Ailenin korunması sempozyum bildirisi PDF

Öne çıkan

Haber linki https://m.yeniakit.com.tr/kart/haber/tihek-sempozyumu-sonuc-bildirisi-yayinlandi-aile-korunmazsa-toplum-coker-758658.html

https://www.tihek.gov.tr/kategori/pages/Ailenin-Korunmasi-Hakki-Bildiriler-Kitabi

2 uluslararası ailenin korunması sempozyum bildirisi PDF

Ailenin Korunması Hakkı Bildiriler Kitabı.  Aile, toplumun en temel yapı birimi olup sağlıklı ve müreffeh bir toplum, ancak ailenin korunması ve aileye sahip çıkılması ölçüsünde mümkün olacaktır. Ailenin korunması evrensel bir insan hakkı olup bireylerin yanında toplum ve devlet de aileyi korumakla yükümlüdür. Bu nedenle, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi ve Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi “Aile, toplumun, doğal ve temel unsurudur, toplum ve devlet tarafından korunma hakkına sahiptir’’ hükmünü haizdir. 1982 Anayasası da aileyi Türk toplumunun temeli olarak saymış ve eşler arası eşitlik ilkesine dayandırmıştır. Anayasamız, Devlete, ailenin huzur ve refahı ile özellikle ananın ve çocukların korunması ve aile planlamasının öğretimi ile uygulanmasını sağlamak için gerekli tedbirleri alma ve teşkilatları kurma görevleri yüklemiştir. Bu bağlamda, herkes, ailenin korunmasını toplumu oluşturan tüm kişi, kurum ve kuruluşlar ile Devletten isteme hakkına sahiptir.

Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu, toplumumuzun doğal ve temel unsuru olan aile kurumunu insan haklarının korunup geliştirilmesi açısından önemsemektedir. Bu bağlamda, 29-30 Nisan 2019 tarihleri arasında Ankara’da “Ailenin Korunması Hakkı” temalı “II. Uluslararası İnsan Hakları Sempozyumu” nu düzenlemiştir.

Sempozyuma 16 farklı ülkeden akademisyen ve yazarlar ile sivil toplum, kamu kuruluşu ve uluslararası örgütlerden temsilciler katılmıştır. Sempozyumda katılımcılar tarafından sunulan tebliğler ile aile kurumunun önemi ve günümüzde karşı karşıya kaldığı sorunlar insan hakları bağlamında tartışılmış ve çözüme yönelik öneriler dile getirilmiştir.

Sempozyum bildirileri ışığında dile getirilen tüm görüş ve tartışmalar, “II. Uluslararası İnsan Hakları Sempozyumu Ailenin Korunması Hakkı Bildiriler Kitabı” ismi ile bir araya getirilerek kitaplaştırılmıştır. Basılan kitabımızın elektronik baskısı web sitesinde yayınlanmıştır.

Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumunca yayımlanan eserle, farklı disiplinlerden farklı bakış açılarına sahip dünyanın dört bir yanından değerli katılımcıların katkılarıyla, “ailenin korunması hakkı” nın literatürde öne çıkmasına, insan hakları bağlamında hak bilincinin yerleşmesine ve daha sağlıklı bir topluma ulaşma amaçlanmıştır.

Kitap, her birinin altında pek çok alt başlığın yer aldığı şu on bir ana başlıktan oluşmaktadır:

“Sürdürülebilir Kalkınma ve Ailenin Korunması, Uluslararası Belgelerde Ailenin Korunması Hakkı, Aile ve Din, Toplum, Göç ve Aile, Ailenin Korunmasında Aktörlerin Rolü ve Ödevi, Aile Hukukunda Tahkim ve Arabuluculuk Müessesi, Ailenin Korunmasında Farklı Yaklaşımlar,  Ailenin Korunması ve Farklı Ülkelerdeki Uygulamalar, Ailenin Şiddetten Korunması ve Devletin Müdahalesi, Ailede Çocuğun Korunması, Ailenin Korunması ve Boşanma”.

Yayınımızın hayırlara vesile olması temennisi ile. https://www.tihek.gov.tr/kategori/pages/Ailenin-Korunmasi-Hakki-Bildiriler-Kitabi

BİRLEŞİK AİLE PLATFORMU ANAYASA DEĞİŞİKLİĞİ TEKLİFİNE İLİŞKİN ÖNERİ

Birleşik Aile Platformu, 30 Ekim 2022 tarihinde “Ailen Saldırı Altında – Sapkınlık Normalleştirilemez” vurgusuyla Ankara’da düzenlenen aile yürüyüşü sonrasında ortak bir kurumsal çatı altında teşkilatlanma ihtiyacıyla doğmuştur.

Platform; Türkiye çapında ve mahalli ölçekte çalışmalar yapan ekli listede isimleri sunulmuş 41 STK’dan oluşmaktadır. Platform bünyesinde STK temsilcileri görevlendirilmek suretiyle kurulan komisyonlar, aile konusunda muhtelif alanlarda çalışmalar yapmaktadır.

BİRLEŞİK AİLE PLATFORMU HUKUK KOMİSYONU ANAYASA’NIN 41. MADDESİ
DEĞİŞİKLİK TEKLİFİNE İLİŞKİN ÖNERİ 👇

AİLE KORUNMALIDIR-3 Musa Uzunkaya

AİLE KORUNMALIDIR- 3


Dini ve milli geleneklerimizin en temel taşı olan anne, baba ve evlatlardan oluşan çekirdek aileyle, dede, nine, hala, teyze, amca, dayı ve bunların çocuklarından meydana gelen geniş aileyi korumak her ferdin olduğu kadar devletimizin ve tabiatıyla siyasi iktidarlarımızın asli görevidir.
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası 41. Maddesinin aileyi tanımı ve devletin aileyi karumayla ilgili mesuliyeti şu şekilde ifade edilmektedir;
“ Madde.41- Aile Türk toplumun temelidir ve eşler arasında eşitliğe dayanır. Devlet ailenin huzur ve refahıyla ve özellikle ananın ve çocukların korunması ve aile planlamasının öğretilmesi ile uygulanmasını sağlamak için gerekli tedbirleri alır ve teşkilatı kurar.”
Maddenin ruhundaki temel unsurlar şunlardır;
a-) Aile, Türk toplumunun temelidir.
b-) Ailede kadın erkek eşittir.
c-) Devlet ailenin, huzur ve refahını sağlamak için gerekli tedbirleri alır.
d-) Özellikle anne ve çocukların korunmasını sağlar.
e-) Aile planlamasının öğretilmesi ve uygulamasını sağlamak için gerekli tedbirleri alır, teşkilatlarını kurar.
(b) ve (e) bentleriyle alakalı mütalamı mahfuz tutarak esas konuya girmek istiyorum.
Öğrendiğimiz kadarıyla bu maddede yapılması düşünülen değişiklikle, çok kısa bir ilave yapılarak
“AİLE, KADIN VE ERKEKTEN OLUŞUR“ denilerek,
farklı tercih ve eğilimlerde bulunanların resmi olarak aile olamayacakları hükme bağlanacaktır.
Takdir edilirse görülecektir ki, 41. maddenin yasalaştığı o dönemde anayasada böyle bir ibareninin yer almasına gerek bile yoktu. Çünkü o dönemde evliliğin kadın ve erkek arasında cereyan eden resmi bir akit, yani nikah kavramıyla teyid edildiği biliniyordu. Ne var ki, seksenli yıllarda batı ülkelerinde başlayan hatta bazı ülkelerde resmiyet kazanan erkek erkeğe, kadın kadına evlilik cürmü, çok kısa zamanda farklı bölgelere, hatta bizler gibi, halkının % 99’u müslüman olduğu iddia edilen müslüman toplumlara da sirayet etmeye başlayınca yaslarda bazı tedbirlere baş vurma gereği hasıl olmuştur.
Yeterlimidir bu değişiklik çok emin değilim. Çünkü kanunların boşluklarından en son noktaya kadar istifade etmek gibi bir toplumsal hastalığımız vardır. Bu durum başka ülkelerde de geçerli bir husustur.
Ancak bizim dinimiz ve milli örfümüzden kaynaklanan bazı kırmızı çizgilerimiz vardır. Mesela bunlardan birisi de evliliğin olmazsa olması dediğimiz NİKAH AKTİDİR.
İster TMK ve isterse dini kurallara göre olsun sahih bir nikah akdi olmadan yapılacak evlilik, ne dini ne de hukuki açıdan meşru bir evlilik sayılmaz. Binaenaleyh, bu maddedeki değişikliğe yapılması gereken en önemli ilave zannımca,
“ Aile, NİKAHLI KADIN VE ERKEKTEN oluşur..” hükmünün zammedilmesidir.
Maalesef, toplumumuzda evlilik dışı ilişkilerin doğurduğu tehlikeler diğerlerinden ( LGBT) daha az değildir.
Gittikçe artma temayülü gösteren adına ne denirse densin, nikahsız birlikteliklerin, halk ve hukuk tabiriyle gayr-ı meşru ilişkilerin asimetrik büyüme gösterdiği günümüzde, nikah dışı ilişkilerin, onlu yaşlardan alınız da hemen her yaş seviyesinde kadın erkek birlikteliğine dönüşmesinin önüne geçilemez bir hal almıştır.
Bu garabetin TV ve sosyal medya mecralarında akıl almaz boyutta işlenip anlatılması, bu ilişkilerden meydana gelen çocukların DNA testleriyle kimlere ait olduğunun belirlenmeye çalışılması, güpegündüz, sereserpe milyonların önünde bunların sözümona çözüm amaçlı ekranlarda yapılıyor olması bu aziz milletin hiç bir değeriyle bağdaşmamaktadır.
Tabloya bu eksenden bakılınca, gayr-i meşru her tür ilişkiye kapıyı kapatacak, belki batı toplumları için söz konusu olabilen bu tür beraberliklere engel teşkil edecek sarih lafızlarla yasayı düzenlemeye ihtiyaç vardır.
Mademki anayasanın 24 . ve 41. maddelerinde toplumu rahatlatacak ve evlilik müessesesini koruyup, temel değerlere oturtacak bir çalışma parlamentonun gündemine girmiştir. Öyleyse, nikahsız birlikteliklerin önlenmesi, yıkılmasına sebep olduğu nikahlı evliliklerin korunması, esasen kendileri bigünah, babası belli olmayan nesillerin önüne geçilmesi için yukarda ifade ettiğim “ NİKAH” kavramının ilave edilmesi, yani;
“ AİLE, NİKAHLI KADIN VE ERKEKTEN OLUŞUR..” denmesi gerekmektedir.
Bugünlerde ele alınacak olan bu düzenlemenin sonuçları itibarıyla milletimiz için hayırlı olmasını diliyorum.
Selam ve dualarımla…

07.11.2022

Musa Uzunkaya

Aile Neden Çok Önemlidir? Vedat Kat

👉 AİLE, NEDEN ÇOK ÖNEMLİDİR ?

* Aile, dünyanın en stratejik kurumudur.
* Aile, toplumu oluşturan en önemli yapı taşıdır.
* Aile, ahlâkın, terbiyenin, değerlerin kazandırıldığı ilk yerdir.
* Aile olmadan ne devlet olur ne de vatan olur.
* Aile, sağlıklı nesillerin en önemli güvencesidir.
* Aile, her türlü kaosun, iç karışıklığın, terörün, mafyanın, suç örgütlerinin en etkili panzehiridir.
* Aile, toplumsallaşmanın ve kültür aktarımının en önemli merkezidir.
* Aile; birlik beraberlik, dayanışma, paylaşma, özveri, fedakarlık, diğerkamlık ve sabrın öğretildiği en muhteşem bir kurumdur.
* Aile, iletişim becerilerinin, duygu kontrol becerilerinin, çatışma çözme becerilerinin, empatinin öğretildiği en önemli birimdir.
* Aile, her türlü işgale, darbeye, saldırıya karşı üyelerini bilinçlendiren, vatanı savunmaya hazırlayan en önemli kurumdur.
* Aile, üyelerini ruhi hastalıkların olumsuzluklarından koruyan, rehabilite edici bir yuvadır.
* Aile, çocukların ve kadınların güvenliğini sağlayan en etkili yuvadır.

Bu yüzden de “Aile Kurumu” nun sağlıklı ve güçlü olması çok önemlidir.

👉 Aile Kurumu Zayıflarsa Neler Olur?

* Toplum çöker.
* Devlet, hizmet etme gücünü kaybeder.
* Kaos, iç karışıklık artar.
* Vatan elden gider.
* Her türlü suç olayları, mafyalar çoğalır.
* Şiddet, cinayet olayları artar.
* Boşanmalar artar
* Çocukların ve kadınların güvenliği tehlikeye girer.
* Çocuklar, yaşlılar perişan olur.
* Ruhi hastalıklar, bunalımlar daha da çoğalır.
* Alkolizm, madde bağımlılığı, sanal bağımlılık daha da artar.
* Ahlâki değerler zayıflar.
* Kültür aktarımı kesilir.
* Eşcinsellik, fuhuş, kadın ticareti, çocuk ticareti, cinsel hedonizm, eğlence bağımlılığı artar.
* Toplumda güven azalır.

👉 Aile Kurumunun Zayıflamasını En Çok Kimler İster?

* Batılı emperyalist ülkeler
* Siyonizm
* Küresel kapitalizm
* Feminizm
* Eşcinsel ideoloji
* Toplumsal cinsiyet ideolojisi
* Farklı cinsel yönelimleri savunan bazı anarşistler, bazı ateistler, bazı solcular, bazı liberaller ve bazı demokratlar
* Satanizm
* Porno endüstrisi
* Terör örgütleri, mafyalar
* Hedonistler
* Bireyciliği putlaştıranlar

Tüm bu olup bitenleri algılayamayan, görmezden gelen akademisyenler, medya mensupları ve politikacıların bu süreçteki ihmali, vebali çok büyüktür.

Aile konusu şaka kaldırmaz.
Aile, ihmal edilmeyecek en etkili sosyal bir kurumdur.

“Aile Varsa Gelecek Vardır”

Vedat Kat
Psikolojik Danışman & Sosyolog

Ev hanımlarına emeklilik… Beka meselesi!

Ev hanımlarına emeklilik… Beka meselesi! Serdar Arseven
“Aile” Bakanı Derya Yanık yakın zamanlarda bir “tehlike”ye dikkat çekmişti, “Kıta Avrupası’ndan bile dört, beş kat hızlı yaşlanıyoruz!” diyerek.

S.O.S.!

Hani nüfusumuzun genç olmasıyla övünüp dururuz ya…

Hızla yaşlanan Kıta Avrupası’ndan bile hızlı, hem de öyle böyle değil; dört, beş kat hızlı yaşlandığımıza göre, bu büyük gücümüz çok yakında elimizden çıkacak demektir.

Sayın “Aile” Bakanı öyle diyor;

“Avrupa’nın 100-120 yılda yaşadığı yaşlanma hızını Türkiye’nin 20-25 yılda tamamlayacağına” vurgu yapmak suretiyle.

Bir de, “Sayın Cumhurbaşkanımızın ‘en az 3 çocuk’ tavsiyesinin arkasında çok ciddi bir araştırma var.” hatırlatmasında bulunuyor Sayın “Aile” Bakanı.

(Kaynak:Anadolu Ajansı)

*

Tehlike büyük yani, çok büyük!

Nüfusumuzun Kıta Avrupası’ndan bile dört, beş kat hızlı yaşlanması az buz tehlike midir Allah aşkına?

Sıkıntı çok büyük, çok!

Peki ne yapmak lâzım?

Sayın “Aile” Bakanı onu da söylemiş.

“Çare” faslındaki cümlesi aynen şöyle:

“Huzurevlerine, yaşlı bakım ve rehabilitasyon merkezlerine daha çok ihtiyacımız olacak.” !

Bir de şu cümlesini unutmamak lâzım Sayın “Aile” Bakanı’nın:

“Bu konuda (nüfusun büyük bir hızla yaşlanması konusunda)

geri döndürülemez ölçeği geçtik!”

*

Yani, bu iş bitmiş oluyor; nüfusumuz baş döndürücü bir hızla yaşlanmaya devam edecek.

Ne yapacağız bu durumda?

Huzur evlerinin, yaşlı bakım ve rehabilitasyon merkezlerinin sayısını hızla arttıracağız!

Çare bu!

Ne bileyim, epeyce yaşlandım ya….

Bende de “Ey Serdar, sen de huzur evine bırakılmaya şimdiden hazırlan!” duygusunu oluşturuyor, Sayın “Aile” Bakanı’nın bu söylemi.

*

İşte, burada oturmuş, “Ailemiz nasıl kurtulur?” üzerine kafa patlatıyoruz.

Katıldığımız televizyon programlarında, meseleyi bir şekilde “Anadolu Ailesi”ne getiriyor, “Boşanmalar artıyor, evlenmeler azalıyor, Anadolu Ailesi hızla tükeniyor!” diyoruz…

Ah, “En az 3 çocuk” meselesi.

Evlenme çağına gelmiş gençlere soruyorum; “En az 3 çocuk Allah’ın izniyle” diyenlerin oranı ihmal edilebilecek kadar düşük.

“Evlenip de başıma dert mi alayım!” diyenlerin oranı ise, maalesef hayli yüksek!..

Geçim endişesi var, güven bunalımı var, “Ya süresiz nafaka derdi çıkarsa başıma?” korkusu var…

Var oğlu var!

Çevremde, birçok “boşanmış” ya da “boşanmakta olan” aile görüyorum.

Hani, hep “beka meselesi” diyoruz ya, gayet haklı ve isabetli olarak…

Aile meselesi, beka meselesi değil mi?

Nüfusumuz Kıta Avrupası’ndan bile 4-5 kat hızlı yaşlanıyorsa, boşanma sayıları hızla artıyorsa ve evliliği “başa dert” olarak görenlerin oranı da, böyle, hızla artıyorsa nasıl çıkacağız bu işin içinden?

Daha çok “huzur evi” yaparak mı?

*

Ben “İş bitti arkadaş, bu kadar çok olumsuzluk ve bu kadar çok saldırı varken Anadolu Ailesi’nin bitişini engelleyemeyiz!” yollu lâflara asla katılmıyorum.

Yani, bunu kabullenmeye asla razı olmuyorum.

Bir şeyler yapmak gerekiyor; Batı’dan alınma yuva yıkıcı mevzuat maddelerine son verilmesi için çok daha fazla kamuoyu baskısı meydana getirmek…

Yuva yıkıcı “sözde kadın programları” ile daha fazla mücadele etmek…

İmkânı olanları daha fazla çocuk sahibi olmaya teşvik etmek…

“Köye dönüş”ün önünü tıkayan uygulamalara son verilmesi ve köye dönüşlerin teşvik edilmesi için kamuoyu oluşturmak…

Okullarda, “Anadolu Ailesi”ni çok daha fazla anlatmak, “Anadolu Ailesi”nin güzelliklerini sık sık vurgulamak…

Femi-faşizm ile çok daha fazla mücadele etmek…

Eşcinsellik propagandalarına çok daha fazla karşı çıkmak…

Kadın ile erkeği birbirlerine karşı silahlandıran; kadın ve erkeği bir elmanın iki yarısı gibi değil de, “birbirlerine düşman gibi” gören zihniyete karşı çıkmak…

Gibi gibi….

Bir şeyler yapmamız gerekiyor, çok daha fazla şeyler!..

***

Ev Hanımlarına Emeklilik

Israrla üzerinde durduğum “Ev Hanımına Emeklilik Hakkı” teklifi, “Anadolu Ailesi”ndeki erimeyi bir nebze olsun durdurmaya matuf….

Hayli vakittir diyorum ki, evlilikte 25 yılı doldurmuş ev hanımlarına “Emeklilik İmkânı” getirilsin.

Düşük gelirli hanelerde her ay sigorta primi ödeme imkânı bulunmadığı için sigortalı olamayan nice ev hanımı var.

Bu hanımefendiler, ücreti mukabili bir yerde çalışmıyorlar.

“Emek vermek” ise…

Bu ülkeye, bu topluma, Memleket’in temeli olan Anadolu Ailesi’ne hepimizden fazla “emek” veriyorlar.

“Saçımı süpürge ettim!” diyor ya bazıları, çok doğru.

Bir işte maaşlı olarak çalışanların tatilleri, izinleri oluyor ama bu hanımefendiler 365 gün 6 saat emek veriyor yuvalarına, çocuklarına…

Onların o müşfik elleri, evi “yuva” yapıyor, huzura kavuşturuyor.

Anne sevgi ve ilgisiyle büyütülen çocuklardan oluşan “huzurlu toplum”un temellerini atıyor Ev Hanımları.

Elbette isteyen hanımefendi maaşlı olarak bir işte çalışabilir, üstelik bazı alanlarda kadın emeği olmazsa olmaz..

Burası böyle diye…

“Her hanımefendi eve para getirmeye mecbur” mu edilmeli!..

Sabahın köründe yanlarında çocuklar sokaklarda yürüyen hanımefendileri görüyorum.

Bizim buralarda da var.

Çocukları okullarına bırakıp işe yetişiyorlarmış…

Tıklım tıklım otobüslerde, gidiş dönüş yol çilesi…

Akşam yorgun argın eve gel, ev işleriyle ilgilen, çoluk çocukla ilgilen…

Artık ne kadar ilgilenebilirsen!..

Büyük bir bölümü, “Hem evin geçimine katkım olsun, hem de prim günüm, yaşım dolsun da emekli olayım.” diye çalışıyor Hanımefendilerin.

Ve kazandıklarının çoğu da giyim-kuşama gidiyor!..

*

Ben diyorum ki,

İsteyen ücret mukabili bir işte çalışsın…

İstemeyen buna mecbur edilmesin!

Erkeklerin büyük bir bölümü hem ev geçindirmekle hem de “eşleri için sigorta primi yatırmakla” başa çıkamaz…

Devlet, evlilikte 25 yılı dolduran ev hanımlarına “emeklilik imkânı” getirsin.

İşte size uzun evlilikleri teşvik etmenin yollarından biri!

Yaş sınırı olarak da, “50” dersiniz, erken emeklilik meselesi de ortadan kalkar!

Verilecek olan asgari ücretin altındaki bir emekli maaşı, talep edilen…

Hanımefendi o maaşı götürüp Paris’te harcayacak değil…

Yine evin ihtiyaçları için kullanacak ve emekli maaşı Türkiye’de kalacak.

*

Bu konuda farklı siyasi gruplardan teklifler vardı.

Son olarak HÜDA-PAR gündemine aldı bu yöndeki bir teklifi.

Genel Başkan Sayın Zekeriya Yapıcıoğlu kamuoyuna açıkladı, çok da iyi yaptı.

*

Biz de tekrar tekrar gündeme taşıyoruz işte, “Anadolu Ailesi” bitmesin diye!

Kaynak: https://www.milatgazetesi.com/yazarlar/ev-hanimlarina-emeklilik-beka-meselesi-6523/

Ev hanımlarına emeklilik

Ev hanımlarına emeklilik. Serdar Arseven
“Kadına pozitif ayrımcılık”.

Ne “hoş” bir söylem değil mi?

“Ayrımcılık” gibi “sıkıntılı” bir kavramı bile “sevimli” hale getirebiliyorsunuz “kadın”ı öne çıkarttığınızda.

“Ayrımcılık” denmese de…

“Kadının kadrini kıymetini bilmek!” dense, çok daha iyi olmaz mı?

Olmaz, “feminist terminolojiye” uymaz!..

Piyasa ekonomisi de, kadın emeğinden, daha çok da “kadının tüketim arzusundan” mümkün olduğunca faydalanmak ister.

Neo-Liberal politikaların “pik yaptığı” günlerde, bir meşhur “Devlet Adamımız”ın çağrısı manşete taşınmıştı:

“Harca Türkiye!”

*

“Kadına pozitif ayrımcılık” yaklaşımı, mümkün olduğunca fazla sayıdaki kadının “iş piyasasına” çekilmesini hedefliyor.

Ara sıra gündeme getirilen, “Tır Şoförü Kadın” tiplemesi de, “Erkek ne yapıyorsa sen de yapabilirsin!” telkini üzerinden “serbest rekabet piyasası”na itiyor kadını.

Buradaki mesele “emek” meselesi değil.

Öyle olsaydı, bir işte “ücret mukabili” çalışmayı değil de, “emeğini” evine, yuvasına, çocuklarına tahsis etmeyi uygun gören kadınlar “yok” sayılmazdı!

Çok görüyorum, “Çalışıyor musunuz?” sorusuna “Ev hanımıyım” diye karşılık veren kadınlar, gözlerini kaçırıyorlar.

Soruyu soranlar ise, “Ya öyle mi, vah vah” bakışı fırlatır gibi davranıyorlar.

Kadın istiyorsa elbette çalışabilmeli.

Evet ama, niçin bir işte ücret karşılığı çalışmaya mecbur edilmeli?

“Efendim, hayat müşterek!”

Yani…

“Kadın dediğin eve para getirecek!”

İlle de!..

*

İnancımız, kadına ailesinden kalan mirası “kocasına” verme mükellefiyeti getirmiyor.

Parası üzerindeki tasarruf hakkı tamamen kadının.

“Piyasa” telkini, daha doğrusu “zorlaması” ise böyle demiyor.

“Hayatın müşterek oluşu”ndan anlaşılan , çocuklara “müştereken” sahip çıkmaktan, onlara “güzel ahlâk numuleri”olmaktan çok daha fazla…

“Kadın dediğin evine para getirecek” dayatması!..

Hele bu devirde, bir işi olan, hele de “devlet memuresi” olan kadının talibi çok daha fazla oluyormuş!

Önde gelen tercih sebeplerinden biri de, “eve para getirmek”miş!..

O kadın, günün birinde…

“Ben işe gitmeyeceğim, evini geçindir aslanım!” derse ne olacak?

Anlaşma bozulmuş mu olacak?

*

Emek meselesine dönelim.

Ev hanımlarıyla, ücret karşılığı bir işte çalıştıkları halde ev işlerini de ihmal etmeme çabası içinde olanlar, “Ev işi en nankör iş” derler, bilirsiniz.

Sabahtan akşama kadar çalışırsın, çoğu vakit evin erkeği fark etmez bile.

Çoluk çocukla bir annenin ilgilenmesi gerektiği kadar ilgilenebilmek ise büsbütün zor.

Öyle, ver eline cep telefonunu çizgi film izlesin, aç televizyonu oyalansın, koy önüne şekerlemeleri, cipsleri “avunsun”, yok!..

Kitaplar okuyacak, güzel masallar anlatacak, birlikte parklara gideceksin…

İnsan ilişkilerini öğreteceksin.

Âdâb-ı Muâşeret öğreteceksin.

Güzel Ahlâk timsali olacaksın.

Bunu da “Baba” ile birlikte yapacaksın.

Evin muallimesi olacaksın.

Erkek muallim, kadın muallime…

Ne güzel bir ev.

*

Kısacası…

Ev Hanımı olmak kolay değil.

Denirse ki..

“Gecesini gündüzüne katan ev hanımının da geliri olmalı…”

Tamam…

İşte size formül:

“Evlilikte 25 yılını doldurmuş ev hanımlarına emeklilik hakkı verilsin.”

Makul bir “toplu prim ”ödeme karşılığında…

“Erken emeklilik” olmasın diye de “50 yaş sınırı” getirebilirsiniz.

50 yaşından küçük olanlara yok!..

Evlilikte süre meselesi de, “evlilikleri teşvik” için.

Boşanmalar hızla artıyor malûm!..

*

A Haber’in bir videosunu izledim.

Takvim Gazetesi Ekonomi Müdürü Faruk Erdem diyor ki orada:

“Biraz da cebimizi ilgilendiren bir haber. Aslında ev kadınına diye başlık attık ama, çalışmadan emeklilik formülü aslında bu. (Hali hazırda) Ev kadınları çalışamıyor, prim yatıramıyor dolayısıyla emeklilik imkânları da olmuyor. Ama bana sorarsan, ev kadınları denilen kesim üretim yapıyor, bizden de daha çok çalışıyor aslında. Kimler yararlanabilir, daha önce çalışmış primi eksik olanlar, hiç çalışmamış ama emekli olmak isteyenler… Çalışma imkânı olmayan ev hanımları… Part time çalışanlar…” (A Haber, 28 Temmuz 2021)

*

Ben “ev kadının kadrini kıymetini bilmek” diyorum.

Başkaları “kadına pozitif ayrımcılık” da diyebilir…

“Ev kadınına emeklilik yolunun açılmasına” ne dersiniz?

Kaynak: https://www.milatgazetesi.com/yazarlar/ev-hanimlarina-emeklilik-7439/

Adil Yasa Eşit Hak İstiyoruz..

Hatice Sunci Yazdı: Adil Yasa Eşit Hak İstiyoruz..
ANALİZ – 13-03-2021

https://www.ekrangazetesi.com/mobil/haber/21373/hatice-sunci-yazdi-adil-yasa-esit-hak-istiyoruz.html

Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayip Erdoğan‘ın “4. Yargı Paketi” kapsamındaki “İnsan Hakları Eylem Plânı” raporunda ilk vurguladığı konu “insanların eşit şekilde yargılanması ve eşit haklara sahip olması” gerektiğine ilişkindi. Aidiyet değerlerimiz ve “İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi” açısından buna kimsenin itiraz etmeyeceği kanaatindeyiz. Öte yandan, Cumhurbaşkanımız 6’ncı maddedeki amacın kadına şiddeti ve aile içi şiddeti önlemek olduğunu, kadına şiddet ile ilgili mücadelenin devam edeceğini, bununla ilgili özel soruşturma bürolarının kurulacağını belirtti ve “kadına karşı şiddeti önlemede kararlıyız” dedi. Bu yaklaşım da gayet yerinde. Elbette aklıselim her insan kadına şiddette karşıdır. Kadına şiddet olmasın. Lakin biz diyoruz ki, kadın-erkek ayrımcılığı yapılmadan “kadına da, erkeğe de hatta hiçbir canlıya şiddet olmasın.”

Fakat “İstanbul Sözleşmesi”nde sadece kadın olgusu ele alınarak, kadına şiddetin önü alınması amacıyla çıkarılan yasalar kapsamında önleyici tedbir olarak sadece “Kadının beyanı esastır” ilkesinin istismarı sonucu (birçoğu haksız iftira ve tezvirat içerikli beyanlarla) evden uzaklaştırmalardan dolayı son 5 yıl içerisinde (yalnızca bu kapsamda) 2 milyon dolayında erkek mağdur edildi.

Adalet Bakanlığı Adli Sicil İstatistik Genel Müdürlüğü’nden aldığımız verilere göre son 5 yılda 1 milyon 973 bin yani 2 milyon dolayında erkek evden uzaklaştırılmış. Diğer konularla ilintili olaru aslında mağduriyet 4 milyonu aşmış durumda. Bu durumun ülkemiz için bir milli güvenlik sorunu ve geleceğimiz için bir tehdit olduğu kanaatindeyiz.
Üzülerek şunu da belirtmiş olalım ki, “İstanbul Sözleşmesi” yürürlüğe girdikten bu yana iftira ve haksızlığa uğramış nice erkeklerin bozulan psikolojileriyle şiddete teşne hâle getirildiklerine ve şiddet içerikli fiillerde bulunduklarına tanık olmaktayız. Zira haksızlığa ve çeşitli mağduriyetlere maruz kalan bir insanın kin, düşmanlık ve şiddet olguları bağlamında tahrik olmaması mümkün değildir. Özellikle evden uzaklaştırılmış bir erkeğin henüz boşanmamış olduğu eşinin edindiği partnerini eve almak için savcılığa müracaat edip kapısının önünde nöbet tutması için polis talebinde bulunması cinayete davetiyeden başka bir şey değildir. Avrupa’daki yaşam biçimi bu tür ilişkileri kaldırmaktadır. Zira onların hayat mentaliteleri farklı. Batı’da modern relaks yaşam ve namus olgusuna değer vermeme had safhada. Bu nedenledir ki, “İstanbul Sözleşmesi”nin dört ayrı yarinde “sözde namus” vurgusu geçmektedir. “Sözde namus” ifadesi ile “namus” olgusunun geçerliliği olmadığı ibraz edilmiş oluyor. Yani kabullenilmeyen, geçerliliği olmayan, hatta meşruiyeti olmayan bir olgu olarak lanse ediliyor. Batılı ülkelerde zaten olay bundan ibaret…
“İstanbul Sözleşmesi”nde zahiren “kadına pozitif ayrımcılık” görülüyor olsa da aslında bu tür yasal düzenlemelerle kadının hayatı tehlikeye atılmaktadır. Bu yasalarla adeta kadına tuzak kurulmaktadır. Zira İstanbul Sözleşmesi’nin yürürlüğe girdiği

2011 yılında kadına şiddet oranı 120 dolayında iken, 2019 yılında bu sayı 500’e kadar artmıştır.

Kısacası, kadına şiddet olayları “İstanbul Sözleşmesi”nin yürürlüğe girmesiyle tırmanışa geçmiştir. Bu şekilde “eşit adalet ve eşit yargılanmak” mümkün değildir. Devlet ekekleri “evden uzaklaştırma” yerine aile bütünlüğü ve ailenin insicamı zedelenmeyecek şekilde yaklaşım sergileyerek sorunların hâlline gitmelidir. Şiddetin kaynağı alkol mü, uyuşturucu mu, ekonomik nedenler mi? Kadının kocasını aldatması veya başka sebepler var mı, bunlar araştırılmalıdır. Yaşanan olumsuz hadiselerden yola çıkarak ifade edecek olursak erkeği evden uzaklaştırmak çözüm yerine çözümsüzlük getirmiştir.

İlk etapta bizim önerimiz o ki; çocuk icraları kalkmalı ve çocuğun velayeti kimde olursa olsun haftada iki gün velayeti olmayan ebeynin çocuğunu görme hakkı sağlanmalıdır…

İlk başta bahsettiğimiz eşitlik anlayışı insan hakları eylem planı şu maddeler ile belirlenmiş bulunmaktadır:
1- Çocuk haczi..
2- Süresiz Nafaka..
4- Evden uzaklaştırma..
5- Genç Evlilikler..
6- İftira..

Bu konular ile ilgili düzenlemeler yapılmadan sayın Cumhurbaşkanımızın “İnsan Hakları Eylem Plânı”nda sözü edilen “eşit hak ve eşit yargılanma”dan bahsetmek mümkün değildir.

Bizde kadının ve erkeğin eşit haklara sahip olmasını istiyoruz. Kadına şiddete “sıfır” tolerans denilerek aileyi onarma adına müspet bir yaklaşım gibi görülen bu tutum aslında “İstanbul Sözleşmesi” ile işin içinden çıkılmaz sorunlar yumağını beraberinde getirmektedir.

Kaldı ki ülkemizde erkek ölümleri kadın ölümlerinin 12 katı iken neden devamlı medyada “kadın cinsel istismarı, kadın cinayetleri ve kadına şiddet” işleniyor? İlgili basın kuruluşları bu haberleri yaparken dezenformasyon ve manipülatif bir yaklaşımla “bulaştırma” yapıp adeta toplumda “her kadın şiddete uğruyor, her erkek tacizci” gibi yanlış bir algı oluşturuluyor. Bu ülkenin bir kadın vatandaşı olarak ifade edecek olursam, kadın olgusu üzerinden, “kadını koruyup güvence altına alacağız” derken aslında kadını yalnızlaştırdıklarının ve kadını küçük düşürdüklerinin farkında değiller. Öte yandan ülkesi için, gözünü kırmadan “canım sana feda olsun vatanım” diyerek bu toprakları kanları ile sulamış veya sulamaya namzet şanlı şerefli her erkeği, hangi ara potansiyel tecavüzcü ilân edip, aşağılar olduk?

Ne kadın ne erkek ne de çocuklarımız bu “İstanbul Sözleşmesi” kriterlerini hak ettiğine inanmıyorum. Başta Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan’ın ve birçok siyasî yetkilimizin ifade ettiği gibi “tabu” olmayan bu sözleşmeyi iptal etmek hükümetin elindedir. Bizim de beklenti ve kanaatimiz bu yöndedir. Aile bizim için kutsal bir müessesedir. Ailenin huzuru, ailenin birliği, ailenin dirliği ve insicamı için yeni bir formasyon ile öz değerlerimize dönmemiz gerekir. Bin yıllık geçmişimizle, bizi biz yapan inanç, örf, anane ve kültürel birikimimizle biz bize yeteriz. Yeter ki biz sevgi ve merhamet temeline dayalı aidiyet değerlerimize sahip çıkalım. Sonuç olarak, çocuklarımızın ve aile müessemizin güvencesi ve geleceği için ivedilikle bu ucube “İstanbul Sözleşmesi”nden çıkmamız gerekmektedir. Unutmayalım “mutlu çocuk mutlu ailede yetişir.”

(Aileyi Yaşatma Ve Koruma Derneği Başkanı Çocuk Gelişim Uzmanı)

Kaynak: https://www.ekrangazetesi.com/mobil/haber/21373/hatice-sunci-yazdi-adil-yasa-esit-hak-istiyoruz.htmlhttps://www.ekrangazetesi.com/mobil/haber/21373/hatice-sunci-yazdi-adil-yasa-esit-hak-istiyoruz.html

Memur-Sen Kadınlar Komisyonu’ndan İstanbul Sözleşmesi Çağrısı

Memur-Sen Kadınlar Komisyonu’ndan İstanbul Sözleşmesi Çağrısı
12 Temmuz 2019, Cuma

Son günlerde tartışmaların odağı haline gelen İstanbul Sözleşmesi’ne ilişkin bir çağrı da Memur-Sen Konfederasyonu’nun Kadınlar Komisyonu’ndan geldi. Memur-Sen Kadınlar Komisyonu Başkanı Sıdıka Aydın yayımladığı yazılı bir açıklama ile İstanbul Sözleşmesi’nin iptali için Meclis’e çağrıda bulundu. “Toplumsal yaşamımıza etkisi ve Sözleşmenin sonuçları itibariyle çok yönlü ve nitelikli bir tartışmayı beraberinde gerektirmektedir. Türkiye’nin en büyük konfederasyonunu Memur-Sen’in Kadın Komisyonu olarak görüşlerimizi kamuoyu ile paylaşmayı toplumsal bir sorumluluk ve taşıdığımız değerlerin bir gereği olarak görüyoruz” ifadelerinin yer verildiği açıklamada sözleşmenin bazı ülkeler tarafından kabul görmediği hatırlatıldı.

2011 yılında İstanbul’da imzaya açıldığı için İstanbul sözleşmesi olarak anılan “Kadına Yönelik Şiddetle ve Aile İçi Şiddetle Mücadele ve Önleme Avrupa Konseyi Sözleşmesi’nin hazırlık sürecinde yaşanan tartışmaları, ülkelerin argümanlarını ve ülkelerin tavırlarını hatırlamak gerektiğinin vurgulandığı açıklamada “Sözleşme bugüne kadar 46 ülke tarafından imzalanmıştır. Birleşik Krallığı’nda içerisinde yer aldığı 11 ülke sözleşmeyi imzalamış fakat onaylamamıştır. Yine Azerbaycan ve Rusya Federasyonu sözleşmeyi ne imzalamış ne de onaylamıştır. Bulgaristan, Hırvatistan, Çek Cumhuriyeti, Macaristan, Letonya, Litvanya, Polonya, Romanya ve Slovak Cumhuriyeti İstanbul Sözleşmesine karşı çıkan ülkelerdir. Türkiye ise sözleşmeyi kamuoyunda yeterince tartışmadan, hukuki ve toplumsal yapımızı denkleme katmadan, çekincesiz olarak imzalayarak onaylayan ilk ülke olmuştur” ifadelerine yer verildi.

Türkiye Büyük Millet Meclisine İstanbul Sözleşmesi’nin iptal edilmesi çağrısında bulunularak son bulan açıklamanın tam metninde şu ifadeler yer alıyor:

“Sözleşmeyi Çekincesiz İmzalayan Türkiye Temel Sorunları Tartışmadı”

“İstanbul sözleşmesi kadına karşı şiddetin önlenmesinde cinsiyeti merkeze alan, hukuki anlamda bağlayıcı ilk uluslararası metindir. İstanbul sözleşmesinin hazırlık aşamasında yapılan en önemli tartışmalardan birisi ulusal mevzuatların uzlaştırılmasıyla ilgilidir. Bu durum hali hazırda sözleşmeyi çekincesiz imzalayan ve onaylayan bir ülke olarak halen önümüzde duran temel sorunlardan biridir. Zira sözleşme kadına karşı işlenen suçu devlete karşı işenmiş bir suç olarak nitelemektedir ve sözleşmeyi onaylayan devletlerin tüm hukuk yapısında toplumsal cinsiyet eşitliğini merkeze alan bir restorasyon yapmayı zorunlu tutmaktadır.”

“Sözleşmenin orijinal metninde “aile” ibaresi geçmediği halde sözleşme Türkçeye çevrilirken sözleşmenin adı “Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi” olarak çevrilmiştir. Sözleşmenin çevirisinde gözetilen “aile” hassasiyeti maalesef sözleşme imzalanırken gözetilmemiştir.”

“Sözleşmede Yer Alan Kavramlar İnsanın Varoluşuna Saldırıdır”

“Açıklıkla söyleyebiliriz ki; Batı’da üretilen kadın söyleminin temelinde kadınların evrensel endüstriyel düzene entegre edilmesine yönelik stratejiler vardır. İstanbul Sözleşmesi müzakerelerinde Türkiye delegesinin beyan ettiği üzere, İstanbul sözleşmesinin gündeme ve vücuda gelmesinde önemli motivasyonlardan birisi finansal kaygılardır. Hatta Türkiye delegesi, Avrupa Konseyinin kadına karşı şiddeti bu kadar gündeme getirmesinde kadının şiddet gördüğünde ortaya çıkan iş gücü kaybının etkisinin oldukça fazla olduğunu beyan etmiştir.”

“Sözleşmeyi kadına karşı şiddetin önlenmesinin tek yolu olarak göstererek layüselleştiren zihniyetin gözden kaçırdığı nokta şu ki bu sözleşme halen birçok ülkede oldukça sıcak bir şekilde tartışılmaya devam etmektedir. Tartışmaların odağında duran “toplumsal cinsiyet eşitliği” ,“cinsel yönelim”, “cinsel eğilim”, “toplumsal cinsiyet kimliği” gibi kavramlar dün olduğu gibi bugün de aynı tartışmaların merkezinde yer almaktadır. Çünkü bu kavramlar sadece biyolojik cinsiyete değil adeta insanın varoluşuna saldıran bir zemini inşa etmektedir.”

“Sözleşmeye Yönelik Tepkiler Haklı Gerekçelere Dayanmaktadır”

“Sözleşmenin tartışıldığı toplantılarda ülkemizi temsil edenlerin oldukça alışık olduğu bu tartışmaların bugün ülkemizde geniş bir kamuoyu nezdinde yapılmasından duydukları rahatsızlığı anlamak da mümkün değildir. Oysa Rusya, ‘partnerler arası şiddet’ ifadesinde partnerler aynı cinsten olabilir diyerek sözleşmeye karşı çıkarken, Vatikan ‘toplumsal cinsiyetin’ uluslararası hukukta karşılığı olmayan bir tanım olduğu gerekçesi ile itiraz etmiştir. İsveç ve İngiltere’nin ise, kadına uygulanan her şiddeti insan hakları ihlali olarak görmenin sakıncalı olduğuna dair şerhlerini hatırlamak gerekir. Bulgaristan geçen yıl sözleşmenin anayasalarına aykırı olduğuna hükmetti. Aynı süreçte Hırvatistan, sözleşmenin eşcinsel evliliklerini legalize etmeye imkan tanıyacağı, ‘cinsiyet ideolojisi’ üretmek istediği ve Hıristiyan değerlerine aykırı olduğu gerekçesiyle güçlü bir direniş göstermişti.”

“Almanya, mevcut hukuklarında, ailenin önemi ve insani nedenlerle oturma izinlerini önkoşulları ve yasal sonuçları farklılığı gerekçesi ile madde 59’u uygulamama hakkını saklı tutarak sözleşmeyi ancak Şubat 2018 de imzalamıştır. Polonya Cumhuriyeti, sözleşmeyi ancak Polonya Cumhuriyeti Anayasası ilkelerine ve hükümlerine uygun olarak uygulayacağını beyan etmiştir.”

“Genelde sözleşmeye getirilen eleştirilerin odağında farklı cinsel yönelimlerin meşrulaştırılması ve aile kurumunun zayıflatılması yer almıştır. Bir tarafta aileyi Türk toplumunun temeli olarak tanımlayan anayasa, öte tarafta çiftleri, aynı evde yaşayan ve cinsiyetlerine bakılmaksızın şiddete karşı korumayı esas alan uluslararası bir metin. Bu iki metnin hukuki olarak da toplumsal olarak da çatışma üretmemesini beklemek mümkün değildir. Bu yönü ile kamuoyunda sözleşmeye; aileyi zayıflatan, farklı cinsel yönelimleri akredite ederek nesli ifsat eden bir anlaşma olarak tepki gösterilmesi haklı gerekçelere yaslanmaktadır.”

sidikaaydin1“Toplumsal Cinsiyet Kavramı Kültürel Değişimin Aracıdır”

“Bu bağlamda Memur-Sen olarak bugüne kadar İstanbul sözleşmesinin tematik yapısından, bağlayıcı bir hukuk metni olarak içerdiği muğlak kavramlarına, hukuk sistemimizde meydana getireceği sorunlardan, aile yapısında yaratacağı sosyal maliyetlere kadar bu meseleyi çok yönlü olarak birçok platformda dile getirdik. Bu çalışmalarımıza örnek olarak dönemin Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı KSGM’ne, İstanbul Sözleşmesine dair ilettiğimiz değerlendirme ve eleştirilerimizi ve ayrıca “2018-2023 Kadının Güçlenmesi Strateji Eylem Planı”na dair ortaya koyduğumuz değerlendirmelerimizi anabiliriz.”

“İstanbul Sözleşmesine dair eleştirilerimizde: “toplumsal cinsiyet” kavramının diğer tüm kavramlar kadar kültürel değişimin aracı olarak kullanıldığını belirtmiştik. İstanbul sözleşmesinde cinsiyete dayalı şiddetin önlenmesi için toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanması düşüncesinin diğer cinsel yönelimlerin birer kimlik olarak akredite edilmesi, meşrulaşmaya araç kılınması riskini barındırdığı uyarısında bulunmuştuk. Buna mukabil, Sözleşmede şiddet sorununa cinsiyet temelli yaklaşımın merkezileştirilmesine dikkat çekmiş, şiddetin nedenlerinin din, gelenek ve örfe indirgenmesini eleştirmiştik.”

“Kadının güçlenmesi 2018-2023 Strateji Belgesi ve Eylem Planı taslak metninde belirlenen altı temel politika başlığının her birinde toplumsal cinsiyet eşitliğinin anaakımlaştırılmasına dair bariz etkiyi görmüş ve eleştirilerimizi ifade etmiştik.”

“Hali hazırda uygulanmaya devam eden Strateji Belgesi ve Eylem Planında, kadınların eğitim ve sağlık sektörlerine gösterdikleri mesleki ilgi bir sorun olarak tespit edilmekte, kadın ve erkeklerin mesleklere eşit oranda pay edilmesi ideal durum olarak resmedilmekte idi. Ailevi sorumluluklar kadının güçlenmesinin önünde bir engel olarak zikredilmekte, kadının güçlenmesi ve cinsiyetçiliği ortadan kaldırmanın ölçüsü olarak eşitlik kavramı merkeze alınmakta idi.”

“Eşitlik fetişizmi karşısında adalet kavramını, toplumsal yaşamın dinamiklerini tahlil ederken de cinsiyete dayalı toplumsal rolleri analiz ederken de merkeze almanın daha uygun olduğu kanaatimizi beyan etmiştik. Ayrıca toplumsal cinsiyet gibi muğlak bir kavram ile toplumsal yaşam içerisinde cinsiyet temelli ayrımcılığın ve şiddetin ortadan kalkacağı ve adaletin tesis edileceği ön savına da şüphe ile baktığımızı deklare etmiştik.”

Birçok platformda dile getirdiğimiz gibi bu belgedeki kadını aileden yalıtarak var etme bilincinin problematiğine işaret etmiş, ‘Toplumsal rollerin dağılımındaki fıtri farklılıkları görmezden gelerek salt eşitlik arayışı içinde değerlendirmenin aile kurumunun geleceğine dair kaygı uyandırmaktadır.’ tespitinde bulunmuştuk.

“Her Alanda Uygulanmaya Çalışılan Bu Sözleşme Durdurulmalıdır”

“İstanbul sözleşmesini münferit birkaç sonuç üzerinden tartışmak bizi doğruya ulaştırmaz. Zira bu sözleşmeyle, tümüyle yeniden restore edilecek bir hukuk yapısından ve her sene İstanbul Sözleşmesi Uzmanlar Komitesi tarafından sigaya çekilecek bir idari mekanizmadan bahsediyoruz. Bugün göçten, örgütlenmeye, eğitimden, istihdama, er erbaşlara verilen “Mehmetçik İçin Yurttaşlık Eğitimi”nden, KASAUM’lara, kamu görevlilerine verilen hizmet içi eğitime değin hemen her alanda anaakımlaştırılan bu sözleşme derhal durdurulmalıdır. İstanbul sözleşmesi kadına yönelik şiddetin önlenmesinde alternatifsiz ve vazgeçilemez bir anlaşma değildir. Küresel bir sorun olan şiddete karşı geleneği, örfü, dini olağan şüpheli ilan etmek bizi hiçbir yere vardırmayacaktır.”

“İstanbul Sözleşmesi İle Ulaşılmak İstenen Sonuç Son Derece Yıkıcıdır. Türkiye İstanbul Sözleşmesinden Çekilmelidir”

“Toplumu ifsad eden, aileyi hedef alan İstanbul sözleşmesi ile ulaşılmak istenen sonuç son derece yıkıcıdır. Tıpkı 15 Temmuz’da olduğu gibi milletçe bu büyük ve kapsamlı saldırıyı önlemek için harekete geçilmelidir. Cinsiyetsizleştirmeden eşcinselliğe kadar her türlü sapkınlığı kadına karşı şiddeti önleme parantezine alarak meşrulaştırmak bu topluma yapılacak en büyük kötülüktür. O nedenle Türkiye Büyük Millet Meclisini bu konuda göreve çağırıyoruz. Türkiye İstanbul Sözleşmesinden çekilmelidir. Sözleşmeyi dayanak kılarak çıkarılan ve bahsettiğimiz sakıncalı sonuçları doğuran düzenlemeler de iptal edilmelidir. Kadına karşı şiddeti ve kadınların yaşadığı her türlü sorunu çözmek için istişareye dayalı çalışmalar yapılmalı, sosyal tarafların görüş ve önerileri alınmalıdır.”

https://www.memursen.org.tr/memur-sen-kadinlar-komisyonundan-istanbul-sozlesmesi-cagrisi

https://www.memursen.org.tr/memur-sen-kadinlar-komisyonundan-istanbul-sozlesmesi-raporu

https://www.memursen.org.tr/memur-sen-kadinlar-komisyonundan-istanbul-sozlesmesi-cagrisi

TÜRK AİLE HUKUKU TARİHÇESİ

TÜRK AİLE HUKUKU TARİHÇESİ / H.Cem KANIBİR (Türkolog)

Kanun tarihimizde aile hukukunu düzenleyen üç kanun vardır.

1) Hukuk-ı Aile Kararnâmesi (1917-1919)

2) 743 sayılı Türk Kanun-ı Medenîsi (1926-2002)

3) 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu (2002-…)

Hukuk-ı Aile Kararnâmesi’nin Ana Hatları:

18 yaşını bitirmiş erkekler ile 17 yaşını bitirmiş kızlar ailelerinin izni olmaksızın evlenebilir.

9 yaşın altında evlilik yasaktır. 9-18 yaş arası evlilikler ailelerin iznine bağlıdır.

Erkek için ikinci kadın yasağı nikah akdine konulabilir olmuştur.

Zorlamayla evlilikler de boşanmalar da geçersiz kılınmıştır.

Erkeğin sarhoş iken yaptığı talâk (boşama) geçersiz kılınmıştır.

Kadınların, erkeği boşayabilme sebepleri genişletilmiştir.

Geçimsizlik durumunda boşanmadan önce arabulucu heyet görevlendirilmektedir.

Nafaka ve velayet konuları bu kararnâmede yoktur. Bunlara dair hükümler farklı mahkemelerde Hanefi-Şafi-Hanbeli-Maliki fıkıh yaklaşımlarına göre farklı farklı kararlar halinde verilmiştir.

743 sayılı (Atatürk dönemi) Türk Kanun-ı Medenî’sinin (aile hukukuna dair kısımlarının) Ana Hatları:

ATATÜRK DÖNEMİ TÜRK MEDENİ KANUNU’NDAKİ AİLE HUKUKU HÜKÜMLERİ / H. Cem KANIBİR (Türkolog)

Atatürk dönemi 743 sayılı Türk Medeni Kanunu, birilerinin iddia ettiği gibi bir gecede İsviçre Medeni Kanunu’nun çevirisi olarak değil Türk toplumunun milli, dini ve kültürel değerlerine uygun olarak Mecelle temel alınarak 11 ay 3 günde hazırlanmış ve yürürlüğe girmiştir.

Bu gerçek, dönemin Türk Kanunu Medenisi, Mecelle ve İsviçre Medeni Kanunu’nun üçlü karşılaştırılmasıyla açıkça görülebilecekken tarihi, tevatür üzerinden duyumla öğrenme kolaycılığı ve çeşitli siyasi grupların gerçekleri kendi çıkarlarınca oraya buraya bükme hastalığı nedeniyle bu mümkün olmamaktadır.

Atatürk sonrası dönemde 1998’den itibaren ve de özellikle 2001 yılından sonra yapılan değişikliklerle ortaya çıkan ve 2002’de yürürlüğe sokulan 4721 sayılı mevcut Medeni Kanun, İstanbul Sözleşmesi ve onun iç hukuktaki uzantısı olan 6284 sayılı iftira kanununun da devreye girmesiyle birlikte aile hukukundaki sorunların kaynağı durumuna gelmiştir. İstanbul Sözleşmesi ve 6284 sayılı iftira kanunu iptal edilmeli ve Atatürk dönemi Medeni Kanun hükümleri yeniden geçerli kılınmalıdır.

Kanunu Medeni’nin Tatbiki (Madde 1) Kanun, lafziyle veya ruhiyle temas ettiği bütün meselelerde mer’idir. Hakkında kanuni bir hüküm bulunmayan meselede hakim örf ve adete göre, örfü adet dahi yok ise kendisi vazıı kanun olsaydı bu meseleye dair nasıl bir kaide vazedecek idiyse ona göre hükmeder.

Medeni Haklardan İstifade: (Madde 8 ) Her şahıs medeni haklardan istifade eder. Binaenaleyh kanun dairesinde haklara ve borçlara ehil olmakta herkes müsavidir.

Rüşt: (Madde 11) Rüşt, on sekiz yaşın ikmaliyle başlar. Evlenme, kişiyi reşit kılar.

Kazai Rüşt: (Madde 12) On beş yaşını ikmal eden küçük, kendi rızası ve ana ve babasının muvafakatı ile mahkemei asliyece mezun kılınabilir. Vesayet altında ise vasi de dinlenir.

Sıhrî Hısımlık: (Madde 18) Karı ve kocadan her birinin kan hısımları diğerinin aynı derece sıhrî hısımları olur. Evlenmenin zevaliyle, sıhri hısımlık zail olmaz.

Kanuni İkametgah: (Madde 21) Kocanın ikametgahı karının ve ana ve babanın ikametgahı velayetleri altındaki çocuğun ve mahkemenin bulunduğu yer vesayet altındaki kimsenin ikametgahı addolunur. İkametgahı belli olmayan kimsenin karısı veya kocasından ayrı yaşamağa mezun olan kadın kendisine ayrı bir ikametgah ittihaz edebilir.

Nişanlanma: (Madde 82) Nişanlanma, evlenmek vaadiyle olur.

Nişanı Bozmanın Neticesi:
(1) Maddi tazminat: (Madde 84) Nişanlılardan biri, muhik bir sebep yok iken nişanı bozduğu veya iki taraftan birine atfedilecek bir kusur yüzünden nişan bozulduğu takdirde taksiri olan taraf; diğer tarafa, ana ve babasına veya bu hususta onlar gibi hareket eden sair kimselere hüsnü niyet ile ve nikahın icra olunacağı kanaati ile ihtiyar ettikleri masarife mukabil münasip bir tazminat vermeğe mecburdur.

(2) Manevi tazminat: (Madde 85) Bir taraf kendi kusuru olmaksızın nişanın bozulmasından şahsen fahiş bir surette mutazarrır olmuş ise hakim onun zararı manevisini telafi için münasip bir tazminat hükmedebilir.

Evlilik Yaşı:

[1926’daki hüküm] (Madde 88) Erkek onsekiz ve kadın onyedi yaşını ikmal etmedikçe evlenemez. Şu kadar ki hakim, fevkalade hallerde ve pek mühim bir sebebe mebni onbeş yaşını ikmal etmiş olan erkek ve kadının evlenmesine müsaade edebilir. Ana ve baba ve vasi de dinlenir.

Evlilik Yaşı:
[15.06.1938’deki hüküm] (Madde 88) Erkek on yedi, kadın on beş yaşını ikmal etmedikçe evlenemez. Şu kadar ki hakim, fevkalade hallerde ve pek mühim bir sebebe mebni on beş yaşını ikmal etmiş olan bir erkeğin veya on dört yaşını bitirmiş olan bir kadının evlenmesine müsaade edebilir. Karardan önce ana, baba veya vasinin dinlenmesi şarttır.

Küçükler Hakkında Kanuni Mümessillerin Rızası: (Madde 90) Küçük, ana ve babasının veya vasisinin rızası olmadıkça evlenemez. Evlenmenin ilanı esnasında ana ve babadan yalnız biri velayeti haiz ise onun rızası kafidir.

Hısımlar ile Evlilik Yasakları: (Madde 92) Aşağıdaki kimseler arasında evlenmek memnudur (yasaktır):
1 – Nesep sahih olsun olmasın usul ve füruu arasında, ana baba bir veya baba bir yahut ana bir kardeşler arasında, bir kimse ile amca, dayı, hala ve teyzesi arasında.
2 – Sıhriyet hısımlığını tevlit etmiş olan evlenme feshedilmiş veya vefat yahut boşanma ile zail olmuş ise bile karı ile kocanın usul ve füruu ve koca ile karının usul ve füruu arasında,
3 – Evlatlık ile evlatlık edinen ve bunlardan biriyle diğerinin koca veya karısı arasında.

Kadın İçin İddet Müddeti: (Madde 95) Kocasının vefatı veya boşanma sebebiyle dul kalan yahut evliliğinin butlanına hükmedilen kadın; vefattan, boşanmadan veya butlan hükmünden itibaren üç yüz gün geçmedikçe tekrar evlenemez.

Mükerrer Evlenmede Bekleme Süresi: (Madde 96) Boşanma ile birbirinden ayrılmış olan karı ve koca, hakim tarafından tayin olunan memnuiyet müddeti içinde, tekrar evlenemez. Karı ve koca birbirleriyle evlenmek isterlerse, bu müddet hakim tarafından kısaltılabilir.

Evlenme Beyanı Mercii: (Madde 98) Beyan için evlenecek erkeğin ikametgahı belediyesine ve köylerde ihtiyar heyetine müracaat olunur.

Evlilikte Dini Merasim: (Madde 110) Evlendirme memuru merasimin hitamı üzerine derhal karı ve kocaya bir evlenme kağıdı verir. Evlenme kağıdı ibraz edilmeden, evlenmenin dini merasimi yapılamaz.

İmtizaçsızlık: (Madde 134) Aralarında müşterek hayatın çekilmez bir hale gelmesini mucip olacak derecede şiddetli bir geçimsizlik başgösterdiği takdirde karı kocadan her biri, boşanma davasında bulunabilir. Eğer geçimsizlik, iki taraftan birine daha ziyade kabili isnat ise boşanma davasını ikame hakkı ancak diğer tarafa aittir.

Boşanmada Kusurlu Tarafın Yeniden Evlenmesi İçin Bekleme Süresi: (Madde 142) Boşanma hükmünde kabahatli olan tarafın (başkasıyla) yeniden evlenememesi için hakim, bir seneden az ve iki seneden fazla olmamak üzere bir müddet tayin eder.

Boşanmada Maddi ve Manevi Tazminat: (Madde 143) Mevcut ve hatta muntazar bir menfaati boşanma yüzünden haleldar olan kabahatsız karı veya kocanın, kabahatli olan taraftan münasip maddi bir tazminat talebine hakkı vardır. Bundan başka boşanmaya sebebiyet vermiş olan hadiseler kabahatsiz karı veya kocanın şahsi menfaatlerini ağır bir surette haleldar etmiş ise, hakim manevi tazminat namiyle muayyen bir meblağ dahi hükmedebilir.

Nafaka: (Madde 144) Kabahatsiz olan karı yahut koca, boşanma neticesi olarak büyük bir yoksulluğa düşerse diğeri boşanmaya sebebiyet vermemiş olsa dahi kudreti ile mütenasip bir surette bir sene müddetle nafaka itasına mahküm edilebilir.

İrat: (Madde 145) Bir mukavele veya hüküm ile kendisine maddi ve manevi tazminat veya nafaka olarak bir irat tahsis edilmiş olan karı veya koca, yeniden evlenirse bu irat kat’olunur. Yoksulluğu sebebiyle kendisine nafaka tayin edilmiş olan karı veya kocanın yoksulluğu zail olmuş veya hissolunacak derecede azalmış ise, borçlunun talebi üzerine nafaka kat veya tenzil olunur. Borçlunun mali kudreti nafaka miktarına nazaran azaldığı surette dahi aynı hüküm caridir.

Velayet: (Madde 148) Boşanma veya ayrılık vukuunda hakim, ana ve babayı dinledikten sonra hakkı velayetin kullanılmasına ve ana ve baba ile çocuklar arasındaki şahsi münasebetlere dair iktiza eden tedbirleri ittihaz eyler. Çocuk kendisine tevdi edilmemiş olan taraf, kudretine göre onun infak ve terbiye masraflarına iştirak ile mükelleftir. Çocuk ile icabı hale muvafık surette şahsi münasebatta bulunmak hakkını da haizdir.

Velayet Sonrası Yeni Hadiseler: (Madde 149) Ana veya babanın başkasiyle evlenmesi, başka bir yere gitmesi, ölümü gibi bir halin tahaddüsünde hakim, resen veya ana ve babadan birinin talebi üzerine hadisenin iktiza ettirdiği tedbirleri ittihaz eyler.

Boşanma ve Usulü Muhakemesi: (Madde 150) 1-Hakim, boşanma veya ayrılık için sebep gösterilen hadiseleri mevcudiyetlerine vicdanen kani olmadıkça sabit addedemez.

Aile Reisi: (Madde 152) Koca, birliğin reisidir. Evin intihabı karı ve çocukların münasip veçhile iaşesi, ona aittir.

Reis Muavini ve Danışmanı: (Madde 152) Kadın, müşterek saadeti temin hususunda gücü yettiği kadar kocasının muavin ve müşaviridir. Eve, kadın bakar.

Soyadı: (Madde 153) Karı, kocasının aile ismini taşır.

Birliğin Temsili: (Madde 154) Birliği koca temsil eder. Mallarını idare hususunda karı koca hangi usulü kabul etmiş olursa olsun koca, tasarruflarından şahsen mesul olur.

Temsilde Kadının Hakları: (Madde 155) – Evin daimi ihtiyaçları için koca gibi kadın dahi birliği temsil hakkını haizdir. Karının … tasarruflarından koca mesuldür.

Kadının Temsil Yetkisini Kötü Kullanması: (Madde 156) Karı, kanunen haiz olduğu temsil salahiyetini sui istimal eder yahut kullanmaktan aciz olursa koca, bu salahiyeti kendisinden tamamen veya kısmen nezedebilir.

Kadının Temsil Yetkisinin İadesi: (Madde 157) Hakim, karının talebi üzerine nez’in sebepsiz olduğunu isbat etmesi şartiyle salahiyetini iade eder.

Kadının Temsil Yetkisi Aşımı: (Madde 158) Koca sarahaten veya zımnen izin vermedikçe karı, kanunen haiz olduğu temsil salahiyetini, aşamaz.

Karının Meslek veya Sanatı: (Madde 159) Karı koca mallarını idare için hangi usulü kabul etmiş olursa olsun karı, kocanın sarahaten veya zımnen müsaadesi ile bir iş veya sanat ile iştigal edebilir. Kocanın izinden imtinaı halinde, karı, kendisinin bir iş veya bir sanat ile iştigal etmesi birliğin veya bütün ailenin menfaati icabı olduğunu ispat ederse bu izin, hakim tarafından verilebilir.

Kocanın Karısını Mal Varlığı Davasında Temsil Sorumluluğu: (Madde 160): …Emvali şahsiyesi hakkında üçüncü şahıslar ile mütehaddis davalarda karıyı, koca temsil ile mükelleftir.

Evlilik Birliğinin Korunması: (Madde 161) Karı kocadan biri; aile vazifelerini ihmal eder yahut diğerini tehlikeye, hacalete veya zarara maruz bırakırsa müteessir olan taraf hakimin müdahalesini talep edebilir. Hakim, kabahatli olan tarafa vazifelerini ihtar eder ve bu ihtar semeresiz kalırsa birliğin menafiini sıyaneten (korumak için) kanunda muayyen tedbirler ittihaz eyler.

İcra: (Madde 165) Karı koca, evlenmenin devamı müddetince kanunen muayyen haller haricinde yekdiğerine karşı cebri icra talebinde bulunamaz.

Mal Ayrılığı Rejimi: (Madde 170) Karı koca, evlenme mukavelenamesi ile kanunda muayyen diğer usullerden birini kabul etmedikleri takdirde veya kabul edip de kanunda gösterilen sebeplerden birinin hüdusu halinde, aralarında mal ayrılığı cereyan eder.

Mülkiyet, İdare ve İntifa Hakları: (Madde 186) Karı kocadan her birinin bütün mallarının mülkiyet ve idare ve intifa haklarını muhafaza etmesine, mal ayrılığı denir. Karı, mallarının idaresini kocasına bırakmış olduğu takdirde evliliğin devamı müddetince hesap sormaktan vaz geçtiği ve mallarının bütün gelirini ev masrafına karşı kocasına bıraktığı farz olunur. Karı, kocasına bıraktığı idare hakkını her zaman geri alabilir ve geri almak hakkını iskat etmesi muteber değildir.

Borçlar: (Madde 187) Mal ayrılığı usulünde koca, evlenmeden evvelki borçlarından ve evliliğin devamı sırasında gerek kendisi gerek evlilik birliğinin mümessili sıfatiyle edilen borçlardan şahsan mesuldür. Karı, borcunu ödemekten aciz kalan kocası veya kendisi tarafından aile masrafları için edilen borçlardan mesuldür.

Gelir ve Kazanç: (Madde 189) Karı kocadan her birinin mallarının geliri ve kendi kazançları, kendisine aittir.

Karı Kocanın Masrafa İştiraki: (Madde 190) Koca, karısının münasip bir derecede aile masrafına iştirakini isteyebilir. İştirakin miktarında ihtilaf ederlerse her biri iştirak miktarının tesbit edilmesini, mahkemeden isteyebilir.

İdare: (Madde 196) Birliğe giren malları koca idare eder ve idare masrafı kendisine ait olur. Karı ancak evlilik birliğini temsildeki salahiyeti nisbetinde idare hakkını haizdir.

Mirasın Reddi: (Madde 200) Kadın, bir mirası ancak kocasının rızasiyle reddedebilir. Koca, razı olmazsa karı sulh mahkemesine müracaat edebilir.

Evlat Edinme: (Madde 253) Evlat edinme hakkı en az kırk yaşında olup ta nesebi sahih, füruu bulunmayanlara münhasırdır. Evlat edinen kimsenin evlatlıktan en az onsekiz yaş büyük olması şarttır.

Çocuğun Velayetini İcra Hakkı: (Madde 263) Evlilik mevcut iken ana ve baba, velayeti beraberce icra ederler. Anlaşamazlarsa, babanın reyi muteberdir.

Velayetin Kapsamı: (Madde 264) Karı kocadan birinin vefatı halinde, velayet, sağ kalana ve boşanma halinde çocukların tevdi olunduğu tarafa, ait olur. Çocuk, ana ve babasına riayete mecburdur… Çocuğun adını, ana ve babası kor.

Mesleki Terbiye: (Madde 265) Ana ve baba, çocuğun mesleki terbiyesini sevk ve idare eder ve mümkün mertebe kuvvet ve kabiliyetini ve arzularını nazara alır.

Dini Terbiye: (Madde 266) Çocuğun dini terbiyesini tayin ana babaya aittir. Ana babanın bu husustaki hürriyetini tahdit edecek her türlü mukavele muteber değildir. Reşit, dinini intihapta hürdür.

Uslandırma Hakkı: (Madde 267) Ana baba, çocuklarını tedip (yola getirme/uslandırma) hakkına maliktir.

Velayet Hakkının İptali: (Madde 274) Velayeti ifadan aciz veya mahcur olan yahut nüfuzunu ağır surette sui istimal eden veya fahiş ihmalde bulunan ana ve babadan, hakim, velayet hakkını nez edebilir.

Boşanma Sonrası Velayeti Alan Tarafın Sorumluluğu: (Madde 279) Evliliğin zevalinden sonra velayeti haiz olan karı veya koca, hakime çocuğun mali vaziyetini gösterir bir müfredat defteri vermeğe ve servetinde ve keyfiyeti tenmiyesinde ehemmiyetli bir tebeddül husule geldiği takdirde, onu da, bildirmeğe mecburdur.

Sahih Olmayan Nesep: (Madde 290) Nesebi sahih olmayan çocuğun anası, doğuran kadındır. Babası, tanıma veya bir hüküm ile tahakkuk eder.

Nesibi Gayrı Sahih Çocuk: (Madde 292) Birbirleriyle evlenmeleri memnu (yasak) olanlardan veya evli kadınların zinasından doğan çocuk, tanınamaz.

Evlenme Vaadiyle Kandırma: (Madde 305) Baba, anaya münasebeti cinsiyeden evvel, evlenmek vadetmiş veya onunla münasebeti cinsiyesi kanuni bir cürüm yahut onun üzerindeki nüfuzunu sui istimal teşkil eylemiş veya münasebeti cinsiye zamanında ana henüz küçük idiyse; ana için manevi bir tazminat karşılığı olarak, bir meblağ hükmolunabilir.

Velayetin Taksimi: (Madde 313) Çocuk, babanın velayeti altında ise ana, çocukla icabı hale göre şahsi münasebetleri idame hakkını haizdir. Mahkeme, doğrudan doğruya veya ananın talebi üzerine; çocuğun, muayyen bir yaşa kadar ananın ve bu yaştan sonra babanın velayeti altında kalmasını emredebilir.

Geçim Nafakası: (Madde 315) Herkes, yardım etmediği surette zarurete düşecek olan usul ve füruuna ve erkek ve kız kardeşlerine muavenet ile mükelleftir.

Ev Reisinin Yetki ve Sorumlulukları:
(Madde 318) Aile halinde yaşayan mütaaddit kimseler üzerinde ev reisliği, kanuna veya akte veya örfe göre, reis olan kimseye aittir. Reislik hakkı, kan veya sıhri hısım sıfatiyle yahut işçi, çırak, amelede olduğu gibi bir akit sebebiyle birlikte yaşayanların kaffesi üzerinde caridir.

(Madde 319) Birlikte yaşayan kimseler, evin kaidelerine tabidir; bu kaidelerde her birinin menfaati adilane bir surette gözetilmiş olmak lazımdır. Birlikte yaşayan kimselerden her biri bilhassa talim ve terbiyeleri sanatları yahut dini ihtiyaçları için muktazi hürriyetten istifade ederler. Evin reisi, birlikte yaşayanların evdeki eşyasını, kendi eşyasına karşı göstereceği aynı ihtimam ile muhafaza etmek ve emniyet altında bulundurmakla mükelleftir.

(Tam Metin: https://mevzuat.gov.tr/mevzuatMetin/5.3.743.pdf)

2002’de yürürlüğe sokulan Feminist zihniyet dayatması 4721 sayılı MEVCUT Medenî Kanun’un tepesindeki BAŞ KANUN İSTANBUL SÖZLEŞMESİ’YLE BİRLİKTE (Evlilik açısından) Ana Hatları:

Atatürk dönemi 743 sayılı Türk Medeni Kanunu’nda eski eşin herhangi bir akrabası ile evlenmek yasak iken mevcut kanunda eski eşin sadece üst soyu (ana-baba) ve alt soyu (oğlu-kızı) ile evlilik yasak diğerleri mesela eski eşin kardeşiyle evlilik serbest.

İkâmetgâhı erkeğin belirleme hakkı yok. Kadın beğenmezse kadın için boşanma sebebi.

Genç evliler geriye dönük incelemeyle hapiste. 17 yaş altı evlilik tecavüz sayılıyor ve sadece erkek cezalandırılıyor.

Evlilik sonrası 300 günlük iddet müddeti süresi mahkeme kararıyla kaldırılabiliyor.

Eski eşlerin birbirleriyle tekrar evlenmeleri için bekleme süresi yok.

Resmi evlilik belgesi ibraz edilmeden dini evlilik merasimi yapılamaz.

Boşanma davasını ağır kusurlu olan da açabilir.

Boşanmada kusurlu tarafın başkasıyla evlenirken bekleme süresi yok.

Tazminatı AĞIR ve TAM KUSURLU olsa bile fiilen ve herhalükârda kadın kazanır.

Kadın, dava devam ederken tedbir, bitince yoksulluk nafakası adıyla her durumda SÜRESİZ nafaka alır. (Atatürk dönemi kanunda ise erkek AĞIR KUSURLU ise ve AZAMİ yani en fazla 1 yıla KADAR nafaka ödeyebilir.)

Eski eşlerden erkek yeniden evlenirse nafaka ödeme zorunluluğu bitmez. (Atatürk dönemi kanununda eski eşlerden herhangi birisi yeniden evlenirse nafaka ödeme zorunluluğu BİTER.)

Velayet fiilen daima kadına verilir. (Atatürk dönemi kanuna göre çocuğa daha iyi bakabilecek olana verilir.)

Kadın, hakim kararını çiğneyerek çocuğu babaya göstermediğinde velayet el değiştirmez, çocuk haczi parasını da erkek öder. (Atatürk dönemi kanununda çocuk haczi yok. Çocuk kadındaysa ve kadın çocuğu babaya göstermiyorsa velayet el değiştirir. Çocuğa ödenen iştirak nafakasını çocuk için kullandığını kadın hakime belgelemek zorunda, velayetin belli bir yaşa kadar anneye sonra babaya verilmesine karar verilebilir.)

Aile reisi erkek değil ve yok. Dolayısıyla kadın da reis muavini (yardımcısı) ve müşaviri (danışmanı) değil. Çift başlılık var.

Kadın kızlık soyadını da taşıyabilir. Çocuğun velayeti kendisinde olan boşanmış kadın çocuğa kendi kızlık soyadını verebilir.

Evlilik birliğini koca temsil etmez.

Kadın yaptığı iş/meslek nedeniyle kocasından izin almak zorunda değildir. Pavyonda çalışacağım dese ve kocası kabul etmese bu durum kadın açısından boşanma ve erkekten tazminat alma nedenidir.

Kocanın karısının mal varlığını temsil etme yetkisi yoktur.

Mal ayrılığı değil mal birliği rejimi vardır. Örneğin ev taksidini, araba taksidini erkek ödese de yarı pay kadına aittir.

Kadın aile geçimine dair masraflara katılmak zorunda değildir. (Yani bunu düzenleyen bir hüküm yoktur.)

Ailenin mallarını kocanın idare etme hakkı tanınmamıştır.

Kadın mirası reddetmek için kocasının iznini almak zorunda değildir.

Çocuk yetiştirilirken karı-koca arasında ihtilaf çıkarsa son söz babanındır hükmü YOKTUR.

Çocuk, ana-babasına riayete mecburdur, çocuğun dini terbiyesini tayin ana-babaya aittir. Ana babanın bu husustaki hürriyetini sınırlayacak (İstanbul Sözleşmesi gibi) her türlü mukavele geçersizdir maddeleri YOKTUR.

Ana-baba çocuklarını tedip (yola getirme/uslandırma) hakkına sahiptir, hükmü YOKTUR.

Atatürk dönemi kanunda ev ahalisinin evin reisi olan erkek/baba tarafından konulan ev kurallarına uymakla yükümlüdür, hükmü YOKTUR.

Kadın beyanı esas tutulur.

İstanbul Sözleşmesi mağdur ediyor: TEPKİ ÇOK ÇÖZÜM YOK

İstanbul Sözleşmesi yürürlüğe girdiğinden bu yana toplumun yapısıyla uyuşmadığı için büyük tepkilere neden oldu. Zaman geçtikçe tahribatı daha çok hissedilen sözleşmeye her kesimden tepkiler çığ gibi. Şu ana kadar 750 bin erkeğin evden uzaklaştırıldığı ifade edilirken yaşanan sorunlara henüz bir çözüm bulunamadı.

Kamuoyunda ‘İstanbul Sözleşmesi’ olarak bilinen “Kadına Yönelik Şiddet ve Ev İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye Dair Avrupa Konseyi Sözleşmesi” yaşattığı tahribatla büyük tepkilere neden oluyor. Yürürlüğe girdiği tarihten itibaren hem kadın cinayetleri hem de boşanmalar arttı. Ayrıca bu süre zarfında 750 bin erkek evden uzaklaştırıldı. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ‘İstanbul Sözleşmesi nas değildir’ sözlerinin üzerinden aylar geçmesine rağmen hiçbir adım atılmadı. Kamu başdenetçisi Şeref Malkoç ise ‘şikâyet gelirse gerekeni yaparız’ dedi. Kamuoyunun ısrarlı tepkilerine rağmen sözleşmenin yaşattığı tahribata çözüm bulunamaması ise tepki çekiyor.

KADIN CİNAYETLERİNİ ARTTIRDI

İstanbul Sözleşmesine dayandırılarak 2012 yılında yürürlüğe giren 6284 sayılı ‘Aileyi Koruma ve Kadına Yönelik Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun’, kadına yönelik şiddeti azaltmadığı gibi kadın ölümlerini arttırdı. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu tarafından açıklanan verilere göre 2012 yılında 201 kadın öldürülürken, 2018 yılında bu sayı 440’a çıktı. Adalet Bakanlığı verilerine göre ise koruma talep edilen davaların sayısı 2012 yılında 138 bin iken 2017 yılında bu sayının 207 bine yükseldiği görüldü.

BOŞANMALAR ARTTI EVLİLİKLER AZALDI

Boşanma sayısı, 2008 yılında 99 bin 663, 2009 yılında 114 bin 162, 2010 yılında 118 bin 568, 2011’de 120 bin 117, 2012’de 123 bin 325, 2013’te 125 bin 305, 2014’te 130 bin 913, 2015’te 131 bin 830, 2016’da 126 bin 164 düzeyindeydi. Böylelikle 10 yılda boşanan toplam çift sayısı 1 milyon 218 bin 458’e ulaştı.

750 BİN ERKEK EVDEN UZAKLAŞTIRILDI

TBMM Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu’na yansıyan verilere göre son iki buçuk yılda tam 746 bin 336 baba evinden koparıldı. Kanun kapmasında 2017’de 295 bin 618, 2018’de 358 bin 499, 2019’da Nisan ayına kadar ise 92 bin 219 erkeğe evden uzaklaştırma cezası verildi. Bu sayının yılsonuna kadar 1 milyona yaklaşacağı tahmin ediliyor.

İSTANBUL SÖZLEŞMESİNİN İPTALİ İÇİN EYLEMLER YAPILDI

Bugüne kadar İstanbul Sözleşmesinin iptali için onlarca ilde yüzlerce kişinin katıldığı basın açıklamaları yapıldı. Aile çalıştayları ve konferanslar düzenlendi. Gazeteciler konuyu günlerce köşelerine taşıdı, gazeteler onlarca manşet attı. Ayrıca binlerce kişinin katılımıyla sosyal medyada kamuoyu oluşturuldu ve Türkiye’nin gündemine sözleşmenin zararları anlatıldı. Tüm bu çabalara rağmen tepkiler görmezden gelindi. Toplumu ifsad etmek için Avrupa Birliğinden fon alan sözde kadın derneklerinin sözleri dinlendi.

CUMHURBAŞKANI ERDOĞAN: İSTANBUL SÖZLEŞMESİ NAS DEĞİLDİR

İstanbul Sözleşmesi ve Toplumsal Cinsiyet Eşitliği projelerinden duyulan rahatsızlık, İstanbul’da bazı STK’ların ve kanaat önderlerinin de katıldığı istişare toplantısında, Cumhurbaşkanı Erdoğan’a iletildi. Konuyla ilgili olarak toplumda oluşan rahatsızlık ve meydana gelen hassasiyeti anladığını belirten Cumhurbaşkanı Erdoğan, “İstanbul Sözleşmesi nas değildir. Bizim için ölçü değildir” sözlerini kullanmıştı. Bu sözlerin üzerinden yaklaşık altı ay geçmesine rağmen konuyla ilgili herhangi bir adım atılmadı.

“EŞLER AYRILSIN DİYE KANUN ÇIKARMIŞIZ”

Kamu Başdenetçisi Şeref Malkoç geçtiğimiz aylarda “Eşler tartıştığında kadın, karakola telefon açıp şikâyette bulunduğunda koca evden uzaklaştırma alıyor. Bu da öfkeyi ve kadına şiddeti körüklüyor. Biz eşleri barıştırmak yerine ayrılsın diye kanun çıkarmışız” demişti. Şeref Malkoç’un bu açıklamaları İstanbul Sözleşmesinin yaşattığı tahribattan dolayı mağdur olanlar tarafından takdir toplamıştı. Sözleşmenin iptali için umutlanan mağdurlar aradan aylar geçmesine rağmen umduğunu bulamadı.

“BİZE MÜRACAAT GELDİĞİ TAKDİRDE İNCELEMEYE ALIRIZ”

Kamu Başdenetçisi Şeref Malkoç, İstanbul Sözleşmesine ilişkin yeni bir açıklama yaptı. Malkoç, “Toplumda hangi sıkıntılar varsa biz de ister istemez alakadar oluyoruz. İstanbul Sözleşmesi konusunda bize müracaat geldiği takdirde incelemeye alırız. Resen inceleme yetkimiz yok ama vatandaş istediğinde müdahil oluyoruz. Çok konuşuldu ama bize başvuru gelmedi. Bir değişiklik yapılması gerekirse partilere ve TBMM’ye öneride bulunabiliriz. Buradaki problem sözleşme imzalanırken veya bununla ilgili yasa düzenlenirken toplumda yeterince tartışılmaması. Meclisin gündemine geldi ve geçti. Aileyi, çoluk çocuğu yani milyonları etkiliyor. Bulgaristan, Macaristan gibi ülkeler imzalamadı. ‘Uluslararası bir sözleşmedir tartışılmaz’ deniliyor. Tamam da bu toplumun yararına mı, değil mi? Bunu irdelememiz lazım. 50-100 şikâyet geldiği takdirde gerekli çalıştayları yaparız. Bu konuda ciddi bir raporlama bile yok. Sözlü kültüre sahibiz ama bunu yazıyla aktarmamız lazım.” ifadelerini kullandı.

KDK’YE NASIL BAŞVURU YAPILIR?

Kamu Denetçiliği Kurumu’na başvuruları internet, posta, e posta veya faks yoluyla yapabilirsiniz. İnternet üzerinden şikâyetlerini iletmek için www.ebasvuru.ombudsman.gov.tradresinden girmeniz ve sayfadaki formu doldurmanız yeterli. Posta yoluyla şikâyetlerini iletmek isteyenler ise şikâyet dilekçelerini “Kavaklıdere Mah. Zeytindalı Caddesi No:4 Çankaya/ANKARA” adresine gönderebilir. Şikâyetini elektronik posta yoluyla yapmak isteyenler iletisim@ombudsman.gov.tradresine şikâyet dilekçelerini gönderebilir. Faks için ise (312) 465 22 65 numarasına şikâyet dilekçesini gönderebilirsiniz. Faks ve elektronik posta ile başvuru yapanların 15 gün içerisinde belgelerin aslını kuruma ulaştırması gerekiyor.

İSTANBUL SÖZLEŞMESİ NEDİR?

Türkiye ile birlikte, hali hazırda 13 ülkenin taraf, 25 ülkenin imzacı olduğu Kadınlara Yönelik Şiddet ve Ev İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye Dair Avrupa Konseyi Sözleşmesi (İstanbul Sözleşmesi) 1 Ağustos 2014 tarihi itibari ile yürürlüğe girdi. Sözleşmenin aileye yönelik içeriği ve eşcinsellikle ilgili kısımları birçok kesim tarafından tepkiyle karşılandı. Tepkilere rağmen feminist kadın örgütlerinin desteğiyle yasalaştı. Yürürlüğe girdiği günden beri kadına yönelik şiddet ve boşanmalar da arttı.

Kayak: https://dogruhaber.com.tr/mobil/haber/625952-istanbul-sozlesmesi-magdur-ediyor-tepki-cok-cozum-yok/

19 sivil toplum kuruluşu: İstanbul Sözleşmesi iptal edilmeli!

19 sivil toplum kuruluşu,  İstanbul Sözleşmesi’nin kaldırılması için  bir araya gelerek destek bildirisi yayımladı.

İstanbul Sözleşmesi iptal edilmeli!

İstanbul Sözleşmesi’nin iptal edilmesi adına toplumun her kesiminden çağrılar yükselmeye devam ediyor. Milli güvenlik sorunu haline gelen İstanbul Sözleşmesi’nin kaldırılması için farklı dünya görüşlerine sahip 19 sivil toplum kuruluşu bir araya gelerek ortak bir bildiriye imza attı. Bildiride, “İstanbul Sözleşmesi’ne bağlı çıkarılan 6284 sayılı kanun, aile hukukundaki sorunların günümüzdeki ana kaynağıdır” denildi.

Binlerce ailenin parçalanmasında büyük rol oynayan, toplumun temel yapısını bozan İstanbul Sözleşmesi’nin iptal edilmesi için toplumun her kesiminden destek gelmeye devam ediyor. 19 sivil toplum kuruluşu (STK) İstanbul Sözleşmesi’nin kaldırılması için bir araya gelerek destek bildirisi yayımlandı. Bildiride, İstanbul Sözleşmesi’nin toplum üzerinde oluşturduğu sorunlar, yaşanan mağduriyetler, sözleşmenin iptal edilmesinin gerekçeleri ve sorunların çözümleri üzerinde duruldu.  STK’lar tarafından yayımlanan ortak bildiride İstanbul Sözleşmesi’nin bir milli güvenlik sorunu olduğu dile getirildi. Bildiride; “İstanbul Sözleşmesi’ne bağlı çıkarılan 6284 sayılı kanun, aile hukukundaki sorunların günümüzdeki ana kaynağıdır. Kültürel kodlarımıza tamamen aykırı biçimde Toplumsal Cinsiyet, Cinsel Yönelim ve Toxic Masculanity (Zehirli Erkeklik) zihniyetine dayanan feminist bir dille yazılmış bu sözleşme, cinsel ayrımcılık içerdiğinden sayısı 5 milyonu aşmış devasa bir mağdur kitlesi oluşturmuş durumdadır. Evlilikler hızla azalırken, boşanmalar ise aksine hızla artmaktadır. Süresiz nafaka uygulaması, nafaka hapisleri, çocuk hacizleri mağduriyetlerin başında gelmektedir” ifadeleri kullanıldı.

CİNSEL BÖLÜCÜLÜK YAPAN DERNEKLER KAPATILMALIDIR

Aile Bakanlığı’nın logosunda erkek-kadın ve çocuk figürlerinin yer almasına rağmen erkeklerin sorunlarına dair çözüm üreten bir birimin olmadığı hatırlatılan bildirinin devamında; “Bakanlık bünyesindeki Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü ve Çocuk Hizmetleri Genel Müdürlüğü’ne ek olarak Erkek Sorunları Genel Müdürlüğü’nün de kurulması çok daha dengeli ve gerçekçi aile politikalarının oluşturulup uygulanmasını sağlayacaktır. Şiddeti sadece tek bir cinsiyet üzerinden ele alıp toplam şiddet olayları içinden sadece bu kısmını cımbız ve büyüteç yöntemiyle öne çıkararak cinsel bölücülük yapan, doğal kadın-erkek dengesini bozarak sosyal terör üreten sapkın dernekler kapatılmalıdır. Vatandaşların cinsiyet temelinde sürekli kışkırtılmalarına ve ayrıştırılmalarına son verilmelidir” şeklinde yer aldı.

SÖZLEŞME’NİN KALDIRILMASI İÇİN İMZA ATTILAR

Öte yandan İstanbul Sözleşmesi’nin kaldırılması için yayımlanan destek bildirisinin altına imza atan sivil toplum kuruluşları şu şekilde: Ata Eğitim ve Bilim Çalışanları Sendikası, Türkiye Aile Meclisi, Dağılmış Aileler ve Çocuk Hakları Derneği, Babalar ve Çocuklar Derneği, Boşanmanın Feri Sonuçları ve Çocuk Hakları Derneği, Mağdur Çocuklar ve Baba Hakları Derneği, Aileyi Yaşatma ve Koruma Derneği, Gelecek Dünya Çocuk Hakları Derneği, İyilik İnsan Hakları Derneği, Kemalist Atılım Birliği, Çocuk Hakları Platformu, Süresiz Nafaka Mağdurları Platformu, 6284 Sayılı Yasa Mağdurları Platformu, Velayet ve Nafaka Hapsi Platformu, Aile Platformu, Boşanmış Ebeveynler ve Çocuklar Platformu, Erkek ve Baba Hakları Platformu, Genç Evlilik Mağdurları Platformu, Bağımsız Cumhuriyet Platformu.

İSTANBUL DEĞİL KONSTANTİNİYYE SÖZLEŞMESİ

Bildiride son olarak şu ifadelere yer verildi:  “Çeşitli siyasi partilerin seçmenlerinden oluşan üyelere sahip sivil toplum kuruluşları olarak partiler üstü milli bir sorun olarak gördüğümüz İstanbul Sözleşmesi’nin kaldırılmasına desteğimiz tamdır. Her bakımdan son derece yıkıcı bu sözleşmenin kaldırılmasına karşı çıkacak olanlara tepkimiz ve direncimiz de tam olacaktır. Yerli ve milli olmadığı için Konstantiniyye Mukavelesi olarak nitelendirdiğimiz işbu sözleşmenin bir an önce kaldırılmasını sarsılmaz bir iradeyle, en kuvvetli biçimde ve sonuç alana kadar ısrarla desteklediğimizi; aile hukukuna dair diğer sorunların da kültürel kodlarımıza uygun yasal düzenlemelerle çözülmesini talep ettiğimizi kamuoyuna açıkça ilan ederiz”

CİNSEL BÖLÜCÜLÜK YAPAN DERNEKLER KAPATILMALIDIR

Aile Bakanlığı’nın logosunda erkek-kadın ve çocuk figürlerinin yer almasına rağmen erkeklerin sorunlarına dair çözüm üreten bir birimin olmadığı hatırlatılan bildiride, “Şiddeti sadece tek bir cinsiyet üzerinden ele alıp toplam şiddet olayları içinden sadece bu kısmını cımbız ve büyüteç yöntemiyle öne çıkararak cinsel bölücülük yapan, doğal kadın-erkek dengesini bozarak sosyal terör üreten sapkın dernekler kapatılmalıdır” ifadeleri yer aldı.

https://www.milligazete.com.tr/amp/haber/5038116/istanbul-sozlesmesi-iptal-edilmeli?

Memur-Sen Kadınlar Komisyonu’ndan İstanbul Sözleşmesi Çağrısı

Memur-Sen Kadınlar Komisyonu’ndan İstanbul Sözleşmesi Çağrısı

12 Temmuz 2019, Cuma

Son günlerde tartışmaların odağı haline gelen İstanbul Sözleşmesi’ne ilişkin bir çağrı da Memur-Sen Konfederasyonu’nun Kadınlar Komisyonu’ndan geldi. Memur-Sen Kadınlar Komisyonu Başkanı Sıdıka Aydın yayımladığı yazılı bir açıklama ile İstanbul Sözleşmesi’nin iptali için Meclis’e çağrıda bulundu.    “Toplumsal yaşamımıza etkisi ve Sözleşmenin sonuçları itibariyle çok yönlü ve nitelikli bir tartışmayı beraberinde gerektirmektedir. Türkiye’nin en büyük konfederasyonunu Memur-Sen’in Kadın Komisyonu olarak görüşlerimizi kamuoyu ile paylaşmayı toplumsal bir sorumluluk ve taşıdığımız değerlerin bir gereği olarak görüyoruz” ifadelerinin yer verildiği açıklamada sözleşmenin bazı ülkeler tarafından kabul görmediği hatırlatıldı. 

2011 yılında İstanbul’da imzaya açıldığı için İstanbul sözleşmesi olarak anılan “Kadına Yönelik Şiddetle ve Aile İçi Şiddetle Mücadele ve Önleme Avrupa Konseyi Sözleşmesi’nin hazırlık sürecinde yaşanan tartışmaları, ülkelerin argümanlarını ve ülkelerin tavırlarını hatırlamak gerektiğinin vurgulandığı açıklamada “Sözleşme bugüne kadar 46 ülke tarafından imzalanmıştır. Birleşik Krallığı’nda içerisinde yer aldığı 11 ülke sözleşmeyi imzalamış fakat onaylamamıştır. Yine Azerbaycan ve Rusya Federasyonu sözleşmeyi ne imzalamış ne de onaylamıştır. Bulgaristan, Hırvatistan, Çek Cumhuriyeti, Macaristan, Letonya, Litvanya, Polonya, Romanya ve Slovak Cumhuriyeti İstanbul Sözleşmesine karşı çıkan ülkelerdir. Türkiye ise sözleşmeyi kamuoyunda yeterince tartışmadan, hukuki ve toplumsal yapımızı denkleme katmadan, çekincesiz olarak imzalayarak onaylayan ilk ülke olmuştur” ifadelerine yer verildi. 

Türkiye Büyük Millet Meclisine İstanbul Sözleşmesi’nin iptal edilmesi çağrısında bulunularak son bulan açıklamanın tam metninde şu ifadeler yer alıyor:

“Sözleşmeyi Çekincesiz İmzalayan Türkiye Temel Sorunları Tartışmadı” 

“İstanbul sözleşmesi kadına karşı şiddetin önlenmesinde cinsiyeti merkeze alan, hukuki anlamda bağlayıcı ilk uluslararası metindir. İstanbul sözleşmesinin hazırlık aşamasında yapılan en önemli tartışmalardan birisi ulusal mevzuatların uzlaştırılmasıyla ilgilidir. Bu durum hali hazırda sözleşmeyi çekincesiz imzalayan ve onaylayan bir ülke olarak halen önümüzde duran temel sorunlardan biridir. Zira sözleşme kadına karşı işlenen suçu devlete karşı işenmiş bir suç olarak nitelemektedir ve sözleşmeyi onaylayan devletlerin tüm hukuk yapısında toplumsal cinsiyet eşitliğini merkeze alan bir restorasyon yapmayı zorunlu tutmaktadır.” 

“Sözleşmenin orijinal metninde “aile” ibaresi geçmediği halde sözleşme Türkçeye çevrilirken sözleşmenin adı “Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi” olarak çevrilmiştir. Sözleşmenin çevirisinde gözetilen “aile” hassasiyeti maalesef sözleşme imzalanırken gözetilmemiştir.”

“Sözleşmede Yer Alan Kavramlar İnsanın Varoluşuna Saldırıdır” 

“Açıklıkla söyleyebiliriz ki; Batı’da üretilen kadın söyleminin temelinde kadınların evrensel endüstriyel düzene entegre edilmesine yönelik stratejiler vardır. İstanbul Sözleşmesi müzakerelerinde Türkiye delegesinin beyan ettiği üzere, İstanbul sözleşmesinin gündeme ve vücuda gelmesinde önemli motivasyonlardan birisi finansal kaygılardır. Hatta Türkiye delegesi, Avrupa Konseyinin kadına karşı şiddeti bu kadar gündeme getirmesinde kadının şiddet gördüğünde ortaya çıkan iş gücü kaybının etkisinin oldukça fazla olduğunu beyan etmiştir.”

“Sözleşmeyi kadına karşı şiddetin önlenmesinin tek yolu olarak göstererek layüselleştiren zihniyetin gözden kaçırdığı nokta şu ki bu sözleşme halen birçok ülkede oldukça sıcak bir şekilde tartışılmaya devam etmektedir. Tartışmaların odağında duran “toplumsal cinsiyet eşitliği” ,“cinsel yönelim”, “cinsel eğilim”, “toplumsal cinsiyet kimliği” gibi kavramlar dün olduğu gibi bugün de aynı tartışmaların merkezinde yer almaktadır. Çünkü bu kavramlar sadece biyolojik cinsiyete değil adeta insanın varoluşuna saldıran bir zemini inşa etmektedir.”

“Sözleşmeye Yönelik Tepkiler Haklı Gerekçelere Dayanmaktadır” 

“Sözleşmenin tartışıldığı toplantılarda ülkemizi temsil edenlerin oldukça alışık olduğu bu tartışmaların bugün ülkemizde geniş bir kamuoyu nezdinde yapılmasından duydukları rahatsızlığı anlamak da mümkün değildir. Oysa Rusya, ‘partnerler arası şiddet’ ifadesinde partnerler aynı cinsten olabilir diyerek sözleşmeye karşı çıkarken, Vatikan ‘toplumsal cinsiyetin’ uluslararası hukukta karşılığı olmayan bir tanım olduğu gerekçesi ile itiraz etmiştir. İsveç ve İngiltere’nin ise, kadına uygulanan her şiddeti insan hakları ihlali olarak görmenin sakıncalı olduğuna dair şerhlerini hatırlamak gerekir. Bulgaristan geçen yıl sözleşmenin anayasalarına aykırı olduğuna hükmetti. Aynı süreçte Hırvatistan, sözleşmenin eşcinsel evliliklerini legalize etmeye imkan tanıyacağı, ‘cinsiyet ideolojisi’ üretmek istediği ve Hıristiyan değerlerine aykırı olduğu gerekçesiyle güçlü bir direniş göstermişti.” 

“Almanya, mevcut hukuklarında, ailenin önemi ve insani nedenlerle oturma izinlerini önkoşulları ve yasal sonuçları farklılığı gerekçesi ile madde 59’u uygulamama hakkını saklı tutarak sözleşmeyi ancak Şubat 2018 de imzalamıştır. Polonya Cumhuriyeti, sözleşmeyi ancak Polonya Cumhuriyeti Anayasası ilkelerine ve hükümlerine uygun olarak uygulayacağını beyan etmiştir.” 

“Genelde sözleşmeye getirilen eleştirilerin odağında farklı cinsel yönelimlerin meşrulaştırılması ve aile kurumunun zayıflatılması yer almıştır. Bir tarafta aileyi Türk toplumunun temeli olarak tanımlayan anayasa, öte tarafta çiftleri, aynı evde yaşayan ve cinsiyetlerine bakılmaksızın şiddete karşı korumayı esas alan uluslararası bir metin. Bu iki metnin hukuki olarak da toplumsal olarak da çatışma üretmemesini beklemek mümkün değildir. Bu yönü ile kamuoyunda sözleşmeye; aileyi zayıflatan, farklı cinsel yönelimleri akredite ederek nesli ifsat eden bir anlaşma olarak tepki gösterilmesi haklı gerekçelere yaslanmaktadır.”

sidikaaydin1

“Toplumsal Cinsiyet Kavramı Kültürel Değişimin Aracıdır”

“Bu bağlamda Memur-Sen olarak bugüne kadar İstanbul sözleşmesinin tematik yapısından, bağlayıcı bir hukuk metni olarak içerdiği muğlak kavramlarına, hukuk sistemimizde meydana getireceği sorunlardan, aile yapısında yaratacağı sosyal maliyetlere kadar bu meseleyi çok yönlü olarak birçok platformda dile getirdik. Bu çalışmalarımıza örnek olarak dönemin Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı KSGM’ne, İstanbul Sözleşmesine dair ilettiğimiz değerlendirme ve eleştirilerimizi ve ayrıca “2018-2023 Kadının Güçlenmesi Strateji Eylem Planı”na dair ortaya koyduğumuz değerlendirmelerimizi anabiliriz.” 

“İstanbul Sözleşmesine dair eleştirilerimizde: “toplumsal cinsiyet” kavramının diğer tüm kavramlar kadar kültürel değişimin aracı olarak kullanıldığını belirtmiştik. İstanbul sözleşmesinde cinsiyete dayalı şiddetin önlenmesi için toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanması düşüncesinin diğer cinsel yönelimlerin birer kimlik olarak akredite edilmesi, meşrulaşmaya araç kılınması riskini barındırdığı uyarısında bulunmuştuk. Buna mukabil, Sözleşmede şiddet sorununa cinsiyet temelli yaklaşımın merkezileştirilmesine dikkat çekmiş, şiddetin nedenlerinin din, gelenek ve örfe indirgenmesini eleştirmiştik.”

“Kadının güçlenmesi 2018-2023 Strateji Belgesi ve Eylem Planı taslak metninde belirlenen altı temel politika başlığının her birinde toplumsal cinsiyet eşitliğinin anaakımlaştırılmasına dair bariz etkiyi görmüş ve eleştirilerimizi ifade etmiştik.”

“Hali hazırda uygulanmaya devam eden Strateji Belgesi ve Eylem Planında, kadınların eğitim ve sağlık sektörlerine gösterdikleri mesleki ilgi bir sorun olarak tespit edilmekte, kadın ve erkeklerin mesleklere eşit oranda pay edilmesi ideal durum olarak resmedilmekte idi. Ailevi sorumluluklar kadının güçlenmesinin önünde bir engel olarak zikredilmekte, kadının güçlenmesi ve cinsiyetçiliği ortadan kaldırmanın ölçüsü olarak eşitlik kavramı merkeze alınmakta idi.”

“Eşitlik fetişizmi karşısında adalet kavramını, toplumsal yaşamın dinamiklerini tahlil ederken de cinsiyete dayalı toplumsal rolleri analiz ederken de merkeze almanın daha uygun olduğu kanaatimizi beyan etmiştik. Ayrıca toplumsal cinsiyet gibi muğlak bir kavram ile toplumsal yaşam içerisinde cinsiyet temelli ayrımcılığın ve şiddetin ortadan kalkacağı ve adaletin tesis edileceği ön savına da şüphe ile baktığımızı deklare etmiştik.”

Birçok platformda dile getirdiğimiz gibi bu belgedeki kadını aileden yalıtarak var etme bilincinin problematiğine işaret etmiş, ‘Toplumsal rollerin dağılımındaki fıtri farklılıkları görmezden gelerek salt eşitlik arayışı içinde değerlendirmenin aile kurumunun geleceğine dair kaygı uyandırmaktadır.’ tespitinde bulunmuştuk.

“Her Alanda Uygulanmaya Çalışılan Bu Sözleşme Durdurulmalıdır”

“İstanbul sözleşmesini münferit birkaç sonuç üzerinden tartışmak bizi doğruya ulaştırmaz. Zira bu sözleşmeyle, tümüyle yeniden restore edilecek bir hukuk yapısından ve her sene İstanbul Sözleşmesi Uzmanlar Komitesi tarafından sigaya çekilecek bir idari mekanizmadan bahsediyoruz. Bugün göçten, örgütlenmeye, eğitimden, istihdama, er erbaşlara verilen “Mehmetçik İçin Yurttaşlık Eğitimi”nden, KASAUM’lara, kamu görevlilerine verilen hizmet içi eğitime değin hemen her alanda anaakımlaştırılan bu sözleşme derhal durdurulmalıdır. İstanbul sözleşmesi kadına yönelik şiddetin önlenmesinde alternatifsiz ve vazgeçilemez bir anlaşma değildir. Küresel bir sorun olan şiddete karşı geleneği, örfü, dini olağan şüpheli ilan etmek bizi hiçbir yere vardırmayacaktır.”

“İstanbul Sözleşmesi İle Ulaşılmak İstenen Sonuç Son Derece Yıkıcıdır. Türkiye İstanbul Sözleşmesinden Çekilmelidir”

“Toplumu ifsad eden, aileyi hedef alan İstanbul sözleşmesi ile ulaşılmak istenen sonuç son derece yıkıcıdır. Tıpkı 15 Temmuz’da olduğu gibi milletçe bu büyük ve kapsamlı saldırıyı önlemek için harekete geçilmelidir. Cinsiyetsizleştirmeden eşcinselliğe kadar her türlü sapkınlığı kadına karşı şiddeti önleme parantezine alarak meşrulaştırmak bu topluma yapılacak en büyük kötülüktür. O nedenle Türkiye Büyük Millet Meclisini bu konuda göreve çağırıyoruz. Türkiye İstanbul Sözleşmesinden çekilmelidir. Sözleşmeyi dayanak kılarak çıkarılan ve bahsettiğimiz sakıncalı sonuçları doğuran düzenlemeler de iptal edilmelidir. Kadına karşı şiddeti ve kadınların yaşadığı her türlü sorunu çözmek için istişareye dayalı çalışmalar yapılmalı, sosyal tarafların görüş ve önerileri alınmalıdır.”

Yazının aslı için aşağıdaki bağlantı adresini tıklayın http://www.memursen.org.tr/memur-sen-kadinlar-komisyonundan-istanbul-sozlesmesi-cagrisi