Mehdilik hakkında

Bu akademik çalışma, “mehdilik” konusuyla alakalı zihinleri berraklaştırıcı bilgiler içeriyor…
Çalışmadan önemli başlıklar…👇
▪️Hidâyete eren, hidâyete vesile olan, doğru yolu bulan, hak yola giren, yol göstermek veya tarif etmek gibi anlamlara gelen mehdî, dinî ıstılahta, kendisinden önce, zulüm ve haksızlıkların sardığı yeryüzünü adaletle dolduracak kimse demektir. Bu anlamıyla mehdî daha çok bir kurtarıcı olarak görülmektedir. Bu kavram yerine Yahûdîlik ve Hıristiyanlıkta kullanılan kelime, Mesîh’tir. Muhtelif dinlerde dünyanın sonuna doğru gelmesi beklenen kurtarıcının Yahûdîlik ve Hıristiyanlıktaki adı Mesîh’tir. Yahûdîlere göre de beklenen Mesîh henüz gelmemiştir.
▪️Kur’an-ı Kerim’de hidâyet kökünden türeyen fiil ve isim kalıbında birçok kelime bulunmakla birlikte mehdî kelimesi yer almamaktadır.
▪️Mehdî/ kurtarıcı lider tasavvuru, daha çok umudu kırılmış ve kendisini çaresizlik zindanında hisseden bireylerde ve toplumlarda gözlenmektedir. Dolayısıyla bu inancın sadece İslâm’a ait veya İslâm’la başlamış bir inanış olmadığını, birçok din ve anlayışta görülen bu algının genel olarak SIKINTIYA DÜŞMÜŞ DİN/MEZHEP MÜNTESİPLERİNİ KURTARMAK İÇİN GELMESİ BEKLENEN KUTSAL BİR KURTARICI MOTİFİNİ OLUŞTURDUĞU unutulmamalıdır.
▪️Sosyo-kültürel boyutta mehdîlik algısının ortaya çıkış ve gelişim süreci, bize bu olgunun aslen ESKİ İNANIŞLARDA VAR OLAN YAYGIN BİR KURTARICI KABULÜNÜN SONRADAN İLÂHÎ DİNLERİN İDDİALARI ARASINA SOKULDUĞUnu, insanlık tarihinin başından beri süregelen İYİ VE KÖTÜ MÜCADELESİNİN BU ŞEKİLDE İYİNİN LEHİNE SON BULACAĞI DÜŞÜNCESİNE GÖTÜRDÜĞÜnü göstermektedir. Diğer bir ifadeyle burada CÂRÎ KÜLTÜRÜN RİVÂYET KÜLTÜRÜNÜ ETKİLEMESİ söz konusu olmuştur.
▪️Tarihten günümüze kadar toplumlar nezdindeki mehdî algısının çıkış nedenleriyle ilgili gözlemler üst üste konulduğunda, İNSANLARIN HAKSIZLIĞA UĞRADIKLARINDA, ACİZ VE ÇARESİZ KALDIKLARINDA BÖYLE BİR BEKLEYİŞ İÇİNE GİRDİKLERİ anlaşılmaktadır. Bir başka ifadeyle MEHDÎ TELÂKKİSİ, HER TOPLUMDA YANKI BULAN BİR SIĞINMA MEKANİZMASIDIR. Mevcut durumlarında ideal mutluluğu bulamadıklarına inanan insanlar özellikle sosyal şartların bozulup zulmün arttığı dönemlerde bir KURTARICI BEKLENTİSİne girmiş daha sonra da BU BEKLENTİ DİNÎ BİR İNANIŞA BÜRÜNEREK MEHDÎ İNANCI ŞEKLİNDE ORTAYA ÇIKMIŞTIR.
▪️Nitekim dinlerin çoğunda insanlığın maddî ve manevî sıkıntılarını sona erdirecek, içtimaî ve dinî hayatı ideal olgunluğa ulaştıracak bir otoritenin er geç geleceği inancı olagelmiştir. Mehdî kavramının kökleri ve gelişmesi konusunda bu inancın her dinin kendi içinde, kendi tarihî, psikolojik ve sosyolojik şartlarına göre doğup geliştiği anlaşılmaktadır. Bu anlamda Mehdî, farklı kültür ve dinlere göre dünya tarihinin sonunda (âhir zaman) Tanrı tarafından yeryüzüne gönderilecek ve yeryüzünü hâkimiyetine alacak bir hükümdar, insanlara doğru yolu gösterecek bir peygamber, dinî bir lider veya Hinduizm’de olduğu gibi bir tanrıdır.
▪️Kavramın içeriğindeki âhir zaman, hükümdarlık, dini yenileme, kurtarıcılık gibi ana özellikleri değişmemekle birlikte içinde bulunduğu dinin karakterine göre ayrıntılarda farklılıklar görülmekte, bu kavramı ifade eden kelimeler de dinlere ve kültürlere göre değişebilmektedir.
▪️İlkel dinlerde olduğu gibi BÜYÜK DİNLERDE DE GÖRÜLEN MEHDÎ İNANCI, TARİHTEN GÜNÜMÜZE BAZI DİNÎ-SİYÂSÎ HAREKETLERİN GÜÇ KAYNAĞINI DA OLUŞTURMUŞTUR. Tarih boyunca sosyal sarsıntılara ve zulme maruz kalan toplumların bir moral kaynağı olarak benimsedikleri anlaşılan ileride gelecek bir mehdî/ kurtarıcı telâkkisi hakkında İslâm tarihinde değişik görüşlerin ortaya atıldığı görülmektedir. Keza İslâm dünyasında konunun ortaya çıkması, Peygamber sonrası yönetimi devralan halifelerden itibaren siyâsî, sosyal kargaşalara, bunların iç savaşlara da dönüşen, siyâsî ve psikolojik tezahürlerine rastlanmaktadır.
▪️Daha önce muhtelif mehdî tasavvurlarına sahip çeşitli dinlere mensup insanların da katkısıyla inananlar, ilerleyen zamanlarda söz konusu kargaşa ve sosyal/ zihnî sarsıntı ortamında “yeni müslümanlar”ın “eski bilgiler”i ışığında bir umut uğruna bu inanca yönelmeye başlamışlardır. İlk dönemlerde yakın bir zamanı hedefleyen ve hatta muayyen şahıslara yönelen ancak bir türlü karşılık bulmayan bu beklenti, zaman geçtikçe daha bir sistematize edilmiş ve fakat gittikçe ötelenmek ve böylece süreç içerisinde âhir zamana terkedilmek durumunda kalınmıştır. Haliyle bu da İNSANLARIN ZULME KARŞI EYLEME GEÇMESİNİ ENGELLEMİŞ, KİTLELERİ MEHDÎYİ BEKLEMEYE İTMİŞ, ZULMÜ MEHDÎ DIŞINDA BİRİNİN YOK EDEMEYECEĞİ DÜŞÜNCESİNİ ZİHİNLERE YERLEŞTİRMİŞ VE MÜSLÜMANLARI ÇÖZÜMSÜZLÜĞE SÜRÜKLEMİŞTİR. Mamafih mehdî inancı, dinî deliller açısından sübut bulmamasının ötesinde İslâm tarihinin akışında birçok olumsuzluğun kaynağı da olmuştur. SİYÂSÎ İKTİDARA GÖZ DİKEN PEK ÇOK KİMSE MEHDÎ OLDUĞU İDDİASIYLA ORTAYA ÇIKARAK MÜSLÜMANLARIN SOSYAL BİRLİĞİNİ PARÇALAMIŞ VE SAVAŞLARA YOL AÇMIŞTIR.
▪️Kadim dönemlerde sömürülen zayıf toplumların bir çeşit beklentisi olan mehdî inancı, modern toplumlar için de bir motivasyon vesilesi olmuş ve son bir kaç yüzyıl içinde KENDİSİNİN MEHDÎ OLDUĞUNU SÖYLEYEN VEYA İMA EDEN BİRÇOK İSİM PEYDA OLMUŞTUR. Hatta bunlardan bazıları daha sonra kendilerine vahiy geldiği iddiasıyla peygamberliklerini iddia etmiş ve müstakil bir din haline bile gelmişlerdir.
▪️Mehdî inancının menşei ile müslümanlar arasında ortaya çıkışını şu sebeplere bağlamak mümkün gibi gözükmektedir. Artık dönem ve bölgeye göre bunlardan hangisinin ne kadar etkili olduğunun tespiti ayrı bir konudur. Kaldı ki bunların kümülatif etkisi de göz ardı edilmemelidir:
▪️a. Mehdî telâkkisi her toplumda yankı bulan bir SIĞINMA MEKANİZMASIDIR. Sosyal şartların bozulup zulmün arttığı dönemlerde halk bir KURTARICI BEKLENTİSİ içine girmiş, daha sonra BU BEKLENTİ DİNÎ BİR İNANCA BÜRÜNEREK MEHDÎ İNANCI ŞEKLİNDE ORTAYA ÇIKMIŞTIR.
▪️b. MEHDÎ ANLAYIŞI YAHÛDÎLİK, HIRİSTİYANLIK VE MANİHEİZM GİBİ FARKLI DİNLERE AİT BİR İNANÇ OLUP Kâ’b elAhbâr (v.32/652) ile Vehb b. Münebbih (v.114/732) tarafından Peygamber’e atfedilen RİVÂYETLER YOLUYLA MÜSLÜMANLAR ARASINDA YAYILMIŞTIR. Mehdî kelimesinin Mesîhin Arapçaya tercümesi olması da bunun kanıtını teşkil etmektedir.
▪️Hicri birinci yüzyılda başlayan fitneler ve savaşlar sebebiyle kaos yaşayan ve karamsarlığa düşen Müslümanların daha önce Yahûdî ve Hıristiyanların umut bağladığı kurtarıcı inancını, bilgi ve kültür iletişimi sonunda benimsedikleri ve kültürlerine sindirerek dinsel bir nitelik verdikleri, KİMİ AYETLERİ BU KÜLTÜREL PERSPEKTİFTEN YORUMLAYARAK VE HADİS FORMUNDA SESLENDİREREK KİTAP EHLİ GİBİ BİR DECCÂL, MEHDÎ VE MESÎH EDEBİYATI GELİŞTİRDİKLERİ, ortak söylem ve benzerliklerden anlaşılmaktadır.
▪️c. MEHDÎLİK, iktidar mücadelesinde yenilgiye uğrayan veya mevcut iktidarını güçlü kılmak isteyen siyâsî zümreler tarafından ortaya atılmış, önce aşırı Şîa (Galiyye), ardından mutedil Şîa ve Sünnîler tarafından İslâm dinine mal edilmiş SİYÂSÎ KÖKENLİ BİR İNANÇTIR.
(“Siyasi iktidarı bir türlü ele geçiremeyen muhalif gruplar ise iktidar ümitlerini canlı tutmak için kurtarıcı mehdi inancını icat etmişlerdir.” Yusuf Şevki Yavuz)
▪️Şîî düşüncesinden etkilendiği kabul edilen TASAVVUF EHLİNİN MEHDÎ İNANCINI BENİMSEMESİ ise bu akidenin müslümanların çoğunluğu arasında yayılmasına zemin hazırlamıştır.
İsnâaşerîyye Şîası ile Sünnîlerce de benimsenen bu görüşler; rasyonel ve reel bilgilere aykırı bulunmuş, Yahûdîlik, Hıristiyanlık ve Maniheizm’e ait inancın yansımaları olarak kabul edilmiş, kanıt diye gösterilen âyetler konuyla alâkasız, hadisler ise zayıf veya uydurma olarak değerlendirilmiş, mehdînin kimliği, soyu, nitelikleri hususunda nakledilen bilgilerin çelişkili olması ve her mezhebin kendi mehdîsini icat etmesi bunun kanıtları arasında gösterilmiştir.
▪️Buna göre MEHDÎLİK MESELESİ, NE DİNİN ASLINDAN NE DE FÜRUUNDAN BİR HUSUSTUR. Aksine sosyo-kültürel dayanakları olan insanlık tarihinin ortak mitik fenomenlerinden biridir. Kabulü ve reddi ayrıcalık sağlamadığı gibi tamamen zannî (tartışmalı) zayıf rivâyetlere dayandığı için sıradan bir kanaati ifade etmenin ötesine de geçemez.
İslâm düşüncesine uydurma rivâyetler ve Peygamber’in otoritesi üzerinden sokulmaya çalışan mehdîlik (kurtarıcı) algısı bu bağlamda İTİKÂDÎ DEĞİL İNSANÎ VE SOSYO-POLİTİK BİR KABULDÜR.
▪️Hadis külliyatının bir kısmında ve farklı şekillerde yer alan sened, râvî ve metin açısından problemli olan bu kabulü Peygamber döneminden günümüze İslâm inanç ilkeleri arasında var olarak göstermek tartışmalı bir konudur. Bu şekilde bir fikri yaygınlaştırmanın aklını kullanan ve değişikliğe önce kendi nefsinden başlayarak TOPLUMU DÖNÜŞTÜRMEYİ HEDEF ALAN MÜSLÜMAN BEKLENTİSİNDEN UZAK OLDUĞUnu belirtmek gerekir.
▪️Kaldı ki Peygamber dini tam anlamıyla tebliğ ve teybin ettiyse gelen mehdî ne yapacaktır? İslâm dininin sarsılmaz ana kaynağı Kur’an bu konuyu neden hiç değerlendirmemiştir? Din tamamlanmış, sorumluluk insana verilmişse mehdînin kabulü, sorumluluğu bir yerde ortadan kaldıracak mıdır? Mehdîye inanmayıp tâbi olmayan Müslümanların hali ne olacaktır? Nisa Suresi 136. ayette iman esasları sayılıp bunların inkârı ise küfür olarak tanımlanmışken Kur’an’da hiç geçmeyen bu hususu reddetmek küfürle, kabul etmek imanla tanımlanabilinir mi? Bu ve buna benzer sorular mehdîlik fenomenini bir inanç ilkesiymiş gibi savunan ekoller tarafından cevabı verilmesi gereken sorular olarak durmaktadır.
▪️Şîa Düşüncesinde Mehdî İnancı
Şîa, imâmet sorununu her şeyden önce dinî bir mesele olarak görür ve SİYÂSETİ DE DİNDEN BİR CÜZ SAYAR. Akabinde meselenin fıkhî, felsefî ve kelâmî, kısaca nazarî boyutlarını ele alır. Bu çerçevede siyâsî konularda beşerî vâkıaya nispeten daha bağlı kalan Sünnîlerin tersine Helenistik ve başta eski Pers/ Fars kültürü olmak üzere doğu siyâset geleneklerinden unsurlar alarak hareket eden ŞÎA, İMÂMETİN TANRI’NIN NASLA BELİRLEDİĞİ, PEYGAMBERİN TAYİN ETTİĞİ EHL-İ BEYTE MENSUP BİR KİŞİNİN (İMÂM) UHDESİNDE OLDUĞUNU VURGULAR. İmâmın gâib olması sorununu “mümessil (Ayetullah)” yoluyla çözüp süreci mehdîlikle kapatan Şîa’ya göre, her birisi Tanrı’yla irtibatlı olduğundan dinî ve dünyevî otorite, imâmların elinde bulunmalıdır.
Onlara göre Hakîkat-ı Muhammedî, On Dört Ma’sûm tarafından temsil edilir ve bunlar Nûr’ul-Envâr’dır. Sürekli Tanrı’ya bağlı olan imâmlar ve temsilcileri (ulemâ), söz konusu ilâhî özelliklerinden dolayı aynı zamanda bir “RUHBAN SINIFI” da oluştururlar.
Başka bir ifadeyle Şîa’da Peygamber (s) ailesinden; dinî alanda ıslahat yapacak ve dünyada adaleti tesis edecek olan mehdînin geleceğine inanma Sünnîliğin aksine başlangıçtan beri yaygın ve aslî inançlardan birini teşkil etmiştir.
▪️İlerleyen zamanda Sünnî toplum içerisinde de genel bir kabul gördüğü malumdur. MEHDÎLİK ALGISININ SÜNNÎ DİNÎ CEMAAT VE GRUPLAR TARAFINDAN DA BENİMSENMESİ, bu derece yaygınlaşmasının önemli nedenlerinden biri olmuştur. Bu gruplar, öncelikle kendi dinî liderlerini ‘mehdî’, ‘zamanın kutbu’, ‘bediüzzaman’, ‘asrın müceddidi’, ‘gavs’, ‘hazret’ veya ‘kâinat imâmı’ gibi unvanlarla tanımlarlar. Onlarda liderlerini yegâne dinî otorite görme isteği ve beklentileri vardır. Tabiî olarak kendi dinî gruplarının liderinin otoritesini kabul etmeleri, onların grup içerisindeki aidiyet motivasyonunu arttıran, gruba bağlılığını perçinleyen bir unsur olarak karşımıza çıkmaktadır.
▪️Mehdî inancının Şîa itikâdının kilit taşlarından biri olmasını, tarihsel süreçte yaşadıkları hayal kırıklıkları ve maruz kaldıkları baskılarla yakından alakalı görmek mümkündür. Burada tarih boyunca sosyal sıkıntıların ve bunalımların yaşandığı dönemlerin bir kurtarıcı fikrini ön plana çıkardığını vurgulamak gerektir. Hüseyin’in (r) Kerbelâ’da öldürülmesiyle başlayan bunalım sürecinin Şîa açısından da benzer motifler taşıdığı muhakkaktır. Bu yüzden ŞÎÎLİKTEKİ MEHDÎ ALGISI, EMEVÎ VE ABBÂSÎ İDARELERİNE KARŞI GİRİŞİLEN İKTİDAR MÜCADELELERİNDE YAŞANAN BAŞARISIZLIK VE HAYAL KIRIKLIKLARININ BİR SONUCU OLDUĞU anlaşılmaktadır.
▪️Şîa’da oluşan mehdî inancının ortaya çıkışında ESKİ İRAN KÜLTÜRÜ DE GÖZ ARDI EDİLEMEZ DERECEDE BİR ETKİYE SAHİPTİR. O kültürden gelen en önemli etki hiç şüphesiz, İslâm’dan önce yaklaşık bin yıllık bir süreyle İRANLILARIN DİNİ OLAN ZERDÜŞTLÜKTEKİ KURTARICI DÜŞÜNCESİdir. Zira Zerdüşt, bir kurtarıcının geleceğini ve onun emri altında ışık güçlerinin tam bir zafer kazanacağını söylerdi. İşte Şîa da, baskılara karşı çaresiz kalan Zerdüştî ve Mazdekî gibi geçmiş bazı topluluklardakine benzer şekilde UMUTLARINI, GERİ GELECEĞİNİ BEKLEDİKLERİ (RİC’AT) BİR KURTARICIYA, YANİ MEHDÎ’YE BAĞLAMIŞLARDI. Üstelik bu ric’at efsanesini temellendirmek için YIĞINLA APOKALİPTİK RİVÂYET DE ÜRETMİŞLERDİR. Nitekim zamanla sayısı artan İranlı mühtedilerin arzularını yansıtan bir dizi rivâyetin İmâmî literatürde yer bulabildiği malumdur. IX. yüzyıl İran’ındaki HADİSÇİLER İSE, MEHDÎCİ RİVÂYETLERİN İMÂMÎ KÜLLİYAT İÇERİSİNDE KABUL GÖRMESİNDE ANAHTAR ROL OYNADILAR.
▪️Kıyâmetin kopmasından önce müslümanları içinde bulundukları kötü durumdan kurtaracak bir mehdî çıkacaktır ve bu da “Sâhibüzzamân” olarak da anılan On İkinci İmâm Muhammed b. Hasan el-Mehdî’dir. Babasının vefatından (260/874) sonra insanlardan gizlenen Muhammed el-Mehdî ölmemiştir. Deccâl’in ortaya çıkışının ardından Mekke’de zuhûr edip iktidarı ele geçirecek, zalimleri cezalandırıp adaleti hâkim kılacak, İlâhî emirlere itaat edilmesini sağlayacak ve müslüman olmayanları öldürecektir. İsnâaşerîyye anlayışına göre Kur’an’da kırktan fazla sûrenin 100’den çok âyetinde Muhammed b. Hasan’ın mehdî olarak geleceğine işaret edilmiş ve Peygamber’e ulaşan rivâyetlerde ilgili âyetlerin bu anlamı içerdiği belirtilmiştir.
Rüşdünü idrâk etmemiş bir çocuk olduğu belirtilen MUHAMMED B. HASAN’IN ON İKİ ASIRDAN BERİDİR YAŞAMAKTA OLMASI VE ORTAYA ÇIKACAĞI ZAMANA KADAR YAŞAYACAĞI İDDİASININ BİLİMSEL YÖNDEN TUTARSIZ OLDUĞU açıktır. Allah’ın vazettiği tabiat kanunlarını bu kişi için geçersiz kıldığına dair herhangi bir dinî veya aklî gerekçenin bulunmadığı malumdur. Eğer Allah, salih bir kulu vasıtasıyla zulmün kaldırılıp insanlar arasında adaletin hâkim kılınmasına yardım edecekse, bir çocuğu asırlarca yaşatması yerine bu değişimin vuku bulacağı zamanda murat edeceği bir kişi vasıtasıyla bunu gerçekleştirmesi daha makuldür. Sonuçta insanların aldatılmasına ve dolayısıyla fitneye sebep teşkil eden bu tür telâkkilerin yanlışlığı ortadadır. Kaldı ki MEHDÎ’NİN HÜSEYİN VEYA HASAN’IN SOYUNDAN ÇIKACAĞI İDDİASI DA SOYLA ÖVÜNMEYİ ÖN PLANA ÇIKARAN CÂHİLÎ DÜŞÜNCELERİ ÇAĞRIŞTIRDIĞI açıktır.
▪️Aliya İzzetbegovic’in (v.1424/2003) dediği gibi şunu iyi bilmeliyiz: “Mehdi bizim tembelliğimizin adıdır.” İzzetbegovic, bunu şöyle ifade ediyor:
“İslamî toplum insanî ve doğal kaynaklarının seferber edilmesi için üzerine görev almalı ve kendine tedbirlerle çalışmayı ve hareketliliği (canlılığı) teşvik etmelidir. İslamî toplumun hayatta kalması, güçlü veya zayıf olması, çalışma ve mücadele kanununa bağlıdır ve diğer toplumlarınki ile aynıdır ve bu manada bizim toplumumuz Allah indinde herhangi bir imtiyaza sahip değildir.
Bizim açık düşünce psikolojimizden iki şeyi ortadan kaldırmak gerekir: Mucizeye inanç ve başkalarının yardımı. İnsanların çalışma ve bilgi sonucunda ürettikleri mucizeler dışında mucize yoktur. Düşmanları mucizevî yolla kovacak, fakirliği ortadan kaldıracak, refah ve aydınlığı (eğitimi) ekecek herhangi bir mehdi yoktur. Mehdi bizim tembelliğimizin adıdır veya sıkıntılar ve sorunların ağırlığı imkânlar ve mücadele vasıtalarla kıyaslanamayacak derecede büyük olduğunda, güçsüzlüğümüzden büyüyen yalancı bir umuttur.”

Kaynak: https://www.sosyalarastirmalar.com/articles/the-dilemma-between-scientific-studies-regarding-belief-of-mehdi-savior-andthe-peoples-traditional-faith-its-effects-and.pdf

Gazzede Yaşanan Zulme Sessiz Kalmayanlar

Gazze’de Yaşanan Zulme Sessiz Kalmayanlar
Gazze’de herkesin gözü önünde canlı biçimde yaşanan ve hepimizin çaresizce seyrettiği insanlık dramını tarif etmek imkânsız. Osmanlı Devletinin parçalanarak toprakları işgalci emperyalist güçler tarafından bölünüp kukla devletler kurulduğundan bu yana yaklaşık 75 yıldır Ortadoğu’da ve dünyada huzur kalmadı. Batılılar tarafından Ortadoğu olarak tanımlanan bölgede özellikle Filistin’de birinci dünya savaşından bu yana büyük bir zulüm hatta soykırım yaşanıyor. Sorunun adı belli: İsrail Sorunu. Nazilerin yaptıklarını bu gün de yapanları eleştirmeyi nefret suçu olarak görenler Gazze’de Siyonist İsrail’in yaptığı soykırımı görmezden gelenler olsa da Dünya’nın vicdanlı insanları da bulunmaktadır. Gazze’de yaşanan katliamı protesto eden ve Filistinliler’e destek için yüzbinlerce vicdan sahibinin İstanbul’da, Ankara’da, Londra’da, Stockholm’de, Kopenhag’da, Madrid’de, Paris’te protestolarına şahit olduk. Umut verdi bize insanlık onuru adına ışık yaktı. Tıpkı 21 yaşında Gazze’de İsrail buldozerinin altında kalarak can veren Rachel Corrie, dedesi ve babası İsrail generali olan barış aktivisti Miko Peled ve ailesini holokostta kaybetmiş bireysel protestocu aktivist Yael Kahn gibi.
Gazze insanlık için son sınavı
Gelecek nesillerimiz, I. ve II. Dünya Savaşlarının ardından kurulan dünya sisteminin nasıl yerle bir olduğunu artık insan haklarından demokrasiden bahsetmenin anlamsızlaştığını yeni bir dünya düzeninin kurulacağından habersiz kalmayacaklar. Bir yanda Siyonizm ve onun makinası ırkçı İsrail yönetimi bir ur gibi Ortadoğu’da batılı sömürgecilerin son temsilcisi ABD ve onun destekçileri AB, İngiltere, Almanya ve Fransa’nın tavırları bir yanda insanlık onuru ve haysiyeti. Ademin çocukları Kabil Habil’i öldürürken onları seyreden kimse yoktu şimdi hepimiz katliamı seyrediyoruz. Belki dua ediyoruz, İsrail firmalarını ve onlarla işbirlikçi markaları şirketleri ve ürünlerini elimizden geldiğince boykot ediyoruz veya imkânlarımız çerçevesinde maddi yardımlarda bulunuyoruz. Bunlar bir nebze içimizi rahatlatsa da yetersiz kalıyoruz elbette. Bir Rachel Corrie gibi buldozerin önüne çıkıp can veremiyoruz. Bir Miko Peled gibi gerçekleri anlatamıyoruz. Gazzeli savaşçılar canlarını vererek direniyor, masum çocuklar insanlar can veriyor. Bir tane bina bırakmayan zalimler hastaneleri bombalıyor atom bombası atmayı düşündüklerini söyleyenler fosfor bombalarını sıradanlaştırıyor. Artık soykırım, holokost, apartheid kelimeleri bile yetersiz kalıyor acı manzarayı anlatmak için. Sırpların Serebrenitza’da gerçekleştirdiği soykırımı ve insanlık suçlarını uluslararası Lahey Ceza Mahkemesinde yargılarken birden Irak’ta, Afganistan’da, Suriye’de Yemen’de milyonlarca insanın, çocuğun öldürüldüğü işkence edildiği günleri yaşadık. Daha kötüsü olur mu diye insnlık düşünmeye fırsat bulamadan daha kötüsü yaşanıyor halen. Bir buçuk aydır dünyanın gözü önünde insanlık katlediliyor. Açık hava hapishanesinde yaşamaya mahkumiyeti bile çok görülüp yıllardır bombalanan Gazze şimdi tamamen yok ediliyor. İnsanımsı varlıklar bize höykürerek hayvanlarla mücadele ettiklerini, nefsi müdafaa masalları ile dünyanın tüm şer güçleri uçak gemileri askerleri silahları ile bu zulme ortak oluyor.

Dünya bir milat yaşıyor.
İsrail’in zulmüne karşı çıkanlar arasında Yahudiler de bulunuyor. Nazi Almanyası’nda ailelerini kaybeden Yahudiler, İsrail’in Filistinlilere yaptığı soykırımı kınayarak, İsrail yönetimini eleştiriyor. Bunlardan biri de Yael Kahn.

Linkini 1 nolu dipnotta paylaştığım adreste izleyeceğiniz videoda Nazi zulmünden dolayı ailesini holokostta kaybetmiş Yael Kahn adlı Yahudi bir kadın göğsüne taktığı afişte İsrail’in Gazze’de yaptıklarının Nazi zulmü olduğunu ve soykırım olduğunu söylüyor, alman polisi de kadını nefret suçu işlediği gerekçesi ile O’nu gözaltına alıyor. Ne ilginç zamanları yaşıyoruz. “Yahudilerin böyle bir insanlık suçunu işlediğini söylemek değil sizin bunu ifade etmemi protesto etmemi engellemeniz asıl nefret suçudur” diyor.

Yukarıdaki Fotoğraf açıklaması: Londra’da İngiliz vatandaşı bir yahudi olan Yael Kahn adlı bir kadın ailesini holokostta kaybetmiş, elinde Filistin bayrağı ile İsrail’i protesto ediyor.

Bugün yaşananlar bir dönüm noktası. Bugün yaşananlarla ilgili çocuklarınız, torunlarınız ve sizden sonra gelen nesilleriniz bugün kimi desteklediğinizi soracaklar. Bugün onlara bir utanç mı yoksa bir onur mu bırakacağınızla ilgili bir karar günü. Dini, milliyeti ve soyu ne olursa olsun, insan bugün gelecek nesillerini bir utançtan kurtarıp kurtarmamaya karar veriyor. Bugün bu soykırımın mı yoksa Filistin’in mi yanında olduğunuzu önce çocuklarınız, sonra da torunlarınız soracak. Bu videoda yaşananlar nefret suçunda derinlik algımızı altüst eden bir diyalog yaşanıyor. Muhtemelen bu yazıda bunları ifade etmemizi de nefret suçu sayardı batılı medeniyetsizler.

İsrail Sorununu anlatan ve işgale direnen sembol isimlerden ikisine yer vererek yazımı tamamlamak istiyorum. Bu isimlerden ilki Amerikalı kadın aktivist Rachel Corrie diğeri de İsrailli barış aktivisti ve Generalin Oğlu kitabının yazarı Miko Peled.

Rachel Corrie’nin İsrail Zulmüne Karşı Direnişi Efsane Oldu

Son olarak çocuklarımıza 16 Mart 2003 te Filistin’de İsrail Buldozerinin önünde durup ölüme giden Rachel Corrie isimli yiğit bir kadını da tanıtmamız gerekir.
10 Nisan 1979 doğumlu Rachel Amerikalı bir barış aktivisti idi. Asıl adı Rachel Aliene Corrie (d. 10 Nisan 1979 – ö. 16 Mart 2003) ISM (International Solidarity Movement-Uluslararası Dayanışma Örgütü) gönüllüsü Amerikalı bir barış aktivistidir.

Gazze Şeridi’nin güneyinde Refah’ta İsrail Savunma Kuvvetlerine (İSK) bağlı zırhlı bir buldozer tarafından öldürülmüştür. Gazze’deyken İsrail Ordusu’nun Filistinlilerin evlerinin yıkılmasına şiddet dışı eylemlerle engel olmaya çalışan ISM aktivistleriyle tanıştı. Gazze’ye geleli henüz iki ay olmamıştı ki, 16 Mart 2003 tarihinde iki İsrail buldozerine karşı 8 ISM aktivistinin 3 saatlik direnişi sonrasında öldürüldü. Ölümü öncesinde üzerinde parlak, fosforlu, turuncu bir yelek vardı ve megafon kullanıyordu. Öldürüldüğü esnada Filistin’deyken tanıştığı dostu eczacı Samir Nasrallah’ın ailesinin evini yıkmaya çalışan İsrail buldozerinin karşısında duruyordu. Buldozer tarafından iki kez çiğnendi ve parçalanarak hayatını kaybetti. Zalimler bilerek yaptılar ancak kaza dediler hiç utanmadan.

Amerika’dan gelen barış gönüllüsü Rachel Corrie, Flisitinli çocuklar için Gazze’ye gitti ve orada zulme karşı direnirken 24 yaşında hayatını kaybetti. Rachel Corrie’nin 1989’da daha 10 yaşında ilkokuldan mezun olurken yaptığı konuşmayı da 1 nolu linkten izlemenizi öneririm.
Dünya böyle işte, bir yanda zalim ve caniler bir yanda Habil misali mazlumlar ve mazlumların yanında saf tutanlar diğer yanda kardeş katili Kabil misali insanlık suçunu işleyen ve sessiz kalarak destek vererek zalimlerden yana olanlar.

Miko PELED Generalin Oğlu

Miko PELED Generalin Oğlu


Bir diğer aktivist ise Filistinlilerin haklı davasına canı gönülden destek veren İsrail vatandaşı da olan Miko Peled. Generalin Oğlu ve Adaletsizlik kitaplarının yazarı Miko Peled, 1961’de Kudüs’te tanınmış bir Siyonist ailede dünyaya geldi. Dedesi İsrail Bağımsızlık Bildirgesi’ni imzalayan 40 kişiden birisiydi. Babası Matti Peled, 1948 İsrail Bağımsızlık Savaşı’nda savaşmış, 1967’de İsrail’in Gazze’yi, Golan Tepelerini, Sina’yı ve Batı Şeria’yı işgali ile sonuçlanan Altı Gün Savaşı’nda general olarak görev yapmıştır. General Peled, yaşamının ilerleyen dönemlerinde banş eylemcisi oldu ve FKO (PLO) ile İsrail diyaloğunun lider bir savunucusu oldu. Miko Peled’in Generalin Oğlu kitabı Türkçeye de çevrilerek 2022 yılında yayınlandı.
2016’da Ankara’da bizzat dinlediğimde çok etkilenmiştim. İsrailli yazar ve aktivist Miko Peled, ülkesinin Filistin’e karşı tutumunu en çok eleştiren isimlerden biri.. Peled, Filistinlilere bomba yağdıran İsrail’in terör devletini olduğunu ifade etmekten çekinmiyor. Bahsedilen video için 3 numaralı dipnottaki adrese müracaat ediniz.

Miko PELED Generalin Oğlu Kitabının yazarı


Kudüs’te dünyaya gelen Miko Peled son derece politik bir ortamda büyüdü. Genç bir vatansever olan Peled, İsrail Savunma Güçlerindeki Özel Kuvvetler Komando Birliği için gönüllü oldu, daha sonra pişmanlık duymaya başladı. 1997’de Kudüs’teki yeğeni Smadar’ın (12 yaşında) ölümü, intikam yoluyla değil, anlayış yoluyla adalete başvuran bir adamın olağanüstü, kişisel öyküsünün başlangıç noktasıydı yüreğini değiştiren bir anlayış ve onu barış yanlısı bir aktivist hayatına açtı.
İsrail, Japonya ve Amerika’da eğitim gören Peled, İsrail ve Filistin arasında barışı sağlamaya, İsrail’in ayrım duvarını yıkmaya ve İsrail ve Filistinlilere eşit haklan savunmaya adamış bir yazar. Amerika Birleşik Devletleri ve başka ülkelerde üniversitelerde dersler vermiş ve çok sayıda radyo programında yer almış bir konuşmacıdır. Şu an BAU International University Washington, DC’de öğretim üyeliği yapmaktadır.

Miko Peled

Notlar:
1)https://www.instagram.com/reel/CzUAjbQr7uF/?igshid=MTc4MmM1YmI2Ng%3D%3D

-https://www.ahaber.com.tr/video/gundem-videolari/yahudi-kadindan-katil-israile-tepki-ingiliz-polisi-tepki-gosteren-kadini-gozaltina-aldi/amp

2)https://youtu.be/JPh4LAlfQis?si=TEl1SB2g3nkoKhOm
3)https://www.sabah.com.tr/video/turkiye/israilli-yazar-miko-peled-a-habere-konustu-israil-teror-devletidir-dedi