Başıboş Köpek Sorunu ve Türkiye Yüzyılı Milli Eğitim Müfredat Modeli | Mehmet Altuntaş


Haberler / Yorum – Analiz
Başıboş Köpek Sorunu ve Türkiye Yüzyılı Milli Eğitim Müfredat Modeli | Mehmet Altuntaş
09.05.2024

Başıboş Köpek Sorunu ve Türkiye Yüzyılı Milli Eğitim Müfredat Modeli | Mehmet Altuntaş
    
Sokakta sahipsiz başıboş köpek olmaz, olmamalı. Bu vakıa, tabiata fıtrata, medeniyete, en basit evrensel trafik kurallarına, insan hakları evrensel değerlerine aykırıdır. Tüm kanunlar başta yaşam hakkı olmak üzere insan haklarını korumalıdır, bu anayasal zorunluluk ve haktır. Kanunlar hiyerarşisine göre eş durumda olan kanunlardan insanların yararına olan önceliklidir. Hayvanları merhamet adına koruyacağız, onları sokakta besleyeceğiz diye insan yaşamını hiçe sayamayız. Bu insan haklarına anayasaya uymaz. Eğitim müfredatı da insan yaşamını öncelemelidir. Hayvan sevgisi; evet bir erdem olabilir ancak sokakta başıboş köpek beslemek erdem ve fazilet değil medeniyet dışı bir olgudur. Eğitim müfredatı matematikten sosyal bilgilere kadar tüm belgeleri sokakta köpeği kutsayan metinlerden örneklerden ayıklanmalıdır.

Bu yazımızda milli eğitim bakanlığının hazırlamış olduğu Türkiye Yüzyılı Müfredat modelinde yer alan ve başıboş köpek sorunu yol açan merhamet sapmasını besleyen metinler, kavramlar tespit edilerek önerilerde bulunulmuştur. Belki tüm kaynaklar satır satır incelense de gözden kaçan hususlar olabilir. O yüzden her şeyden önce Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın 2021 yılının Aralık ayında yaptığı “Maalesef medyada sık sık çocuklara saldıran başıboş köpeklerin yol açtığı facialarla ilgili üzüntü verici haberlere rastlıyoruz. Öncelikle sahipsiz hayvanların yerinin, sokaklar değil barınaklar olduğunu unutmamalıyız” beyanları Türkiye Yüzyılı müfredat modelinin içeriği ile ilgili bize yol göstermektedir.



Sorunun Kaynağı Merhamet Sapması

Sokakta insanlara, çocuklara, kadınlara, yaşlılara ve engellilere saldıran, zarar veren, parçalayıp öldüren sahipsiz, başıboş köpekleri besleyen kişiler, yaptıkları eylemi merhamet, vicdan gibi erdem ve fazilet değerleri ile açıklıyor hatta hayvanlar (köpekler) “Allah’ın sessiz kulları”, “onlar da sizin gibi bir ümmet” gibi cümlelerle soslu dini argümanlar kullanarak kamuoyunu toplum vicdanını manipüle ediyorlar. Hâlbuki ki irade ve akıl sahibi eşref-i mahlûkat, Allah’ın halifesi olan insanın yaşamından daha değerli ne olabilir. Yüce yaratıcı açlıktan ölmek üzere iken haram kıldığı domuz etinden insanın ölmeyecek kadar yemesine izin vermişken, insan ile köpeği bir tutan zihniyeti merhamet sapması olarak tanımlamak daha doğru olur.

Başıboş köpekler okullarda öğrencilere zarar verirken köpek beslemeyi bir erdem gibi gösteren müfredat metinleri var. Okul yolunda pek çok öğrenci hayatını kaybetti. Örneğin 2019 yılında Kayseri Hacılar ilçesinde 14 yaşında lise öğrencisi Mehmet Özer, 25 başıboş köpek tarafından parçalandı. 2023 te Bitlis’te Mustafa Erçetin, okuldan eve dönerken bir kuduz köpek tarafından ısırıldı, kuduz olup can verdi. Ankara Pursaklar ilçesinde Cahit Zarifoğlu imam Hatip Lisesi öğrencisi Enes Koca, köpekler tarafından parçalandı. Yine 2023 yılında Ankara Keçiören ilçesinde Tunahan Yılmaz, okuldan eve dönerken 25 başıboş köpek tarafından parçalandı, hayatta kaldı ancak yenilmedik uzvu kalmadı.



Sayın Cumhurbaşkanımız, medeni şehirleri olan ülkelerde olduğu gibi sokakta sahipsiz başıboş köpeklerin toplanması taraftarı. Muhtemelen yakın zamanda kanun bu yönde değişecek. Nitekim Adalet Bakanı Yılmaz Tunç da başıboş sokak köpeği açıklaması yaptı ve 4 bakanlıkla çalışma olduğunu, İçişleri Bakanlığı, Çevre ve Şehircilik, Tarım Bakanlığı ile birlikte sokak köpeklerine bir çalışma yaptıklarını açıkladı. Yılmaz Tunç, şunları kaydetti:

“Elbette ki insanımızın can güvenliği her şeyden önemli. Bu konuda hem hayvanlarımızı koruyacak hem de insan sağlığını tehdit etmeyecek bir düzenlemeyi yapmak gerekiyor. Bu konuda Tarım ve Orman, Çevre ve Şehircilik, İçişleri ve Adalet bakanlıkları olarak ortak bir taslağımız, çalışmamız var. Bu çalışmayı gündeme getirmemiz lazım. Burada belediyelerimize, kamu kurumlarına düşen görevler var. Bu görevleri kanunda belirlemek ve ona göre hareket etmek lazım.” dedi.

Tarım ve Orman Bakanı İbrahim Yumaklı da başıboş sokak köpekleri konusunda yürütülen çalışmaların Meclis’in tatile girmesinden önce ele alınacağını ifade etti. Bakan Yumaklı, bu çalışmanın Tarım ve Orman Bakanlığı, Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı, Adalet Bakanlığı ve İçişleri Bakanlığı iş birliğiyle yürütüldüğünü belirtti. Tarım ve Orman Bakanı İbrahim Yumaklı, “Çalışma dâhilinde dünyadaki örnekler incelendi ve taslak hazırlandı. Herkes sorumluluklarını yerine getirecek, kanuni düzenleme gerekiyorsa yapacak, şimdi biz o kısımdayız” dedi.



Bu sebeple sahipsiz başıboş köpeklerin sokakta beslenmesini bir erdem, fazilet gibi göstermek insan haklarına İslam’ın eşrefi mahlûkat anlayışına aykırıdır.

Son 5 yılda sahipsiz başıboş köpekler tarafından 450 ye yakın insan öldürüldü. Başıboş köpekler yol kenarında beslendiği için 2700 trafik kazasına sebep oldu, 30 vatandaşımız kuduz nedeniyle hayatını kaybetti.

Tüm bunlar göz ardı edilip, sokakta vicdan, erdem adına öğrencilere köpek besleme, bir kap su bir kap mama mottosu ile merhamet sapmasına yol açılması kabul edilemez.

Bu yüzden matematik kitaplarında bile onlarca örnekte yer verilen sokakta köpek besleme dâhil sahipsiz başıboş köpek sorununu besleyen tüm örnek ve önermeler iptal edilmelidir. Sokak hayvanı hayvan hakları gibi hukuki olmayan tabirlerin kaldırılması sahipsiz ille de köpek örnekleri olacak ise başıboş köpek ve hayvan koruma tabirleri kullanılmalıdır.

Müfredatta yer alan sokak hayvanı/sokak hayvanları ibaresi geçen tüm metinler evcil hayvan, sahipli evcil köpek, hayvan hakkı tabiri hayvan koruma veya hayvan refahı ile “köpek maması” tabiri “köpek yemi veya köpek yiyeceği” şeklinde değiştirilmelidir.



Müfredat Belgelerinde Tespit edilen Bazı Örnekler:

1) ORTAOKUL MATEMATİK DERSİ ÖĞRETİM PROGRAMI: Sokakta sahipsiz başıboş köpek beslenmesi teşvik edilmektedir. Bunun yerine evcil sahipli köpek denilebilir.

Metin: “Ayrıca Sokak hayvanlarına eşit büyüklükte paketler hazırlama gibi bağlamlar ile öğrencilere hayvanlar için şefkat göstermenin ve merhamet değerinin önemi vurgulanabilir (SDB2.3, D9.3).” Sayfa 31

“Öğrencilerden ilgi duydukları toplumsal bir konu hakkında (sokak hayvanlarının barınma ve beslenme sorunu, tüketiciler için gıda güvenliği gibi) istatistiksel araştırma sürecini yürütebilecekleri toplumsal fayda veya sosyal farkındalık kazandırabilecek bir proje oluşturmaları istenebilir.”  Sayfa 156

2) SOSYAL BILGILER DERSI ÖĞRETIM PROGRAMI: Sokakta sahipsiz başıboş köpek beslenmesi önermesi sokak hayvanı tabiri yerine evcil köpek denilebilir.

Metin: “SB.5.4.4 Beyin fırtınası tekniği kullanılarak öğrencilerden muhtarlık, belediye, kaymakamlık veya STK ile iş birliği yapılarak giderilebilecek (okul bahçesinde ve okul yolunda güvenlik için konulması gereken tabelalar, kasisler, mahallenin güzelleştirilmesi ve temizliği, ihtiyaç sahiplerine yardım etme, sokak hayvanları ile ilgili beslenme, barınma ve güvenlik önlemleri vb.) ihtiyaç veya sorunları belirlemeleri istenir ve bu ihtiyaç ve sorunlar listelenir. Öğrencilerden listedeki sorun veya ihtiyaçlardan birini seçmeleri istenir. Belirlenen sorunların giderilmesinde toplumsal dayanışma ile bireysel davranış ve tutumların önemli olduğu vurgulanarak yardımseverlik (D20.2) ve duyarlılık (D5.2) değerleri üzerinde durulur. Seçilen ihtiyacın giderilmesi veya sorunun çözüm yolları hakkında bilgi toplaması için başvurabilecekleri yazılı, görsel veya dijital kaynakları belirlemeleri istenir (SDB1.2, OB1, OB2, OB4). Sayfa 55”



3) OKUL ÖNCESİ EĞİTİM PROGRAMI: Sokakta sahipsiz başıboş köpek beslemeyi teşvik eden cümle gözden geçirilmelidir. Barınaklarda veya kendi evinin bahçesinde besleme önerilebilir.

Metin: “Belirli gün ve haftalara uygun olarak örneğin, hayvanları koruma gününde hayvan barınaklarına mama toplamak. Yaşadığı mahallede hayvanların barınmasına yönelik kedi evi, köpek kulübesi, kuş yuvası gibi besleme ve korumaya yönelik etkinlikler düzenlemek.” Sayfa 125

Sonuç olarak yukarıda verilen örnekleri göz önüne alarak hükümetin 5199 sayılı hayvanların korunmasına dair kanunda yapacağı düzenleme, medeni şehirleri olan tüm ülkelerde olduğu gibi sokakta bir tane bile sahipsiz başıboş köpek olmayacağı üzerine olacaktır. Başıboş bir köpeğin bir insanı özellikle de çocuğu öldürdüğü, okul civarında köpek ısırması sonucu kuduz olup ölen çocuklar olduğu göz önüne alındığında sokakta sahipsiz başıboş köpek beslemek suç olacaktır. Nitekim dünyanın her yerinde bırakın sokakta köpek beslemeyi yabani hayvanların, sincapların beslenmesi yasaktır. O halde son beş yılda 500 e yakın insanımız ölmüş, 30 kişi köpek ısırığı nedeniyle kuduz olmuş, başıboş köpekler nedeniyle 2700 trafik kazası olmuş ise eğitim müfredatımızda sokakta başıboş köpek olmaması gerektiği, sokakta başıboş köpek beslemenin merhamet değil merhamet sapması olduğunu öğretmemiz gerekiyor. Başıboş köpekler okullarından evlerine dönerken çocuklarımızı parçalarken köpek beslemeyi bir erdem gibi gösteren müfredat metinleri kabul edilemez.

Son olarak eğitim müfredatının baştan aşağı sokakta sıfır başıboş köpek politikası doğrultusunda gözden geçirilmesi elzemdir. Aksi halde Türkiye Büyük millet meclisi 5199 sayılı kanunu sokakta başıboş köpek olmaması için sıfır başıboş köpek politikasına göre değiştirdiğinde Türkiye Yüzyılı müfredat modeli, sokak hayvanı, sokakta köpek besleme, sokakta köpek kulübesi, sokak hayvanlarına mama toplama vesaire örnekleri önermeleri boşlukta kalacaktır. Bu yüzden sokakta hatta hastane ve “her okula bir can dost” projesi ile okul bahçelerinde köpek beslemenin hayvan severlik olmadığını anlatmaya başlamalı ve bir an önce bu hatadan dönülmelidir.

Mehmet Altuntaş

https://hertaraf.com/haber-basibos-kopek-sorunu-ve-turkiye-yuzyili-milli-egitim-mufredat-modeli-mehmet-altuntas-13205

Müfredat önerisi

Müfredat önerisi

Başıboş Köpek Sorunu ve Türkiye Yüzyılı Milli Eğitim Müfredat Modeli

Sokakta sahipsiz başıboş köpek olmaz olmamalı tabiata fıtrata medeniyete en basit evrensel trafik kurallarına insan hakları evrensel değerlerine aykırıdır. Tüm kanunlar başta yaşam hakkı olmak üzere insan haklarını korumalıdır, bu anayasal zorunluluk ve haktır. Kanunlar hiyerarşisine göre eş durumda olan kanunlardan insanların yararına olan önceliklidir. Hayvanları merhamet adına koruyacağız onları sokakta besleyeceğiz diye insan yaşamını hiçe sayamayız bu insan haklarına anayasaya uymaz. Eğitim müfredatı da insan yaşamını öncelemelidir. Hayvan sevgisi evet bir erdem olabilir ancak sokakta başıboş köpek beslemek erdem ve fazilet değil medeniyet dışı bir olgudur. Eğitim müfredatı matematikten sosyal bilgilere kadar tüm belgeleri sokakta köpeği kutsayan metinlerden örneklerden ayıklanmalıdır.
Bu yazımızda milli eğitim bakanlığının hazırlamış olduğu Türkiye Yüzyılı Müfredat modelinde yeralan ve başıboş köpek sorunu yol açan merhamet sapmasını besleyen metinler kavramlar tespit edilerek önerilerde bulunulmuştur. Belki tüm kaynaklar satır satır incelense de gözden kaçan hususlar olabilir. O yüzden herşeyden önce Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın 2021 yılının Aralık ayında yaptığı “Maalesef medyada sık sık çocuklara saldıran başıboş köpeklerin yol açtığı facialarla ilgili üzüntü verici haberlere rastlıyoruz. Öncelikle sahipsiz hayvanların yerinin, sokaklar değil barınaklar olduğunu unutmamalıyız” beyanları Türkiye yüzyıllar müfredat modelinin içeriği ile ilgili bize yol göstermektedir.
Sorunun kaynağı merhamet sapması
Sokakta insanlara çocuklara kadınlara yaşlılara engellilere saldıran zarar veren parçalayıp öldüren sahipsiz başıboş köpek besleyen kişiler yaptıkları eylemi merhamet vicdan gibi erdem ve fazilet değerleri ile açıklıyor hatta hayvanlar (köpekler) “Allah’ın sessiz kulları”, “onlar da sizin gibi bir ümmet” gibi cümlelerle soslu dini argümanlar kullanarak kamuoyunu toplum vicdanını manipüle ediyorlar. Halbu ki irade ve akıl sahibi eşref-i mahlukat Allah’ın halifesi olan insanın yaşamından daha değerli ne olabilir. Yüce yaratıcı açlıktan ölmek üzere iken haram kıldığı domuz etinden insanın ölmeyecek kadar yemesine izin vermişken, insan ile köpeği bir tutan zihniyeti merhamet sapması olarak tanımlamak daha doğru olur .
Başıboş köpekler okullarda öğrencilere zarar verirken köpek beslemeyi bir erdem gibi gösteren müfredat metinleri var.
Sokaklarda sahipsiz başıboş köpek olmaz olmamalı tabiata fıtrata medeniyete en basit evrensel trafik kurallarına aykırıdır.
Sayın Cumhurbaşkanımız medeni şehirleri olan ülkelerde olduğu gibi sokakta sahipsiz başıboş köpeklerin toplanması taraftarı. Muhtemelen yakın zamanda kanun bu yönde değişecek.
Adalet Bakanı Yılmaz Tunç da sokak köpeği açıklaması yaptı ve 4 bakanlıkla çalışmamız var, İçişleri Bakanlığı, Çevre ve Şehircilik, Tarım Bakanlığı ile birlikte sokak köpeklerine bir çalışma yaptıklarını açıkladı. Yılmaz Tunç, şunları kaydetti:
“Elbette ki insanımızın can güvenliği her şeyden önemli. Bu konuda hem hayvanlarımızı koruyacak hem de insan sağlığını tehdit etmeyecek bir düzenlemeyi yapmak gerekiyor. Bu konuda Tarım ve Orman, Çevre ve Şehircilik, İçişleri ve Adalet bakanlıkları olarak ortak bir taslağımız, çalışmamız var. Bu çalışmayı gündeme getirmemiz lazım. Burada belediyelerimize, kamu kurumlarına düşen görevler var. Bu görevleri kanunda belirlemek ve ona göre hareket etmek lazım.” dedi.
Tarım ve Orman Bakanı İbrahim Yumaklı da başıboş sokak köpekleri konusunda yürütülen çalışmaların Meclis’in tatile girmesinden önce ele alınacağını ifade etti. Bakan Yumaklı, bu çalışmanın Tarım ve Orman Bakanlığı, Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı, Adalet Bakanlığı ve İçişleri Bakanlığı iş birliğiyle yürütüldüğünü belirtti. Tarım ve Orman Bakanı İbrahim Yumaklı, “Çalışma dâhilinde dünyadaki örnekler incelendi ve taslak hazırlandı. Herkes sorumluluklarını yerine getirecek, kanuni düzenleme gerekiyorsa yapacak, şimdi biz o kısımdayız” dedi.
Bu sebeple sahipsiz başıboş köpeklerin sokakta beslenmesini bir erdem, fazilet gibi  göstermek insan haklarına İslam’ın eşrefi mahlukat anlayışına aykırıdır.
Son 5 yılda sahipsiz başıboş köpekler tarafından 450 ye yakın insan öldürüldü. Başıboş köpekler yol kenarında beslendiği için 2700 trafik kazasına sebep oldu, 30 vatandaşımız kuduz nedeniyle hayatını kaybetti.
Bu sebeple sokakta vicdan erdem adına öğrencilere köpek besleme bir kap su bir kap mama mottosu ile merhamet sapmasına yol açılması kabul edilemez.
Bu yüzden matematik kitaplarında bile onlarca örnekte yer verilen sokakta köpek besleme dahil sahipsiz başıboş köpek sorununu besleyen tüm örnek ve önermeler iptal edilmelidir. Sokak hayvanı hayvan hakları gibi hukuki olmayan tabirlerin kaldırılması sahipsiz ille de köpek örnekleri olacak ise başıboş köpek ve hayvan koruma tabirleri kullanılmalıdır.
Müfredatta yer alan sokak hayvanı/sokak hayvanları ibaresi geçen tüm metinler evcil hayvan sahipli evcil köpek, hayvan hakkı tabiri hayvan koruma veya hayvan refahı ile “köpek maması” tabiri “köpek yemi veya köpek yiyeceği” şeklinde değiştirilmelidir.
Müfredat belgelerinde tespit edilen bazı örnekler:
1) ORTAOKUL MATEMATİK DERSİ ÖĞRETİM PROGRAMI: Sokakta sahipsiz başıboş köpek beslenmesi teşvik edilmektedir. Bunun yerine evcil sahipli köpek denilebilir.
Metin: “Ayrıca sokak hayvanlarına eşit büyüklükte paketler hazırlama gibi bağlamlar ile öğrencilere hayvanlar için şefkat göstermenin ve merhamet değerinin önemi vurgulanabilir (SDB2.3, D9.3).” Sayfa 31
“Öğrencilerden ilgi duydukları toplumsal bir konu hakkında (sokak hayvanlarının barınma ve beslenme sorunu, tüketiciler için gıda güvenliği gibi) istatistiksel araştırma sürecini yürütebilecekleri toplumsal fayda veya sosyal farkındalık kazandırabilecek bir proje oluşturmaları istenebilir.”  Sayfa 156
2) SOSYAL BILGILER DERSI ÖĞRETIM PROGRAMI: Sokakta sahipsiz başıboş köpek beslenmesi önermesi sokak hayvanı tabiri yerine evcil köpek denilebilir.
Metin: “SB.5.4.4 Beyin fırtınası tekniği kullanılarak öğrencilerden muhtarlık, belediye, kaymakamlık veya STK ile iş birliği yapılarak giderilebilecek (okul bahçesinde ve okul yolunda güvenlik için konulması gereken tabelalar, kasisler, mahallenin güzelleştirilmesi ve temizliği, ihtiyaç sahiplerine yardım etme, sokak hayvanları ile ilgili beslenme, barınma ve güvenlik önlemleri vb.) ihtiyaç veya sorunları belirlemeleri istenir ve bu  ihtiyaç ve sorunlar listelenir. Öğrencilerden listedeki sorun veya ihtiyaçlardan birini seçmeleri istenir. Belirlenen sorunların giderilmesinde toplumsal dayanışma ile bireysel davranış ve tutumların önemli olduğu vurgulanarak yardımseverlik (D20.2) ve duyarlılık (D5.2) değerleri üzerinde durulur. Seçilen ihtiyacın giderilmesi veya sorunun çözüm yolları hakkında bilgi toplaması için başvurabilecekleri yazılı, görsel veya dijital kaynakları belirlemeleri istenir (SDB1.2, OB1, OB2, OB4). Sayfa 55”
3) OKUL ÖNCESİ EĞİTİM PROGRAMI: Sokakta sahipsiz başıboş köpek beslemeyi teşvik eden cümle gözden geçirilmelidir. Barınaklarda veya kendi evinin bahçesinde besleme önerilebilir.
Metin: “Belirli gün ve haftalara uygun olarak örneğin, hayvanları koruma gününde hayvan barınaklarına mama toplamak. Yaşadığı mahallede hayvanların barınmasına yönelik kedi evi, köpek kulübesi, kuş yuvası gibi besleme ve korumaya yönelik etkinlikler düzenlemek.” Sayfa 125
Sonuç olarak yukarıda verilen örnekleri göz önüne alarak hükümetin 5199 sayılı hayvanların korunmasına dair kanunda yapacağı düzenleme medeni şehirleri olan tüm ülkelerde olduğu gibi sokakta bir tane bile sahipsiz başıboş köpek olmayacağı üzerine olacaktır. Başıboş bir köpeğin bir insanı özellikle de çocuğu öldürdüğü, okul civarında köpek ısırması sonucu kuduz olup ölen çocuklar olduğu göz önüne alındığında sokakta sahipsiz başıboş köpek beslemek suç olacaktır. Nitekim  dünyanın her yerinde bırakın sokakta köpek beslemeyi yabani hayvanların sincapların beslenmesi yasaktır. O halde son beş yılda 500 e yakın insanımız ölmüş, 30 kişi köpek ısırığı nedeniyle kuduz olmuş, başıboş köpekler nedeniyle 2700 trafik kazası olmuş ise eğitim müfredatımızda sokakta başıboş köpek olmaması gerektiği sokakta başıboş köpek beslemenin merhamet değil merhamet sapması olduğunu öğretmemiz gerekiyor. Son olarak eğitim müfredatının baştan aşağı sokakta sıfır başıboş köpek politikası doğrultusunda gözden geçirilmesi elzemdir. Aksi halde Türkiye Büyük millet meclisi 5199 sayılı kanunu sokakta başıboş köpek olmaması için sıfır başıboş köpek politikasına göre değiştirdiğinde Türkiye yüzyılı müfredat modeli, sokak hayvanı, sokakta köpek besleme, sokakta köpek kulübesi, sokak hayvanlarına mama toplama vesaire örnekleri önermeleri boşlukta kalacaktır. Bu yüzden sokakta hatta hastane ve “her okula bir can dost” projesi ile okul bahçelerinde köpek beslemenin hayvan severlik olmadığını anlatmaya başlamalı ve bir an önce bu hatadan dönülmelidir.

Mehmet Altuntaş
Güvenli Sokaklar ve Yaşam Hakkını Savunma Derneği Başkan Yardımcısı

Ek: Belgeler:

ORTAOKUL MATEMATİK DERSİ ÖĞRETİM PROGRAMINDA SOKAK HAYVANI TABİRİ KULLANILMAKTADIR

ORTAOKUL MATEMATİK DERSİ ÖĞRETİM PROGRAMI


Ayrıca sokak hayvanlarına eşit büyüklükte paketler hazırlama gibi bağlamlar ile öğrencilere hayvanlar için şefkat göstermenin ve merhamet değerinin önemi vurgulanabilir (SDB2.3, D9.3). Sayfa 31


Öğrencilerden ilgi duydukları toplumsal bir konu hakkında (sokak hayvanlarının barınma ve beslenme sorunu, tüketiciler için gıda güvenliği gibi) istatistiksel araştırma sürecini yürütebilecekleri toplumsal fayda veya sosyal farkındalık kazandırabilecek bir proje oluşturmaları istenebilir. Sayfa 156

SOSYAL BİLGİLER DERSİ ÖĞRETİM PROGRAMI


SB.5.4.4 Beyin fırtınası tekniği kullanılarak öğrencilerden muhtarlık, belediye, kaymakamlık veya STK ile iş birliği yapılarak giderilebilecek (okul bahçesinde ve okul yolunda güvenlik için konulması gereken tabelalar, kasisler, mahallenin güzelleştirilmesi ve temizliği, ihtiyaç sahiplerine yardım etme, sokak hayvanları ile ilgili beslenme, barınma ve güvenlik önlemleri vb.) ihtiyaç veya sorunları belirlemeleri istenir ve bu  ihtiyaç ve sorunlar listelenir. Öğrencilerden listedeki sorun veya ihtiyaçlardan birini seçmeleri istenir. Belirlenen sorunların giderilmesinde toplumsal dayanışma ile bireysel davranış ve tutumların önemli olduğu vurgulanarak yardımseverlik (D20.2) ve duyarlılık (D5.2) değerleri üzerinde durulur. Seçilen ihtiyacın giderilmesi veya sorunun çözüm yolları hakkında bilgi toplaması için başvurabilecekleri yazılı, görsel veya dijital kaynakları belirlemeleri istenir (SDB1.2, OB1, OB2, OB4). Sayfa 55



OKUL ÖNCESİ EĞİTİM PROGRAMI

Belirli gün ve haftalara uygun olarak örneğin, hayvanları koruma gününde hayvan barınaklarına mama toplamak.

Yaşadığı mahallede hayvanların barınmasına yönelik kedi evi, köpek kulübesi, kuş yuvası gibi besleme ve korumaya yönelik etkinlikler düzenlemek.
Sayfa 125

Köpek barınaklarına mama toplamak ve
Yaşadığı mahallede hayvanların barınmasına yönelik kedi evi, köpek kulübesi, kuş yuvası gibi besleme ve korumaya yönelik etkinlikler düzenlemek okul öncesi eğitimin parçası olmamalı. Sayfa 125

Sokak hayvanları rant çetesi

Sokak hayvanları adı altında bağış toplayan, duygu sömürüsü yapan, iyi insanların güzel niyetlerini kullanan çeteleşmiş bir örgütlenme var.  Bu işi yapan insanlar o kadar çirkef ve saldırganlar ki, çektikleri videolarda konuşmalarıyla insanlar üstünde hipnoz etkisi yaratıyorlar. Bacağı yaralanmış bir hayvan dahi olsa hepsi aynı hayvanı 50 ayrı sayfada paylaşıp ayrı ayrı hesaplardan günlerce bağış topluyorlar. Bu işi o kadar profesyonel bir duygu yönetimiyle yapıyorlar ki bundan 3 sene önce hiçbir mal varlığı olmayan bu insanların hepsinin bu enflasyonist dönemde evi, arabası, bağ evi oldu… her gün mama dağıtıyoruz diye bağışlar toplanıyor ve bu bağış toplayanların birçoğunun uyuşturucu suçundan yatıp çıkmışlığı bile var. Aynı şekilde bağış topladıkları hesaplardan torbacılara para bile gönderiyorlar. Açtıkları paypal adreslerine ödeme alıyorlar Çünkü hiçbir kanıtı yok. Asıl acı olan ise bu hayvanlara kendileri zulüm edip, bu gariban canları acınası halde bırakıp videoya alarak, fotoğraflayarak bağışlarını toplarlar. Bu konuda çok dikkatli olup kimlere bağış yaptığımıza dikkat etmeliyiz. Gerekirse bu insanlar aracılığı ile değil kendimiz yapmalıyız. Gelelim şimdi bu yazıda bahsi geçen olayların örnek hesap sahiplerine.

Kaynak: https://twitter.com/alpklnctr/status/1773476466480513294?t=l2-eaRQ1V1Q7imJxLOGKXg&s=19

1.Burak Arslan / pawguards
Sürekli hesaplarına bağış toplayıp, devletin hizmetlerini de kullanarak kendisini ön plana çıkarmıştır. Acıtasyon videolarıyla topladığı bağışlardan kendilerine ev, araba, arsa alıp kalan paraylada torbacılarıyla uyuşturucu ticareti yapmıştır. O da yetmezmiş gibi hem de vergi kaçırmıştır. Faturalarını vet ödemesi yapıp kendi şirketine fatura kestirmiştir.

Bu gördüğünüz kişide Serkan Toper MHP’den Beşiktaş Belediyesi’ne aday, ve röportaj yaptığı kişi ise Burak Arslan’dır. Sokak hayvanları adı altında topladığı paralarla uyuşturucu ticareti yaptığının farkında bile değil. Bu insanları külliyelerde ve devletin makamlarında ağırlıyorlar. Davet eden kişi ise AK Parti milletvekili Müşerref Pervin Tuba Durgut’tur.

Ikinci videoyu mutlaka izlemelisiniz. Evinde uyuşturucu yakalansa bunu hayvan severlere izah edermiş ve sanatçıymış. İşin en komik yanı ise uyuşturucuya ödediği para yardım topladığı bağış hesabından yapılıyor. Hepsinin ağzı aynı şekilde laf yapıyor. Her türlü işin içinden çıkacağını iddia ediyor ve her zaman da çıkmış.

Merhamet Sapması

https://twitter.com/alpklnctr/status/1773495543483834389?t=rwqPqXPbWVZzb24UzHnnYA&s=19

0 parmağında 10 marifet ;

– Parklarda çocuklu annelere sataşıp “köpeğime top attı” diye kavga çıkartmak
– Birilerini kazığa oturtalım ekip hazır
– Hatay ‘da köylüyü “tarlasında köpek beslenmesini istemediği” için dövenlerin propagandası
– köpeğiyle olan videosu yorumsuz.

https://twitter.com/fethi_aslan1453/status/1773681371493417213?t=Ga1R2lfi2eW16JbyddPCwQ&s=19

3.Patikorg/ Ankara’da milyon liralar harcanarak açılan rehabilitasyon merkezleri varken, hayvanlar için sürekli borcu olduğunu söyleyip dilenen bu hesabı da yazın bir köşeye.

4.Köpekvelisi / Nakil ve tedavi parası dilenip duran bu hesabında Ankara’ya getirttiği hayvanların neredeyse tamamı acılar içinde can veriyor. Sürekli borcumuz var diyerek hayvanlar üzerinden dileniyor. İşin en kötü yanı ise altına araba alıyor ve orada borcum dediği tutar ise kendi arabasının fiyatı… Bu kadar borçlanıyor ve bu borcu hangi yardıma muhtaç hayvanlar için yaptığını da keşke belirtseydi.

5.Ciceginpatilerikedievi/ bundan yıllar önce Gaziantep’te oturacak evi dahi olmayan, sosya-ekonomik olarak çok düşük gelirli bir mahallede oturan bu hanımefendide ne hikmetse hayvanlara yardım parası toplamaya başlamasıyla Gaziantep’te bağ evi, araba, ev sahibi oluyor. En basit olaylarından birini söyleyeyim. Gaziantep’teki hayvan barınağı birçok ile göre çok iyi şartlarda olmasına rağmen barınaktaki hayvanlar için barınağı tüm çirkefliğiyle darlayıp, baskı yapıp, güzelce beslenen hayvanları zorla barınakta kalmasın diye sokağa saldırtıp sonra bu hayvanlar burada aç, beslenemiyor çirkefliği yapıp mama paraları toplayan bir hesaptan bahsediyoruz burada. Şimdi çıkıp benim sevgilim zengin diyebilir tabi ki ama zenginliği sevgiliden önce.

Birde şöyleleri var, hayvanlara hem kendileri zarar veriyorlar, kafalarını ve ayaklarını yaralıyorlar hem de onlara zehirli mama verip kusturuyorlar ve hayvanlar orada can çekişirken videolarını çekip üzerlerinden bağış topluyorlar.”

Sizlere anlatacağım en iğrenç vurgun, devletin sahiplendiği barınağa yerleştirdikleri cins veya normal hayvanları bulup kendi platformlarında paylaşıp bu hayvanlar üzerinden bağış toplamak. Sonra hayvan barınağına gidip o hayvanı sahipleniyorlar. Sahiplenmeden önce, kendi kurdukları çiftlik gibi bir yerde – adını “Yaşam Alanına” koyarak – o hayvanı hiç görmeyen birisine sahiplendirip, bu hayvan artık bu otelde kalacak denilerek her ay o kişiden 1200 TL gibi bir ücret alıyorlar. Aynı köpeği 10 farklı aileye sahiplendiriyorlar ve hiçbirinin birbirinden haberi yok.

GÜVENLİ SOKAKLAR İNSANLARIN HAKKIDIR


GÜVENLİ SOKAKLAR İNSANLARIN HAKKIDIR
Türkiye’de hayvanların rahat yaşamlarını ve hayvanlara iyi ve uygun muamele edilmesini temin etmek, hayvanların acı, ıstırap ve eziyet çekmelerine karşı en iyi şekilde korunmalarını, her türlü mağduriyetlerinin önlenmesini sağlamak amacıyla 2004 yılında 5199 sayılı Hayvanları Koruma Kanunu kabul edilmiştir. Bu Kanunun ardından 2006 yılında Hayvanların Korunmasına Dair Uygulama Yönetmeliği çıkarılmıştır. Türkiye’de yapılan bu düzenlemelerle sahipsiz köpeklerle ilgili sorumluluk belediyelere verilmiş bulunmaktadır. Ancak var olan düzenlemeler sahipsiz köpeklerin refahını sağlamadığı gibi insanlar ve diğer canlıların yaşadığı sorunları çözmekte yetersiz kalmaktadır. ABD, AB üyesi ülkeler, İngiltere, Japonya, İsviçre, Avustralya’da hatta Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinde sahipsiz köpek sorunu bulunmamaktadır. Bu ülkelerde köpeklerin refah koşullarına ilişkin yapılan gerçekçi ve insan odaklı hukuki düzenlemeler bu sorunu önlemektedir.

Türkiye’de ise, sahipsiz köpek sorunu ciddi bir güvenlik ve sağlık problemi olarak varlığını sürdürmekte ve etkisini giderek artırmaktadır. Bazı kentlerde sahipsiz köpek sayısı ilçe nüfuslarını bile geçmiş bulunmaktadır. Sahipsiz köpekler çok ağır sokak koşullarında hayatta kalma mücadelesi verirken kendilerinin, sahipli köpeklerin, kedilerin, evcil-yabani diğer hayvanların ve doğanın zarar görmesine neden olmaktadır. İnsanlar açısından ise, Anayasa ile koruma altına alınan sağlık, güvenlik, maddi varlığını koruma, yaşama hakları gibi insan haklarını tehlikeye atmaktadır. Sahipsiz köpeklerin sayısı hızlı bir şekilde artmaya devam etmekte, bununla paralel olarak köpek saldırıları da büyük artış göstermektedir. Sahipsiz köpek saldırıları nedeniyle ölen kişilerin yakınları veya yaralanan kişiler ilgili belediyeye karşı dava açmakta ve davalarda hizmet kusuru nedeniyle maddi-manevi tazminat kararları verilmektedir. Belediyeler 5199 sayılı Kanun gereği bir şey yapamadıklarını ifade etmekte, ancak problem şiddetini artırmaya devam etmektedir. Kamu politikası oluşturulması beklenen problemin hükümet, siyasi partiler, belediyeler, sivil toplum kuruluşları, medya, toplum ve sahipsiz köpek saldırılarından doğrudan ya da dolaylı zarar görenler gibi pek çok tarafı bulunmaktadır.
Sokaklarda sahipsiz köpek olmaması bir uygarlık göstergesi olarak görülmektedir. Hindistan, Pakistan, Bangladeş başta olmak üzere şehirleri medeni olmayan ve başıboş sokak köpek sorunu ile boğuşan ülkeler gibi Türkiye’de de sahipsiz köpek sayısı çok hızlı bir şekilde artmaktadır. Sahipsiz köpekler ısırma ya da saldırma nedeniyle doğrudan ya da dolaylı şekilde insanların ve hayvanların ölmelerine, yaralanmalarına, kuduz gibi çeşitli hastalıklar kapmalarına, güvenlik sorunlarına, trafik kazalarına neden olmaktadır. Diğer taraftan sahipsiz köpekler, sokaklarda açlık, susuzluk, hastalık, soğuk, sıcak, trafik kazaları, sahipli ve sahipsiz köpeklerin saldırısına maruz kalma, insan, hayvan ve araçlardan kaynaklanan tehlikeler altında ağır şartlarda yaşam mücadelesi verirken önemli sorunlar yaşamaktadır.
Son aylarda Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip ERDOĞAN başta olmak üzere pek çok siyasetçi, sanatçı, gazeteci, sosyal medya fenomeni, akademisyen, doğa ve vahşi yaşam uzmanı avcı, hayvancılıkla uğraşan vatandaşlarımız, kontrollü köpek sahipleri, vs sorunun farkına varmış sokakta başıboş köpek sürüleri olmayacağını barınaklara alınması gerektiğini belirtmiştir. Bu çalışmanın amacı köpek düşmanlığı değildir, aksine hayvan refahı kavramı ile hareket ederek öncelikle sokakta başıboş beslenen köpeklerin sağlıklı bir ortamda tutulması ve insan yaşamının ve özellikle çocukların can güvenliğinin öncelikle ele alınmasıdır.
Türkiye’de başıboş  köpekler, ciddi ancak yeterli ilgiyi görmemiş  bir sorundur. Başıboş  köpeklerin vatandaşlara ve tüm topluma verdiği zarar medya, hayvan hakları aktivistleri ve yetkililer tarafından küçültülmüş, görmezden gelinmiş ve reddedilmiştir.   Başıboş  köpek sorunu “sokak hayvanı” sorunu olarak gösterilmeye çalışılmıştır.  İnsanlara zarar vermeyen, sık sık köpekler tarafından parçalanan kediler, başıboş  köpeklerle beraber aynı statüye sahipler. “Sokak hayvanı”, “sahipsiz hayvan”, “hayvan sorunu”, “kedi sorunu” yoktur, başıboş  köpek sorunu vardır.   Köpek,  şehrin içinde insanları öldüren tek hayvandır. Kediler, insanlara zarar vermiyor, öldürmüyor; trafik kazalarına sebep olmuyor, kuduz taşıyıcı değiller. Kediler ve diğer hayvanlar mutlaka başıboş  köpeklerden ayrı tutularak değerlendirilmelidir.
Sahipsiz köpek sorununun çözümü için insanların yaşama hakkı, güvenlik hakkı, sağlık hakkı, maddi varlığını koruma hakkı gibi kamu düzeninin de gereği olan hakları koruma altına alınmalıdır. Diğer taraftan sahipsiz köpeklerin sokaklarda beslenme, sağlık, barınma ve güvenlik alanlarında büyük riskler altında ve çok ağır koşullarda yaşam mücadelesi verdikleri dikkate alınmalı ve yaşamlarını sağlıklı ve güvenli bir şekilde sürdürebilecekleri modern, teknolojik bakımevleri inşa edilerek ihtiyaçları en iyi şekilde karşılanmalıdır.
Çözüm olarak tek adres vardır o da Devletimizdir onun değerli bürokratik kadroları ve yasama organıdır. Biz burada çözümün nasıl olması gerektiği hususu üzerinde durulmasından ziyade öncelikle en temel insan hakkı olan yaşam hakkı başta olmak üzere insanların can ve mal güvenliği, çocuk hakları, ibadet özgürlüğü gibi hakların esas alınmasıdır.
Bilindiği gibi ülkemizde 2700 ün üzerinde hayvan koruma ve yaşatma besleme amaçlı dernek bulunmaktadır. Ne var ki yaşlı engelli, çocuk gibi insanların haklarını korumak için kurulmuş dernek sayısı ise maalesef 250 civarında.


Yazımı müjdeli bir haberle sonlandırmak istiyorum. Antalya’da başıboş köpekler tarafından saldırıdan kaçarken kamyon altında kalarak can veren Mahra Melin Pınar’ın babası ve annesi geçen ay içinde Güvenli Sokaklar ve Yaşam Hakkını Savunma adında bir dernek kurdu. Allah hayırlara vesile kılsın. Ülkemiz adına çok önemli bir adım. Murat Pınar ve eşi Derya Pınar hanımefendiye bu girişimlerinden dolayı teşekkür ediyor başarıları için dua ediyorum. Dernek hakkında bilgi için http://www.guvenlisokaklar.org adresini bir melek yavrumuz Mahra Melin Pınar’ın anısına bir ziyaret etmenizi tavsiye ederim.
Mehmet ALTUNTAŞ

GAZZE İÇİN GOLDENSTONE RAPORU VE MAVİ MARMARA GERÇEĞİ

GAZZE İÇİN GOLDENSTONE RAPORU VE MAVİ MARMARA GERÇEĞİ
Mavi Marmara Gemisine Sadırı (Gaza Flotilla Raid)  hadisesi nedir? diye bir soru sorulduğunda ne cevap verebilirim diye düşündüm. Gelecek kuşaklar için tarihe kayıt düşmek ve Gazze’ye yardım için yola çıkan Mavi Marmara Yardım Gemisini ve ona ve yolcularına yapılan saldırıyı çocuklarıma ve torunlarıma anlatmak isterim, bu benim vicdan borcumdur.

Mavi Marmara Gemisi


Mavi Marmara Gemisi on yıllar sonrasında tarihte hafızalara kazınan önemli sembollerden birisi olmaya aday. Bu sembol; vicdanını, aklını ve insanlığını kaybetmemiş bir grup insanın insanlık tarihine bir armağanıdır.
Her dinden ve milletten insanın içine bindiği bir gemi, bir özgürlük gemisi yola çıktığında ne olacağını tam olarak kestiremiyordu. Zalimin zulmüne itiraz eden ve açık hava hapishanesine dönüşmüş bir toprağın mazlum insanlarına el uzatan bir avuç insanın uluslararası vicdan hareketiydi bu. Sonuçta bu yolda ölmeye değil ölüme açık hava cezaevine dönüştürülmüş Gazze halkına ve çocuklara destek vermeye gittiler ama uluslararası sularda haksız biçimde öldürüldüler. Ruhlar o yolda şahadetle buluştular sonsuzluğa uzandılar. BM İnsan hakları Komisyonunun hazırladığı ve Gazze’de insan hakları ihlalleri yaşandığını tespit eden 15 Eylül 2009 tarihli Goldstone Raporu  yayınlandıktan yaklaşık sekiz ay sonra oldu olaylar hem de.
Mavi Marmara Yardım Filosuna Saldırı Olayı 8 Nisan 2010 da Amerika Birleşik Devletlerinde altı ay süren misafirliğin ardından ülkeme dönmenin huzurunu yaşadığım sırada yaşandı. O günlerde Amerikan kamuoyunun nasıl da yanıltıldığını, TV kanallarının tek taraflı yayınlarıyla Filistinlileri terörist gösterip, İsrail’in yapmış olduğu saldırıları görmezden gelmesi de ağrıma gitmişti. Amerikan halkı sanki bir kutu içerisinde hapsedilmiş bir civciv gibi, dış dünyadan haberleri gösterildiği kadarıyla görebiliyordu. Son on yılda sosyal medya gelişti artık pek çok konunun saklanması gerçekten zor. Ancak facebook, twitter ve youtube gibi sosyal medya platformlarının küresel güçler tarafından kendi lehlerine ve mazlum ülkeler aleyhine manipüle edildiği veya bu ihtimalin kuvvetli olduğu yönünde kanaatim var.
Şu husus açıktır ki, Mavi Marmara Uluslararası bir yardım organizasyonudur. 31 Mayıs 2010 tarihinde Gazze’ye insani yardım götürürken uluslararası sularda İsrail silahlı güçleri tarafından saldırıya uğradı ve yardım organizasyonuna ait gemide bulunan bir grup silahsız insan şiddet gördü ve dokuz sivil insan öldürüldü.  Komor Adalarının bayrağını taşıyan gemi içindekilerle birlikte İsrail’in Aşdod Limanına götürüldü ve orada birtakım muameleye tabi tutuldu.  İçinde Yunan, İspanyol, Türk, Müslüman, Hıristiyan ve Musevi her çeşit insan olduğuna herkes şahit oldu. Bir grup Müslüman Türkün ön plana çıkıp cesaret göstermesi sonucu şehit olmaları bu özelliğini değiştirmez.
Mavi Marmara sivil bir organizasyondur. Gönüllü olarak yola çıkan gemiye binen insanlar bu gemiye zorla bindirilmediler. Gönüllü olarak yardım organizasyonuna katılan insanlar herhangi bir devletin vatandaşı olsalar da o ülkelerden bağımsız bireylerin yer aldığı Mavi Marmara sivil bir organizasyondur. Türkiye’den hareket eden gemiye ne devlet ne de hükümet yetkilileri müdahale etmiştir. Pek çok görüşü bir arada barındıran bir Parti olan AK Parti de organizasyonu farklı değerlendirenler olsa da gemi uzaktan gözlendi. Farklı görüşler söylense de geminin hareketine karşı bir baskı gelmediği kanaatindeyim.
Mavi Marmara deyince aklıma şehitler, Bülent Yıldırım, Ebubekir Kurban, Hakan Albayrak, Furkan Doğan, Mavi Marmara Risalesinde “O güzel insanlar o güzel gemilere binip gittiler…” diyen Bülent Akyürek geliyor. Bülent ağabey Mavi Marmara Risalesini gemiye binemememsinin kefareti sayıyordu. Ya şehit Furkan Doğan’a ne demeli. Gençliğinin baharında bu vicdan gemisine binerek biz ihtiyarlamış ruhlara can verdi.
Mavi Marmara Gemisi Gazze’ye yardım götürmek için yola çıktığı tarihten 8 ay önce Gazze’de insan hakları ihlallerini ortaya seren bir rapor yayınlandı. Gladstone Raporu olarak nam salan rapor Richard Goldstone tarafından hazırlandığı için bu adı aldı. Rapor kısaca İsrail’in Gazze’de yaptığı insanlık dışı saldırıları özetliyordu. 27 Aralık 2008 tarihinde, İsrail’in dünyanın gözü önünde Gazze’ye saldırması dünya kamuoyunun büyük tepkisini çekti. BM İnsan Hakları Komisyonu, Gazze’de meydana gelen olayların araştırılması için 3 Nisan 2009 tarihinde 4 kişiden oluşan bir Araştırma Komisyonu kurdu. Komisyonun Başına Güney Afrika eski Anayasa Mahkemesi Başkanı ve Eski Yugoslavya Uluslararası Ceza Mahkemesi eski Savcısı olan Richard Goldstone getirildi. BM İnsan Hakları Konseyi İsrail’in Gazze’ye düzenlediği askeri operasyonları ‘savaş suçu’ olarak adlandıran ‘Goldstone Raporu’nu kabul etti. 47 ülkenin üye olduğu Konsey’de, İsrail aleyhine kullanılan 25 oyla İsrail’in suçlu olduğu kabul edildi. AB ülkelerinin çoğunluğu ve ABD İsrail lehine oy kullandılar. 
Rapor 2010 yılında Filistin Platformu İmar ve Dayanışma Derneği  tarafından Türkçe olarak yayınlandı. Bu eser Platformun da ilk yayını ve internet sitesinde yer almaktadır.  Yine Platformun Goldstone Raporu ve Uluslararası Hukuk adıyla raporu ve uluslar arası mevzuatın analiz edildiği bir ikinci yayını daha bulunmaktadır.
2010 yılında yaşanan insanlık dışı bir saldırı ile BM in İnsan Hakları Komisyonunca hazırlanan ve Gazze’de yaşanan saldırıların bir insan hakları ihlali sayan Raporunun ortak yanı olmaz mı diye düşündüm. BM Güvenlik Konseyinde zorda olsa alınan tüm aleyhte kararları hiçe sayan bir anlayışın hüküm sürdüğü mevcut uluslar arası düzen açısından elbette Goldstone Raporu çok önemli. Ancak şurası da açık ki ne bu Raporu önemsiz kılacak, yok sayacak yorumlara ne de aşırı kutsama yoluna gidilmelidir diye düşünüyorum.
Amacım bu yazıda hem Mavi Marmara Yardım Gemisine yapılan saldırı olayını hatırlamak, hatırlatmak ve Goldstone Raporunu da bu vesileyle tanıtmaktır. Elbette ülkemizde Mavi Marmara Davası adıyla yargı süreci işlemektedir. Süreci aşağı yukarı herkes takip ediyordur. Bu konuda iyimserim. İHH gibi uluslararası sivil toplum kuruluşları ve onlarca avukatın takip ettiği dava görülmeye devam ediyor. Saldırıyı gerçekleştirenler yaptıklarının bir insanlık suçu olduğunu kabul etmek zorunda kalacaklar. En azından uluslararası hukuku ve insan haklarını hiçe sayan zalim anlayış yaptıklarının cezasız kalmayacağını görmüş olacak.
Mavi Marmara’ya yolcu olanlara selam olsun…

Mehmet Altuntaş
7 Temmuz 2014

Başıboş köpek sorunu ve terör örgütleri

SAHİPSİZ BAŞIBOŞ KÖPEK SORUNU BİR TERÖR FAALİYETİDİR

Bunu er geç hepiniz idrak edeceksiniz ve o zaman otoyol kenarında, çocuk parklarının dibinde vs koyun sürüsü gibi başıboş köpek besleyenler de tıpkı fetöcü teröristler gibi çıktıkları deliğe geri girmeye çalışacaklar,

PKK ve Fetullahçılar niçin başıboş köpek sorununun devamını istiyorlar:

Bu sokak köpeklerini teröristlerin savunmaya başladığını fark ettik artık. Muhtemelen yeni terör finansmanı köpek maması ve benzeri sahtekarlıklardan geliyor.

Fetullahçı Cevheri Güven köpekçi derneklerle birlikte dayanışma hâlinde
Ortalığı ağaç için yakan Geziciler köpekçilerle birlikte

İngiltere’de yaşayıp Türkiye’de başıboş köpek olmasını savunan bu adamın terör örgütü PKK hakkındaki paylaşımları…

▪️#KöpekTerörü bu millete yapılan bir aşağılamadır. #BiyolojikTerör faaliyetidir.
▪️Aynı operasyon (yakala-kısırlaştır-geri bırak) 1998’de Batı’dan fonlanan “hayvan hakları” aktivistlerinin baskısıyla Hindistan’da yapıldı ve bugün yılda 20 milyon saldırı, 17.000 bin #Kuduz vakası var..
▪️Dünyada hiçbir ülkede “hayvan hakkı (animal right)” diye birşey yoktur. Hayvan refahı (animal welfare) geçerlidir.

BAŞIBOŞ KÖPEK SORUNU BİR TERÖR FAALİYETİDİR–

Bunu er geç hepiniz idrak edeceksiniz ve o zaman otoyol kenarında, çocuk parklarının dibinde vs koyun sürüsü gibi başıboş köpek besleyenler de tıpkı fetöcü teröristler gibi çıktıkları deliğe geri girmeye çalışacaklar,

Hem haberi bilerek yayın ondan sonra da çıkıp köpek düşmanı diye hedef gösterip suçu başkalarına atmaya çalışın lütfen yemezler.

PKK’nın savunucusu köpekseverler
PKK’nın savunucusu köpekseverler

Pkk nın yayın organını neden takip ediliyor aceba ve paylaşım neden belli kişiler tarafından özellikle yayılıyor.

Pkk nın yayın organını neden takip ediliyor acaba ve paylaşım neden belli kişiler tarafından özellikle yayılıyor.

Kimseye iftira atmaya kalkmayın haberi kimlerin yaydığı apaçık ortada. Şerefli @TSKGnkur iftira ve karalamaya çanak tutanlar emri kimden aldı. Haberi kim servis etti ve yaymalarını kim istedi?

Erman Paçalı PKK’nın yayın organında

Başıboş köpek sorunu Yunus Emre Altuntaş

Başıboş köpek sorunu!
YUNUS EMRE ALTUNTAŞ
13.08.2023

Geçtiğimiz günlerde Kadıköy’de yaşanan köpek saldırısını görmüşsünüzdür. Sahibinin elinden kurtulan pitbull cinsi köpek, hemen yakındaki bir başka köpeğe ve sahibine saldırdı. Saldırgan köpeğin sahibi çaresizce ayırmaya çalıştıysa da başarılı olamadı. Diğer yanda saldırıya uğrayan köpeğin sahibi bayan ise küçük köpeğinin can verişini çığlıklar atarak izledi. Tam bir saat boyunca saldırgan köpeğin dişleri arasından diğer köpeği almaya çalıştılar. Köpeğine “kızım” diye seslenen bayanın bu travmayı atlatması ne denli mümkün olur hiç bilemiyorum.

Dikkat ederseniz burada bir “hayvan hakları” sorunundan söz edemeyiz. Burada söz konusu olan bir “başıboş köpek sorunu”dur. O pitbullun sahibi, yönetmeliğin emrettiği şekilde köpeğinin tasmasını-ağızlığını taksaydı bu dramatik sahneler yaşanmayacaktı. Milletimizin diğer hayvanlarla veya sahiplenilmiş, tasmalı-ağızlıklı şekilde dolaştırılan köpeklerle sorunu yok. Yaşanan sıkıntılar tamamen “başıboş” bırakılan köpeklerden kaynaklanıyor.

Uludağ’a çıkanlar bilir; ormanın kıyısına yaklaştığınızda bir levha sizi uyarır: “Dikkat! Ayı çıkabilir!” Bu uyarıyı görünce bilirsiniz ki o civarda yaşayan ayılar var ve bu hayvanlar kendilerini veya yavrularını tehlike altında hissederse saldırganlaşabilir. Uludağ’ın ormanlık bölgeleri, yaban hayvanlarının olduğu gibi ayıların da yaşam alanı olduğu için insanlar buralarda temkinli davranmak zorunda kalıyor. Tüm bu uyarılara rağmen Bursa Uludağ’da ayı saldırısında ölen bir vatandaşımız olmadı. En azından ben duymadım.

Oysa şehir merkezlerinde, sokaklarda, caddelerde, büyük AVM’lerin önünde, üniversite kampüslerinde başıboş köpeklerin saldırısı sonucu can veren onlarca isim sayabilirim. Sadece son bir yılda, başıboş köpek saldırılarında 28 insanımız can verdi. Binlercesi yaralandı. Dağın başındaki ormana “Dikkat! Ayı çıkabilir!” yazan ilgililerin/yetkililerin şehrin göbeğindeki ölümlü başıboş köpek saldırılarına sessiz kalması akıl alır gibi değil. Üstelik bu başıboş köpek saldırılarında can verenlerin çoğunluğunu çocuklar oluşturuyor.

Başıboş köpek saldırılarından insanların yanı sıra diğer hayvanlar da zarar görüyor. Aç kalan başıboş köpekler önce kendi içlerindeki zayıf köpekleri, sonra kedileri ve nihayet besi hayvanlarını parçalıyor. Burada başıboş köpekleri suçlayacak halimiz yok. Tıpkı ayı örneğinde olduğu gibi köpeklerin de doğasında saldırganlık var. Ne kadar eğitilirse eğitilsin hayvanın içgüdüsü bir noktadan sonra ortaya çıkıveriyor. Özellikle de aç kaldığında veya strese kapıldığında! Bunun binlerce örneği var. O köpeği besleyip büyüten ve yıllarca gözü gibi bakan sahipleri bile bu durumlarda çaresiz kalıyor. Kadıköy’de yaşanan olay bunun küçük bir örneğidir. O köpek, sahibini koruduğunu düşünerek bunu yapıyor. Stres altına girince daha da saldırganlaşıyor. Doğası bu… Sahibine sorulduğunda hayretler içerisinde, “benim oğlum böyle yapmazdı” diyerek 10 yıldır gözü gibi baktığı köpeğinin yaptığı katliamı anlamaya çalışıyordu. Demek ki 10 yıl boyunca kuzu gibi davranan köpek, bir noktadan sonra içgüdüsünün izinden gidiveriyor. Olan, insanlara ve diğer hayvanlara oluyor.

Başıboş köpek sorununda aklın yolunu izlemenin vakti geldi de geçiyor. Bu hayvanların sokağa atılması, başıboş bırakılması aklın kabul edebileceği bir çözüm yolu değil. “Sokak hayvanı” diye bir şey olmaz. Ne Avrupa’da ne de dünyada böyle bir tanım yok.  Şehrin sokaklarında ayıların, yılanların, kurtların dolaşmasına nasıl izin verilmiyorsa köpeklerin de dolaşmasına izin verilemez. Bu başıboş köpeklere mama taşıyarak, haftada bir yemek artıkları vererek vicdanlarını rahatlatan tipler kendilerini kandırmayı bırakmalı. Bu insanlar sevgilerinde samimi iseler o başıboş köpekleri sahiplenmeli ve mevzuat çerçevesinde başkalarına zarar vermeyecek önlemleri almalıdır. Gerçek hayvanseverlik budur.

İşin uzmanlarına göre, üç yıl önce 10 milyon civarında olan başıboş köpek sayısı bugün itibarıyla 16 milyonu bulmuş durumda. Şehrin göbeğindeki parklar, sokaklar, AVM önleri ve üniversite kampüsleri bunlarla dolu. Şehir çöplüğü civarında bırakılan binlerce başıboş köpek gün geçtikçe çoğalıyor ve baş edilemez hale geliyor. Kısırlaştırma çok yetersiz ve her köpek bir batında ortalama altı yavru doğuruyor. Bu algoritmayla baş etmenin imkânı yok. Başıboş köpeklere iyilik yaptığını zanneden sözde hayvanseverler aslında en büyük kötülüğü bu hayvanlara yapıyor. Birileri mama satarak rant elde ediyor olabilir lakin öte yanda ülkemizin geleceği olan Mahralarımız, Sametlerimiz, Ecrinlerimiz, Receplerimiz, Mehmetlerimiz bu başıboş köpeklerin saldırısında can veriyor.

“İnsanı yaşat ki devlet yaşasın” demiş atalarımız. Bu kanlı kısır döngüye dur demenin zamanı gelmiştir. Devletimizin yarından tezi yok, yurt çapında yayılan başıboş köpekleri toplayarak isteyenlere sahiplendirmesi, kalanları da barınaklara toplaması, kapsamlı kısırlaştırma programı uygulayarak sayılarının çoğalmasını engellemesi bir zorunluluktur. Başka türlü bunun izahı yapılamaz. Hele ki çocuklarını bir hiç uğruna yitiren ailelerin sayısı arttıkça tepkiler çığ gibi büyüyecek ve şimdiye kadar olan biteni sessizce izleyenler hem madden hem manen bu çığın altında kalacaktır. Bundan kimsenin şüphesi olmasın!

https://www.dirilispostasi.com/amp/basibos-kopek-sorunu-16080835

Çankırı Valiliğine Dava Dilekçesi

KASTAMONU İDARE MAHKEMESİ’NE

YÜRÜTMENİN DURDURULMASI TALEPLİDİR

DAVACI : ………………………
ADRES : ………………
DAVALI : ÇANKIRI VALİLİĞİ
ADRES : Abdulhalik Renda Mahallesi, Ankara Caddesi, No:38 Çankırı
DAVALI : TÜRK KIZILAY DERNEĞİ ÇANKIRI ŞUBESİ
ADRES : Yeni Mahalle Taha Sok. Tayyibe Kutlu Apt. B Blok No:1/ÇANKIRI

KONU : Davalı idarenin 25.01.2024 tarihinde “Bir Pati De Sen Tut” Projemiz Hayata Geçiyor şeklinde Valilik resmi internet sitesi ve sosyal medya hesaplarında duyurduğu işleminin yürütmesinin durdurulmasına karar verilmesi talebimizdir.

AÇIKLAMALARIM
1. “Valiliğimiz himayesinde, Çankırı İl Tarım ve Orman Müdürlüğü ile 9. Bölge Müdürlüğü Çankırı Şube Müdürlüğü koordinasyonunda, Çankırı Hayvan Hastanesi ve Ankara Bölgesi Veteriner Hekimler Odası Çankırı İl Temsilciliğinin çalışmalarıyla, Türk Kızılay Çankırı Şubesine yapılacak bağışlarla yürütülecek “Bir Pati De Sen Tut” projemiz kaymakamlıklar, belediye başkanlıkları, gönüllü hayvan dostları, tüm kamu kurum kuruluşları, basın mensupları ve vatandaşlarımızın desteği ile hayata geçiriliyor.” denilerek ilgili kamu kurumları ile KIZILAY ÇANKIRI şubesi arasında bir protokol imzalandığı ve bağışların TR46 0001 0000 6900 0018 6852 75 nolu Ziraat bankası hesabına yapılması istenmiştir. Bu benim bir KIZILAY gönüllüsü olarak ziyadesiyle üzmüş bulunup 5537 sayılı Cumhurbaşkanlığı kararı KIZILAY tüzüğüne ve 5253 sayılı dernekler kanununa aykırıdır.
2. “Projenin uygulanmasıyla ilgili bir bağış kampanyası başlatılmıştır. Bağış kampanyasında bir köpeğin rehabilite gideri 2.000 TL olarak belirlenmiştir. Can dostlarımızla huzurlu bir ortamda yaşayabilmek amacıyla başlatılan kampanyada bağışlar Kızılay Çankırı Şubesi aracılığıyla gerçekleştirilecektir. Ayrıca projeye katılım sağlayan iş insanlarımız için vergi avantajı da sağlanacaktır.” şeklinde ifade ile bu bağışların köpekler için harcanacağı ve bunun da bir sosyal yardımlaşma ve dayanışma olmadığı aşikar bir şekilde belli edilmekte olup bu durum da 3294 sayılı Sosyal yardımlaşma ve dayanışmayı teşvik kanununa aykırıdır.
3. “Projenin çok önemli olduğunu düşünüyorum. Güzel sonuç almayı umut ediyorum. Bir anda bütün hayvanları kısırlaştırmamız mümkün değil. Bu bir süreç gerektiriyor. Burada önemli ayrıntı 7 günlük rehabilite. 7 günlük rehabilite sürecini, canlının insancıl bir şekilde yakalanıp kısırlaştırıldıktan sonra aşılarını tamamlayıp sağlığına kavuşana kadar geçen zaman olarak ifade edebiliriz. Bu sebeple yüzlerce canlıyı bir anda alıp kısırlaştırmayacağız. Çünkü onları sağlıklarına kavuşturup geri bırakacağız. Bu yüzden bu işe uzun soluklu bakıyoruz. Çankırı’daki sokak hayvanları için, birlikte yaşadığımız can dostlarımız için güvenli bir ortam oluşturacağız. Aynı şekilde çocuklarımız ve vatandaşlarımız içinde huzurlu bir yaşam şehri oluşturacağımıza inanıyorum.” şeklinde bir açıklama yazılmış olup sokak hayvanlarının (tabir hukuki olarak yanlış olup hukukta sahipsiz başıboş köpek olarak geçmektedir) ve sahipsiz başıboş köpeklerin sorumluluğunun ilgili Valilik il ilçe belediyelerinin müselsilen sorumlu olduğuna dair bir çok Danıştay kararı da mevcuttur. 7 gün sonra tekrar sokaklara bırakılacağı , ve kişilerin ve toplumun köpekler ile yaşamaya zorlandığı aşikar olduğu ve bunun insan hayati ve çevreye vereceği zarar ve olumsuzluklar göz ardı edilmektedir. Üzerimizde toplumsal bir deney mi yapılmak istenmektedir.
4. Türkiye Cumhuriyeti Anasayası’nın 12’inci maddesine göre; Herkes, kişiliğine bağlı, dokunulmaz, devredilmez, vazgeçilmez temel hak ve hürriyetlere sahiptir.Temel hak ve hürriyetler, kişinin topluma, ailesine ve diğer kişilere karşı ödev ve sorumluluklarını da ihtiva eder.
5. Türkiye Cumhuriyeti Anasayası’nın 17’uncu maddesine göre; Herkes, yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir. Tıbbi zorunluluklar ve kanunda yazılı haller dışında, kişinin vücut bütünlüğüne dokunulamaz; rızası olmadan bilimsel ve tıbbi deneylere tabi tutulamaz. Kimseye işkence ve eziyet yapılamaz; kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi tutulamaz.
6. Türkiye Cumhuriyeti Anasayası’nın 19’inci maddesine göre; Herkes, kişi hürriyeti ve güvenliğine sahiptir.
7. Türkiye Cumhuriyeti Anasayası’nın 23’inci maddesine göre; Herkes, yerleşme ve seyahat hürriyetine sahiptir. Yerleşme hürriyeti, suç işlenmesini önlemek, sosyal ve ekonomik gelişmeyi sağlamak, sağlıklı ve düzenli kentleşmeyi gerçekleştirmek ve kamu mallarını korumak; Seyahat hürriyeti, suç soruşturma ve kovuşturması sebebiyle ve suç işlenmesini önlemek; Amaçlarıyla kanunla sınırlanabilir.
8. Türkiye Cumhuriyeti Anasayası’nın 36’inci maddesine göre; Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir. Hiçbir mahkeme, görev ve yetkisi içindeki davaya bakmaktan kaçınamaz.
9. Davalı idare tarafından tesis edilen işlem ile Anayasanın kişilere verdiği hak ve hürriyetlere engel olunmaktadır. TESİS EDİLEN İŞLEMDE ÜÇÜNCÜ KİŞİLER BAKIMINDAN DA TELAFİSİ GÜÇ VE İMKANSIZ ZARARLAR ORTAYA ÇIKACAĞI AÇIKTIR. Dolayısıyla dava konusu idari işlemin uygulanması halinde telafisi imkansız zararlara neden olabileceği açıktır. Bu nedenle davalı idarenin 25/01/2024 tarih ve “Bir Pati De Sen Tut” isimli projenin yapılması yönünde tesis edilen işlemin kendim, ailem ve hatta 3.kişiler açısından TELAFİSİ İMKANSIZ ZARARLARA NEDEN OLACAĞI açıktır.
10. Bu doğrultuda Sayın Mahkemenizden 2577 sayılı yasanın 27/2. maddesinde öngörülen, idari işlemin uygulanması halinde telafisi güç veya imkansız zararların doğması ve idari işlemin açıkça hukuka aykırı olması şartlarının birlikte gerçekleştiği açıkça ortada olduğundan yürütmenin durdurulması istemimin kabulüne karar verilmesini talep etmek zorunluluğum hasıl olmuştur.
SONUÇ ve İSTEM :Yukarıda arz ve izah edilen ve Sayın Mahkemenizce re’sen göz önünde tutulacak nedenler dahilinde, davalı idarenin, 25.01.2024 tarihinde “Bir Pati De Sen Tut” Projemiz diye ilan edilen işleminin YÜRÜTMESİNİN DURDURULMASINA karar verilmesini saygılarımla arz ve talep ederiz.

Mehdilik hakkında

Bu akademik çalışma, “mehdilik” konusuyla alakalı zihinleri berraklaştırıcı bilgiler içeriyor…
Çalışmadan önemli başlıklar…👇
▪️Hidâyete eren, hidâyete vesile olan, doğru yolu bulan, hak yola giren, yol göstermek veya tarif etmek gibi anlamlara gelen mehdî, dinî ıstılahta, kendisinden önce, zulüm ve haksızlıkların sardığı yeryüzünü adaletle dolduracak kimse demektir. Bu anlamıyla mehdî daha çok bir kurtarıcı olarak görülmektedir. Bu kavram yerine Yahûdîlik ve Hıristiyanlıkta kullanılan kelime, Mesîh’tir. Muhtelif dinlerde dünyanın sonuna doğru gelmesi beklenen kurtarıcının Yahûdîlik ve Hıristiyanlıktaki adı Mesîh’tir. Yahûdîlere göre de beklenen Mesîh henüz gelmemiştir.
▪️Kur’an-ı Kerim’de hidâyet kökünden türeyen fiil ve isim kalıbında birçok kelime bulunmakla birlikte mehdî kelimesi yer almamaktadır.
▪️Mehdî/ kurtarıcı lider tasavvuru, daha çok umudu kırılmış ve kendisini çaresizlik zindanında hisseden bireylerde ve toplumlarda gözlenmektedir. Dolayısıyla bu inancın sadece İslâm’a ait veya İslâm’la başlamış bir inanış olmadığını, birçok din ve anlayışta görülen bu algının genel olarak SIKINTIYA DÜŞMÜŞ DİN/MEZHEP MÜNTESİPLERİNİ KURTARMAK İÇİN GELMESİ BEKLENEN KUTSAL BİR KURTARICI MOTİFİNİ OLUŞTURDUĞU unutulmamalıdır.
▪️Sosyo-kültürel boyutta mehdîlik algısının ortaya çıkış ve gelişim süreci, bize bu olgunun aslen ESKİ İNANIŞLARDA VAR OLAN YAYGIN BİR KURTARICI KABULÜNÜN SONRADAN İLÂHÎ DİNLERİN İDDİALARI ARASINA SOKULDUĞUnu, insanlık tarihinin başından beri süregelen İYİ VE KÖTÜ MÜCADELESİNİN BU ŞEKİLDE İYİNİN LEHİNE SON BULACAĞI DÜŞÜNCESİNE GÖTÜRDÜĞÜnü göstermektedir. Diğer bir ifadeyle burada CÂRÎ KÜLTÜRÜN RİVÂYET KÜLTÜRÜNÜ ETKİLEMESİ söz konusu olmuştur.
▪️Tarihten günümüze kadar toplumlar nezdindeki mehdî algısının çıkış nedenleriyle ilgili gözlemler üst üste konulduğunda, İNSANLARIN HAKSIZLIĞA UĞRADIKLARINDA, ACİZ VE ÇARESİZ KALDIKLARINDA BÖYLE BİR BEKLEYİŞ İÇİNE GİRDİKLERİ anlaşılmaktadır. Bir başka ifadeyle MEHDÎ TELÂKKİSİ, HER TOPLUMDA YANKI BULAN BİR SIĞINMA MEKANİZMASIDIR. Mevcut durumlarında ideal mutluluğu bulamadıklarına inanan insanlar özellikle sosyal şartların bozulup zulmün arttığı dönemlerde bir KURTARICI BEKLENTİSİne girmiş daha sonra da BU BEKLENTİ DİNÎ BİR İNANIŞA BÜRÜNEREK MEHDÎ İNANCI ŞEKLİNDE ORTAYA ÇIKMIŞTIR.
▪️Nitekim dinlerin çoğunda insanlığın maddî ve manevî sıkıntılarını sona erdirecek, içtimaî ve dinî hayatı ideal olgunluğa ulaştıracak bir otoritenin er geç geleceği inancı olagelmiştir. Mehdî kavramının kökleri ve gelişmesi konusunda bu inancın her dinin kendi içinde, kendi tarihî, psikolojik ve sosyolojik şartlarına göre doğup geliştiği anlaşılmaktadır. Bu anlamda Mehdî, farklı kültür ve dinlere göre dünya tarihinin sonunda (âhir zaman) Tanrı tarafından yeryüzüne gönderilecek ve yeryüzünü hâkimiyetine alacak bir hükümdar, insanlara doğru yolu gösterecek bir peygamber, dinî bir lider veya Hinduizm’de olduğu gibi bir tanrıdır.
▪️Kavramın içeriğindeki âhir zaman, hükümdarlık, dini yenileme, kurtarıcılık gibi ana özellikleri değişmemekle birlikte içinde bulunduğu dinin karakterine göre ayrıntılarda farklılıklar görülmekte, bu kavramı ifade eden kelimeler de dinlere ve kültürlere göre değişebilmektedir.
▪️İlkel dinlerde olduğu gibi BÜYÜK DİNLERDE DE GÖRÜLEN MEHDÎ İNANCI, TARİHTEN GÜNÜMÜZE BAZI DİNÎ-SİYÂSÎ HAREKETLERİN GÜÇ KAYNAĞINI DA OLUŞTURMUŞTUR. Tarih boyunca sosyal sarsıntılara ve zulme maruz kalan toplumların bir moral kaynağı olarak benimsedikleri anlaşılan ileride gelecek bir mehdî/ kurtarıcı telâkkisi hakkında İslâm tarihinde değişik görüşlerin ortaya atıldığı görülmektedir. Keza İslâm dünyasında konunun ortaya çıkması, Peygamber sonrası yönetimi devralan halifelerden itibaren siyâsî, sosyal kargaşalara, bunların iç savaşlara da dönüşen, siyâsî ve psikolojik tezahürlerine rastlanmaktadır.
▪️Daha önce muhtelif mehdî tasavvurlarına sahip çeşitli dinlere mensup insanların da katkısıyla inananlar, ilerleyen zamanlarda söz konusu kargaşa ve sosyal/ zihnî sarsıntı ortamında “yeni müslümanlar”ın “eski bilgiler”i ışığında bir umut uğruna bu inanca yönelmeye başlamışlardır. İlk dönemlerde yakın bir zamanı hedefleyen ve hatta muayyen şahıslara yönelen ancak bir türlü karşılık bulmayan bu beklenti, zaman geçtikçe daha bir sistematize edilmiş ve fakat gittikçe ötelenmek ve böylece süreç içerisinde âhir zamana terkedilmek durumunda kalınmıştır. Haliyle bu da İNSANLARIN ZULME KARŞI EYLEME GEÇMESİNİ ENGELLEMİŞ, KİTLELERİ MEHDÎYİ BEKLEMEYE İTMİŞ, ZULMÜ MEHDÎ DIŞINDA BİRİNİN YOK EDEMEYECEĞİ DÜŞÜNCESİNİ ZİHİNLERE YERLEŞTİRMİŞ VE MÜSLÜMANLARI ÇÖZÜMSÜZLÜĞE SÜRÜKLEMİŞTİR. Mamafih mehdî inancı, dinî deliller açısından sübut bulmamasının ötesinde İslâm tarihinin akışında birçok olumsuzluğun kaynağı da olmuştur. SİYÂSÎ İKTİDARA GÖZ DİKEN PEK ÇOK KİMSE MEHDÎ OLDUĞU İDDİASIYLA ORTAYA ÇIKARAK MÜSLÜMANLARIN SOSYAL BİRLİĞİNİ PARÇALAMIŞ VE SAVAŞLARA YOL AÇMIŞTIR.
▪️Kadim dönemlerde sömürülen zayıf toplumların bir çeşit beklentisi olan mehdî inancı, modern toplumlar için de bir motivasyon vesilesi olmuş ve son bir kaç yüzyıl içinde KENDİSİNİN MEHDÎ OLDUĞUNU SÖYLEYEN VEYA İMA EDEN BİRÇOK İSİM PEYDA OLMUŞTUR. Hatta bunlardan bazıları daha sonra kendilerine vahiy geldiği iddiasıyla peygamberliklerini iddia etmiş ve müstakil bir din haline bile gelmişlerdir.
▪️Mehdî inancının menşei ile müslümanlar arasında ortaya çıkışını şu sebeplere bağlamak mümkün gibi gözükmektedir. Artık dönem ve bölgeye göre bunlardan hangisinin ne kadar etkili olduğunun tespiti ayrı bir konudur. Kaldı ki bunların kümülatif etkisi de göz ardı edilmemelidir:
▪️a. Mehdî telâkkisi her toplumda yankı bulan bir SIĞINMA MEKANİZMASIDIR. Sosyal şartların bozulup zulmün arttığı dönemlerde halk bir KURTARICI BEKLENTİSİ içine girmiş, daha sonra BU BEKLENTİ DİNÎ BİR İNANCA BÜRÜNEREK MEHDÎ İNANCI ŞEKLİNDE ORTAYA ÇIKMIŞTIR.
▪️b. MEHDÎ ANLAYIŞI YAHÛDÎLİK, HIRİSTİYANLIK VE MANİHEİZM GİBİ FARKLI DİNLERE AİT BİR İNANÇ OLUP Kâ’b elAhbâr (v.32/652) ile Vehb b. Münebbih (v.114/732) tarafından Peygamber’e atfedilen RİVÂYETLER YOLUYLA MÜSLÜMANLAR ARASINDA YAYILMIŞTIR. Mehdî kelimesinin Mesîhin Arapçaya tercümesi olması da bunun kanıtını teşkil etmektedir.
▪️Hicri birinci yüzyılda başlayan fitneler ve savaşlar sebebiyle kaos yaşayan ve karamsarlığa düşen Müslümanların daha önce Yahûdî ve Hıristiyanların umut bağladığı kurtarıcı inancını, bilgi ve kültür iletişimi sonunda benimsedikleri ve kültürlerine sindirerek dinsel bir nitelik verdikleri, KİMİ AYETLERİ BU KÜLTÜREL PERSPEKTİFTEN YORUMLAYARAK VE HADİS FORMUNDA SESLENDİREREK KİTAP EHLİ GİBİ BİR DECCÂL, MEHDÎ VE MESÎH EDEBİYATI GELİŞTİRDİKLERİ, ortak söylem ve benzerliklerden anlaşılmaktadır.
▪️c. MEHDÎLİK, iktidar mücadelesinde yenilgiye uğrayan veya mevcut iktidarını güçlü kılmak isteyen siyâsî zümreler tarafından ortaya atılmış, önce aşırı Şîa (Galiyye), ardından mutedil Şîa ve Sünnîler tarafından İslâm dinine mal edilmiş SİYÂSÎ KÖKENLİ BİR İNANÇTIR.
(“Siyasi iktidarı bir türlü ele geçiremeyen muhalif gruplar ise iktidar ümitlerini canlı tutmak için kurtarıcı mehdi inancını icat etmişlerdir.” Yusuf Şevki Yavuz)
▪️Şîî düşüncesinden etkilendiği kabul edilen TASAVVUF EHLİNİN MEHDÎ İNANCINI BENİMSEMESİ ise bu akidenin müslümanların çoğunluğu arasında yayılmasına zemin hazırlamıştır.
İsnâaşerîyye Şîası ile Sünnîlerce de benimsenen bu görüşler; rasyonel ve reel bilgilere aykırı bulunmuş, Yahûdîlik, Hıristiyanlık ve Maniheizm’e ait inancın yansımaları olarak kabul edilmiş, kanıt diye gösterilen âyetler konuyla alâkasız, hadisler ise zayıf veya uydurma olarak değerlendirilmiş, mehdînin kimliği, soyu, nitelikleri hususunda nakledilen bilgilerin çelişkili olması ve her mezhebin kendi mehdîsini icat etmesi bunun kanıtları arasında gösterilmiştir.
▪️Buna göre MEHDÎLİK MESELESİ, NE DİNİN ASLINDAN NE DE FÜRUUNDAN BİR HUSUSTUR. Aksine sosyo-kültürel dayanakları olan insanlık tarihinin ortak mitik fenomenlerinden biridir. Kabulü ve reddi ayrıcalık sağlamadığı gibi tamamen zannî (tartışmalı) zayıf rivâyetlere dayandığı için sıradan bir kanaati ifade etmenin ötesine de geçemez.
İslâm düşüncesine uydurma rivâyetler ve Peygamber’in otoritesi üzerinden sokulmaya çalışan mehdîlik (kurtarıcı) algısı bu bağlamda İTİKÂDÎ DEĞİL İNSANÎ VE SOSYO-POLİTİK BİR KABULDÜR.
▪️Hadis külliyatının bir kısmında ve farklı şekillerde yer alan sened, râvî ve metin açısından problemli olan bu kabulü Peygamber döneminden günümüze İslâm inanç ilkeleri arasında var olarak göstermek tartışmalı bir konudur. Bu şekilde bir fikri yaygınlaştırmanın aklını kullanan ve değişikliğe önce kendi nefsinden başlayarak TOPLUMU DÖNÜŞTÜRMEYİ HEDEF ALAN MÜSLÜMAN BEKLENTİSİNDEN UZAK OLDUĞUnu belirtmek gerekir.
▪️Kaldı ki Peygamber dini tam anlamıyla tebliğ ve teybin ettiyse gelen mehdî ne yapacaktır? İslâm dininin sarsılmaz ana kaynağı Kur’an bu konuyu neden hiç değerlendirmemiştir? Din tamamlanmış, sorumluluk insana verilmişse mehdînin kabulü, sorumluluğu bir yerde ortadan kaldıracak mıdır? Mehdîye inanmayıp tâbi olmayan Müslümanların hali ne olacaktır? Nisa Suresi 136. ayette iman esasları sayılıp bunların inkârı ise küfür olarak tanımlanmışken Kur’an’da hiç geçmeyen bu hususu reddetmek küfürle, kabul etmek imanla tanımlanabilinir mi? Bu ve buna benzer sorular mehdîlik fenomenini bir inanç ilkesiymiş gibi savunan ekoller tarafından cevabı verilmesi gereken sorular olarak durmaktadır.
▪️Şîa Düşüncesinde Mehdî İnancı
Şîa, imâmet sorununu her şeyden önce dinî bir mesele olarak görür ve SİYÂSETİ DE DİNDEN BİR CÜZ SAYAR. Akabinde meselenin fıkhî, felsefî ve kelâmî, kısaca nazarî boyutlarını ele alır. Bu çerçevede siyâsî konularda beşerî vâkıaya nispeten daha bağlı kalan Sünnîlerin tersine Helenistik ve başta eski Pers/ Fars kültürü olmak üzere doğu siyâset geleneklerinden unsurlar alarak hareket eden ŞÎA, İMÂMETİN TANRI’NIN NASLA BELİRLEDİĞİ, PEYGAMBERİN TAYİN ETTİĞİ EHL-İ BEYTE MENSUP BİR KİŞİNİN (İMÂM) UHDESİNDE OLDUĞUNU VURGULAR. İmâmın gâib olması sorununu “mümessil (Ayetullah)” yoluyla çözüp süreci mehdîlikle kapatan Şîa’ya göre, her birisi Tanrı’yla irtibatlı olduğundan dinî ve dünyevî otorite, imâmların elinde bulunmalıdır.
Onlara göre Hakîkat-ı Muhammedî, On Dört Ma’sûm tarafından temsil edilir ve bunlar Nûr’ul-Envâr’dır. Sürekli Tanrı’ya bağlı olan imâmlar ve temsilcileri (ulemâ), söz konusu ilâhî özelliklerinden dolayı aynı zamanda bir “RUHBAN SINIFI” da oluştururlar.
Başka bir ifadeyle Şîa’da Peygamber (s) ailesinden; dinî alanda ıslahat yapacak ve dünyada adaleti tesis edecek olan mehdînin geleceğine inanma Sünnîliğin aksine başlangıçtan beri yaygın ve aslî inançlardan birini teşkil etmiştir.
▪️İlerleyen zamanda Sünnî toplum içerisinde de genel bir kabul gördüğü malumdur. MEHDÎLİK ALGISININ SÜNNÎ DİNÎ CEMAAT VE GRUPLAR TARAFINDAN DA BENİMSENMESİ, bu derece yaygınlaşmasının önemli nedenlerinden biri olmuştur. Bu gruplar, öncelikle kendi dinî liderlerini ‘mehdî’, ‘zamanın kutbu’, ‘bediüzzaman’, ‘asrın müceddidi’, ‘gavs’, ‘hazret’ veya ‘kâinat imâmı’ gibi unvanlarla tanımlarlar. Onlarda liderlerini yegâne dinî otorite görme isteği ve beklentileri vardır. Tabiî olarak kendi dinî gruplarının liderinin otoritesini kabul etmeleri, onların grup içerisindeki aidiyet motivasyonunu arttıran, gruba bağlılığını perçinleyen bir unsur olarak karşımıza çıkmaktadır.
▪️Mehdî inancının Şîa itikâdının kilit taşlarından biri olmasını, tarihsel süreçte yaşadıkları hayal kırıklıkları ve maruz kaldıkları baskılarla yakından alakalı görmek mümkündür. Burada tarih boyunca sosyal sıkıntıların ve bunalımların yaşandığı dönemlerin bir kurtarıcı fikrini ön plana çıkardığını vurgulamak gerektir. Hüseyin’in (r) Kerbelâ’da öldürülmesiyle başlayan bunalım sürecinin Şîa açısından da benzer motifler taşıdığı muhakkaktır. Bu yüzden ŞÎÎLİKTEKİ MEHDÎ ALGISI, EMEVÎ VE ABBÂSÎ İDARELERİNE KARŞI GİRİŞİLEN İKTİDAR MÜCADELELERİNDE YAŞANAN BAŞARISIZLIK VE HAYAL KIRIKLIKLARININ BİR SONUCU OLDUĞU anlaşılmaktadır.
▪️Şîa’da oluşan mehdî inancının ortaya çıkışında ESKİ İRAN KÜLTÜRÜ DE GÖZ ARDI EDİLEMEZ DERECEDE BİR ETKİYE SAHİPTİR. O kültürden gelen en önemli etki hiç şüphesiz, İslâm’dan önce yaklaşık bin yıllık bir süreyle İRANLILARIN DİNİ OLAN ZERDÜŞTLÜKTEKİ KURTARICI DÜŞÜNCESİdir. Zira Zerdüşt, bir kurtarıcının geleceğini ve onun emri altında ışık güçlerinin tam bir zafer kazanacağını söylerdi. İşte Şîa da, baskılara karşı çaresiz kalan Zerdüştî ve Mazdekî gibi geçmiş bazı topluluklardakine benzer şekilde UMUTLARINI, GERİ GELECEĞİNİ BEKLEDİKLERİ (RİC’AT) BİR KURTARICIYA, YANİ MEHDÎ’YE BAĞLAMIŞLARDI. Üstelik bu ric’at efsanesini temellendirmek için YIĞINLA APOKALİPTİK RİVÂYET DE ÜRETMİŞLERDİR. Nitekim zamanla sayısı artan İranlı mühtedilerin arzularını yansıtan bir dizi rivâyetin İmâmî literatürde yer bulabildiği malumdur. IX. yüzyıl İran’ındaki HADİSÇİLER İSE, MEHDÎCİ RİVÂYETLERİN İMÂMÎ KÜLLİYAT İÇERİSİNDE KABUL GÖRMESİNDE ANAHTAR ROL OYNADILAR.
▪️Kıyâmetin kopmasından önce müslümanları içinde bulundukları kötü durumdan kurtaracak bir mehdî çıkacaktır ve bu da “Sâhibüzzamân” olarak da anılan On İkinci İmâm Muhammed b. Hasan el-Mehdî’dir. Babasının vefatından (260/874) sonra insanlardan gizlenen Muhammed el-Mehdî ölmemiştir. Deccâl’in ortaya çıkışının ardından Mekke’de zuhûr edip iktidarı ele geçirecek, zalimleri cezalandırıp adaleti hâkim kılacak, İlâhî emirlere itaat edilmesini sağlayacak ve müslüman olmayanları öldürecektir. İsnâaşerîyye anlayışına göre Kur’an’da kırktan fazla sûrenin 100’den çok âyetinde Muhammed b. Hasan’ın mehdî olarak geleceğine işaret edilmiş ve Peygamber’e ulaşan rivâyetlerde ilgili âyetlerin bu anlamı içerdiği belirtilmiştir.
Rüşdünü idrâk etmemiş bir çocuk olduğu belirtilen MUHAMMED B. HASAN’IN ON İKİ ASIRDAN BERİDİR YAŞAMAKTA OLMASI VE ORTAYA ÇIKACAĞI ZAMANA KADAR YAŞAYACAĞI İDDİASININ BİLİMSEL YÖNDEN TUTARSIZ OLDUĞU açıktır. Allah’ın vazettiği tabiat kanunlarını bu kişi için geçersiz kıldığına dair herhangi bir dinî veya aklî gerekçenin bulunmadığı malumdur. Eğer Allah, salih bir kulu vasıtasıyla zulmün kaldırılıp insanlar arasında adaletin hâkim kılınmasına yardım edecekse, bir çocuğu asırlarca yaşatması yerine bu değişimin vuku bulacağı zamanda murat edeceği bir kişi vasıtasıyla bunu gerçekleştirmesi daha makuldür. Sonuçta insanların aldatılmasına ve dolayısıyla fitneye sebep teşkil eden bu tür telâkkilerin yanlışlığı ortadadır. Kaldı ki MEHDÎ’NİN HÜSEYİN VEYA HASAN’IN SOYUNDAN ÇIKACAĞI İDDİASI DA SOYLA ÖVÜNMEYİ ÖN PLANA ÇIKARAN CÂHİLÎ DÜŞÜNCELERİ ÇAĞRIŞTIRDIĞI açıktır.
▪️Aliya İzzetbegovic’in (v.1424/2003) dediği gibi şunu iyi bilmeliyiz: “Mehdi bizim tembelliğimizin adıdır.” İzzetbegovic, bunu şöyle ifade ediyor:
“İslamî toplum insanî ve doğal kaynaklarının seferber edilmesi için üzerine görev almalı ve kendine tedbirlerle çalışmayı ve hareketliliği (canlılığı) teşvik etmelidir. İslamî toplumun hayatta kalması, güçlü veya zayıf olması, çalışma ve mücadele kanununa bağlıdır ve diğer toplumlarınki ile aynıdır ve bu manada bizim toplumumuz Allah indinde herhangi bir imtiyaza sahip değildir.
Bizim açık düşünce psikolojimizden iki şeyi ortadan kaldırmak gerekir: Mucizeye inanç ve başkalarının yardımı. İnsanların çalışma ve bilgi sonucunda ürettikleri mucizeler dışında mucize yoktur. Düşmanları mucizevî yolla kovacak, fakirliği ortadan kaldıracak, refah ve aydınlığı (eğitimi) ekecek herhangi bir mehdi yoktur. Mehdi bizim tembelliğimizin adıdır veya sıkıntılar ve sorunların ağırlığı imkânlar ve mücadele vasıtalarla kıyaslanamayacak derecede büyük olduğunda, güçsüzlüğümüzden büyüyen yalancı bir umuttur.”

Kaynak: https://www.sosyalarastirmalar.com/articles/the-dilemma-between-scientific-studies-regarding-belief-of-mehdi-savior-andthe-peoples-traditional-faith-its-effects-and.pdf

Gazzede Yaşanan Zulme Sessiz Kalmayanlar

Gazze’de Yaşanan Zulme Sessiz Kalmayanlar
Gazze’de herkesin gözü önünde canlı biçimde yaşanan ve hepimizin çaresizce seyrettiği insanlık dramını tarif etmek imkânsız. Osmanlı Devletinin parçalanarak toprakları işgalci emperyalist güçler tarafından bölünüp kukla devletler kurulduğundan bu yana yaklaşık 75 yıldır Ortadoğu’da ve dünyada huzur kalmadı. Batılılar tarafından Ortadoğu olarak tanımlanan bölgede özellikle Filistin’de birinci dünya savaşından bu yana büyük bir zulüm hatta soykırım yaşanıyor. Sorunun adı belli: İsrail Sorunu. Nazilerin yaptıklarını bu gün de yapanları eleştirmeyi nefret suçu olarak görenler Gazze’de Siyonist İsrail’in yaptığı soykırımı görmezden gelenler olsa da Dünya’nın vicdanlı insanları da bulunmaktadır. Gazze’de yaşanan katliamı protesto eden ve Filistinliler’e destek için yüzbinlerce vicdan sahibinin İstanbul’da, Ankara’da, Londra’da, Stockholm’de, Kopenhag’da, Madrid’de, Paris’te protestolarına şahit olduk. Umut verdi bize insanlık onuru adına ışık yaktı. Tıpkı 21 yaşında Gazze’de İsrail buldozerinin altında kalarak can veren Rachel Corrie, dedesi ve babası İsrail generali olan barış aktivisti Miko Peled ve ailesini holokostta kaybetmiş bireysel protestocu aktivist Yael Kahn gibi.
Gazze insanlık için son sınavı
Gelecek nesillerimiz, I. ve II. Dünya Savaşlarının ardından kurulan dünya sisteminin nasıl yerle bir olduğunu artık insan haklarından demokrasiden bahsetmenin anlamsızlaştığını yeni bir dünya düzeninin kurulacağından habersiz kalmayacaklar. Bir yanda Siyonizm ve onun makinası ırkçı İsrail yönetimi bir ur gibi Ortadoğu’da batılı sömürgecilerin son temsilcisi ABD ve onun destekçileri AB, İngiltere, Almanya ve Fransa’nın tavırları bir yanda insanlık onuru ve haysiyeti. Ademin çocukları Kabil Habil’i öldürürken onları seyreden kimse yoktu şimdi hepimiz katliamı seyrediyoruz. Belki dua ediyoruz, İsrail firmalarını ve onlarla işbirlikçi markaları şirketleri ve ürünlerini elimizden geldiğince boykot ediyoruz veya imkânlarımız çerçevesinde maddi yardımlarda bulunuyoruz. Bunlar bir nebze içimizi rahatlatsa da yetersiz kalıyoruz elbette. Bir Rachel Corrie gibi buldozerin önüne çıkıp can veremiyoruz. Bir Miko Peled gibi gerçekleri anlatamıyoruz. Gazzeli savaşçılar canlarını vererek direniyor, masum çocuklar insanlar can veriyor. Bir tane bina bırakmayan zalimler hastaneleri bombalıyor atom bombası atmayı düşündüklerini söyleyenler fosfor bombalarını sıradanlaştırıyor. Artık soykırım, holokost, apartheid kelimeleri bile yetersiz kalıyor acı manzarayı anlatmak için. Sırpların Serebrenitza’da gerçekleştirdiği soykırımı ve insanlık suçlarını uluslararası Lahey Ceza Mahkemesinde yargılarken birden Irak’ta, Afganistan’da, Suriye’de Yemen’de milyonlarca insanın, çocuğun öldürüldüğü işkence edildiği günleri yaşadık. Daha kötüsü olur mu diye insnlık düşünmeye fırsat bulamadan daha kötüsü yaşanıyor halen. Bir buçuk aydır dünyanın gözü önünde insanlık katlediliyor. Açık hava hapishanesinde yaşamaya mahkumiyeti bile çok görülüp yıllardır bombalanan Gazze şimdi tamamen yok ediliyor. İnsanımsı varlıklar bize höykürerek hayvanlarla mücadele ettiklerini, nefsi müdafaa masalları ile dünyanın tüm şer güçleri uçak gemileri askerleri silahları ile bu zulme ortak oluyor.

Dünya bir milat yaşıyor.
İsrail’in zulmüne karşı çıkanlar arasında Yahudiler de bulunuyor. Nazi Almanyası’nda ailelerini kaybeden Yahudiler, İsrail’in Filistinlilere yaptığı soykırımı kınayarak, İsrail yönetimini eleştiriyor. Bunlardan biri de Yael Kahn.

Linkini 1 nolu dipnotta paylaştığım adreste izleyeceğiniz videoda Nazi zulmünden dolayı ailesini holokostta kaybetmiş Yael Kahn adlı Yahudi bir kadın göğsüne taktığı afişte İsrail’in Gazze’de yaptıklarının Nazi zulmü olduğunu ve soykırım olduğunu söylüyor, alman polisi de kadını nefret suçu işlediği gerekçesi ile O’nu gözaltına alıyor. Ne ilginç zamanları yaşıyoruz. “Yahudilerin böyle bir insanlık suçunu işlediğini söylemek değil sizin bunu ifade etmemi protesto etmemi engellemeniz asıl nefret suçudur” diyor.

Yukarıdaki Fotoğraf açıklaması: Londra’da İngiliz vatandaşı bir yahudi olan Yael Kahn adlı bir kadın ailesini holokostta kaybetmiş, elinde Filistin bayrağı ile İsrail’i protesto ediyor.

Bugün yaşananlar bir dönüm noktası. Bugün yaşananlarla ilgili çocuklarınız, torunlarınız ve sizden sonra gelen nesilleriniz bugün kimi desteklediğinizi soracaklar. Bugün onlara bir utanç mı yoksa bir onur mu bırakacağınızla ilgili bir karar günü. Dini, milliyeti ve soyu ne olursa olsun, insan bugün gelecek nesillerini bir utançtan kurtarıp kurtarmamaya karar veriyor. Bugün bu soykırımın mı yoksa Filistin’in mi yanında olduğunuzu önce çocuklarınız, sonra da torunlarınız soracak. Bu videoda yaşananlar nefret suçunda derinlik algımızı altüst eden bir diyalog yaşanıyor. Muhtemelen bu yazıda bunları ifade etmemizi de nefret suçu sayardı batılı medeniyetsizler.

İsrail Sorununu anlatan ve işgale direnen sembol isimlerden ikisine yer vererek yazımı tamamlamak istiyorum. Bu isimlerden ilki Amerikalı kadın aktivist Rachel Corrie diğeri de İsrailli barış aktivisti ve Generalin Oğlu kitabının yazarı Miko Peled.

Rachel Corrie’nin İsrail Zulmüne Karşı Direnişi Efsane Oldu

Son olarak çocuklarımıza 16 Mart 2003 te Filistin’de İsrail Buldozerinin önünde durup ölüme giden Rachel Corrie isimli yiğit bir kadını da tanıtmamız gerekir.
10 Nisan 1979 doğumlu Rachel Amerikalı bir barış aktivisti idi. Asıl adı Rachel Aliene Corrie (d. 10 Nisan 1979 – ö. 16 Mart 2003) ISM (International Solidarity Movement-Uluslararası Dayanışma Örgütü) gönüllüsü Amerikalı bir barış aktivistidir.

Gazze Şeridi’nin güneyinde Refah’ta İsrail Savunma Kuvvetlerine (İSK) bağlı zırhlı bir buldozer tarafından öldürülmüştür. Gazze’deyken İsrail Ordusu’nun Filistinlilerin evlerinin yıkılmasına şiddet dışı eylemlerle engel olmaya çalışan ISM aktivistleriyle tanıştı. Gazze’ye geleli henüz iki ay olmamıştı ki, 16 Mart 2003 tarihinde iki İsrail buldozerine karşı 8 ISM aktivistinin 3 saatlik direnişi sonrasında öldürüldü. Ölümü öncesinde üzerinde parlak, fosforlu, turuncu bir yelek vardı ve megafon kullanıyordu. Öldürüldüğü esnada Filistin’deyken tanıştığı dostu eczacı Samir Nasrallah’ın ailesinin evini yıkmaya çalışan İsrail buldozerinin karşısında duruyordu. Buldozer tarafından iki kez çiğnendi ve parçalanarak hayatını kaybetti. Zalimler bilerek yaptılar ancak kaza dediler hiç utanmadan.

Amerika’dan gelen barış gönüllüsü Rachel Corrie, Flisitinli çocuklar için Gazze’ye gitti ve orada zulme karşı direnirken 24 yaşında hayatını kaybetti. Rachel Corrie’nin 1989’da daha 10 yaşında ilkokuldan mezun olurken yaptığı konuşmayı da 1 nolu linkten izlemenizi öneririm.
Dünya böyle işte, bir yanda zalim ve caniler bir yanda Habil misali mazlumlar ve mazlumların yanında saf tutanlar diğer yanda kardeş katili Kabil misali insanlık suçunu işleyen ve sessiz kalarak destek vererek zalimlerden yana olanlar.

Miko PELED Generalin Oğlu

Miko PELED Generalin Oğlu


Bir diğer aktivist ise Filistinlilerin haklı davasına canı gönülden destek veren İsrail vatandaşı da olan Miko Peled. Generalin Oğlu ve Adaletsizlik kitaplarının yazarı Miko Peled, 1961’de Kudüs’te tanınmış bir Siyonist ailede dünyaya geldi. Dedesi İsrail Bağımsızlık Bildirgesi’ni imzalayan 40 kişiden birisiydi. Babası Matti Peled, 1948 İsrail Bağımsızlık Savaşı’nda savaşmış, 1967’de İsrail’in Gazze’yi, Golan Tepelerini, Sina’yı ve Batı Şeria’yı işgali ile sonuçlanan Altı Gün Savaşı’nda general olarak görev yapmıştır. General Peled, yaşamının ilerleyen dönemlerinde banş eylemcisi oldu ve FKO (PLO) ile İsrail diyaloğunun lider bir savunucusu oldu. Miko Peled’in Generalin Oğlu kitabı Türkçeye de çevrilerek 2022 yılında yayınlandı.
2016’da Ankara’da bizzat dinlediğimde çok etkilenmiştim. İsrailli yazar ve aktivist Miko Peled, ülkesinin Filistin’e karşı tutumunu en çok eleştiren isimlerden biri.. Peled, Filistinlilere bomba yağdıran İsrail’in terör devletini olduğunu ifade etmekten çekinmiyor. Bahsedilen video için 3 numaralı dipnottaki adrese müracaat ediniz.

Miko PELED Generalin Oğlu Kitabının yazarı


Kudüs’te dünyaya gelen Miko Peled son derece politik bir ortamda büyüdü. Genç bir vatansever olan Peled, İsrail Savunma Güçlerindeki Özel Kuvvetler Komando Birliği için gönüllü oldu, daha sonra pişmanlık duymaya başladı. 1997’de Kudüs’teki yeğeni Smadar’ın (12 yaşında) ölümü, intikam yoluyla değil, anlayış yoluyla adalete başvuran bir adamın olağanüstü, kişisel öyküsünün başlangıç noktasıydı yüreğini değiştiren bir anlayış ve onu barış yanlısı bir aktivist hayatına açtı.
İsrail, Japonya ve Amerika’da eğitim gören Peled, İsrail ve Filistin arasında barışı sağlamaya, İsrail’in ayrım duvarını yıkmaya ve İsrail ve Filistinlilere eşit haklan savunmaya adamış bir yazar. Amerika Birleşik Devletleri ve başka ülkelerde üniversitelerde dersler vermiş ve çok sayıda radyo programında yer almış bir konuşmacıdır. Şu an BAU International University Washington, DC’de öğretim üyeliği yapmaktadır.

Miko Peled

Notlar:
1)https://www.instagram.com/reel/CzUAjbQr7uF/?igshid=MTc4MmM1YmI2Ng%3D%3D

-https://www.ahaber.com.tr/video/gundem-videolari/yahudi-kadindan-katil-israile-tepki-ingiliz-polisi-tepki-gosteren-kadini-gozaltina-aldi/amp

2)https://youtu.be/JPh4LAlfQis?si=TEl1SB2g3nkoKhOm
3)https://www.sabah.com.tr/video/turkiye/israilli-yazar-miko-peled-a-habere-konustu-israil-teror-devletidir-dedi