanıtılmalıdır. Artık gelecek yüzyıl, duygu çağı olacak ve duyguya hâkim olan çağa da hâkim olacaktır.
32- Türkçenin öğretimi Türk kültürünün yayılması ve dünya barışının temini için büyük bir önem arz etmektedir. Ana dili Türkçe olmayanlara Türkçe öğretimi ile (Türkçenin yabancı dil olarak öğretimi veya yabancılara Türkçe öğretimi adlandırmaları yanlıştır.), Türkçenin diğer lehçelerini kullananlara Türkiye Türkçesinin öğretimi konusu millî bir politika olarak ele alınmalı ve bu konuya özel önem verilmelidir.

RAPORU HAZIRLAYAN 28 ŞUBAT PLATFORMU EĞİTİM KOMİSYONU ÜYELERİ
Arif ÇELENK
– Eğitimci, 28 Şubat Platformu Başkanı. Tlf.: 0505 500 9890
Gülten AKTAŞ
– Eğitimci, 28 Şubat Platformu Başkan vekili Tlf.: 0506 661 5553
Ahsen ÇABUK
– Eğitimci, Okul öncesi-İlköğretim ve Ortaöğretimde Fırsat Eşitliği Çalışma Gurubu Başkanı Tlf.: 0535 814 0418
Dr. Ali TAŞTEKİN
– Eğitimci, Akademisyen, Mesleki Eğitimin İyileştirilmesi Çalışma Gurubu Başkanı Tlf.: 0505 816 1215
Yunus Emre ALTUNTAŞ
– Eğitimci, Yazar, Öğretmenlerin Mesleki Gelişimi Çalışma Gurubu Başkanı, MEB Öğretmen Tlf.: 0535 244 7925