Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’ndan 81 ile sahipsiz hayvanlarla ilgili genelge

Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı, son dönemde insan yaşamını tehdit eden sahipsiz ve tehlike arz eden hayvanlarla ilgili önlemler kapsamında hazırladığı genelgeyi 81 il valiliklerine ve tüm belediyelere gönderdi. Genelgede, 17 önleme yer verildi.

Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı; son dönemde insan yaşamını tehdit eden sahipsiz ve tehlike arz eden hayvanlarla ilgili önlemler kapsamında hazırladığı genelgeyi 81 il valiliklerine ve tüm belediyelere gönderdi.

17 ÖNLEM

Genelgede belediyelerce alınması istenen önlemler şöyle sıralandı:

1- 5199 sayılı Kanun uyarınca üretimi, sahiplenilmesi, sahiplendirilmesi, barındırılması, beslenmesi, takas edilmesi, sergilenmesi, hediye edilmesi ve ülkemize girişi, satışı ve reklamı yasak olan tehlike arz eden hayvanlar (Amerikan Pitbull Terrier, Dogo Argentino, Fila Brasilerio, Japanese Tosa, American Staffordshire Terrier ve American Bully) ile ilgili belediyelerimizce denetimlerin 7/24 esasıyla yapılması; bu hayvanlardan sahiplenilmemiş olanlara ilgili birimler ve kolluk kuvvetleri ile iş birliği içinde el konulması ve belediyelerimizce hayvan bakımevine götürülerek rehabilite edilmesi ve bakımevlerinde tutulması,

AĞIZLIK VE TASMA TAKMA ZORUNLULUĞU

2- Tehlike arz eden bu hayvanlardan 5199 sayılı Kanunda ve Tarım ve Orman Bakanlığının 7.12.2021 tarihli ve 2021/48 sayılı Genelgesinde gösterilen usulde sahiplenilmiş olanlar bakımından ise ağızlık ve tasma takma zorunluluğu ile halkın yoğun olarak bulunduğu yerlere ve çocuk oyun alanları ve parklarına girme yasağına kati suretle uyulmasının sağlanması; bu yasağın ikinci defa ihlalinde ise bu hayvanlara ilgili birimler ve kolluk kuvvetleri ile iş birliği içinde el konulması ve bu hayvanların hayvan bakımevine götürülerek rehabilite edilmesi ve bu bakımevlerinde tutulması,

3- Tehlike arz eden bu hayvanların sahiplerinin kendi istekleri ile en yakın bakımevine bırakılmak istenmesi halinde taleplerinin geciktirilmeksizin yerine getirilerek rehabilite edildikten sonra bakımevlerinde tutulması,

REHABİLİTE EDİLMEDEN HİÇBİRİNİN ALINDIKLARI ORTAMA BIRAKILMAMASI…

4- Sahipli veya sahipsiz olması fark etmeksizin tehlike arz eden hayvanlarla ilgili birimler ve kolluk kuvvetleri ile iş birliği içinde denetimlerin sıklaştırılarak herhangi bir mağduriyete veya suistimale mahal verilmemesi,

5- Hayvan barınaklarına getirilen sahipsiz hayvanların tedavi ve parazit mücadelesinin yapılması, aşılanması, kısırlaştırılması ve dijital kimliklendirme yöntemleriyle işaretlenmesi yoluyla rehabilitasyonunun yapılması,

6- Bakımevlerinde rehabilite edilen hayvanların ilgili veri tabanına kaydedilmesi ve rehabilite edilmeden hiçbirinin alındıkları ortama bırakılmaması,

7- Henüz rehabilite edilmemiş sahipsiz köpeklerin, belediyelerce hayvan bakımevlerinde veya geçici ünitelerde kısırlaştırılarak veri tabanına kaydedilmesi; geçici ünitelerde yapılan kısırlaştırmalar sonrasında, hayvanların alındıkları ortama bırakılmadan önce sağlıklarına kavuşmaları için gerekli tedbirlerin alınması,

8- Belediyelerimizin sahipsiz hayvan toplama ekibinin çalışması veya herhangi bir ihbar sonucu sahipsiz hayvanların tespiti halinde bu hayvanların barınaklara götürülmesi, hayvan bakımevi kurma zorunluluğu bulunmayan belediyelerimizin ise en yakın bakımevine götürüp teslim etmesi,

ÇABUK BOZULMAYAN YİYECEK VE SU BULUNDURULMASI…

9- 5199 sayılı Kanunun geçici 4 üncü maddesi uyarınca belediyelerin bütçelerinden ayırmak zorunda olduğu kaynağın sahipsiz hayvanların kısırlaştırma işlemlerinin yürütülmesi amacına yönelik kullanılmasına önem verilmesi; konuyla ilgili belirlenen oranlar asgari oranlar olduğundan belediyelerimizce konunun önemine binaen hizmetlerin yerine getirilmesinde öncelik sırası, malî durum ve hizmetin ivediliği dikkate alınarak bu payların daha yüksek oranlarda belirlenmesine öncelik verilmesi,

10- Sahipsiz hayvanlardan yiyecek bulmakta zorlananlar için konutlar ve insan ikametine mahsus diğer yerler ile trafik güvenliğini tehdit etmeyecek noktalarda düzenli olarak hayvanlara uygun, çabuk bozulmayan yiyecek ve su bulundurulması,

11- Sahipsiz hayvanların beslenmesi amacıyla, bölgesinde bulunan gıda üretimi veya tüketimi faaliyetiyle iştigal eden yerlerde oluşan hayvan beslemeye elverişli besin maddelerinin toplanarak bunların hayvanların tüketimine uygun hale getirilmesi için gerekli çalışmaların yürütülmesi,

SAHİPSİZ VE TEHLİKE ARZ EDEN HAYVANLARIN YAŞAMA HAKKININ İHLAL EDİLMEMESİ…

12- Bakımevlerinde bulunan sahipsiz hayvanların sahiplendirilmesi için ilân panoları ile internet ortamı ve diğer uygun görülen yayın organlarında duyuru yapılması,

13- Sahipsiz hayvanlarla ilgili icra edilecek faaliyetlerde il hayvanları koruma kurulu ile eşgüdüm ve gönüllü kuruluşlarla iş birliği içinde hareket edilmesine özen gösterilmesi,

14- Hayvan bakımevlerinin kurulması ve işletilmesi ile ilgili bedelsiz taşınmaz tahsisi dâhil Bakanlığımız görev ve yetki alanında kalan hususlarda Bakanlığımızca gerekli destek ve kolaylık sağlanacak olup bu doğrultuda belediyelerimizin süreci Bakanlığımızla iş birliği içinde yürütmesi,

15- Belediyelerimizce hayvan bakımevlerinin bir an önce yapılması, personelin temin edilmesi ve tefrişi ile ilgili varsa eksikliklerin hızlıca giderilmesi ve hayvan bakımevlerinin tam kapasitede hizmet vermesinin sağlanması,

16- İlgili Kanunlar ve bu Genelge kapsamında kendilerine tevdi edilen görev ve sorumlulukları yerine getirmediği veya bunlara aykırı faaliyette bulunduğu tespit edilen belediyelerin hukuki ve/veya cezai sorumlulukları doğacağından, belediyelerimizce konuyla ilgili görev ve sorumlulukların titizlikle ve öncelikle yerine getirilmesi,

17- Belediyelerimizce bu genelge hükümlerinin uygulanmasında alınacak tedbirlerle sahipsiz ve tehlike arz eden hayvanların yaşama hakkının ihlal edilmemesi, bununla beraber son dönemde bu hayvanların sebep olduğu ve insan yaşamını tehdit eden üzücü hadiselerin tekrar yaşanmaması ve vatandaşlarımızın bilhassa çocuklarımızın can güvenliğinin temini amacıyla bu tedbirlerin uygulanmasında herhangi bir aksaklığa kesinlikle mahal verilmemesini arz ederim.

https://www.sozcu.com.tr/2021/gundem/cevre-ve-sehircilik-bakanligindan-81-ile-sahipsiz-hayvanlarla-ilgili-genelge-6852417/

Emekli öğretmen Muhammet Ebik’i Başıboş köpekler yatağa mahkum etti!

Başıboş köpekler yatağa mahkum etti! Hayalleri paramparça oldu
Emekli öğretmen Muhammet Ebik, köyünde şirin bir ev yapmıştı. Hayatının geri kalanını orada geçirecekti. Ancak başıboş köpeklerin saldırısından kaçarken düştü ve beyin kanaması geçirdi. İki yıldır da yatağa mahkum yaşıyor.

Karabük’te bankamatikten para çekmeye gittiği sırada başıboş köpeğin saldırısına uğrayan emekli öğretmen Muhammet Ebik, o günden sonra felçli olarak devam ettiği hayatına eşi Mübarra Ebik’in desteğiyle tutunuyor. Kaderlerini ‘O yatağa ben ona mahkûm oldum’ diye tanımlayan Ebik, “Eşim emekli öğretmendi fakat artık adını dahi yazamıyor.” dedi.

Türkiye’de başıboş sokak köpeklerinin hayattan kopardığı insanların sayısı her geçen gün artıyor. Yiten canların yanı sıra bu saldırılardan ağır hasarlar alıp, hayatlarında açılan derin çukurlarda yaşam mücadelesi verenlerin sayısı da azımsanmayacak kadar fazla. Emekli öğretmen Muhammet Ebik’de bu mağdurlardan sadece birisi. Sokak köpeğinin saldırısından kaçarken düşerek beyin kanaması geçiren Ebik, artık eşi Mübarra Ebik’in yardımıyla hayatta kalmaya çalışıyor. Diriliş Postası olarak Mübarra Ebik’e mikrofon uzatıp, eşinin yaşadıklarını ve hayat mücadelelerinin nasıl devam ettiğini sorduk.

“SESLENDİM AMA BENİ DUYMADI”

Olay nasıl ve nerede gerçekleşti?

Eşimle beraber 16 Nisan 2019 tarihinde Karabük Merkez’de bulunan Güven Kavşağı’nda bankamatiğe gittik. Ben arabada bekliyordum. Orada 2 bekçi ve bir polis nöbet tutuyordu. Biraz sonra polislerden biri saat 22.30 arabanın dörtlü ışıklarının yanmasından birini beklediğimi tahmin edip yanıma geldi ve haber verdi. Eşimin yanına vardığımızda şoka girdiğini, yüzünün ve çenesinin şiştiğini gördüm. Seslendim ama beni duymadı. Oradakilerim çağırdığı ambulansla Karabük Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne gittik. Şoktan kurtuldu ama çene kırığından ağzına spanç konmuştu. Bunun için konuşamıyordu. Ancak beyin cerrahi olan doktorun komutlarına uydu. Çekilen tomografi sonucunda beyin kanaması olduğunu ve müşahede altına kalması gerektiği söylendi. Daha sonra yoğun bakıma alındı.

“BANA GÖZYAŞLARIYLA CEVAP VERDİ”

Hastanedeki süreçte neler yaşadınız?

Yoğun bakımdayken bilinç bulanıklığı ve kusma belirtisiyle kanama çoğalmış. Acil ameliyata aldılar. Üç saat sonra ameliyattan çıktı. Doktor ameliyattan çıktıktan sonra ‘Her şeye hazırlıklı olun, çok ciddi bir kanama geçirdi’ dedi. Kafatası karın boşluğuna konulmuştu. Uzun süre hayati riski devam etti. 46’ncı güne kadar bilinci yerinde değildi. Uzun süre yatmaktan vücudunda ikinci derece yanıklar oluşmaya başladı. O gün yoğun bakımda yanına girdim. Onunla konuşurken yüzüme bakıp ağladı. Biraz da olsa bilinç oluştuğuna dair sinyaller verdi.

“ARABAYLA GİTTİĞİMİZ KARABÜK’TEN AMBULANSA DÖNDÜK”

67’nci günün sonunda arabamızla gittiğimiz Karabük’ten ambulansla İstanbul’a döndük. Uzun bir süre birini gördüğünde ağladığından bilincinin olduğunu anlıyorduk. Gözleri yine boş bakıyordu. Hatta doktor bile hâlâ gördüğünden emin değildi. Uzun süre Bahçelievler Fizik Tedavi Hastanesi’nde tedavi oldu. Bu arada yavaş yavaş normal beslenmeye başladı. Tedavilerle biraz oturma pozisyonu kazandı. Biraz da bizim desteğimizle yürümeye başladı.

‘O ANI TEKRAR YAŞIYORUM’
BENZER saldırıları duyunca aynı anları yeniden yaşadığını belirten Müberra Ebik, “Yoğun bakımın kapısında 47 gün beklemek anlatılamaz. Her kapı açıldığında ölüm haberi mi verecekler sanıyorsunuz. Adınız başka sebeple çağırdıklarında ölüm haberi sanıyorsunuz. İmkânım olsa benzeri olay yaşayan herkesin yanına giderim. Hangi şehirde olursa olsun. Eşimi bırakamam, yoksa mesafenin önemi yok.” diye konuştu.

“BİR HAFTA İKİ BEYİN AMELİYATI GEÇİRDİ”

12 Aralık 2019’da tekrar Karabük’e gittik. Kafatası karından alıp tekrar yerine konulacaktı. Ameliyat gerçekleşti. Ancak ikinci gün yeni bir kanama oldu. Tekrar yoğun bakıma kaldırıldı. Bir hafta ilaçla kanamayı durdurmaya çalıştılar. Ama sonuç vermedi. 19 Aralık 2019’da doktor tekrar ameliyata almaları gerektiğini ve çok acil olduğunu söyledi. ‘Kim görmek istiyorsa görsün, ameliyattan sağ çıkması çok zayıf ihtimal.’ dedi. Ve acil ameliyata alındı. Sanki vedalaşmıştık. Yeniden kafatası alındı ve yeniden ameliyat edildi. Bir haftada iki kere beyin ameliyatı geçirdi.

“KATETTİĞİMİZ MESAFE SIFIRLANDI”

İkinci ameliyat sonrası sağlığında değişim oldu mu?

Son ameliyattan da güçlü bir şekilde çıktı. Ama kat ettiğimiz o mesafe tekrar sıfırlandı. Oturma pozisyonunu bile kaybetti. Bu defa da bir ay hastanede kaldık. Hastanede bir de enfeksiyon kaptı. Bir ayın sonunda tekrar ambulansla İstanbul’a döndük. Zira Karabük’e ikinci gidişimizde de aracımızda oturur pozisyonda gitmiştik.

“EŞİM BANA BAĞIMLI”

Şuan eşimin sağ tarafı felçli. Baston ve tabi ki benim desteğimle ancak 20 adım kadar yürüyebiliyor. Önüne gelen yemeği ve suyu sol kolu yardımıyla tüketiyor. Beni anlıyor ama tam değil. Konuşamıyor. İhtiyaçlarını işaret ederek bile ifade edemiyor. Eşim emekli öğretmen fakat adını dahi şuan yazamıyor. Oturduğu yerde hareket edemiyor. Yüzde yüz bana bağımlı. Bundan daha iyi olacağını sanmıyorum. Geriye gitmesin diye mücadele ediyorum.

‘HER CANLI KENDİ ALANINDA YAŞAMALI’
YETKILILERIN her köşe başına mama konmasını yasaklaması gerektiğini ifade eden Ebik, “Adım başı mama konmasa bu kadar çoğalmazlar. Mutlaka bu hayvanların kısırlaştırılması gerekiyor. Tabii ki her canlının yaşama hakkı var. Ama kendi alanlarında yaşamalılar. Evimize fare gelse yok etmeyecek miyiz? Köpeklerin ne üstünlüğü var diğer hayvanlardan? Düpedüz yaşam alanlarımızı işgal ediyorlar.” ifadelerini kullandı.

“İMKÂNSIZLIK YÜZÜNDEN ENGELLERİ AŞAMIYORUZ”

İstanbul’a geldikten sonra yeniden fizik tedaviye başladık. Maddi imkânlar dâhilinde fizik tedaviye hala devam ediyoruz. Şu anki halinden geriye gitmemesi için haftada en az 4 gün fizik tedavi yapılması gerekiyor. Fizik tedavinin seansı 250 lira. Bu da imkan meselesi. Konuşma terapisti ile biraz mesafe alınabildik. Daha önce üç seans almıştık. Anlaması güçlendi. Fakat onundan seansı da 250 lira. Maalesef bu da imkân meselesi.

“TÜM HAYALLERİNİ EMEKLİLİĞE SAKLAMIŞTI”
Kaza yaşanmadan önce nasıl bir hayatınız vardı?

Eşim meslek lisesinde metal bölümünde öğretmendi. Bütün hayallerini emekliliğine saklamıştı. Köyde bahçe içinde minik şirin bir ev yaptı. Planından, projesine, işçiliğinde bizzat çalıştı. Bir çocuk heyecanı ile gece gündüz ev bitsin diye uğraştı.

‘O YATAĞA, BEN ONA MAHKÛM OLDUM’
ÇOK heves ederek yaptığı evde eşiyle beraber sağlıkla şekilde 21 gün oturabildiklerini söyleyen Epik, “21’inci gün de maalesef bu kaza oldu. Ve hayatımızın tüm akışı değişti. O yatağa ben ona mahkum oldum. Uyuma saatime varana kadar ona bağlıyım. Onu bırakıp bir yere gitmem mümkün değil. Konuşamıyor bile. Yani aynı zamanda yalnızlaştım. Bu da manen kaybettiklerim. Kısacası eşimdi çocuğum oldu. 62 yaşında bir çocuk.” şeklinde konuştu.

Kaynak:https://m.haber7.com/guncel/haber/3176798-basibos-kopekler-yataga-mahkum-etti-hayalleri-paramparca-oldu

Y.Akit: “Sosyal medyada #KöpekSorunu gündem oldu.”

Daha binlerce mağdur var, vatandaşlardan büyük tepki! Sosyal medyada #KöpekSorunu gündem oldu.

Son günlerde yaşanan köpek saldırılarının ardından minik Asiye Ateş’in de ağır yaralanması vatandaşların tepkisini çığ gibi artırdı.

Gaziantep'te 4 yaşındaki kız çocuğu, başı boş bir şekilde site yöneticisi tarafından sitede beslenen iki pitbull cinsi köpeğin saldırısı sonrası hastanede yaşam mücadelesi verirken sosyal medyada büyük tepkiler gelmeye devam ediyor.

Gaziantep’te 4 yaşındaki kız çocuğu, başı boş bir şekilde site yöneticisi tarafından sitede beslenen iki pitbull cinsi köpeğin saldırısı sonrası hastanede yaşam mücadelesi verirken sosyal medyada büyük tepkiler gelmeye devam ediyor.

Şarkıcı Ayça Tekindor’un “Bak bir daha sek söylüyorum: Hepimiz ölelim, hayvanlar yaşasın” paylaşımıyla “hayvansever” maskeli “itçi” tayfanın, ölen ve yaralanan çocukların umurlarında olmadığı alenen görüldü.

Batı tarafından fonlanan ve sokakları terörize etmeyi amaçlayan hayvan derneklerinin dikkate alınmamasını isteyen vatandaşlar, sosyal medyadaki hesaplarından yaşanan köpek saldırılarına olan tepkilerini dile getiriyor.

Batı tarafından fonlanan ve sokakları terörize etmeyi amaçlayan hayvan derneklerinin dikkate alınmamasını isteyen vatandaşlar, sosyal medyadaki hesaplarından yaşanan köpek saldırılarına olan tepkilerini dile getiriyor.

Onbinlerce tweet atılan

Onbinlerce tweet atılan “#KöpekSorunu” etiketiyle yaşanan saldırıları gözler önüne seren vatandaşlar, çocuklar için güvenli sokaklar ve parklar istediklerini vurguluyor.

Köpek sorununun Türkiye'nin dört bir yanında sürdüğünü söyleyen sosyal medya kullanıcıları, asıl sorumluların Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın da bahsettiği 'Beyaz Türkler'in satın aldıkları köpekleri sokaklara bırakmasıyla ortaya çıktığını belirtiyor.

Köpek sorununun Türkiye’nin dört bir yanında sürdüğünü söyleyen sosyal medya kullanıcıları, asıl sorumluların Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da bahsettiği ‘Beyaz Türkler’in satın aldıkları köpekleri sokaklara bırakmasıyla ortaya çıktığını belirtiyor.

İşte vatandaşların gösterdiği o tepkilerden bazıları...

İşte vatandaşların gösterdiği o tepkilerden bazıları… Aşağıdaki linki tıklayınız..👇👇

https://m.yeniakit.com.tr/foto-galeri/daha-binlerce-magdur-var-vatandaslardan-buyuk-tepki-sosyal-medyada-kopeksorunu-gundem-oldu-33594/6

Prof. Dr. Şağdan Başkaya: “Başıboş köpeklerle ilgili yasal düzenleme şart”

Prof. Dr. Şağdan Başkaya: “Başıboş köpeklerle ilgili yasal düzenleme şart”

Türkiye’de son dönemde yaşanan köpek saldırıları ile ilgili açıklamalarda bulunan Karadeniz Teknik Üniversitesi (KTÜ) Orman Fakültesi Yaban Hayatı Uzmanı Prof.
Türkiye’de son dönemde yaşanan köpek saldırıları ile ilgili açıklamalarda bulunan Karadeniz Teknik Üniversitesi (KTÜ) Orman Fakültesi Yaban Hayatı Uzmanı Prof. Dr. Şağdan Başkaya, başı boş köpeklerle ilgili yasal düzenleme getirilmesini istedi.

Başıboş köpekler, insanları ve yaban hayatını yani bütün ekosistemi tehdit ettiğine dikkat çeken Başkaya “Başıboş köpekler insan desteğini arkalarına alarak, hem insanlara, hem de yaban hayvanlarına ciddi zararlar veriyorlar. 2004 yılında çıkan Hayvanları Koruma Kanunumuzda, daha yeni, Temmuz 2021’de yapılan değişiklikler ile, konu daha da içinden çıkılmaz bir hal almıştır. Bu yasal düzenlemeyle, köpeklerin bakımı yapılıp, aşılayıp, çipleyerek tekrar sokağa salınmaları, eskisinden daha güçlü bir yapıya büründürülmüştür. Böylece, sorunların daha da büyümesine çok büyük destek verilmiştir. Yasamızdaki tanımlamalar yanlıştır. Sahipsiz evcil hayvan diye bir tanımlama olmaz. Evcil hayvan sahipsiz ve başıboş olmaz. Doğal ekosistemlerde, şehirlerde veya kırsalda dolaşmaz. Başıboş köpekler, insanları doğrudan veya dolaylı olarak öldürüyorlar, yaralıyorlar, travmalara sebep oluyorlar, korkutuyorlar, hastalıklara sebep oluyorlar, sosyal çatışmalara yol açıyorlar, ilave iş yüküne ve ekonomik kayıplara sebep oluyorlar. Ayrıca, başıboş köpekler, yaban hayvanlarını avlıyor, ekosistemin dengesini bozuyor, diğer yırtıcılarla rekabet ediyor, kendilerine yakın türlerin genetik yapısını bozuyorlar ve insanlar ile hayvanlara ölümcül hastalıklar bulaştırıyorlar” dedi.

“Ne zaman ki bir insanımızın başına istenmeyen bir olay geliyor”

Başıboş köpeklerin sokaklarda beslenmesi ile ilgili olarak, yazılı, görsel ve işitsel bütün basın araçlarında, yıllardır son sürat yanlış reklamlar yapıldığını kaydeden Prof. Dr. Şağdan Başkaya “Yasa çıkmadan da, bu konunun ciddiyetini son 30 yıldır derslerde, toplantılarda, basında ve bilimsel ortamlarda sürekli dile getirmemize rağmen söylediklerimizi duyuramadık. Ne zaman ki bir insanımızın başına istenmeyen bir olay geliyor, konu o zaman tekrar kamuoyunun gündemine cılız bir biçimde geliyor. Ardından, konu soğutularak tekrar unutuluyor ve maalesef sokakta köpek besleme reklamları tekrar başlıyor. Öyle ki, ilgili Bakanlık, Belediyeler, Jandarma Teşkilatımız, Milli Eğitim Bakanlığımız ve diğerleri sokaklara köpek kulübesi ve suluk koyma yarışına girmiş durumdalar” diye konuştu.

“Başıboş köpek sorunu konusunda, maalesef, üniversitelerimiz de çok suskun” diyen Başkaya “Şahsen, her açıklamamamızdan sonra, CİMER gibi birçok mecrada, hakkımızda yapılan tuhaf ve bomboş şikayetlere cevap yazmak epey zamanımızı ve emeğimizi çalsa da, susacak değiliz. Hocalar olarak susmamalıyız, destek veya karşıt görüşümüz varsa söylemeliyiz. Hükümetimizin onca güzel icraatı yanında, yanlış olduğunu düşündüğümüz başıboş köpek sorununu derinleştiren icraatlarını eleştirebilmeliyiz. En önemlisi, çözüm önerileri sunmalıyız” şeklinde konuştu.

“Başıboş köpek olmamalıdır”

Bakanlıkların, Belediyelerin ve STK’ların sokaklarda veya kırsalda başıboş kedi ve köpek beslemesine son verilmesi gerektiğini kaydeden Başkaya “Başıboş kedi ve köpek bakımı belediyelerin ve devletin bir icraatı olmaktan çıkarılmalıdır. Devletimiz, alım, satım, üretim, besleme gibi her konuda genel olarak denetleyici konumunda olmalıdır. Gerekli yerlerde, gerçek hayvanseverlerin, devlet kontrolünde barınak işletmesi desteklenmelidir. Belediyeler, alan gösterme, su giderleri gibi konularda barınaklara yardımcı olabilmelidir. Barınaklardaki standartlar, bakım koşulları ve sahiplendirme konularında Batı Avrupa ve ABD’deki uygun örneklerden istifade edilmelidir” ifadelerini kullandı.

Kaynak:https://www.iha.com.tr/trabzon-haberleri/prof-dr-sagdan-baskaya-basibos-kopeklerle-ilgili-yasal-duzenleme-sart-3413355/

İl ve İlçe İnsan Hakları Kurullarının Kuruluş, Görev ve Çalışma Esasları Hakkında Yönetmelik Taslağı

Cumhurbaşkanlığından
İl ve İlçe İnsan Hakları Kurullarının Kuruluş,
Görev ve Çalışma Esasları Hakkında Yönetmelik

BİRİNCİ BÖLÜM
Amaç, Kapsam, Hukuki Dayanak ve Tanımlar
Amaç
Madde 1 – 1) Bu Yönetmeliğin amacı; toplumda ve kamu görevlilerinde insan hakları bilincini geliştirmek, insan haklarını korumak, ihlal iddialarının nedenlerini incelemek ve araştırmak, işkence ve kötü muameleyle etkin mücadele etmek amacıyla özgürlüğünden mahrum bırakılan ya da koruma altına alınan kişilerin bulundukları yerlere haberli ziyaretler gerçekleştirmek, ilgili İdarelere önerilerde bulunmak, insan hak ve özgürlüklerinin kullanılmasının önündeki engeller ile ayrımcılık yasağı ve hak ihlallerine yol açan sosyal, siyasi, hukuki ve idari nedenleri incelemek, araştırmak ve bunların çözümüne ilişkin önerilerde bulunmak ve çalışmalarında Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu’na yardımcı olmak üzere, illerde “İl İnsan Hakları Kurulu” ve ilçelerde “İlçe İnsan Hakları Kurulları” nın kuruluş, görev ve çalışma esaslarını belirlemektir.
Kapsam
Madde 2 – 1) Bu Yönetmelik İl ve İlçe İnsan Hakları Kurullarının kuruluş, görev ve çalışma esaslarına ilişkin iş ve işlemleri kapsar.
Hukuki dayanak
Madde 3 – 1) Bu Yönetmelik 6701 sayılı Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu Kanunu’nun Geçici 1 inci maddesinin onbirinci fıkrasına dayanılarak hazırlanmıştır.
Tanımlar
Madde 4 – 1) Bu Yönetmelikte;
a)..Bakanlık : Cumhurbaşkanının görevlendireceği insan haklarından sorumlu Cumhurbaşkanı Yardımcısı veya Bakanlığı,
b) Başkanlık : Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu Başkanlığını,
c) Kurum : Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumunu,
d) Kurul : Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurulunu,
e) İl Kurulu : İl İnsan Hakları Kurulunu,
f) İlçe Kurulu : İlçe İnsan Hakları Kurulunu,
g) İnsan Hakları Bürosu: Kurumun il ve ilçelerdeki yerel teşkilatlanmasını,
h) Başvuru masası: İllerde hukuk işleri şube müdürlüğü; ilçelerde ise hukuk işleri şefliği bünyesinde, herkesin kolayca ulaşabileceği danışma ve başvuruların yapabileceği ve kurulların sekretarya hizmetlerini yürütecek birimi,
ı) Sivil Toplum Kuruluşu: Çalışmaları gönüllülük esasına dayalı, tüzüklerinde ve çalışma programlarında insan hakları konularına yer verilen dernek, vakıf gibi tüzel kişiliğe sahip kuruluşları,
j) Başvuru: İnsan hakları ihlali iddiası ile yapılan başvurular ve ayrımcılık yasağı ihlallerine ilişkin başvurular ile özgürlüğünden mahrum bırakılan ya da koruma altına alınan kişilerin ulusal önleme mekanizması kapsamındaki başvurularını,
ifade eder.
İKİNCİ BÖLÜM
İl ve İlçe İnsan Hakları Kurullarının ve İnsan Hakları Bürolarının Kuruluşu
Madde 5 – 1) Bu Yönetmelikte belirtilen görevleri yerine getirmek üzere İl ve İlçe İnsan Hakları Kurulu, illerde vali veya valinin görevlendireceği bir vali yardımcısının; nüfusu 50.000 (Ellibin) ve üzeri olan ilçelerde ise Kaymakamın başkanlığında;
a) Büyükşehir statüsünde olan şehirlerde büyükşehir belediye başkan yardımcısı, bu statüde olmayan il ve ilçelerde belediye başkan yardımcısı,
b) Vali tarafından il genel meclisinin göstereceği üç (3) aday arasından Vali tarafından belirlenecek bir üye,
c) Büyükşehir belediye meclisi veya belediye meclisi üyeleri arasından gösterilen en az üç (3) aday arasından Vali tarafından belirlenecek bir üye,
c) İldeki üniversitelerin önerecekleri en az üç (3) aday arasından Valinin belirleyeceği bir öğretim görevlisi/üyesi,
d) İl barosuna kayıtlı avukatlardan kurul üyesi olmak için başvuranlar arasından Vali tarafından belirlenecek bir avukat veya başvuru olmadığı takdirde Vali tarafından belirlenecek bir kamu görevlisi avukat veya hukukçu
e) Vali tarafından belirlenecek bir hekim veya bir sivil toplum kuruluşu temsilcisi veya en çok üyeye sahip sendika temsilcisi veya bir basın yayın mensubu veya bir muhtar veya muhtarlar derneği başkanı
olmak üzere yedi üyeden oluşur.
İlçe kurulu için üyeler, (a) bendi hariç kaymakamın önerisi üzerine vali tarafından seçilir. Şartlara ve ihtiyaçlara göre Kurul üyesinin onbeşe (15) kadar çıkartılmasına illerde doğrudan; ilçelerde ise kaymakamın önerisin üzerine vali yetkilidir.
2) Kurum belli kişi ya da kişilerin il ve ilçe insan hakları kurullarında yer almasına karar verebilir. Bu durumda seçilecek bu kişi yukarıdaki hüküm kapsamında vali tarafından belirlenecek üyelerin yerine geçer. Bu şekilde belirlenecek üye sayısı bir il/ilçe kurulundaki üye sayısının 1/3 ünü geçemez.
Komisyonlar
Madde 7 – 1) İl ve İlçe Kurulları bünyesinde en az üç üyeden oluşmak üzere,
a) İşkence ve kötü muamelenin önlenmesi amacıyla alıkonulma yerlerine ziyaret,
b) Özellikle ayrımcılık yasağı ihlali olmak üzere, insan hakları ihlallerinin sebeplerini araştırma, inceleme ve değerlendirme,
c) İnsan hakları eğitimi ve insan hakları bilincini geliştirme,
başta olmak üzere ihtiyaç duyulan konularda komisyonlar oluşturabilir.

Komisyonların çalışma usul ve esasları
Madde 8 – 1) Komisyonlar, en az üç üyeden oluşur. Komisyonlar toplantılarını çalışma şartlarına göre belirleyecekleri aralıklarla gerçekleştirir. Komisyonlar çalışmalarını yaparken diğer kurul üyelerinin bilgi ve görüşüne de başvurabilir. Komisyonlar yapacakları çalışmaları araştırma, inceleme ve değerlendirme raporlarını kurul gündemine getirmek üzere kurul başkanına sunar.
Sekretarya hizmetleri
Madde 9 – 1) İllerde hukuk işleri şube müdürlüğü; ilçelerde ise hukuk işleri şefliği bünyesinde, herkesin kolayca ulaşabileceği danışma ve başvuruların yapabileceği bir insan hakları başvuru bürosu oluşturulur. Başvuru bürosu aynı zamanda kurulların sekretarya hizmetlerini yürütür.
2) Başvuru masasına gelen kişilerle ilgilenmek üzere vali veya kaymakam tarafından sürekli bir memur görevlendirilir. Büro görevlisinin hukuk formasyonuna sahip olması veya halkla ilişkiler konusunda uzman olması hususunda özen gösterilir.
3) Büroda kullanılacak internet, bilgisayar, telefon ve kırtasiye ihtiyaçları başta olmak üzere zorunlu masraflar valilik ve kaymakamlık tarafından temin edilir.
4) Başvuru sırasında başvuranın gizliliğinin korunmasına özen gösterilir.
Sekretaryanın Görevleri
Madde 10 – 1) İl ve İlçe İnsan Hakları Kurulları sekretaryası,
a) Valilik ve Kaymakamlık bünyesinde İl ve İlçe İnsan Hakları Kurullarının sekretarya hizmetlerini yürütmek,
b) Kuruma hitaben sekretaryaya yapılan ayrımcılık ve ulusal önleme mekanizması başvurularını en geç üç iş günü içinde Kuruma iletmek,
c) Kurumun talep ettiği bilgi ve belgeleri süresi içerisinde temin etmek,
d) Kurumun illerde yapacağı istişare toplantılarını koordine etmek ve gerekli yazışmaları yapmak,
e) Valilik ve Kurum tarafından konuya ilişkin verilecek diğer görevleri yapmak,
ile görevlidir.

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
Kurulların Görevleri
Görevler
Madde 10 – İl ve İlçe İnsan Hakları Kurulları;
a) Cumhurbaşkanlığı, Kurum, Valilik, Kaymakamlık ve il ve ilçe insan hakları kurul üyeleri tarafından gündeme getirilen konuları değerlendirmek,
b) Ayrımcılığın önlenmesi ve insan haklarının korunması ve insan hak ve özgürlüklerinin kullanılmasının önündeki engeller ile hak ihlallerine yol açan sosyal, siyasi, hukuki ve idari sebepleri incelemek, araştırmak ve bunların çözümüne ilişkin valilik ve Kaymakamlık makamına ile gerektiğinde Kuruma önerilerde bulunmak,
c) İdarenin uygulamalarında vatandaşlara hoşgörü ve nezaketle yaklaşılmasını sağlamak amacıyla gerekli çalışmaları yapmak,
d) Üç ayda bir tüm çalışmaları özetleyen ve istatistikleri içeren raporları karara bağlayarak Valiliğe ve Kuruma bildirmek,
e) İnsan haklarına ilişkin ihbar, dilek, talep ve önerisi olan kişilerin, insan hakları kurullarına ulaşımını kolaylaştırmak için, telefon ve elektronik postayla ihbar imkanını sağlayacak tedbirleri almak, bu amaçla herkesin Büroya ulaşılabileceği telefon, belgegeçer ve elektronik mektup adreslerini yazılı ve görsel basın aracılığıyla halka duyurmak,
f) Kurulların çalışmalarıyla ilgili olarak halkı bilgilendirmek için kitle iletişim araçlarından yararlanmak,
g) Sivil toplum kuruluşlarının insan hakları konularında çalışmalar yapmalarını teşvik etmek ve desteklemek,
h) Ulusal ve Uluslararası mevzuatta yer alan insan hakları konularında kurul üyeleri, uygulayıcılar ve vatandaşların bilinçlendirilmesini sağlamak amacıyla etkinlikler düzenlemek, insan hakları konusunda taraf olduğumuz uluslararası sözleşmeleri kurul üyelerine, kamu kurum ve kuruluşlarına ve vatandaşlara dağıtmak,
ı) İnsan hakları ile ilgili kitap, broşür ve mevzuat metinlerini temin ederek kurul üyelerine, ilgili kamu kurum ve kuruluşlarına ve vatandaşlara dağıtmak, levha, afiş, broşür ve panolar hazırlanarak veya temin edilerek halkın görebileceği yerlere asmak,
i) İnsan hakları konusunda panel, konferans, seminer, konser, tiyatro, slayt ve film gösterisi gibi etkinlikler düzenlemek, yerel radyo ve televizyon kanallarında uzmanların katılımıyla insan hakları konusunda programlar düzenleyerek aydınlatıcı bilgiler verilmesini sağlamak,
j) İnsan haklarıyla ilgili konularda üniversiteler, kamu kurumları, sivil toplum kuruluşları ve diğer kurumlarla işbirliği yaparak araştırma yapılması, yaptırılması ve rapor hazırlanmasını sağlamak,
k) Dezavantajlı gruplar olarak tanımlanan kadın, çocuk, engelli ve yaşlı bireylerin hakları ile ilgili araştırmalar yapılması ve çözümler üretilmesini teşvik etmek,
l) İnsan hakları uygulamalarını yerinde görmek ve işkence ve kötü muameleyle etkin mücadele etmek amacıyla özgürlüğünden mahrum bırakılan ya da koruma altına alınan kişilerin bulundukları yerlere haberli ve habersiz ziyaretler gerçekleştirerek koşullarının iyileştirilmesi ve geliştirilmesi hususunda ilgililere tavsiyelerde bulunmak,
m) İnsan hakları uygulamalarının teşvik edilmesi amacıyla örnek kurum ve kuruluşlar ile kamu görevlilerinin tespit edilerek ödüllendirilmesini sağlamak,
n) 10 Aralık Dünya İnsan Hakları Günü ve insan hakları konuları ile ilgili benzeri etkinlikler yapmak,
o) Münhasıran kendilerine yapılan başvurularda Anayasa Mahkemesi, Kamu Denetçiliği Kurumu ve Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu’nun kararlarını dikkate alarak tavsiye niteliğinde kararlar almak,
p) İhlal tespiti halinde bunları dostane çözümle sonuçlandırmak için taraflarla görüşmek,
r) Kendisine yapılan başvurunun toplumun genelini ilgilendiren ağır ve önemli bir olaya ilişkin olması durumunda Kurumdan konunun resen incelenmesi için talepte bulunmak,
ile görevlidir.


DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
Kurulların Çalışma Usul ve Esasları
Kurul toplantı esasları
Madde 11 – 1) Kurullar aşağıdaki usul ve esaslara göre çalışır:
a) Kurullar ayda bir toplanır. Ancak gerekli görülen durumlarda, başkanın çağrısı üzerine veya dört üyenin yazılı çağrısı üzerine olağanüstü toplanabilir.
b) Kurul toplantılarına illerde vali veya valinin görevlendireceği bir vali yardımcısı, ilçelerde kaymakam başkanlık eder.
c) Kurul, üye tam sayısının salt çoğunluğu ile toplanır ve toplantıya katılan üyelerin salt çoğunluğu ile karar verir.
d) Kararlara itirazı olan üyelerin karşı oy gerekçeleri, karar altında özet olarak kaydedilir.
e) Toplantıya katılmayan üyelerin mazeretleri toplantı tutanağında belirtilir. Kurul toplantılarına katılmakta özen göstermeyen üyelerin kurum ve kuruluşları uyarılır ve mazeret belirtmeksizin yılda üst üste üç defa kurul toplantılarına katılmayan üyelerin üyeliği düşmüş sayılır. Yeni üye seçilene kadar mevcut üyenin üyeliği devam eder. Doğal üyeler ise belirlendiği usul ile değiştirilir.
f) Gündem, kurul başkanı tarafından üyelerin teklifleri de dikkate alınarak hazırlanır ve toplantıdan üç gün önce kurul üyelerine bildirilir.
g) Toplantılar nedeniyle üyelere herhangi bir ücret ödenmez.
Raporlama
Madde 12 – 1) Kurullar tarafından faaliyetleri ile ilgili üç ayda bir hazırlanan dönem raporları ve yıllık rapor olarak hazırlanacak son dönem raporu ilgili dönemi izleyen ayın ilk onbeş günü içerisinde Valiliğe ve Kuruma gönderilir.
2) Kurullar ayrıca Dünya İnsan Hakları Günü ve Haftası programı çerçevesinde yapılan faaliyetleri içeren bir raporu da bir ay içerisinde Valiliğe ve Kuruma gönderir.
Giderler
Madde 13 – 1) Başvuru masasının her türlü gideri valilik ve kaymakamlık ödeneğinden karşılanır.(Gider ayırma konusu ile ilgili, Valilik ve Kaymakamlık Birimleri Teşkilat, Görev ve Çalışma Yönetmeliği’ne hüküm derç edilmesi)
2) Büroda kullanılacak internet, bilgisayar, telefon ve kırtasiye ihtiyaçları başta olmak üzere zorunlu masraflar valilik ve kaymakamlık tarafından temin edilir.
3) İl ve ilçe kurul üyeleri ile Kurum yetkili personeli tarafından yapılacak ziyaretler için gerekli araç temini valilik ve Kaymakamlık tarafından sağlanır.

BEŞİNCİ BÖLÜM
Çeşitli Hükümler
Hüküm Bulunmayan Haller
Madde 14 –Bu Yönetmeliğin uygulanmasında tereddüt hasıl olması veya hüküm bulunmaması halinde Kurum mevzuatı esas alınır.
Yürürlük
Madde 15 – Bu Yönetmelik yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
Yürütme
Madde 16 – Bu Yönetmelik hükümlerini Cumhurbaşkanlığı yürütür.

Geçici Madde 1 – Kurumun büroları oluşturuluncaya kadar İl ve İlçe İnsan Hakları Kurullarının iş ve işlemlerini yürüten, sekretarya işlemlerini yapan birim/büro Kurumun İnsan Hakları Bürosu olarak görev yapmaya devam eder.

Başbakanlıktan:

İl ve İlçe İnsan Hakları Kurulları ve İnsan Hakları Bürolarının Kuruluş,

Görev ve Çalışma Esasları HakkındaYönetmelik

BİRİNCİ BÖLÜM

Amaç, Kapsam, Hukuki Dayanak ve Tanımlar

Amaç

Madde 1 – 1) Bu Yönetmeliğin amacı; toplumda ve kamu görevlilerinde insan hakları bilincini geliştirmek, insan haklarını korumak, ihlal iddialarının nedenlerini incelemek ve araştırmak, işkence ve kötü muameleyle etkin mücadele etmek amacıyla özgürlüğünden mahrum bırakılan ya da koruma altına alınan kişilerin bulundukları yerlere haberli ziyaretler gerçekleştirmek, ilgili İdarelere önerilerde bulunmak, insan hak ve özgürlüklerinin kullanılmasının önündeki engeller ile ayrımcılık yasağı ve hak ihlallerine yol açan sosyal, siyasi, hukuki ve idari nedenleri incelemek, araştırmak ve bunların çözümüne ilişkin önerilerde bulunmak ve çalışmalarında Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu’na yardımcı olmak üzere, illerde “İl İnsan Hakları Kurulu” ve ilçelerde “İlçe İnsan Hakları Kurulları” nın kuruluş, görev ve çalışma esaslarını belirlemektir.

Kapsam

Madde 2 – 1) Bu Yönetmelik İl ve İlçe İnsan Hakları Kurullarının kuruluş, görev ve çalışma esaslarına ilişkin iş ve işlemleri kapsar.

Hukuki dayanak

Madde 3 1)Bu Yönetmelik 6701 sayılı Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu Kanunu’nun Geçici 1 inci maddesinin onbirinci fıkrasına dayanılarak hazırlanmıştır.

Tanımlar

Madde 4 – 1)Bu Yönetmelikte;

a)..Bakanlık : Başbakanın görevlendireceği insan haklarından sorumlu Başbakan Yardımcılığını,

b) Bakan : Başbakan tarafından görevlendirilen insan haklarından sorumlu Başbakan Yardımcısını,

c) Başkanlık : Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu Başkanlığını,

d) Kurum : Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumunu,

e) Kurul : Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurulunu,

f) İl Kurulu : İl İnsan Hakları Kurulunu,

g) İlçe Kurulu: İlçe İnsan Hakları Kurulunu,

h) İnsan Hakları Bürosu: Kurumun il ve ilçelerdeki yerel teşkilatlanmasını,

ı) Başvuru masası: İllerde hukuk işleri şube müdürlüğü; ilçelerde ise hukuk işleri şefliği bünyesinde, herkesin kolayca ulaşabileceği danışma ve başvuruların yapabileceği ve kurulların sekretarya hizmetlerini yürütecek birimi,

i) Sivil Toplum Kuruluşu: Çalışmaları gönüllülük esasına dayalı, tüzüklerinde ve çalışma programlarında insan hakları konularına yer verilen dernek, vakıf gibi tüzel kişiliğe sahip kuruluşları,

j) Başvuru: Ayrımcılık yasağı ihlallerine ilişkin başvurular ile özgürlüğünden mahrum bırakılan ya da koruma altına alınan kişilerin ulusal önleme mekanizması kapsamındaki başvurularını,

k) Uygulama Yönetmeliği: 24/11/2017 tarih ve 30250 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu Kanununun Uygulanmasına İlişkin Usul ve Esaslar Hakkında Yönetmelik’i

ifade eder.

İKİNCİ BÖLÜM

İl ve İlçe İnsan Hakları Kurullarının ve İnsan Hakları Bürolarının Kuruluşu

Madde 5 1) Bu Yönetmelikte belirtilen görevleri yerine getirmek üzere İl ve İlçe Kurulu, illerde vali veya valinin görevlendireceği bir vali yardımcısının; ilçelerde ise Kaymakamın başkanlığında;

a) Büyükşehir statüsünde olan şehirlerde büyükşehir belediye başkan yardımcısı, bu statüde olmayan il ve ilçelerde belediye başkan yardımcısının doğal üye olarak katılımı ile;

b) Vali tarafından il genel meclisi, büyükşehir belediye meclisi veya belediye meclisi üyeleri arasından seçilecek bir yerel yönetim temsilcisi;

c) Vali tarafından belirlenecek bir öğretim görevlisi/üyesi, bir avukat, bir hekim, bir sivil toplum kuruluşu veya en çok üyeye sahip sendika temsilcisi, veya varsa muhtarlar derneği başkanı

olmak üzere yedi üyeden oluşur. İlçe kurulu için üyeler, (a) bendi hariç kaymakamın önerisi üzerine vali tarafından seçilir. Şartlara ve ihtiyaçlara göre Kurul üyesinin onbeşe kadar çıkartılmasına illerde doğrudan; ilçelerde ise kaymakamın önerisin üzerine vali yetkilidir.

2) Kurum belli kişi ya da kişilerin il ve ilçe insan hakları kurullarında yer almasına karar verebilir. Bu durumda seçilecek bu kişi yukarıdaki hüküm kapsamında vali tarafından belirleneceklerden yerine geçer. Bu şekilde belirlenecek üye sayısı bir bölgedeki üye sayısının 1/3 ünü geçemez.

Komisyonlar

Madde 7 1) İl ve İlçe Kurulları bünyesinde en az üç üyeden oluşmak üzere,

a) İşkence ve kötü muamelenin önlenmesi amacıyla alıkonulma yerlerine ziyaret,

b) Başta ayrımcılık yasağı ihlali olmak üzere, insan hakları ihlallerinin sebeplerini araştırma, inceleme ve değerlendirme,

c) İnsan hakları eğitimi ve insan hakları bilincini geliştirme,

başta olmak üzere ihtiyaç duyulan konularda komisyonlar oluşturabilir.

Komisyonların çalışma usul ve esasları

Madde 81)Komisyonlar, en az üç üyeden oluşur. Komisyonlar toplantılarını çalışma şartlarına göre belirleyecekleri aralıklarla gerçekleştirir. Komisyonlar çalışmalarını yaparken diğer kurul üyelerinin bilgi ve görüşüne de başvurabilir. Komisyonlar yapacakları çalışmaları araştırma, inceleme ve değerlendirme raporlarını kurul gündemine getirmek üzere kurul başkanına sunar.

Sekretarya Hizmetleri

Madde 9 – 1) İllerde hukuk işleri şube müdürlüğü; ilçelerde ise hukuk işleri şefliği bünyesinde, herkesin kolayca ulaşabileceği danışma ve başvuruların yapabileceği bir insan hakları başvuru masası oluşturulur. Başvuru masası aynı zamanda kurulların sekretarya hizmetlerini yürütür.

2) Başvuru masasına gelen kişilerle ilgilenmek üzere vali veya kaymakam tarafından sürekli bir memur görevlendirilir. Büro görevlisinin hukuk formasyonuna sahip olması veya halkla ilişkiler konusunda uzman olması hususunda özen gösterilir.

3) Büroda kullanılacak internet, bilgisayar, telefon ve kırtasiye ihtiyaçları başta olmak üzere zorunlu masraflar valilik ve kaymakamlık tarafından temin edilir.

4) Başvuru sırasında başvuranın gizliliğinin korunmasına özen gösterilir.

5) Vali ve Kaymakamın insan hakları ile ilgili vereceği diğer görevleri yapar.

Sekretaryanın Görevleri

Madde 101)İl ve İlçe İnsan Hakları Kurulları sekretaryası,

a) Valilik ve Kaymakamlık bünyesinde İl ve İlçe İnsan Hakları Kurullarının sekretarya hizmetlerini yürütmek,

b) Kuruma hitaben sekretaryaya yapılan ayrımcılık ve ulusal önleme mekanizması başvurularını en geç üç iş günü içinde Kuruma iletmek,

c) Kurumun talep ettiği bilgi ve belgeleri süresi içerisinde temin etmek,

d) Kurumun illerde yapacağı istişare toplantılarını koordine etmek ve gerekli yazışmaları yapmak,

e) Valilik ve Kurum tarafından konuya ilişkin verilecek diğer görevleri yapmak,

ile görevlidir.

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

Kurullarının Görevleri

Görevler

Madde 10 İl ve İlçe İnsan Hakları Kurulları;

a) Kurumun bürosu olarak görev yapmak,

b) Bakanlık, Kurum, Valilik, Kaymakamlık ve Kurul üyeleri tarafından Kurulun gündemine getirilen konuları değerlendirmek,

c) Ayrımcılığın önlenmesi ve insan haklarının korunması ve insan hak ve özgürlüklerinin kullanılmasının önündeki engeller ile hak ihlallerine yol açan sosyal, siyasi, hukuki ve idari sebepleri incelemek, araştırmak ve bunların çözümüne ilişkin valilik ve Kaymakamlık makamına önerilerde bulunmak,

d) İdarenin uygulamalarında vatandaşlara hoşgörü ve nezaketle yaklaşılmasını sağlamak amacıyla gerekli çalışmaları yapmak,

e) Üç ayda bir tüm çalışmaları özetleyen ve istatistikleri içeren raporları karara bağlayarak Valiliğe ve Kuruma bildirmek,

f) Sekretaryanın denetimini yapmak,

g) İnsan haklarına ilişkin ihbar, dilek, talep ve önerisi olan kişilerin, insan hakları kurullarına ulaşımını kolaylaştırmak için, telefon ve elektronik postayla ihbar imkanını sağlayacak tedbirleri almak, bu amaçla herkesin Büroya ulaşılabileceği telefon, belgegeçer ve elektronik mektup adreslerini yazılı ve görsel basın aracılığıyla halka duyurmak,

h) Kurulların çalışmalarıyla ilgili olarak halkı bilgilendirmek için internet imkanından yararlanmak,

i) Sivil toplum kuruluşlarının insan hakları konularında çalışmalar yapmalarını teşvik etmek ve desteklemek,

j) Ulusal ve Uluslararası mevzuatta yer alaninsan haklarıkonularında kurul üyeleri, uygulayıcılar ve vatandaşların bilinçlendirilmesini sağlamak amacıyla etkinlikler düzenlemek, insan hakları konusunda taraf olduğumuz uluslararası sözleşmeleri kurul üyelerine, kamu kurum ve kuruluşlarına ve vatandaşlara dağıtmak,

k) İnsan hakları ile ilgili kitap, broşür ve mevzuat metinlerini temin ederek kurul üyelerine, ilgili kamu kurum ve kuruluşlarına ve vatandaşlara dağıtmak, levha, afiş, broşür ve panolar hazırlanarak veya temin edilerek halkın görebileceği yerlere asmak,

l) İnsan hakları konusunda panel, konferans, seminer, konser, tiyatro, slayt ve film gösterisi gibi etkinlikler düzenlemek, yerel radyo ve televizyon kanallarında uzmanların katılımıyla insan hakları konusunda programlar düzenleyerek aydınlatıcı bilgiler verilmesini sağlamak,

m) İnsan haklarıyla ilgili konularda üniversiteler, kamu kurumları, sivil toplum kuruluşları ve diğer kurumlarla işbirliği yaparak araştırma yapılması, yaptırılması ve rapor hazırlanmasını sağlamak,

n) Hassas gruplar olarak tanımlanan kadın, çocuk, engelli ve yaşlı bireylerin hakları ile ilgili araştırmalar yapılması ve çözümler üretilmesini teşvik etmek,

o) İnsan hakları uygulamalarını yerinde görmek ve işkence ve kötü muameleyle etkin mücadele etmek amacıyla özgürlüğünden mahrum bırakılan ya da koruma altına alınan kişilerin bulundukları yerlere haberli ziyaretler gerçekleştirerek koşullarının iyileştirilmesi ve geliştirilmesi ilgili hususunda ilgililere tavsiyelerde bulunmak,

ö) İnsan hakları uygulamalarının teşvik edilmesi amacıyla örnek kurum ve kuruluşlar ile kamu görevlilerinin tespit edilerek ödüllendirilmesini sağlamak,

p) Başta 10 Aralık Dünya İnsan Hakları Günü olmak üzere insan hakları konuları ile ilgili etkinlikler yapmak,

r) Münhasıran kendilerine yapılan başvurularda Anayasa Mahkemesi, Kamu Denetçiliği Kurumu ve Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu’nun kararlarını dikkate alarak tavsiye kararlar almak,

s) Valilik ve Kurum tarafından konuya ilişkin verilecek diğer görevleri yapmak

ile görevlidir.

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM

Kurulların Çalışma Usul ve Esasları

Kurul toplantı esasları

Madde 11 1) Kurullar aşağıdaki usul ve esaslara göre çalışır:

a) Kurullar üç ayda bir toplanır. Ancak gerekli görülen durumlarda, başkanın çağrısı üzerine veya dört üyenin yazılı çağrısı üzerine olağanüstü toplanabilir.

b) Kurul toplantılarına illerde vali veya valinin görevlendireceği bir vali yardımcısı, ilçelerde kaymakam başkanlık eder.

c) Kurul, üye tam sayısının salt çoğunluğu ile toplanır ve toplantıya katılan üyelerin salt çoğunluğu ile karar verir.

d) Kararlara itirazı olan üyelerin karşı oy gerekçeleri, karar altında özet olarak kaydedilir.

e) Toplantıya katılmayan üyelerin mazeretleri toplantı tutanağında belirtilir. Kurul toplantılarına katılmakta özen göstermeyen üyelerin kurum ve kuruluşları uyarılır ve mazeret belirtmeksizin yılda üç defa kurul toplantılarına katılmayan üyelerin üyeliği düşmüş sayılır. Yeni üye seçilene kadar mevcut üyenin üyeliği devam eder.

f) Gündem, kurul başkanı tarafından üyelerin teklifleri de dikkate alınarak hazırlanır ve toplantıdan üç gün önce kurul üyelerine bildirilir.

g) Toplantılar nedeniyle üyelere herhangi bir ücret ödenmez. Kamu görevlisi üyeler Kurul toplantısı olduğu günler görevli sayılırlar.

Madde 12– 1) Kurullar tarafından faaliyetleri ile ilgili üç ayda bir hazırlanan dönem raporları ve yıllık rapor olarak hazırlanacak son dönem raporu ilgili dönemi izleyen ayın ilk onbeş günü içerisinde Valiliğe ve Kuruma gönderilir.

2) Kurullar ayrıca Dünya İnsan Hakları Günü ve Haftası programı çerçevesinde yapılan faaliyetleri içeren bir raporu da bir ay içerisinde Valiliğe ve Kuruma gönderir.

Madde 13 – 1) Başvuru masasının her türlü gideri valilik ve kaymakamlık ödeneğinden karşılanır.(Gider ayırma konusu ile ilgili, Valilik ve Kaymakamlık Birimleri Teşkilat, Görev ve Çalışma Yönetmeliği’ne hüküm derç edilmesi)

2) Büroda kullanılacak internet, bilgisayar, telefon ve kırtasiye ihtiyaçları başta olmak üzere zorunlu masraflar valilik ve kaymakamlık tarafından temin edilir.

3) İl ve ilçe kurul üyeleri ile Kurum yetkili personeli tarafından yapılacak ziyaretler için gerekli araç temini valilik tarafından sağlanır.

4) Kurum tarafından uygun görülmesi durumunda Kurulların ve sekretaryanın giderleri Kurum bütçesinden de karşılanabilir.

BEŞİNCİ BÖLÜM

Çeşitli Hükümler

Hüküm Bulunmayan Haller

Madde 13Bu Yönetmeliğin uygulanmasında tereddüt hasıl olması veya hüküm bulunmaması halinde Kurum mevzuatı esas alınır.

Yürürlük

Madde 14Bu Yönetmelik yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

Yürütme

Madde 15Bu Yönetmelik hükümlerini Bakanlar Kurulu / Başbakanlık yürütür.


Başıboş sokak köpekleri güvenlik sorununa dönüştü

Başıboş sokak köpekleri güvenlik sorununa dönüştü

Başıboş sokak köpekleri ülkenin birçok noktasında güvenlik sorunu haline geldi. Sokak köpeklerinin saldırısına uğrayan çocuk ve öğrencilerin sayısı son günlerde giderek artarken sadece 1 ay içerisinde Kayseri, Ankara Manisa ve Tokat’ta 4 çocuk köpeklerin saldırısı ile ağır yaralandı. Vatandaşlar başıboş köpeklerle ilgili belediyeleri şikayet yağmuruna tutarken, yetkililer ise kısa süre önce hayata geçirilen hayvan hakları düzenlemesi nedeniyle ellerinin kollarının bağlı olduğu cevabını veriyor. 2021-12-14 09:49:00

Başıboş sokak köpekleri güvenlik sorununa dönüştü
Yeni Akit Gazetesi

Türkiye genelinde her yerde sürüler halinde gezen ve savunmasız küçük çocuklara, yaşlılara saldıran sokak köpekleri, artık bir güvenlik sorunu haline geldi. Son zamanlarda sokak köpeklerinin saldırısına uğrayan çocuk ve öğrencilerin sayısı giderek artmaya başladı. 4 Kasım’da Kayseri’nin Tomarza ilçesinde 11 yaşındaki bir kız çocuğu köpeklerin saldırısından vatandaşlar tarafından kurtarılırken Ankara’nın Pursaklar ilçesinde 12 yaşındaki Enes Koca da okuldan eve dönerken başıboş köpeklerin saldırısıyla ağır yaralandı. 30 Kasım’da ise Manisa’nın Yunusemre ilçesinde 3’üncü sınıf öğrencisi Mert Dilek başıboş köpeklerin saldırısına uğrayarak ölümden döndü. Tokat’ın Reşadiye ilçesine bağlı Kurtuluş Mahallesi’nde de 6 Aralık akşamı evine giden 14 yaşındaki Sude Ceylin Ertuğrul, sokak köpekleri tarafından yaralandı. Kız çocuğunu vatandaşlar ölümden kurtardı.

Korku salıyorlar!

Sabahları çocuğunu okula yalnız başına gönderemediğini söyleyen anne M.H, “Sabahları çocuğum okula giderken yürüdüğü yol üzerinde sürü halinde köpekler geziyor. Belediyeye konuyla alakalı 10 defa şikayette bulunduk. Bize köpekleri topladıklarını söylüyorlar ancak toplanan köpekler yine o bölgede gezmeye devam ediyor. Haberlerde her gün bir çocuğun köpekler tarafından saldırıya uğradığını okuyoruz. Bu duruma bir çözüm bulunmalı” dedi. Sabah 6’da işe gittiğini söyleyen T.B de, “Mecburen işe gitmek için sabah 6’da kalkıyorum. O saatlerde hava karanlık, sokaklar tenha oluyor. İşe otobüsle gidip gelen bir insan olarak ister istemez korkuyoruz. Allah muhafaza birine saldırsalar paramparça ederler. Bir tane değil, iki tane değil sürü halinde geziyorlar. Bir insan 5 tane köpekle nasıl başa çıkabilir ki” ifadelerini kullandı.

Şikayetlerin hedefi haline gelen belediyeler ise “Yapılan ihbarlar dikkate alınıyor. İhbar edilen hayvanın kulağında küpe varsa yasa gereği herhangi bir işlem yapamıyoruz. Eğer yakalanan hayvanda küpe yoksa bu hayvana küpe takılıyor, sisteme işleniyor, 10 gün hayvan barınağında kalıyor, aşıları yapılıyor daha sonra sahiplendirmeye çalışıyoruz. Eğer hayvanı kimse sahiplenmiyorsa yasa gereği yakalandığı yere geri bırakmak zorunda kalıyoruz. Yakalanıp rehabilite edilen hayvanlar sokaktaki diğer hayvanlarla karşılaştığı için ister istemez saldırgan olabiliyor. Bu konuyla alakalı mevcut yasada köpeklerin barınaklara alınabilmesi için bir düzenleme gerekiyor. Yoksa yakaladığımız hayvanlarla ilgili prosedür bu şekilde işliyor” bilgisini aktarmaktan başka bir şey yapamıyorlar.

Yetkililerin eli kolu bağlı

Vatandaşlar daha fazla çocuk ve savunmasız vatandaşın köpek saldırısına uğramadan gerekli düzenlemenin yapılmasını beklerken belediyelerin elleri kolları ise 5199 sayılı Hayvanları Koruma Kanunu’nun 6. maddesinde belirtilen, “Sahipsiz veya güçten düşmüş hayvanların en hızlı şekilde yerel yönetimlerce kurulan veya izin verilen hayvan bakımevlerine götürülmesi zorunludur. Müşahede yerlerinde kısırlaştırılan, aşılanan ve rehabilite edilen hayvanlar öncelikle alındıkları ortama bırakılmaları esastır” ibaresi nedeniyle elleri kolları bağlanmış durumda.

Başıboş sokak köpekleri güvenlik sorununa dönüştü

Türkiye genelinde her yerde sürüler halinde gezen ve savunmasız küçük çocuklara, yaşlılara saldıran sokak köpekleri, artık bir güvenlik sorunu haline geldi. Son zamanlarda sokak köpeklerinin saldırısına uğrayan çocuk ve öğrencilerin sayısı giderek artmaya başladı. 4 Kasım’da Kayseri’nin Tomarza ilçesinde 11 yaşındaki bir kız çocuğu köpeklerin saldırısından vatandaşlar tarafından kurtarılırken Ankara’nın Pursaklar ilçesinde 12 yaşındaki Enes Koca da okuldan eve dönerken başıboş köpeklerin saldırısıyla ağır yaralandı. 30 Kasım’da ise Manisa’nın Yunusemre ilçesinde 3’üncü sınıf öğrencisi Mert Dilek başıboş köpeklerin saldırısına uğrayarak ölümden döndü. Tokat’ın Reşadiye ilçesine bağlı Kurtuluş Mahallesi’nde de 6 Aralık akşamı evine giden 14 yaşındaki Sude Ceylin Ertuğrul, sokak köpekleri tarafından yaralandı. Kız çocuğunu vatandaşlar ölümden kurtardı.


Korku salıyorlar!
Sabahları çocuğunu okula yalnız başına gönderemediğini söyleyen anne M.H, “Sabahları çocuğum okula giderken yürüdüğü yol üzerinde sürü halinde köpekler geziyor. Belediyeye konuyla alakalı 10 defa şikayette bulunduk. Bize köpekleri topladıklarını söylüyorlar ancak toplanan köpekler yine o bölgede gezmeye devam ediyor. Haberlerde her gün bir çocuğun köpekler tarafından saldırıya uğradığını okuyoruz. Bu duruma bir çözüm bulunmalı” dedi. Sabah 6’da işe gittiğini söyleyen T.B de, “Mecburen işe gitmek için sabah 6’da kalkıyorum. O saatlerde hava karanlık, sokaklar tenha oluyor. İşe otobüsle gidip gelen bir insan olarak ister istemez korkuyoruz. Allah muhafaza birine saldırsalar paramparça ederler. Bir tane değil, iki tane değil sürü halinde geziyorlar. Bir insan 5 tane köpekle nasıl başa çıkabilir ki” ifadelerini kullandı.

Şikayetlerin hedefi haline gelen belediyeler ise “Yapılan ihbarlar dikkate alınıyor. İhbar edilen hayvanın kulağında küpe varsa yasa gereği herhangi bir işlem yapamıyoruz. Eğer yakalanan hayvanda küpe yoksa bu hayvana küpe takılıyor, sisteme işleniyor, 10 gün hayvan barınağında kalıyor, aşıları yapılıyor daha sonra sahiplendirmeye çalışıyoruz. Eğer hayvanı kimse sahiplenmiyorsa yasa gereği yakalandığı yere geri bırakmak zorunda kalıyoruz. Yakalanıp rehabilite edilen hayvanlar sokaktaki diğer hayvanlarla karşılaştığı için ister istemez saldırgan olabiliyor. Bu konuyla alakalı mevcut yasada köpeklerin barınaklara alınabilmesi için bir düzenleme gerekiyor. Yoksa yakaladığımız hayvanlarla ilgili prosedür bu şekilde işliyor” bilgisini aktarmaktan başka bir şey yapamıyorlar.

Yetkililerin eli kolu bağlı
Vatandaşlar daha fazla çocuk ve savunmasız vatandaşın köpek saldırısına uğramadan gerekli düzenlemenin yapılmasını beklerken belediyelerin elleri kolları ise 5199 sayılı Hayvanları Koruma Kanunu’nun 6. maddesinde belirtilen, “Sahipsiz veya güçten düşmüş hayvanların en hızlı şekilde yerel yönetimlerce kurulan veya izin verilen hayvan bakımevlerine götürülmesi zorunludur. Müşahede yerlerinde kısırlaştırılan, aşılanan ve rehabilite edilen hayvanlar öncelikle alındıkları ortama bırakılmaları esastır” ibaresi nedeniyle elleri kolları bağlanmış durumda.

https://www.yeniakit.com.tr/haber/basibos-sokak-kopekleri-guvenlik-sorununa-donustu-1606282.html

20. MİLLİ EĞİTİM ŞURASI DEĞERLENDİRME RAPORU

28 ŞUBAT PLATFORMU MİLLİ EĞİTİM ŞURASI DEĞERLENDİRME RAPORU

http://www.meb.gov.tr/20-mill-egitim-srasinda-128-maddede-tavsiye-karari-alindi/haber/24741/tr

20. Millî Eğitim Şûrasının Cumhurbaşkanlığı himayelerinde gerçekleşecek olmasını bir fırsat olarak değerlendirmekteyiz.
Sayın Cumhurbaşkanımızın uzun süredir eğitime dair “istenen başarıyı elde edemedik” şeklindeki eleştirilerini biliyoruz. Derslik, donanım ve teknoloji anlamında Cumhuriyet tarihinin en büyük atılımının gerçekleştirilmesine rağmen eğitim/öğretim kalitesinde istenen seviyeye ulaşılamaması pek çok isim tarafından gündeme getirildi. Anlaşılan o ki Sayın Cumhurbaşkanımız eğitim konusunda her kesimin fikirlerini alarak yeni bir sayfa açmak amacıyla bu şûranın toplanmasına önayak olmuştur.
Eğitim bir ülkenin, bir milletin öncelikli ve ihmal edilemez meselesidir. Büyük ülkelerin tarihine bakıldığında ilk önce eğitime odaklandıkları, bu konuyu rayına oturttuktan sonra diğer meselelere yoğunlaştıkları görülür. John Adams(ABD), I. Petro(Rusya), Victoria (İngiltere), Mao Zedong(Çin), Meiji Ishin(Japonya), XIV. Louis(Fransa) gibi liderlerin önceliklerini eğitime verdiğini biliyoruz. Bu ülkelerin siyasi ve ekonomik yönden güçlü olmaları bahsettiğimiz isimlerin eğitime yönelik yatırımları dolayısıyladır.
Osmanlı’nın ikinci hükümdarı Sultan Orhan’ın Bursa’nın alınmasının hemen akabinde başkente bir üniversite açtırması ve başına da dönemin en büyük âlimlerinden Davud El-Kayseri’yi getirmesi de boşuna değildir. Sultan Fatih, Kanuni ve nihayet Sultan Abdülhamid zamanlarında eğitim alanında yapılan devasa yatırımlar milletimizin bugünlere ulaşmasının en büyük sebebidir. Devletin çökmesi beklenirken Sultan Abdülhamid’in varını yoğunu harcayarak açtırdığı yüzlerce okul ve buralardan yetişen nesiller yeni cumhuriyetin kurucu kadrolarını oluşturmuştur. Merhum Kemal Karpat bu dönemde gerçekleşen eğitim ve modernleşme atılımlarını milletimizin dönüm noktası olarak ele alır. Hocamızın kitaplarında Abdülhamid dönemine ait açılan okul sayıları, öğrenci sayıları, ilk defa açılan kız okulları ve askeri üniversiteler ayrıntılı şekilde yer almaktadır. Sultan Abdülhamid’in açtığı bu okulların pek çoğu günümüzde de en kaliteli eğitim kurumları olarak varlığını sürdürmektedir. Galatasaray Lisesi, Kabataş Erkek Lisesi, İstanbul Erkek Lisesi, Veterinerlik Okulu, Ziraat Okulları, Teknik Meslek Liseleri, Mülkiye Mektebi, İTÜ, İstanbul Tıp Fakültesi, Harbiye, İstanbul Üniversitesi gibi yüzlerce okul bu dönemde açılmıştır. Sadece İstanbul’da değil devletin tüm şehirlerinde bu okullar açılmıştır. Bu okulların ortak özelliği; kaliteli eğitim, nitelikli eğitimci kadrosu ve saray misali binalarıdır.
20. Millî Eğitim Şûrasıında geçmişte yapılan bu atılımların arkasındaki anlayış iyi okunmalıdır. Eğer ki bu şûra da öncekiler gibi Amerikan-Alman-İskandinav-Japon eğitim sistemlerinin çarpıştırıldığı bir akademik alıntılama yarışına dönüşecekse başarısızlığa mahkûm olacaktır. Çünkü her milletin eğitimi tarihine, kültürüne, inançlarına ve hatta coğrafyasına göre şekillenir. Bu sebeple yaşadığımız coğrafyanın gerçeklerine uygun yerli ve milli bir eğitim sistemi için kafa yormalıyız. Dünya tarihinin en büyük devletlerini kuran ecdadımızın bu konudaki uygulamalarına yönelmeliyiz. Eğitimi ne zaman boşladıysak o dönemlerde çöküşe geçtiğimizi hatırlamalıyız.
Kısacası ne yapacaksak kendi tecrübelerimize ve tarihimize dönerek yapmalıyız. Çünkü bizi biz yapan değerler neyse geleceğe kalmamızı sağlayacak olan da odur.
EĞİTİM BİR BEKA MESELESİDİR
Geçen 20 yılda eğitim alanında özellikle okullaşma, teknolojik alt yapı, ücretsiz kitap dağıtımı, her şehre üniversite kurulması ve okul öncesi eğitimin yaygınlaştırılması gibi konularda büyük atılımlar gerçekleştirildi. Kemiyete dair bu ilerlemelere rağmen keyfiyet(eğitimin içeriği ve sonuçları) itibariyle istenen gelişmenin sağlanamaması Cumhurbaşkanımızın özeleştirisinin temelini oluşturuyor. Tanzimat’tan bu yana eğitim alanında sürekli yeni yöntemler deneniyor, müfredat güncelleniyor, öğretim yöntemleri yeniden ele alınıyor fakat bir türlü istenen sonuç elde edilemiyor. Tüm bu yenilik çabalarının ortak bir yönü var: Batı eğitim sistemlerini aynen taklit etmek. Bu durum organ naklinde ortaya çıkan doku uyuşmazlığına benziyor. Bu uyuşmazlık kangrene dönüşüp tüm bedeni tehdit edebiliyor.
Fî tarihte bir Eğitim Şûrasına katılmıştık. Bu şûrada gördüklerim, dinlediklerim sorunun kaynağına da işaret ediyordu. Şûrada sunum yapan akademisyenler neredeyse ağız birliği etmişçesine James, Freud, Jung, Watson, Binet, Pavlov, Wertheimer, Maslow, Piaget, Skinner gibi batılı bilim adamlarının çalışmalarından alıntılarla sunumlarını gerçekleştirmişti. Eğitim ve Gelişim Psikolojisi ile Öğretim Yöntemlerinde tüm üniversitelerimiz bu isimlerin çalışmalarını esas almaya devam etmektedir. Elbette bu çalışmalardan istifade edeceğiz lakin bu bilim adamlarının bizzat kendileri ortaya koydukları görüşlerin bir “teori” olduğunu ve Avrupa toplumunu konu edindiğini sıklıkla dile getirmişlerdir. Burada asıl sorun bahse konu batılı görüşlerin taklit yoluyla ülkemizde denenmesinden kaynaklanmaktadır. Oysa bu fikirlerin(teorilerin) yerli ve milli bir görüşle harmanlanarak gücünü gelenekten alan bir sentez haline getirilmesi lazımdır.
Avrupa’nın 12. ve 13. yüzyıldan itibaren yaptığı tam da budur. Endülüs İslam Medeniyetini kendilerine örnek alan Avrupalılar ilk üniversiteyi Bologna’da kurmakla İslam bilgi kaynaklarını kendi ülkelerine taşımış ve bu bilgileri Avrupa geleneğiyle harmanlayarak yeni bir senteze ulaşmışlardır. Daha sonra açılan Oxford, Salamanca, Sorbonne gibi üniversiteler de tamamen Endülüs üniversitelerine gönderdikleri öğrencilerin tecrübelerine dayanarak kurulmuştur. Misal: Batı’da deneysel bilimin kurucusu olarak bilinen Roger Bacon eğitimini Endülüs’te aldı. Ona göre İbn-i Sina Aristoteles’den sonraki en büyük filozoftu. Sonradan İkinci Syvestre adıyla papalık koltuğuna oturan Aurillaclı Gerbert tahsilini orada yaptı. Batı Rönesansı’nın temelleri orada atıldı.
Ülkemizde eğitime dair en büyük sorun geleneğimizi, tarihimizi ve inançlarımızı hor gören, körü körüne taklitçiliği son iki asırdır tek kurtuluş çaresi olarak değerlendiren aşağılık kompleksinden muzdarip sözde aydınların tesirleridir. “Kraldan çok Kralcı” olan bu tipoloji başta eğitim olmak üzere “dil devrimi”, “dilde sadeleşme”, eski yazının(Osmanlıca) yasaklanması, Türk Musikisinin radyolardan kaldırılması, dinî eğitimin etkisizleştirilmesi, Osmanlı ve Selçuklu dönemlerinin silikleştirilmesi gibi uygulamalara imza atmakla milletimizin tarihinden ve geleneklerinden koparılmasına ve toplumsal anomi/fikrî buhran yaşanmasına vesile olmuşlardır.
Sayın Cumhurbaşkanımızın “Genç bir nüfusa sahibiz ama medeniyet tasavvurumuzu layıkıyla hayata geçiremiyoruz” eleştirisi işte bu gerçekleri özetleyen önemli bir tespittir. Son iki asırdır alışkanlık haline gelen bilinçsiz taklitçilik bugün de eğitimimize yön vermeye devam etmektedir. Müfredat sürekli güncelleniyor, öğretim metotları değişiyor, kitaplar yenileniyor lakin sonuç değişmiyor. Bu durum aynı odadaki kanepenin yerini değiştirmeye benziyor. Aslolan bakış açısının, paradigmanın, temel felsefenin ve ilham alınan kaynakların değiştirilmesidir. Bu da ancak Gazalileri, Birunileri, Farabileri, Uluğ Beyleri, İbn Sinaları, Kâtip Çelebileri, Ahmed Cevdetleri ve nice ilim adamını yetiştiren kadim anlayışımıza dönmekle mümkündür. Bu kadim anlayış; ilhamını yüce kitabımızdan alan “İlim her Müslümana ömür boyu farzdır” şeklinde özetlenebilecek temel akidedir. Halen bir benzeri imar edilemeyen Taç Mahal, Divriği Şifahanesi, Selimiye Camii, Mağlova Kemeri, Gevher Nesibe Şifahanesi, El-Hamra Sarayı gibi yaşayan binlerce âbide bahsettiğimiz temel akidenin, kadim eğitim anlayışımızın, kültürümüzün, irfanımızın, geleneğimizin veciz bir numunesi olarak bizlere her konuda yol göstermelidir.
Bilindiği üzere Osmanlı Devletinin duraklamasının en önemli nedenlerinden biri olarak medreselerin yozlaşması gösterilir. Buna göre 16. yüzyılda başlayan bu yozlaşma 18. ve 19. yüzyılda devletin bekasını etkiler hale gelmiştir. Müderrislerin para karşılığı atanması, iltimasın alışkanlık haline dönüşmesi bu çöküşün belirgin sebeplerindendir. Derdi sadece askerden kaçmak olan kitleler medreselere doldurulunca da adeta devletin ruhuna Fatiha okunmuştur. Tarihimizden çıkarılacak en önemli ders, eğitim söz konusu olduğunda hiçbir şekilde liyakatten taviz verilmemesi gerektiğidir. Bu nedenle bugünkü öğretmen yetiştirme programlarının(özellikle sınıf öğretmenliği) ciddiyetle yeniden ele alınması, üniversiteye girişte bu alanlar için tavan sınırı getirilmesi elzemdir. Çünkü eğitimin başı da sonu da birikimi haiz nitelikli öğretmenlerdir.
TEMEL MUHARRİKLER
Eğitim elbette ailede başlar ancak iyi bir aile için de eğitimli ve şuurlu ebeveynler gerektir. Bu sebeple de bu alandaki tüm ihyanın dibacesi eğitimdir. Ahlaki ve milli şuuru eğitim yoluyla almamış ebeveynlerin çocuklarına vereceği fazla bir şey olamayacağı malumdur. Eğitimde temel alınacak muharrikler: SEVGİ, MERAK DUYGUSUNU UYANDIRMAK, SEBAT ve GÜZEL ÖRNEKLİKTİR. İşini severek yapmayan bir öğretmen talebelerle ünsiyet kuramaz ve bu sebeple de istenen netice alınamaz. Talebelerin sevmeyi öğrenmeleri için öğretmenlerinden de sevgi görmeleri gerekir. Sevmeyi ve merhameti öğrenen öğrenci ise hayat boyunca ruh sağlığını korur. Hazır bilgi yerine çocukların merak duygusunu uyandırmak, sorgulama yapmalarını sağlamak ise eğitimin esasıdır. Merakı teşvik edilen öğrenci bilgi Çin’de bile olsa arayıp bulacaktır. Ardından da bu yolda sebat göstermeyi bilmeli, eğitimin bir süreç olduğu gerçeğinden kopmayarak talebelerin hatalarını usulünce tedib etmelidir. Tüm bunları yaparken de öğrettiği düsturları kendi hayatında yaşayarak güzel örneklik sergilemelidir. Kısacası öğretmen her haliyle talebelere rehberlik etmeli, yol göstermelidir.
TEMEL ÖĞRETİM USULLERİ
Eğitimin içeriği kadar öğretim yöntemleri de oldukça önemlidir. Türk İslam geleneğinde üç temel öğretim usulü vardır: SADELİK, TEKRAR ve UYGULAMA. Peygamber Efendimiz(s.a.v) bir hadis-i şeriflerinde “Faydasız ilimden Allah’a sığınırım” buyurmuştur. Bu sebeple özellikle temel eğitim çağındaki çocuklarımıza binlerce gereksiz bilgiyi boca etmek yerine sade ve hayati önemi haiz bilgiler/değerler aşılanmalıdır. Bu bilgilerin/değerlerin bolca tekrar ile önce zihinlere ardından da sadra işlemesi sağlanmalıdır. Son aşamada ise öğretilen bilgilerin uygulaması ile talebelerin öğrendiklerini içselleştirmesi sağlanmalıdır. Japonya, Finlandiya, Çin, İngiltere gibi pek çok ülkede 5. sınıfa kadar sınav yapılmadığı gibi toplumsal değerlerin olabildiğince yalın bir tarzda uygulamalı olarak öğretilmesi esastır. Örneğin Japonya’da 4. sınıfa geçen her öğrenci mutlaka atom bombasının atıldığı Nagasaki ve Hiroşima şehirlerine götürülerek sorumlulukları fiili olarak öğretilir. Apple’ın kurucusu Steve Jobs’ın 14 yaşına kadar çocuklarının eline tablet veya cep telefonu vermemesini; Facebook’un kurucusu Zuckerberg çocuklarını sosyal medyadan uzak tutmasını bu çerçevede dikkatinize sunmak istiyorum.
TEMEL KAYNAKLAR
Milli bir eğitimden bahsedeceksek milli kaynaklarımıza dönmek durumundayız. Anglo Sakson ülkelerde(İngiltere, Avustralya, Kanada, Yeni Zelanda, ABD) kendi dillerinin ihyasını sağlayan Shakespeare, Almanya’da Goethe, İspanya’da Cervantes, İtalya’da Dante ilkokuldan lise son sınıfa kadar okutulan temel kaynaklardır. Bir İngiliz, milli şairlerinin eserlerini adı gibi bilir ve benimser. İngiliz, Alman, İtalyan, İspanyol ruhu bu isimler ve eserleri aracılığıyla yeni nesillere aktarılır.
Bu sebeple eğitimimizde esas alınmak üzere iki öneride bulunacağım: Birincisi bugün kullandığımız Türkçenin münşii olan büyük ozanımız Yunus Emre ve ikinci olarak da Büyük Türk destanlarımız müfredata kapsamlı şekilde konulmalıdır. Temel eğitimde milli destanlarımız(Japon animasyon firmalarına filmleri de yaptırılabilir), ortaokul ve lisede ise düzenli olarak “Yunus Emre Okumaları” yapılması milli ruhun, medeniyetimizin ve değerlerimizin yeni nesillere tevarüs etmesini sağlayacaktır.
ÖNERİLER
Bu vesileyle biz de içeriden bir göz olarak eğitim sistemimize dair görüş ve önerilerimizi sizlerle paylaşmak istiyoruz.
1- Öğretmen meslek kanunu bir an önce çıkarılmalıdır. Çünkü “öğretmenlik” kurucu nitelikte bir ihtisas mesleğidir. Böylesi stratejik bir mesleğin kanununun olmaması eğitim sistemimizin en büyük eksiklerinden biridir. Eğitimin anahtarı öğretmendir. Bu konudaki pozitif açıklamaların somut adımlarla desteklenmesi elzemdir. Öğretmenler, hem madden hem manen kendilerine sahip çıkıldığını görmek istiyor. Öğretmeni kazanırsak eğitimi de kazanırız. Çünkü bir futbol takımında olduğu gibi iş sahadaki oyuncuda bitiyor.
2- Üniversitelerin öğretmenlik programları milli bir anlayışla güncellenmelidir. Çünkü eğitim diğer tüm kazanımların dibacesidir. Bu sebeple öğretmenlerimiz eğitimin özünün öncelikle ahlak olduğu şuuruyla yetiştirilmelidir. Öğretmen kalitesini artırmadan eğitimin kalitesinde artış beklemek yanlış olur. Bu amaçla üniversite sınavlarında öğretmenlik programlarında baraj yükseltilmelidir. Diş hekimliği ve eczacılık gibi bölümler ilk 80 binden alırken ülkemizin geleceğini belirleyen öğretmen adaylarının 300 bin içerisinden alınması temel çelişkilerimizden biridir. Atalarımız “mal canın yongasıdır” der. Gençlere özendirmek amacıyla öğretmenlerin sosyo-ekonomik durumları iyileştirilmelidir. Mevcut durumda öğretmen maaşları en düşük memur maaşlarından biridir. Öğretmen ve yöneticilik alımlarında uygulanan mülakat sistemine son verilmelidir. Sözleşmeli/kadrolu öğretmen ayrımı kaldırılmalıdır. Öğretmene yönelik şiddeti önleyecek kanunlar çıkarılmalı, ilgili yönetmeliklerde somut yaptırımlar getirilmelidir. Çünkü disiplin başarının şartıdır. Eğitimde popülizmden uzak durulmalıdır. Öğrenciyi/veliyi merkeze alayım derken öğretmen sahipsiz bırakılırsa bundan en fazla eğitim sistemimiz zarar görür.
3- Sınıf öğretmenliği eğitim kadroları içindeki en önemli alandır. Sınıf öğretmenlerinin 6-10 yaş çocuklarımıza Türk-İslam kültürü, gelenekler, tarih şuuru, ahlak, özgüven ve sosyal beceriler kazandırabilmesi için özel bir programdan geçirilmesi faydalı olacaktır. Çünkü ağaç yaşken eğilir. Çoğu birey ilkokul öğretmeninin etkisi altında şahsiyet kazanır. Eğer ki sınıf öğretmeni çocuk yaşta verilmesi gereken milli şuuru aşılayamazsa birey için geç kalınmış demektir. Çocuk oluşan bu boşluğu ilerleyen yıllarda farklı siyasi-ideolojik fikirlerle doldurmakta ve bu da ülkemizin ilerlemesine engel oluşturmaktadır.
4- Eğitim yöneticiliği profesyonel bir meslek olarak tanımlanmalı, üniversitelerin Kamu Yönetimi bölümlerinde bu işe mahsus “Eğitim Yöneticiliği” bölümü açılmalı ve eğitim yöneticileri buradan mezun olanlar arasından atanmalıdır. Ayrıca Eğitimin tüm aşamalarında “mülakat” sistemine son verilmelidir.
5- Proje okullarında(nitelikli/sınavlı okullar) uygulanan teklif usulü atama sistemi bir an önce kaldırılmalı, bu okullara atanacak öğretmen ve yöneticiler somut ölçütlere göre belirlenmelidir. Şu an bu okullar eğitim sistemimizdeki en büyük açıklardan biridir. Bu durum öğretmenler arasındaki iş barışını ve motivasyonu derinden etkilemektedir. Çünkü adaletin olmadığı yerde güven ve huzur olmaz.
6- Bakanlığın taşra teşkilatları olan İl ve İlçe müdürlükleri hantal yapıdan kurtarılarak proje üreten, ufuk sahibi dinamik kamu yönetimi anlayışına kavuşturulmalıdır. İl/İlçe bazında değerlendirmesi yapılan yöneticilerden ilerleme sağlayamayanlar değiştirilmelidir. Söz konusu eğitim olduğunda liyakatten asla taviz verilmemelidir. Tıpkı şube müdürlüğünde olduğu gibi bu makamlara objektif ölçütlere göre atama yapılmalıdır. Taşrada kolları güçsüz olan merkez, istenen başarıyı sağlayamayacaktır.
7- Halen uygulanan 12 yıllık kesintisiz eğitime son verilmelidir. Bu uygulama liselerdeki eğitim kalitesini düşürdüğü gibi yığılmalara da sebebiyet vermektedir. Bunun yerine Çıraklık Eğitim Merkezleri açılmalı, akademik eğitime zorlanan milyonlarca öğrencinin sanayimize katkı sunacak şekilde usta-çırak anlayışıyla eğitilmesi sağlanmalıdır. Bu sayede meslek liselerinde, sürekli teknolojisi ilerleyen atölye kurma masrafları ortadan kalkacak, öğrenciler güncel makinelerle eğitimi yerinde öğrenme imkânına kavuşacaktır. Ayrıca akademik liselerde sınıf geçme kıstasları zorlaştırılmalıdır. Çünkü kolaya alışan beyinlerin zora istidadı zayıflar.
8- Din dersleri ilkokul birinci sınıftan başlayarak zorunlu olmalı ve öğretimden çok eğitim şeklinde uygulamalı olarak verilmelidir. Çünkü eğitimin özü “ahlak”tır. Birey hangi alanı tercih ederse etsin hayatı boyunca kendisini ayakta tutacak temel değeri “ahlak”tır. İkinci Dünya Savaşı sonrasında bir okul müdürü öğretmenlere şöyle demiş : ” Gözlerim savaşta hiçbir insanın görmemesi gereken şeyleri gördü. İyi eğitilmiş ve yetiştirilmiş mühendislerin inşa ettiği gaz odaları, iyi yetiştirilmiş doktorların zehirlediği çocuklar, işini iyi bilen hemşirelerin vurduğu iğnelerle ölen bebekler, lise ve üniversite mezunlarının vurup yaktığı insanlar… Sizlerden isteğim şudur: Öğrencilerinizin insan olması için çaba harcayın. Çabalarınız bilgili canavarlar ve becerikli psikopatlar üretmesin. Okuma yazma ve matematik, çocuklarınızın daha fazla insan olmasına yardımcı olursa ancak önem taşır.” Biz de 15 Temmuz’da benzer tecrübeyi yaşadık. İşte bahsettiğimiz “ahlak” tam da bunun için gereklidir.
9- Fizik-Kimya-Biyoloji-Coğrafya-Edebiyat-Tarih gibi alanlarda derslik sistemine geçilmelidir. Bu dersler konuyla alakalı donatılmış dersliklerde işlenirse çok daha verimli olacaktır. Batı ülkelerinde sistem bu şekilde işlemektedir. Ders materyalleri eğitimi bir kat daha etkili kılmaktadır.
10- Üniversiteler de dâhil tüm eğitim kurumları tek çatı altında birleştirilmelidir. Çünkü üniversiteler ile ortaöğretim-ilköğretim birbirinden kopuk şekilde eğitim vermekte, bunun sonucu eğitimin önemli kolları farklı hedeflerde ilerlemektedir. Bu sebeple tüm eğitim kurumlarını ortak hedefte bir araya getirerek birbirini tamamlayan bir bütün haline gelmeleri elzemdir. Tüm eğitimi planlayan üst çatı organı kurulması bu sorunu çözecektir.
11- Ortaokullardan itibaren tüm okullar karma eğitimden kurtarılmalı, hiç olmazsa, ayrı sınıflar oluşturulmalıdır. Mümkünse, okullar da kız erkek ayrı ayrı planlanmalı ve biran evvel bu eğitime geçilmeli.
12- Bütün okullarda, Kuran’ı Kerim ve Osmanlıca ilkokuldan lise sona her sınıfta zorunlu olarak okutulmalıdır.
13- Ortaokuldan itibaren öğrenci eğilmelerinin tespiti yapılarak, yüksek öğretime yönlendirme sistemi kurulmalı, ülkenin gelecek yıllara dair ihtiyaçlarına göre planlama yapılarak, yüksek öğrenim ve orta öğretim birlikte planlanmalıdır.
14- Bütün özel okullar işletme ve eğitim açısından zaten milli eğitim bakanlığı planlarına göre idare ediliyor, ancak; öğretmenlerin özlük hakları ve ücret politikası tamamen, işletmelerin insafına bırakılmış; orda bambaşka bir facia yaşanıyor..! Devletin koyduğu bir öğretmen ücreti politikasıyla oradaki eğitim de daha kaliteli hale getirmek mümkün, orda çok farklı uygulamalar var. Fazla not vermeden tutunda, öğretmenler arasında ücret adaletsizliği, öğretmenlerde eğitim performansı menfi yönde etkiliyor..!
15- MEB kadrolu öğretmenlerini performans değerlendirmesine tabi tutlmalı. Gerekirse 5 yıllık sözleşmelerle öğretmenleri ataletten uzaklaştırılmalıdır.
16- Eğitim hayatı boyunca en önemli zaman dilimi bilhassa 3-4 yaştır ve bu da genelde aile içinde geçer. Anne ile iletişim; çocuğun kişiliği ve hayatı boyunca sürecek alışkanlıklarda en önemli fonksiyon icra eder. Bu yüzden öncelikle ve daima annelerin eğitilmesi ve farkındalık kazandırılması gerekir.
17- Ana Okulu ve Kreşlerin MEB ilgililerince çok iyi denetlenip yönlendirilmesi gereklidir. Öğretmenlerin ekserisi çcukları stajyer öğrencilere terk edip arazi oluyorlar. Buna MEB çare bulmalı. Eleman olarak yeri doldurulabilecek çalışan annelerin en az üç yıl ücretsiz izne yönlendirilmesi değerlendirilmelidir.
18- 28 Şubat mağduru öğretmenlik bölümünden geç mezun olan adaylar için bir defaya mahsus KPSS’den muafiyet hakkı tanınmalıdır.
19- Ders kitaplarında “Evrim Teorisini” esas alan yaklaşımlar ayıklanmalıdır. Canlıların türemesi, doğanın işleyişi ve uzay bilimleri alanındaki bilgilerin dindeki yaratılış açıklamalarını hor gören anlayıştan çıkarılması sağlanmalıdır.
20- Çıraklık Meslek Liseleri yeniden açılarak mesleki eğitimin sanayi kuruluşlarıyla eş güdümlü eğitim verme imkanı sağlanmalıdır. Mevcut meslek liselerindeki stajlar çok az zaman dilimine sahip olduğu için gençlerimiz yeterli tecrübeyi kazanamadan mezun olmaktadır.
21- Artık Türkiye her alanda kabuğunu kırmış, eskinin dayatmalarından kurtulacak hale gelmiştir çok şükür. 20 milyonluk Türkiye artık 90 milyona yakın bir nüfusu ve 200 milyona varan etki gücüyle dünya devletidir. Pek çok alanda devlet denetim göreviyle yetinmeli, büyük projelere destek vermelidir. Diğer pek çok alanda olduğu gibi, eğitimde de sorumluluğu resmi ve özel kurum veya kuruluşlarla paylaşmalıdır. Bu nedenle; MEB; sadece İlköğretimin icrasından, diğer okul öncesi ve ilköğretim sonrası örgün öğretim etkinliklerin tamamının da sadece denetiminden sorumlu olmalı.
22- Her bakanlık kendi lisesini oluşturarak (Millî Eğitim Bakanlığının öğretmen liseleri, İçişleri Bakanlığının polis, jandarma, bekçi, korucu okulları; Turizm Bakanlığının turizm, Spor Bakanlığının spor lisesi vb. gibi) öğretmeninden, ders programına, iaşeden ibateye, öğrenci ve personel ihtiyacının belirlenmesinden istihdam işlemlerine, ulaşımdan her türlü ihtiyacın tedarikine kadar faaliyetlerin icrasını üstlenmelidir.
23- Her özel büyük işletme veya kurum/ kuruluş kendi iş gücü ihtiyacını karşılayacak liseleri açarak işletebilmelidir. Böylece hem devlet büyük bir mali ve idari yükten kurtulacak hem de özel teşebbüs kendi ihtiyacını istediği standartlarda karşılayabilecektir.
24- Hiçbir mesleki ve özel liseye giremeyen öğrenciler için belediyeler MEB’nın onayı ve denetimi altında düz liseler açmalıdır.
25- Bu durumda Üniversite sınavına ve dershanelere ihtiyaç kalmayacak, böylece de çoktan seçmeli ezberci ve bir doğru için dört yanlışı da veren test sisteminden eğitimimiz kurtulacak, her okul kendi ihtiyacına göre ölçme ve değerlendirme kriterleri kullanacaktır.
26- Eğitim kalitesindeki yarış öğrenciler yerine kurum ve kuruluşlar arasında olacağı için ülkemizin nitelikli ve ara eleman sorunu ortadan kalkacaktır.
27- Öğretmen niteliklerinin belirlenmesinden, hizmet içi eğitimlerle kalitenin geliştirilmesine ve ücretlerin hakça belirlenmesine kadar her açıdan bir reform niteliğinde değişiklik gerçekleşecektir.
28- Her bakanlık, kurum, özel teşebbüs veya kuruluş kendi ihtiyacına göre oluşturacağı lisenin devamı için yüksek okullar açabilmeli ve MEB denetiminde eğitimini sürdürebilmelidir.
29- Mesela millî gururumuz Bayraktar gibi ASELSAN, HAVELSAN vb. firmalar ve kurumlar; kendi okullarını açabilmeli ve uzay teknolojisi ile savunma sanayisi için çağdaş yenilik ve ihtiyaçlara göre müfredat oluşturarak hem kendi ihtiyacını hem de ülkenin gerekli gördüğü nitelikli elemanları yetiştirebilmelidir.
30- Müfredatlar bilgiden çok beceriyi geliştirici olmalı, uygulamalı derslere ağırlık verilmelidir. Çünkü bilgi artık avucumuzun içinde.
31- Ders içeriklerinde millî ve evrensel duygu dünyamız bütün yönleriyle tanıtılmalıdır. Artık gelecek yüzyıl, duygu çağı olacak ve duyguya hâkim olan çağa da hâkim olacaktır.
32- Türkçenin öğretimi Türk kültürünün yayılması ve dünya barışının temini için büyük bir önem arz etmektedir. Ana dili Türkçe olmayanlara Türkçe öğretimi ile (Türkçenin yabancı dil olarak öğretimi veya yabancılara Türkçe öğretimi adlandırmaları yanlıştır.), Türkçenin diğer lehçelerini kullananlara Türkiye Türkçesinin öğretimi konusu millî bir politika olarak ele alınmalı ve bu konuya özel önem verilmelidir.

RAPORU HAZIRLAYAN 28 ŞUBAT PLATFORMU EĞİTİM KOMİSYONU ÜYELERİ
Arif ÇELENK
– Eğitimci, 28 Şubat Platformu Başkanı. Tlf.: 0505 500 9890
Gülten AKTAŞ
– Eğitimci, 28 Şubat Platformu Başkan vekili Tlf.: 0506 661 5553
Ahsen ÇABUK
– Eğitimci, Okul öncesi-İlköğretim ve Ortaöğretimde Fırsat Eşitliği Çalışma Gurubu Başkanı Tlf.: 0535 814 0418
Dr. Ali TAŞTEKİN
– Eğitimci, Akademisyen, Mesleki Eğitimin İyileştirilmesi Çalışma Gurubu Başkanı Tlf.: 0505 816 1215
Yunus Emre ALTUNTAŞ
– Eğitimci, Yazar, Öğretmenlerin Mesleki Gelişimi Çalışma Gurubu Başkanı, MEB Öğretmen Tlf.: 0535 244 7925