Sokak hayvanları rant çetesi

Sokak hayvanları adı altında bağış toplayan, duygu sömürüsü yapan, iyi insanların güzel niyetlerini kullanan çeteleşmiş bir örgütlenme var.  Bu işi yapan insanlar o kadar çirkef ve saldırganlar ki, çektikleri videolarda konuşmalarıyla insanlar üstünde hipnoz etkisi yaratıyorlar. Bacağı yaralanmış bir hayvan dahi olsa hepsi aynı hayvanı 50 ayrı sayfada paylaşıp ayrı ayrı hesaplardan günlerce bağış topluyorlar. Bu işi o kadar profesyonel bir duygu yönetimiyle yapıyorlar ki bundan 3 sene önce hiçbir mal varlığı olmayan bu insanların hepsinin bu enflasyonist dönemde evi, arabası, bağ evi oldu… her gün mama dağıtıyoruz diye bağışlar toplanıyor ve bu bağış toplayanların birçoğunun uyuşturucu suçundan yatıp çıkmışlığı bile var. Aynı şekilde bağış topladıkları hesaplardan torbacılara para bile gönderiyorlar. Açtıkları paypal adreslerine ödeme alıyorlar Çünkü hiçbir kanıtı yok. Asıl acı olan ise bu hayvanlara kendileri zulüm edip, bu gariban canları acınası halde bırakıp videoya alarak, fotoğraflayarak bağışlarını toplarlar. Bu konuda çok dikkatli olup kimlere bağış yaptığımıza dikkat etmeliyiz. Gerekirse bu insanlar aracılığı ile değil kendimiz yapmalıyız. Gelelim şimdi bu yazıda bahsi geçen olayların örnek hesap sahiplerine.

Kaynak: https://twitter.com/alpklnctr/status/1773476466480513294?t=l2-eaRQ1V1Q7imJxLOGKXg&s=19

1.Burak Arslan / pawguards
Sürekli hesaplarına bağış toplayıp, devletin hizmetlerini de kullanarak kendisini ön plana çıkarmıştır. Acıtasyon videolarıyla topladığı bağışlardan kendilerine ev, araba, arsa alıp kalan paraylada torbacılarıyla uyuşturucu ticareti yapmıştır. O da yetmezmiş gibi hem de vergi kaçırmıştır. Faturalarını vet ödemesi yapıp kendi şirketine fatura kestirmiştir.

Bu gördüğünüz kişide Serkan Toper MHP’den Beşiktaş Belediyesi’ne aday, ve röportaj yaptığı kişi ise Burak Arslan’dır. Sokak hayvanları adı altında topladığı paralarla uyuşturucu ticareti yaptığının farkında bile değil. Bu insanları külliyelerde ve devletin makamlarında ağırlıyorlar. Davet eden kişi ise AK Parti milletvekili Müşerref Pervin Tuba Durgut’tur.

Ikinci videoyu mutlaka izlemelisiniz. Evinde uyuşturucu yakalansa bunu hayvan severlere izah edermiş ve sanatçıymış. İşin en komik yanı ise uyuşturucuya ödediği para yardım topladığı bağış hesabından yapılıyor. Hepsinin ağzı aynı şekilde laf yapıyor. Her türlü işin içinden çıkacağını iddia ediyor ve her zaman da çıkmış.

Merhamet Sapması

https://twitter.com/alpklnctr/status/1773495543483834389?t=rwqPqXPbWVZzb24UzHnnYA&s=19

0 parmağında 10 marifet ;

– Parklarda çocuklu annelere sataşıp “köpeğime top attı” diye kavga çıkartmak
– Birilerini kazığa oturtalım ekip hazır
– Hatay ‘da köylüyü “tarlasında köpek beslenmesini istemediği” için dövenlerin propagandası
– köpeğiyle olan videosu yorumsuz.

https://twitter.com/fethi_aslan1453/status/1773681371493417213?t=Ga1R2lfi2eW16JbyddPCwQ&s=19

3.Patikorg/ Ankara’da milyon liralar harcanarak açılan rehabilitasyon merkezleri varken, hayvanlar için sürekli borcu olduğunu söyleyip dilenen bu hesabı da yazın bir köşeye.

4.Köpekvelisi / Nakil ve tedavi parası dilenip duran bu hesabında Ankara’ya getirttiği hayvanların neredeyse tamamı acılar içinde can veriyor. Sürekli borcumuz var diyerek hayvanlar üzerinden dileniyor. İşin en kötü yanı ise altına araba alıyor ve orada borcum dediği tutar ise kendi arabasının fiyatı… Bu kadar borçlanıyor ve bu borcu hangi yardıma muhtaç hayvanlar için yaptığını da keşke belirtseydi.

5.Ciceginpatilerikedievi/ bundan yıllar önce Gaziantep’te oturacak evi dahi olmayan, sosya-ekonomik olarak çok düşük gelirli bir mahallede oturan bu hanımefendide ne hikmetse hayvanlara yardım parası toplamaya başlamasıyla Gaziantep’te bağ evi, araba, ev sahibi oluyor. En basit olaylarından birini söyleyeyim. Gaziantep’teki hayvan barınağı birçok ile göre çok iyi şartlarda olmasına rağmen barınaktaki hayvanlar için barınağı tüm çirkefliğiyle darlayıp, baskı yapıp, güzelce beslenen hayvanları zorla barınakta kalmasın diye sokağa saldırtıp sonra bu hayvanlar burada aç, beslenemiyor çirkefliği yapıp mama paraları toplayan bir hesaptan bahsediyoruz burada. Şimdi çıkıp benim sevgilim zengin diyebilir tabi ki ama zenginliği sevgiliden önce.

Birde şöyleleri var, hayvanlara hem kendileri zarar veriyorlar, kafalarını ve ayaklarını yaralıyorlar hem de onlara zehirli mama verip kusturuyorlar ve hayvanlar orada can çekişirken videolarını çekip üzerlerinden bağış topluyorlar.”

Sizlere anlatacağım en iğrenç vurgun, devletin sahiplendiği barınağa yerleştirdikleri cins veya normal hayvanları bulup kendi platformlarında paylaşıp bu hayvanlar üzerinden bağış toplamak. Sonra hayvan barınağına gidip o hayvanı sahipleniyorlar. Sahiplenmeden önce, kendi kurdukları çiftlik gibi bir yerde – adını “Yaşam Alanına” koyarak – o hayvanı hiç görmeyen birisine sahiplendirip, bu hayvan artık bu otelde kalacak denilerek her ay o kişiden 1200 TL gibi bir ücret alıyorlar. Aynı köpeği 10 farklı aileye sahiplendiriyorlar ve hiçbirinin birbirinden haberi yok.

BAŞIBOŞ SOKAK KÖPEKLERİ Dr Ercan Özçelik

💢 Yeni Video Yayında;

Güvenli Sokaklar ve Yaşam Hakkını Savunma Derneği İstanbul temsilcisi Dr. Ercan Özçelik hocanın anlatımı ile “BAŞIBOŞ SOKAK KÖPEKLERİ” konulu videomuz yayında.

💢 İzlemek için;
https://youtube.com/watch?v=pttQA0oHC8c

GÜVENLİ SOKAKLAR İNSANLARIN HAKKIDIR


GÜVENLİ SOKAKLAR İNSANLARIN HAKKIDIR
Türkiye’de hayvanların rahat yaşamlarını ve hayvanlara iyi ve uygun muamele edilmesini temin etmek, hayvanların acı, ıstırap ve eziyet çekmelerine karşı en iyi şekilde korunmalarını, her türlü mağduriyetlerinin önlenmesini sağlamak amacıyla 2004 yılında 5199 sayılı Hayvanları Koruma Kanunu kabul edilmiştir. Bu Kanunun ardından 2006 yılında Hayvanların Korunmasına Dair Uygulama Yönetmeliği çıkarılmıştır. Türkiye’de yapılan bu düzenlemelerle sahipsiz köpeklerle ilgili sorumluluk belediyelere verilmiş bulunmaktadır. Ancak var olan düzenlemeler sahipsiz köpeklerin refahını sağlamadığı gibi insanlar ve diğer canlıların yaşadığı sorunları çözmekte yetersiz kalmaktadır. ABD, AB üyesi ülkeler, İngiltere, Japonya, İsviçre, Avustralya’da hatta Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinde sahipsiz köpek sorunu bulunmamaktadır. Bu ülkelerde köpeklerin refah koşullarına ilişkin yapılan gerçekçi ve insan odaklı hukuki düzenlemeler bu sorunu önlemektedir.

Türkiye’de ise, sahipsiz köpek sorunu ciddi bir güvenlik ve sağlık problemi olarak varlığını sürdürmekte ve etkisini giderek artırmaktadır. Bazı kentlerde sahipsiz köpek sayısı ilçe nüfuslarını bile geçmiş bulunmaktadır. Sahipsiz köpekler çok ağır sokak koşullarında hayatta kalma mücadelesi verirken kendilerinin, sahipli köpeklerin, kedilerin, evcil-yabani diğer hayvanların ve doğanın zarar görmesine neden olmaktadır. İnsanlar açısından ise, Anayasa ile koruma altına alınan sağlık, güvenlik, maddi varlığını koruma, yaşama hakları gibi insan haklarını tehlikeye atmaktadır. Sahipsiz köpeklerin sayısı hızlı bir şekilde artmaya devam etmekte, bununla paralel olarak köpek saldırıları da büyük artış göstermektedir. Sahipsiz köpek saldırıları nedeniyle ölen kişilerin yakınları veya yaralanan kişiler ilgili belediyeye karşı dava açmakta ve davalarda hizmet kusuru nedeniyle maddi-manevi tazminat kararları verilmektedir. Belediyeler 5199 sayılı Kanun gereği bir şey yapamadıklarını ifade etmekte, ancak problem şiddetini artırmaya devam etmektedir. Kamu politikası oluşturulması beklenen problemin hükümet, siyasi partiler, belediyeler, sivil toplum kuruluşları, medya, toplum ve sahipsiz köpek saldırılarından doğrudan ya da dolaylı zarar görenler gibi pek çok tarafı bulunmaktadır.
Sokaklarda sahipsiz köpek olmaması bir uygarlık göstergesi olarak görülmektedir. Hindistan, Pakistan, Bangladeş başta olmak üzere şehirleri medeni olmayan ve başıboş sokak köpek sorunu ile boğuşan ülkeler gibi Türkiye’de de sahipsiz köpek sayısı çok hızlı bir şekilde artmaktadır. Sahipsiz köpekler ısırma ya da saldırma nedeniyle doğrudan ya da dolaylı şekilde insanların ve hayvanların ölmelerine, yaralanmalarına, kuduz gibi çeşitli hastalıklar kapmalarına, güvenlik sorunlarına, trafik kazalarına neden olmaktadır. Diğer taraftan sahipsiz köpekler, sokaklarda açlık, susuzluk, hastalık, soğuk, sıcak, trafik kazaları, sahipli ve sahipsiz köpeklerin saldırısına maruz kalma, insan, hayvan ve araçlardan kaynaklanan tehlikeler altında ağır şartlarda yaşam mücadelesi verirken önemli sorunlar yaşamaktadır.
Son aylarda Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip ERDOĞAN başta olmak üzere pek çok siyasetçi, sanatçı, gazeteci, sosyal medya fenomeni, akademisyen, doğa ve vahşi yaşam uzmanı avcı, hayvancılıkla uğraşan vatandaşlarımız, kontrollü köpek sahipleri, vs sorunun farkına varmış sokakta başıboş köpek sürüleri olmayacağını barınaklara alınması gerektiğini belirtmiştir. Bu çalışmanın amacı köpek düşmanlığı değildir, aksine hayvan refahı kavramı ile hareket ederek öncelikle sokakta başıboş beslenen köpeklerin sağlıklı bir ortamda tutulması ve insan yaşamının ve özellikle çocukların can güvenliğinin öncelikle ele alınmasıdır.
Türkiye’de başıboş  köpekler, ciddi ancak yeterli ilgiyi görmemiş  bir sorundur. Başıboş  köpeklerin vatandaşlara ve tüm topluma verdiği zarar medya, hayvan hakları aktivistleri ve yetkililer tarafından küçültülmüş, görmezden gelinmiş ve reddedilmiştir.   Başıboş  köpek sorunu “sokak hayvanı” sorunu olarak gösterilmeye çalışılmıştır.  İnsanlara zarar vermeyen, sık sık köpekler tarafından parçalanan kediler, başıboş  köpeklerle beraber aynı statüye sahipler. “Sokak hayvanı”, “sahipsiz hayvan”, “hayvan sorunu”, “kedi sorunu” yoktur, başıboş  köpek sorunu vardır.   Köpek,  şehrin içinde insanları öldüren tek hayvandır. Kediler, insanlara zarar vermiyor, öldürmüyor; trafik kazalarına sebep olmuyor, kuduz taşıyıcı değiller. Kediler ve diğer hayvanlar mutlaka başıboş  köpeklerden ayrı tutularak değerlendirilmelidir.
Sahipsiz köpek sorununun çözümü için insanların yaşama hakkı, güvenlik hakkı, sağlık hakkı, maddi varlığını koruma hakkı gibi kamu düzeninin de gereği olan hakları koruma altına alınmalıdır. Diğer taraftan sahipsiz köpeklerin sokaklarda beslenme, sağlık, barınma ve güvenlik alanlarında büyük riskler altında ve çok ağır koşullarda yaşam mücadelesi verdikleri dikkate alınmalı ve yaşamlarını sağlıklı ve güvenli bir şekilde sürdürebilecekleri modern, teknolojik bakımevleri inşa edilerek ihtiyaçları en iyi şekilde karşılanmalıdır.
Çözüm olarak tek adres vardır o da Devletimizdir onun değerli bürokratik kadroları ve yasama organıdır. Biz burada çözümün nasıl olması gerektiği hususu üzerinde durulmasından ziyade öncelikle en temel insan hakkı olan yaşam hakkı başta olmak üzere insanların can ve mal güvenliği, çocuk hakları, ibadet özgürlüğü gibi hakların esas alınmasıdır.
Bilindiği gibi ülkemizde 2700 ün üzerinde hayvan koruma ve yaşatma besleme amaçlı dernek bulunmaktadır. Ne var ki yaşlı engelli, çocuk gibi insanların haklarını korumak için kurulmuş dernek sayısı ise maalesef 250 civarında.


Yazımı müjdeli bir haberle sonlandırmak istiyorum. Antalya’da başıboş köpekler tarafından saldırıdan kaçarken kamyon altında kalarak can veren Mahra Melin Pınar’ın babası ve annesi geçen ay içinde Güvenli Sokaklar ve Yaşam Hakkını Savunma adında bir dernek kurdu. Allah hayırlara vesile kılsın. Ülkemiz adına çok önemli bir adım. Murat Pınar ve eşi Derya Pınar hanımefendiye bu girişimlerinden dolayı teşekkür ediyor başarıları için dua ediyorum. Dernek hakkında bilgi için http://www.guvenlisokaklar.org adresini bir melek yavrumuz Mahra Melin Pınar’ın anısına bir ziyaret etmenizi tavsiye ederim.
Mehmet ALTUNTAŞ

GAZZE İÇİN GOLDENSTONE RAPORU VE MAVİ MARMARA GERÇEĞİ

GAZZE İÇİN GOLDENSTONE RAPORU VE MAVİ MARMARA GERÇEĞİ
Mavi Marmara Gemisine Sadırı (Gaza Flotilla Raid)  hadisesi nedir? diye bir soru sorulduğunda ne cevap verebilirim diye düşündüm. Gelecek kuşaklar için tarihe kayıt düşmek ve Gazze’ye yardım için yola çıkan Mavi Marmara Yardım Gemisini ve ona ve yolcularına yapılan saldırıyı çocuklarıma ve torunlarıma anlatmak isterim, bu benim vicdan borcumdur.

Mavi Marmara Gemisi


Mavi Marmara Gemisi on yıllar sonrasında tarihte hafızalara kazınan önemli sembollerden birisi olmaya aday. Bu sembol; vicdanını, aklını ve insanlığını kaybetmemiş bir grup insanın insanlık tarihine bir armağanıdır.
Her dinden ve milletten insanın içine bindiği bir gemi, bir özgürlük gemisi yola çıktığında ne olacağını tam olarak kestiremiyordu. Zalimin zulmüne itiraz eden ve açık hava hapishanesine dönüşmüş bir toprağın mazlum insanlarına el uzatan bir avuç insanın uluslararası vicdan hareketiydi bu. Sonuçta bu yolda ölmeye değil ölüme açık hava cezaevine dönüştürülmüş Gazze halkına ve çocuklara destek vermeye gittiler ama uluslararası sularda haksız biçimde öldürüldüler. Ruhlar o yolda şahadetle buluştular sonsuzluğa uzandılar. BM İnsan hakları Komisyonunun hazırladığı ve Gazze’de insan hakları ihlalleri yaşandığını tespit eden 15 Eylül 2009 tarihli Goldstone Raporu  yayınlandıktan yaklaşık sekiz ay sonra oldu olaylar hem de.
Mavi Marmara Yardım Filosuna Saldırı Olayı 8 Nisan 2010 da Amerika Birleşik Devletlerinde altı ay süren misafirliğin ardından ülkeme dönmenin huzurunu yaşadığım sırada yaşandı. O günlerde Amerikan kamuoyunun nasıl da yanıltıldığını, TV kanallarının tek taraflı yayınlarıyla Filistinlileri terörist gösterip, İsrail’in yapmış olduğu saldırıları görmezden gelmesi de ağrıma gitmişti. Amerikan halkı sanki bir kutu içerisinde hapsedilmiş bir civciv gibi, dış dünyadan haberleri gösterildiği kadarıyla görebiliyordu. Son on yılda sosyal medya gelişti artık pek çok konunun saklanması gerçekten zor. Ancak facebook, twitter ve youtube gibi sosyal medya platformlarının küresel güçler tarafından kendi lehlerine ve mazlum ülkeler aleyhine manipüle edildiği veya bu ihtimalin kuvvetli olduğu yönünde kanaatim var.
Şu husus açıktır ki, Mavi Marmara Uluslararası bir yardım organizasyonudur. 31 Mayıs 2010 tarihinde Gazze’ye insani yardım götürürken uluslararası sularda İsrail silahlı güçleri tarafından saldırıya uğradı ve yardım organizasyonuna ait gemide bulunan bir grup silahsız insan şiddet gördü ve dokuz sivil insan öldürüldü.  Komor Adalarının bayrağını taşıyan gemi içindekilerle birlikte İsrail’in Aşdod Limanına götürüldü ve orada birtakım muameleye tabi tutuldu.  İçinde Yunan, İspanyol, Türk, Müslüman, Hıristiyan ve Musevi her çeşit insan olduğuna herkes şahit oldu. Bir grup Müslüman Türkün ön plana çıkıp cesaret göstermesi sonucu şehit olmaları bu özelliğini değiştirmez.
Mavi Marmara sivil bir organizasyondur. Gönüllü olarak yola çıkan gemiye binen insanlar bu gemiye zorla bindirilmediler. Gönüllü olarak yardım organizasyonuna katılan insanlar herhangi bir devletin vatandaşı olsalar da o ülkelerden bağımsız bireylerin yer aldığı Mavi Marmara sivil bir organizasyondur. Türkiye’den hareket eden gemiye ne devlet ne de hükümet yetkilileri müdahale etmiştir. Pek çok görüşü bir arada barındıran bir Parti olan AK Parti de organizasyonu farklı değerlendirenler olsa da gemi uzaktan gözlendi. Farklı görüşler söylense de geminin hareketine karşı bir baskı gelmediği kanaatindeyim.
Mavi Marmara deyince aklıma şehitler, Bülent Yıldırım, Ebubekir Kurban, Hakan Albayrak, Furkan Doğan, Mavi Marmara Risalesinde “O güzel insanlar o güzel gemilere binip gittiler…” diyen Bülent Akyürek geliyor. Bülent ağabey Mavi Marmara Risalesini gemiye binemememsinin kefareti sayıyordu. Ya şehit Furkan Doğan’a ne demeli. Gençliğinin baharında bu vicdan gemisine binerek biz ihtiyarlamış ruhlara can verdi.
Mavi Marmara Gemisi Gazze’ye yardım götürmek için yola çıktığı tarihten 8 ay önce Gazze’de insan hakları ihlallerini ortaya seren bir rapor yayınlandı. Gladstone Raporu olarak nam salan rapor Richard Goldstone tarafından hazırlandığı için bu adı aldı. Rapor kısaca İsrail’in Gazze’de yaptığı insanlık dışı saldırıları özetliyordu. 27 Aralık 2008 tarihinde, İsrail’in dünyanın gözü önünde Gazze’ye saldırması dünya kamuoyunun büyük tepkisini çekti. BM İnsan Hakları Komisyonu, Gazze’de meydana gelen olayların araştırılması için 3 Nisan 2009 tarihinde 4 kişiden oluşan bir Araştırma Komisyonu kurdu. Komisyonun Başına Güney Afrika eski Anayasa Mahkemesi Başkanı ve Eski Yugoslavya Uluslararası Ceza Mahkemesi eski Savcısı olan Richard Goldstone getirildi. BM İnsan Hakları Konseyi İsrail’in Gazze’ye düzenlediği askeri operasyonları ‘savaş suçu’ olarak adlandıran ‘Goldstone Raporu’nu kabul etti. 47 ülkenin üye olduğu Konsey’de, İsrail aleyhine kullanılan 25 oyla İsrail’in suçlu olduğu kabul edildi. AB ülkelerinin çoğunluğu ve ABD İsrail lehine oy kullandılar. 
Rapor 2010 yılında Filistin Platformu İmar ve Dayanışma Derneği  tarafından Türkçe olarak yayınlandı. Bu eser Platformun da ilk yayını ve internet sitesinde yer almaktadır.  Yine Platformun Goldstone Raporu ve Uluslararası Hukuk adıyla raporu ve uluslar arası mevzuatın analiz edildiği bir ikinci yayını daha bulunmaktadır.
2010 yılında yaşanan insanlık dışı bir saldırı ile BM in İnsan Hakları Komisyonunca hazırlanan ve Gazze’de yaşanan saldırıların bir insan hakları ihlali sayan Raporunun ortak yanı olmaz mı diye düşündüm. BM Güvenlik Konseyinde zorda olsa alınan tüm aleyhte kararları hiçe sayan bir anlayışın hüküm sürdüğü mevcut uluslar arası düzen açısından elbette Goldstone Raporu çok önemli. Ancak şurası da açık ki ne bu Raporu önemsiz kılacak, yok sayacak yorumlara ne de aşırı kutsama yoluna gidilmelidir diye düşünüyorum.
Amacım bu yazıda hem Mavi Marmara Yardım Gemisine yapılan saldırı olayını hatırlamak, hatırlatmak ve Goldstone Raporunu da bu vesileyle tanıtmaktır. Elbette ülkemizde Mavi Marmara Davası adıyla yargı süreci işlemektedir. Süreci aşağı yukarı herkes takip ediyordur. Bu konuda iyimserim. İHH gibi uluslararası sivil toplum kuruluşları ve onlarca avukatın takip ettiği dava görülmeye devam ediyor. Saldırıyı gerçekleştirenler yaptıklarının bir insanlık suçu olduğunu kabul etmek zorunda kalacaklar. En azından uluslararası hukuku ve insan haklarını hiçe sayan zalim anlayış yaptıklarının cezasız kalmayacağını görmüş olacak.
Mavi Marmara’ya yolcu olanlara selam olsun…

Mehmet Altuntaş
7 Temmuz 2014