TÜRKİYE TARİHİNE KARA BİR LEKE 28 ŞUBAT POSTMODERN DARBESİ

Öne çıkan

Devlet ile Vatandaşı arasında bir sözleşme olan Anayasanın büyük bölümü insan haklarının korunmasına ayrılmış olup Devletlerin en temel vazifesi hak ve özgürlüklerin korunması ve geliştirilmesidir. Vatandaşları arasında ayrımcı uygulama yapmaması da bu temel görevin bir gereğidir. Milli iradeye dayanmayan güçlerin bizzat veya baskısı ile Devleti oluşturan Yasama Yürütme ve Yargı organları zaman zaman devre dışı bırakıldığı darbe süreçleri ile ülkemiz meclisi, hükümeti ve yargısı ipotek altına alarak devre dışı bırakılmıştır. Malum olduğu üzere 1960 yılında yapılan darbesi, 12 Eylül Askeri Darbesi ve 28 Şubat Post Modern Darbesi ile ülkemizde hem demokrasi akamete uğratılmış hem de insan hakları ihlalleri hat safhaya ulaşmıştır.  1960 ve 1982 Askeri Darbeleri ile Anayasa lağvedilmiş, Milli İrade hiçe sayılmıştır. Yine 28 Şubat Post-modern Darbesi ile Milli irade hiçe sayılarak insan haklarına aykırı uygulamalar yapılmış ve algı operasyonları ile Milletimizin bir kısmı diğer kısmı ile düşman haline getirilmeye çalışılmıştır.
2016 yılı 15 Temmuz gecesi ve 16 Temmuz günü milletçe yaşamış olduğumuz emperyalist güç odaklarının desteği ile hain FETÖ Darbe girişimi Cumhurbaşkanımız ve Başkomutanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın “Halkın gücü üzerinde başka bir güç tanımam.” diyerek milletimizi darbecilere karşı durmak üzere hava meydanlarına ve meydanlara çağrısı üzerine milletimizin basireti ve cesareti ile darbe girişimi bastırılmıştır.
Uluslararası emperyalist güçleri, Türkiye’yi iç karışıklığa sürüklemek, milletin birlik ve beraberliğini parçalamak için desteklediğini Silahlı Kuvvetler içerisinde yuvalanan FETÖ mensuplarını harekete geçirerek ülkemizde bir darbe girişiminde daha bulunmuş ve 15 Temmuz darbe girişimine direnen 251 vatandaşımız şehit, 2 bin 734 vatandaşımız da yaralanarak gazi olmuştu. Bu insanlık dışı darbe teşebbüsü temel insan haklarının en önemlisi olan yaşama hakkını da ortadan kaldıran bir vahamete ulaşmıştır. Halkına ihanet eden darbeciler, elinde yalnızca bayrağıyla ihanete karşı duran sivillerin hayat hakkını acımasızca ellerinden almaktan kaçınmamışlardır. Başta TBMM olmak üzere pek çok kamu kurumunu bombalamış, ülkemizi milyarlarca lira zarara uğratmışlardır.
28 Şubat 15 Temmuz Bağlantısı
Şunu açıkça ifade etmek gerekir ki; 28 Şubat Post-modern darbesi de halkımız tarafından engellenebilseydi, darbeye destek veren tüm güçler kısa sürede yargılanabilseydi 15 Temmuz gecesi yaşanan hain FETÖ Darbe girişimi yaşanmayabilirdi.  O yüzden 28 Şubat Post-modern darbesinin tüm mağdurları ve hukuksuzluklarının bir kısmı giderilmiş olsa da halen Darbenin faillerinin tamamen yargılanması tamamlanmadığı sürece 15 Temmuz FETÖ darbe girişimi gibi darbe teşebbüslerinin önü tamamen kesilmeyecektir.
15 Temmuz darbe girişiminden sonra FETÖ üyelerine yönelik operasyonlarda ortaya çıkan somut bilgilere göre bu kararları veren yargıçların büyük çoğunluğu ya FETÖ üyesi olmaktan tutuklanmış ya da tutuklanmamak için yurtdışına kaçmıştır. Ayrıca bizzat Gülen’in 28 Şubat’ın jakobenlerini desteklemek için Refah-Yol Hükümetini hedef alarak söylediği “Beceremediniz, artık bırakın” ifadesinin dönemin darbeci medyası tarafından manşetlere ve ekranlara taşınması da sürecin ittifaklarını göstermesi açısından somut bir veridir. 28 Şubat darbesi Jakoben antidemokratik ve hukuksuzluğu ilke edinmiş kesimlerle işbirliği yapan FETÖ üyeleri tarafından örtülü şekilde belirli bir uyum içinde gerçekleştirilen bir darbedir. Hedefinde ise dindar ve muhafazakâr insanların varoluşsal değerleri vardır.
Bu ülke üzerinde emelleri olan darbeciler bütün bu yaşananlardan sonra yeni darbe stratejileri ve yöntemleri geliştirdiler. Darbeciler milleti bir arada tutan değerler yıpratılmadan ve sadece siyasete değil bütün kurumlara duyulan toplumsal güven yıkılmadan bu ülkede istedikleri hedeflere ulaşamayacaklarını düşündüler. Bu yüzden yeni dinamikler ve aktörler devreye sokularak başka bir yöntemle yapılacak 28 Şubat darbesi planlandı ve adım adım uygulandı. Öncelikle belirtmek gerekir ki 28 Şubat ilk bakışta göründüğü gibi sadece toplumun bir kesimine (dindarlara) karşı değil top-yekûn bu millete karşı yapılmıştır. Çünkü amaçlanan nihai hedef toplumu kutuplara ayırarak çatıştırmak ve oluşan kaos sonucu ülkeyi tamamen ele geçirmektir.
28 Şubat darbesinin hedeflerinden biri de o dönemde kendilerini darbenin faili zanneden yargı, medya, üniversiteler, sendikalar, meslek odaları ve ordudur. Bu kurumların hepsi millete karşı olan bir sürecin parçası olarak kendilerine duyulan toplumsal güveni kaybettiler. Darbeyi planlayanların istediği tam olarak buydu. Ama darbecilerin asıl kayıpları bu değildi. Dindar olanları tasfiye ettiklerinde yerine kendinden olanları yerleştirerek kadrolaşmalarını gerçekleştireceklerini sanıyorlardı. Hiç de öyle olmadı. Bütün kurumlarda boşalan kadrolar adeta bukalemun gibi renk değiştirebilen FETÖ yandaşlarınca dolduruldu. Acaba Çevik Bir, bin yıl sürmesini planladığı darbesinin geleceğini FETÖ’cülerin yuvalandığı bir orduya emanet etmeyi planlamış mıydı?
Yine 28 Şubat Döneminde FETÖ elebaşının 28 Şubat’ın başaktörlerinden birisi olan Çevik BİR’e yazdığı utanç verici mektubuyla “tüm okullarını ne zaman istenirse devretmeye hazırız” demesi yine FETÖ ile 28 Şubat arasındaki ve 15 Temmuz FETÖ darbe girişimi arasındaki bağlantı için önemli bir işarettir.
21 yıldır 28 Şubat hukuksuzluğu sürmektedir.
28 Şubat Post Modern Darbe’nin üzerinden tam 25 yıl geçti. Darbenin baş aktörlerinden de olan dönemin generallerinden biri “gerekirse bin yıl sürecek” diyerek ifade ettiği 28 Şubat Post Modern Darbesi; ülkemizin sosyal, kültürel, eğitim, ekonomik ve siyasi hayatına ağır bedeller ödetmiştir. Milletimizin hafızasında acı ve silinmez insanlık dışı izleri hâlâ devam etmektedir.
Kadınların başörtüsü olduğu için okullara sokulmadığı, dinini vecibelerini yerine getirmek isteyen insanların adeta kamusal alandan silindiği, var olan toplumsal düzeni korku ve tehlike mantığına endeksleyen kararların kâğıda döküldüğü günün adıdır 28 Şubat. Türkiye’nin yakın tarihine kara bir leke düşüren 28 Şubat Post-modern darbesi, küresel şer odaklarının Anadolu topraklarında her şeyden önce İslam’ı ve Müslümanlığı boğarak ülkenin yönetimini dizayn etme çabasının ürünüydü. Askerî vesayetin toplum iradesini ipotek altına aldığı süreçte halkın oylarıyla işbaşına gelen Necmettin Erbakan, Başbakanlık koltuğundan indirildi.
28 Şubat Post-modern darbesini yaşayan toplum medyada manipülasyon ve dezenformasyon içeren haberlerle halkın algısı biçimlendirilmeye çalışıldı, psikolojik harp taktikleri bir bir uygulandı. Sincan’da tanklar yürütülerek antidemokratik biçimde, irtica bahanesiyle Refahyol Hükümeti silahlı güçler tarafından istifaya zorlandı, milyonlarca insan fişlendi, yerinden yurdundan edildi. Başörtülü kadınların okuması, çalışması engellendi. İşten atılanlar, sürgün edilenler, işkenceye uğrayanlar, cezaevlerine konulanlar oldu. Siyasi, sosyal ve ekonomik boyutlarını da içinde barındıran bu darbe milyonlarca insanı mağdur etti, derin izler bıraktı. 28 Şubat Post-modern darbesinin bu yıl 25 inci yılı. Yıllar içinde birçok mağduriyet giderildi ama darbenin etkisi hâlâ devam ediyor. Bu etkinin bir boyutu da cezaevlerinde yaşanıyor. 28 Şubat mahkumları denilen, 90’lı yıllarda cezaevine konulan yüzlerce mahkum bulunuyor. Darbenin 25 inci yıldönümünde 28 Şubat’ın cezaevindeki mağdurları “Bu son 28 Şubat olsun!” diyorlar. Sayıları azalmış olsa da halen mağdur durumda cezaevlerinde hapis yatmaktadırlar. Hatta bazıları kendilerini mahkum eden FETÖ cü hakimlerle aynı cezaevinde kalmaktadırlar.
28 Şubat Yargı Kararları İptal edilmelidir.
Post-modern Darbe olan 28 Şubat döneminde algı operasyonları ile bağımsız yargıya yakışmayacak şekilde anti demokratik güç odaklarından brifing alan bir takım yargıç ve savcılar 15 Temmuz Hain FETÖ Darbe girişimi sonrası FETÖ üyesi olmakla yargılanmış ve mahkum olmuşlardır. Bu sebeple 25 inci yıldönümünde lanetle andığımız 28 Şubat 1997 tarihinde başlayan 28 Şubat Post-modern darbe sürecinde işkence ve kötü muamele gören, haksız yargı kararlarıyla kamudan ihraç edilen kamu görevlileri ve mahkum edilen siviller için yeniden yargılanma yolu açılmalıdır. Bu yolun açılabilmesi için öncelikle halen hapiste olan mazlumların yeniden yargılanabilmesi için bir kanun maddesi ile Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru hakkı tanınmalıdır.
28 Şubat mağdurlarının dosyaları yeniden incelenip adaletin tesisi için çok geç de olsa bir adım atılmalıdır.
28 Şubat 2022
Mehmet Altuntaş

Yayımlayan => https://www.kayserianahaber.com/mehmetaltuntankaleminden-darbelervensanhaklarhlalleri-_d16650.html

https://www.kayserianahaber.com/mehmetaltuntankaleminden-darbelervensanhaklarhlalleri-_d16650.html

TİHEK Başkanı Arslan, ‘postmodern darbenin’ insan hakları ihlallerini anlattı

TİHEK Başkanı Arslan, “Bu süreçte dinin görünür alanlarda bulunması menedildi. ‘Özel hayatta kimsenin dinini yaşamasına engel olmayız ama kamusal hayata dini görünürlükleriyle çıkamaz’ gibi bir yaklaşım öne çıkarıldı.” dedi.
Aybüke İnal Kamacı |
28.02.2021

TİHEK Başkanı Arslan, ‘postmodern darbenin’ insan hakları ihlallerini anlattı

Fotoğraf: Süleyman Arslan/AA Ankara

Avukatlık yaptığı yıllarda orta öğretimde başörtüsü yasağının kaldırılması için etkin çalışmalar yürüten ve başörtüsüne özgürlük yolunu açan ilk Danıştay kararına vesile olan Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu (TİHEK) Başkanı Süleyman Arslan, “postmodern darbe”nin 24. yılı dolayısıyla AA muhabirine açıklamalarda bulundu.

Arslan, Refahyol Hükümeti’nin başarılı icraatlarıyla ön plana çıktığı bir dönemde kamuoyunda irtica ve laiklik sendromu oluşturulduğunu anımsatarak, Müslüm Gündüz, Fadime Şahin, Ali Kalkancı senaryolarıyla halkın dindar insanlardan soğumasına neden olabilecek ve bunun arkasında iktidarın olduğu hissini uyandıracak çalışmalar yürütüldüğünü söyledi.

Bu süreçte dindar insanların fişlendiğini, görevlerinden uzaklaştırıldığını, ekonomik ve ticari faaliyetlerinin engellenmeye çalışıldığını hatırlatan Arslan, özellikle Milli Eğitim Bakanlığında görev yapan başörtülü öğretmenler hakkında “kılık kıyafet kanununa” uymadıkları gerekçesiyle disiplin işlemleri yapıldığını, daha sonra “çalıştıkları kurumun huzur ve sükununu bozdukları” gerekçesiyle memuriyetten çıkarıldıklarını anlattı.

Bunun, laikliğe sahip çıkarak götürülmeye çalışılan bir proje olduğunu ancak laikliğin, toplumu dinden uzaklaştırmak şeklinde uygulanmaya çalışıldığını dile getiren Arslan, şunları kaydetti:

“Laikliği aslında kimsenin taktığı yoktu. O, darbecilerin sadece bahanesi oldu. Toplumu dinden arındırma, uzaklaştırma projesine dönüşmüş oldu. Bu süreçte dinin görünür alanlarda bulunması menedildi. İşte ‘özel hayatta kimsenin dinini yaşamasına engel olmayız ama kamusal hayata dini görünürlükleriyle çıkamaz’ gibi bir yaklaşım öne çıkarıldı. Bu, tabii insan hakları açısından kabul edilebilir bir şey değil.

Bizim kanunumuzda devletin laik olduğu tanımlanmıştır ama toplum laik olarak tanımlanmamıştır. Toplum laik değil, demokratik toplumdur. Demokratik toplum, herkesin inançlarını özgürce, hürce yaşadığı toplumdur. Dolayısıyla toplumu laikleştirme projesi altında siz, insanları dinden uzaklaştırmaya çalıştığınız zaman bu aslında din ve vicdan hürriyetine vurulmuş en büyük darbedir.”

“İnsan hakları savunucuları iyi bir sınav veremedi”
Bu durumun demokrasiyi zarara uğrattığını ve toplumda devlet-millet çatışması yaşanmaya başladığını ifade eden Arslan, insan hakları savunucularının da bu noktada iyi bir sınav veremediğine dikkati çekti. Arslan, dindarlara yönelik postmodern darbe yapıldığı için insan hakları kurumları, sendikaları ve örgütlerinin de demokratik davranamadığını ve darbecilerle iş birliği yaptığını aktardı.

Arslan, “28 Şubat süreciyle eğitim hakları ihlal edildi, din ve vicdan hürriyeti ihlalleri oldukça fazla oldu. Vatandaşların, kamu hizmetlerine girme hakları engellendi. Ayrımcılık yasağı ihlalleri çok fazlaydı. Toplantı ve dernek kurma özgürlüğü ortadan kaldırıldı, onlara müdahaleler oldu ve tabii bu süreç devam ederken halkın seçme ve seçilme hakları da ihlal edildi.” diye konuştu.

İlerleyen dönemde, halkın seçim zamanında iradesini ortaya koyduğunu anlatan Arslan, böylece yeni bir hükümetin ortaya çıktığını ve özgürlükçü bir yaklaşımla 28 Şubat’ta alınan kararların ortadan kaldırıldığını vurguladı.

“Türkiye’nin insan hakları alanında kendine geldiği dönemleri görüyoruz”
Arslan, 2012’de Türkiye İnsan Hakları Kurumu ve Kamu Denetçiliği Kurumunun kurulduğunu, Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru hakkının getirildiğini, bunların, Türkiye’nin insan hakları mücadelesinde önemli bir kazanım olarak ortaya çıktığını belirtti.

Şu anda yargıda reform çalışmaları yapıldığını ve gelecek hafta Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, İnsan Hakları Eylem Planı’nı açıklayacağını hatırlatan Arslan, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Türkiye’nin insan hakları alanında kendine geldiği dönemleri görüyoruz. Bu nasıl oldu? Devlet ve millet kaynaşmasıyla oldu. Devlet ve millet artık enerjisini kendi içinde tüketmek değil, o birlik ve beraberlik ruhuyla ülkemizi çağdaş, muasır medeniyet seviyesinin çok üstüne çıkarmaya çalışıyor. Tabii bu süreç zaman içerisinde yine akamete uğratılmaya çalışıldı. Mesela 15 Temmuz hain darbe girişimi de bunlardan birisiydi ama bütün bunlara rağmen biz, ülke olarak içeride birliği, beraberliği sağladığımız için bütün terör örgütlerine karşı mücadelelerimizde başarılı olduk, başarılı oluyoruz.”

Öte yandan Arslan, 1960 darbesinin sonuçlarını ortadan kaldırmak için kurulan “27 Mayıs 1960 Askeri Darbe Mağdurlarının Zararlarının Tazmini Amacıyla Kurulan Komisyon” uygulamasını anımsatarak, bunun benzerinin 28 Şubat mağdurları için de hayata geçirilmesi gerektiğini ifade etti

Kaynak: https://www.aa.com.tr/tr/28-subat/tihek-baskani-arslan-postmodern-darbenin-insan-haklari-ihlallerini-anlatti/2159674

Cumhurbaşkanı: At izi it izine karıştı – Yeni Şafak 2016

Cumhurbaşkanı: At izi it izine karıştı
Cumhurbaşkanı Erdoğan, FETÖ ile mücadelede bazı kişilerce sergilenen yanlış tutumu eleştirdi. “Ben bir şey atayım da tutar’ diyenler var” ifadelerini kullanan Cumhurbaşkanı, “At izi it izine karışmış vaziyette. Bu tür şeylerden uzak kalmak lazım” görüşünü dile getirdi.
Haber Merkezi 07 Eylül 2016, 11:35 Yeni Şafak

FETÖ ile mücadele konusunda değerlendirmede bulunan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, bazı iddiaların ortaya atılmasının yanlış olduğunu söyledi.
“FETÖ’den ihraç edilenleri kriptolar seçti, asıl kriptolar ise hale görevde” iddiaları sorulan Cumhurbaşkanı, “Bunu söyleyenler kendilerine göre doğru da söyleyebilirler. Ama şu var ki at izi, it izine karışmış vaziyette. ‘Ben bir şey atayım da nasılsa tutar’ diyenler var. Bazıları böyle yapıyor. Bunlar doğru şeyler değil. Bu tür yanlışlıklardan uzak durmak lazım” diye konuştu.
Cumhurbaşkanı, bazı suçlamalarla tutuklanan birtakım kişilerin işle hiç akalası olmadığını da belirterek, “O insana yaftayı yapıştırıyorlar” dedi.

https://www.yenisafak.com/gundem/cumhurbaskani-at-izi-it-izine-karisti-2526756

Yorum: At izini it izine karıştıranlar 28 Şubat Darbesi ile 15 Temmuz Darbe girişiminin arkasında olan karanlık güçlerdir

https://www.ahaber.com.tr/gundem/2016/09/07/erdogan-at-izi-it-izine-karistihttps://www.ahaber.com.tr/gundem/2016/09/07/erdogan-at-izi-it-izine-karisti

http://haberler.com/erdogan-uyardi-hukumet-harekete-gecti-at-izi-it-8773018-haberi/http://haberler.com/erdogan-uyardi-hukumet-harekete-gecti-at-izi-it-8773018-haberi/

https://www.sondakika.com/haber/haber-erdogan-su-an-bildiklerimi-soylemeyecegim-ama-8992497/https://www.sondakika.com/haber/haber-erdogan-su-an-bildiklerimi-soylemeyecegim-ama-8992497/

“At izi, it izine karıştı” sözünü Reis ne için demiş?

Gonca Yayınevi’nin FETÖ operasyonlarında basılarak yayınlarına el konması üzerine Hasan Başpehlivan’ın konuyu 40 yıllık arkadaşı olan Cumhurbaşkanı’na iletiyor. Çin gezisinde olan Cumhurbaşkanı ise o meşhur söylemi dile getiriyor…

Yakın zamanda “At izi, it izine karıştı” Söylemi ile ülkede yapılan OHAL ve Fetö operasyonlarında haksız kişilerinde mağdur edildiğine vurgu yapan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın o sözü neden söylediği ortaya çıktı.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın 40 yıllık arkadaşı olan Hasan Başpehlivan ‘ın yaşadığı mağduriyet ibretlik nedeni ile Reis’i aradığı ifade edildi.

Geçmiş dönemlerde Fetö’ cülerin Gonca Yayınları adı altında bir şirket kurduğunu söyleyen Başpehlivan bu şirketi mahkeme kararıyla çok zaman önce kapatıldığını dile getirdi.

Başpehlivan:

“Fetö, operasyonu olunca polisler bizim dükkanı kapatmaya geldiler. Polislere baskın anında durumu izah ettik. Mahkeme kararlarını gösterdik. Ama polisler mahkeme kararını dinlemediler. Avukatlarımızın devreye girmeleri üzerine kapatmayı bir müddet ertelettik” dedi.

Başpehlivan daha sonra:

“Polis baskını olduğu gün bir arkadaşım vasıtasıyla Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ a ulaştım. Kendisi de o gün uçaktaymış, Çin’e seyahat ediyormuş. Mağduriyetimizi dile getirdim. O da sağ olsun bizimle ilgilendi” dedi.

Çin gezisi dönüşü ise Cumhurbaşkanı uçakta gazetecileri yaptığı açıklamada:

“Bu olay sonrası Cumhurbaşkanı Erdoğan Fetö operasyonu kapsamında At izi, iti izine karışmasın” dedi.

https://www-netgaste-com.cdn.ampproject.org/v/s/www.netgaste.com/amp/haber/2512622/at-izi-it-izine-karisti-sozunu-reis-ne-icin-demist-izine-karisti-sozunu-reis-ne-icin-demishttps://www-netgaste-com.cdn.ampproject.org/v/s/www.netgaste.com/amp/haber/2512622/at-izi-it-izine-karisti-sozunu-reis-ne-icin-demis?amp_js_v=a6&amp_gsa=1&usqp=mq331AQKKAFQArABIIACAw%3D%3D#aoh=16289200114370&referrer=https%3A%2F%2Fwww.google.com&amp_tf=%251%24s%20alan%C4%B1ndan&ampshare=https%3A%2F%2Fwww.netgaste.com%2Fhaber%2F2512622%2Fat-izi-it-izine-karisti-sozunu-reis-ne-icin-demishttps://www-netgaste-com.cdn.ampproject.org/v/s/www.netgaste.com/amp/haber/2512622/at-izi-it-izine-karisti-sozunu-reis-ne-icin-demis?amp_js_v=a6&amp_gsa=1&usqp=mq331AQKKAFQArABIIACAw%3D%3D#aoh=16289200114370&referrer=https%3A%2F%2Fwww.google.com&amp_tf=%251%24s%20alan%C4%B1ndan&ampshare=https%3A%2F%2Fwww.netgaste.com%2Fhaber%2F2512622%2Fat-izi-it-izine-karisti-sozunu-reis-ne-icin-demis

POSTMODERN DARBE:28 ŞUBAT

Emine İlyas / 28 Şubat Öğrenci Derneği Genel Başkanı / 04 Mart 2021, Perşembe

28 Şubat Öğrenci Derneği Genel Başkanı Emine İlyas ”28 Şubat Öğrenci Derneği, 2017 yılında 28 Şubat döneminde öğrenciyken eğitim ve çalışma hayatlarına haksız bir biçimde son verilen kadınlar tarafından kurulmuştur. Darbe döneminin hayatlara nasıl dokunduğunu bilen ve Anadolu’nun çeşitli yerlerinden devrin aktörleriyle kurulan Dernek, hak arama mücadelesine devam etmektedir. 28 şubat’ı unutmamak ve unutturmamak misyonuyla 41 il temsilcileri ile geniş bir yelpazede çalışmalarını sürdürmektedir” dedi.

POSTMODERN DARBE:28 ŞUBAT

Sahipsiz olan memleketin batması haktır;

Sen sâhip olursan bu vatan batmayacaktır.

Feryadı bırak, kendine gel, çünkü zaman dar…

Uğraş ki: telâfi edecek bunca zarar var.

Feryâd ile kurtulması me’mûl ise haykır!

Yok, yok! Hele azmindeki zincirleri bir kır!

‘İş bitti… Sebatın sonu yoktur! ‘ deme, yılma.

Ey millet-i merhume, sakın ye’se kapılma.

Mehmet Akif Ersoy

28 Şubat 1997’de Türkiye

Millî mücadele yıllarında milletimize bu dizelerle seslenilen ve direnişe davet edilen günlerin üzerinden yıllar geçerken darbeci zihniyetin egemen olduğu sözüm ona çok partili dönemlerde mücadelelerle geçen yıllar sonrasında milletimiz hür iradesiyle Necmettin Erbakan liderliğinde meşru bir iktidarı yönetime getirmişti.

Milletin refahı için her şeyin yoluna girmeye başladığının düşüncesinin var olduğu zamanlarda ekonomi, sanayi, eğitim, dış politika vb. alanlarda birbiri ardına hamleler yapılırken ve yeryüzü mazlumlarına ümit ışığı olacak D-8 kuruluşu Müslüman coğrafyalarda gönüllere bir cemre gibi düşmüşken çıkarları bozulan çeteler, sözde çağdaşlık, ilericilik ve irtica kelimeleriyle millet iradesini boğmak için gün saymaya başlamıştı. Medya, karanlık odaklarla bir olup imam hatip liseleri ve başörtüsü üzerinden yeni bir senaryo uygulamaya çalışıyordu. 27 Mayıs ve 1980 darbelerinin olumsuz etkileri daha toplumdan silinmemişken asker, yargı ve medya üçgeninde her yolu denemekten geri durmayan karanlık güçler, sahte şeyh Müslüm Gündüz ile Fadime Şahin, Ali Kalkancı gibi kukla isimler üzerinden kirli senaryolar üretiyorken daha önce hiç ortalıkta görülmemiş, meczup kılıklarıyla ellerinde asayla gezen sözde dervişler hemen her köşe başında arka fon olarak adeta belirmeye başlamıştı. Her gün yeni bir komplo, tiyatral bir şekilde icra edilirken Demokles’in kılıcı gibi askerin namlusunu milletin üzerine yönelterek tüm imkânlarıyla seferber olmuş bir sözde elit millete kan kusturmak üzere işportacısından öğrencisine, işvereninden çalışanına kadar her kesimden insanı devlet içerisinde Batı Çalışma Grubu adı altında ihdas ettikleri bir örgütle ve hukuk dışı yollarla en temel inanç hürriyetlerini gerçekleştirdikleri gerekçesiyle fişlemeye başladılar. Kendi halinde bir dindarlığa sahip toplumu, post modern bir algı operasyonuyla paletlerin ve postalların altında ezmek için kendi icat ettikleri tablo eşliğinde Sincan’da tanklar harekete geçirilmiş, millet iradesi ve Meclis, tahakküm altına alınmak istenerek kirli oyunun bir perdesi tamamlanmıştır.

Gizli Ellerin Sufle Ettiği Replikler

15 Temmuz darbe girişimini yapmaya çalışanlar 28 Şubat sürecinde gerçekleştirilenler karşısında âdeta tanklara selam duracak vaziyetteydiler. İhanet, millet iradesine yönelik olduktan sonra 15 Temmuz’da FETÖ şebekesinin yürüttüğü tanklar ile Sincan’da harekete geçirilen tanklar arasındaki ortaklığı görememek büyük bir dalalet olsa gerek. 28 Şubat’ın en zor süreçlerinde yüzüne masum kisvesi geçirmiş malum örgüt elebaşının “Beceremediniz.” diyerek meşru iktidarı hedef alıp askere selam çakması unutulmaz repliklerindendir. Gizli ellerin sufle ettiği replikler bütün darbe süreçlerinde olduğu gibi 28 Şubat sürecinde de sahneye konulmuştu.

Günün sonunda Sincan’da tankların hareketinin üzerinden çok fazla zaman geçmeden medya marifetiyle milletin her gün duymaktan usandığı, o dönemlerde gerçekten kimin güvenliğini sağladığı epey tartışmalı Milli Güvenlik Kurulu kararları, meşru hükümete dikte edilmeye başlanmıştı. Bağımsız olması gereken sözde ilerici ve çağdaş yargıç çevreleri ise her gün askerden brifing alarak iktidarın nasıl hizaya getirileceği konusunda aydınlanıyorlardı. Çok uzun süren Milli Güvenlik Kurul Toplantısı sonucunda imza edilmesi dahi tartışmalı kararlar sonucunda dini hassasiyetleri olan tüm kesimler hedef tahtasına oturtulmuş, “1000 YIL SÜRECEK” diye manşetlerden verdirilen haksızlık, baskı, zulümlere karşı mücadeleyle ve çilelerle geçecek acı dolu yıllar başlamıştı.

Kamusal Alan Tabiri İcat Edildi

28 Şubat 1997′ de MGK kararları ile tüm inananlar çok ağır mağduriyetler yaşadı. Toplumun her kesiminde baş örtmek, namaz kılmak, oruç tutmak, gümüş yüzük takmak, hatta mevlitli düğün yapmaya kadar uydurulan suçlar sebebiyle insanlar fişlendi. Fişlenenler eğer böyle bir yaşantıya devam ediyorsa askeri hiçbir alanda görevine devam edemedi ve bunun için “kamusal alan” tabiri icad edilerek kamusal alanda bu sözde kurallara uymadığı söylenen birçok memurun işine son verildi. Doktor, öğretmen, akademisyen ayrımı yapılmadan adeta bir kıyım yaşandı. Üniversitelerde başörtüsü ile eğitimine devam etmek isteyenlere uyarı, kınama, uzaklaştırma cezaları verilerek eğitimlerine son verilirken imam hatip liselerinde okuyanlara katsayı uygulandı ve bu durum tüm meslek liselerine üniversiteye girişte büyük engel oluşturup meslek liselerinin işlevi bitirilmiş oldu. Okullar neredeyse kapanma noktasına gelirken bunun sonucunda Türkiye’nin sanayi alnında gelişimi için önem arz eden ara elemanlar da istenilen şekilde yetişemez oldu. Katsayı adaletsizliği sonucunda tıp fakültesinde okunabilecek puanlarla gençler ancak edebiyat fakültesine girebiliyorken bir kısım öğrenci de İmam hatip liselerini bırakıp diğer liselere geçiş yapmak zorunda kaldı. Başörtülü olanlar imam hatip liselerine dahi devam edemiyorken bazı kız öğrenciler, bu yasak nedeniyle liseyi de okuyamadı. Bazı öğrenciler imkân bulabilirlerse vatanlarından uzaklara yurt dışında başka üniversitelere gitmek durumunda kaldı. Bunu yaşayan, şahit olan tüm Müslümanlar 28 Şubat darbesinin hem şahidi hem de bir biçimde mağdurudur. Genci, yaşlısı, başörtülü başörtüsüz hatta insan haklarına saygısı olan her kesimden insanlar bile. Ülkemizde yaşanılan bu acı süreç haksızlıklara karşı olan ve adalet duygusu bulunan herkesi maalesef ki mağdur etti. Milletimizin hem maddi hem de manevi anlamda geleceğine ipotek konulmuş ve birçok hayat karartılmıştı.

Girmeden tefrika bir millete düşman giremez

Toplu vurdukça yürekler onu top sindiremez

Mehmet Akif Ersoy

Anadolu İnsanının İrfanıyla Aşılan Darbe

Anadolu insanının irfanıyla ve gelecek öngörüsüyle insanımız bu karanlık günlerde “saçlarından sürünerek okulundan atılan, hayallerinden koparılan inançlı çocukların yanında durdu. Ve Başörtüsü özgürlüğü için Türkiye çapında “Başörtüsü İçin Elele” gibi meşru eylemler yaptı. Bazı illerde İnsanlar meşru taleplerini dile getirmek için yaptıkları bu ve benzeri eylemlerde haksız yere gözaltına alındı. Hak ve özgürlüklerin iadesi için hukuk yolları sonuna kadar kullanıldı ama bunlar hiçbir zaman kamuya zarar veren eylemlere dönüşmedi. Bu insanlar her zaman vicdanlarıyla hareket ettiler. Onları terörize etmek isteyen çevrelere fırsat vermediler. Toplumsal birliktelik her şeyin önünde tutuldu. Milletimizin, birlik ve beraberliğin, hak ve adalet anlayışının batıla galebe çalacağına olan inancı hiç bitmedi. Nasıl ki kurtuluş savaşında vatanına, toprağına ve bayrağına canı pahasına sahip çıktıysa 28 Şubat sürecinde de imanına, geleceğine, birlik ve beraberliğine öylece sahip çıktı. O günlerde gösterilen sağduyu ortaya konulmamış olsaydı günümüz Türkiye’si çok sıkıntılı süreçlerden geçiyor olabilirdi. İşte bu irfan ki milletimizi tarih sahnesinde her zaman güçlü kılan anlayış kuvvetidir. Bu anlayış aynı zamanda yumuşak gücün, sivil ve demokratik anlayışın en müstesna örneğidir. Bu yaşanmışlıklar gelecek nesillerimiz için de büyük bir tecrübe kaynağı olacaktır.

Konsun yine pervazlara güvercinler
Hû hûlara karışsın aminler …
Mübarek akşamdır;
Gelin ey Fatihalar, Yasinler!
Yüreklerden taşsın Yine, imanlar!

Uçsuz bucaksız çöllerde
Yine izler gelenlerin
Yollar gideceklerindir…

Arif Nihat Asya

Bazı Mağduriyetler Giderildi

Artık başörtüsü yasağı yok. Kızlarımız ortaokullarda bile başörtüsü takabiliyor hatta askeriyede ve polis okullarında öğrenci olabiliyorlar. Namaz, artık gizli saklı yapılan bir ibadet değilken hemen hemen her yerde mescit var. Daha bunun gibi yüzümüzü güldüren birçok gelişme yaşandı. O dönemin yasaklarına maruz kalan insanlar için ise Bazı mağduriyetler giderildi. İade edilen hakları şöyle sıralayabiliriz: Kamu görevinden atılanlara görevlerine geri dönebilme hakkı verildi, Bazılarına da yaşları ilerlediği için emeklilik hakkı verildi. Üniversite öğrencisiyken çeşitli sebeplerle üniversiteden ilişiği kesilenlere üniversiteye dönme hakkı verildi. Ancak, bazı mağduriyetler hala tam olarak giderilemedi. Bunları da şöyle sıralayabiliriz: Kamu görevine geri dönenler (askerler dâhil) çalışması halinde elde edeceği kazanımları elde edemedi. Kamudan atılmayan bazı kişilerin görevde yükselmeleri engellenmiş olup bunların çoğu bu görevlerde hala yükselmeyi beklemektedirler. Üniversite öğrencisiyken üniversiteden ilişiği kesilenlere her ne kadar öğrencilik hakkı verilse de o günün şartlarında kamuya atanabilecek olanlara kamuya atanama hakkı sağlanamadı. Bu kişilerin sınıf arkadaşları yaklaşık 15-20 yıllık memur iken onlar hala KPSS gibi sınavlarla boğuşmaktadırlar. Adı hiç anılmayan iş adamları o dönemde iflasın eşiğine getirilmiş, bazıları iş yerlerini kapatmak zorunda kalmışlardır. Bu insanların mağduriyetleri neredeyse hiç giderilmedi. Masum insanlar hakkında o dönemlerde uydurulan ve ne hikmetse FETÖ taktikleriyle birebir örtüşen sözde terör örgütü üyeliği ile birçok insan haksız yere hapis hayatı yaşamış ve yönelik yargılama söz konusu olmadığı için halen hapiste olan ve adil yargılanmayı bekleyen insanlarımız vardır. Bu insanlar başta olmak üzere yaşanan manevi buhranlar, çalınan hayatlar, bir hiç uğruna karartılan gelecekler masum insanların hiç giderilemeyecek mağduriyetlerindendir.

Siyasi iradeyi ve halk iradesini hiçe sayıp iç ve dış mihraklarla işbirliği yaparak askeri gücü gayrimeşru şekilde kendi çıkarları doğrultusunda medya ve bürokrasi araçlarıyla kullanmak suretiyle masum insanlara zulmedip sırf inançlarından dolayı onların haklarını ve ülkemizin istikbalini akılları sıra 1000 yıl sürecek karanlığa mahkum etmek isteyenleri, onların işbirlikçilerini, gizli ve açık işbirliği yapanları telin ederken, gelecekleri karartılan körpecik vatan evlatlarına umut olmak için omuz verip el ele Anadolu’nun dört bir yanında zincir oluşturanlara, dünyanın dört bir yanındaki üniversitelere kız evlatlarını göndererek mücadeleden vazgeçmeyen anne babalara, Allah’ın ayetini ayakta tutmak adına batılın karşısında onurluca dimdik duran askerine memuruna öğrencisine, hayatının baharında mahkemelerde mücadele edenlere teşekkür etmemiz gerekiyor. Yeni nesillerimiz çok farkında olmasa da geleceğine pranga vurulmak istenilen memleketimiz için onlar umut oldular, ülkemizin maddi ve manevi kalkınmasının önünü açarak zincirleri kırdılar. Şu anki özgürlüklerin, kazanımların hepsinde bu insanların dik duruşlarının payı var ve bu insanlara çok şey borçluyuz. Bu dönemlere birebir tanıklık etmiş biri olarak temel hak ve özgürlüklerin yaşanmaya devam ettiği aydınlık bir gelecek dileğiyle sözlerimi Üstat Necip Fazıl Kısakürek ‘ten bir şiirle tamamlamak istiyorum.

Mehmed’im, sevinin, başlar yüksekte!

Ölsek de sevinin, eve dönsek de!

Sanma bu tekerlek kalır tümsekte!

Yarın, elbet bizim, elbet bizimdir!

Gün doğmuş, gün batmış, ebed bizimdir!

Kaynak: http://m.yenikonya.com.tr/guncel/postmodern_darbe_28_subat-1560242

28 ŞUBAT POSTMODERN ASKERİ DARBESİ 1000 YIL SÜRMESİN

28 Şubat 2021 17:30

Türkiye’de, 1960 yılından itibaren, neredeyse her on yılda bir darbe gerçekleştirilmiştir. Demokrasinin askıya alındığı bu darbeler sonucu TBMM ve siyasi partiler kapatılmış, millet iradesi hiçe sayılmış, başta yaşam hakkı olmak üzere, temel insan hakları çiğnenmiştir. Bu darbelerden birisi de pek çok insan hakları ihlali ile sonuçlanan ve yüzbinlerce insanın mağdur olmasına neden olan ve diğer klasik anlamdaki darbelerden farklı özellikleri bulunması nedeniyle “Postmodern” olarak adlandırılan denilen 28 Şubat Askeri Darbesidir.

1993 Karanlık olaylar yaşandı. 28 Şubat darbesinin Başlangıç Sesleri 1993 Yılında Duyulmaya başlandı.

Ülkemiz 1990lı yıllarda demokrasisi ve insan hakları açısından bir cadı kazanına dönüşmüştü. 17 Nisan 1993 te Turgut ÖZAL’ın ani ölümünden önce de ülkemizde çok sayıda karanlık cinayetler işlendi ve suikastlar gündem oldu. “Son Darbe 28 Şubat” kitabında Mehmet Ali BİRAND bu cinayetleri sayar. Özellikle 1993 yılında işlenen cinayet ve suikastlar yeni bir dönemin başlangıcını haber veriyordu. 24 Ocak 1993, Uğur MUMCU evinin önünde öldürüldü, 28 Ocak 1993, Jack Kamhi roketle saldırıya uğradı ölümden döndü. Yine Turgut ÖZAL’ın ölümünden iki ay önce 17 Şubat 1993 te Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Eşref BİTLİS içinde bulunduğu uçak düşerek öldü. Mehmet Ali BİRAND’a göre “17 Nisan 1993 te Turgut Özal’ın ani ölümünden sonra ülke 28 Şubat sürecine doludizgin sürüklenecekti..”, 28 Şubat 1997 günü alınan MGK Kararları Türkiye’nin siyasi tarihini uzun yıllar olumsuz yönde etkilemiştir.

Muğla Cumhuriyet Başsavcısı Ertem Türker’in Okuduğu “Savcılar Laiklik Bildirisi” süreci başlatan işaret fişeğidir.

Milletin iradesi ile seçilmiş meşru Hükümeti alaşağı etmeyi hedefleyen 28 Şubat Postmodern Darbe Sürecinin gerçekte ne zaman başladığı konusu ile ilgili çeşitli görüşler öne sürülmüş olsa da dikkate alınması gereken önemli bir tarih de 23 Nisan 1994 tür. Bu tarihte, Adalet Bakanlığı’nca Antalya’da düzenlenen “Yargı ve Cezaevleri Sorunu” konulu toplantıya katılan 76 il cumhuriyet başsavcısı, 8 DGM başsavcısı ve terör cezaevi bulunan 8 ilçenin cumhuriyet savcısının oy birliğiyle ‘Laiklik Bildirisi’ yayımlanmıştır. Bu bildiri sonrasında dönemin Genelkurmay Başkanı Orgeneral Doğan GÜREŞ Türk Silahlı Kuvvetleri’nin bildiriden duyduğu memnuniyeti dile getirmişti. Bu ve benzeri açıklamalar Yargının açıkça nasıl baskı altına alındığını, siyaset ve yargı camiasından bazı isimlerin de bu baskıyı kabullendiğini göstermektedir.

Darbeciler yargılandılar ve yargı süreci halen devam ediyor.

28 Şubat 1997 tarihinde yayınlanan Postmodern bir Darbenin fitilini ateşleyen bildiri üzerinden 23 yıl geçti. Darbe sorumlusu sanıklar hakkındaki soruşturma tamamlanıp 22 Mayıs 2013’te dava açılmıştır. Ankara 5 inci Ağır Ceza Mahkemesince görülen 28 Şubat dönemine ilişkin 103 sanıklı davada, dönemin Genelkurmay Başkanı emekli Orgeneral İsmail Hakkı Karadayı ve Genelkurmay 2. Başkanı emekli Orgeneral Çevik Bir’in de aralarında bulunduğu 21 sanığın müebbet hapse çarptırılması, 68’inin beraatı, 14 sanık hakkındaki davanın ise düşürülmesine ilişkin gerekçeli karar 3 Temmuz 2018 de açıklandı. Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 21. Ceza Dairesi, 28 Şubat davasında Ankara 5. Ağır Ceza Mahkemesince verilen hükmü hukuka uygun buldu. 28 Şubat davası dosyası halen Yargıtayda bulunuyor.

28 Şubat Postmodern darbe sürecinin en önemli aktörlerden biri de 15 Temmuz Hain Darbe girişiminde bulunan Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) dür.

FETÖ, 28 Şubat Darbesine her yönüyle lojistik ve maddi destek vererek toplum üzerinde yerleşmesi ve etkisini daha fazla göstermesi için gerekli tüm çalışmaları onlarla birlikte yapmış bir örgüttür. 28 Şubat Darbesi ile 15 Temmuz Darbe girişimini gerçekleştirmek isteyen güçler ve amaçları açısından ciddi benzerlikler vardır. 16 Nisan 1997’de FETÖ lideri Fetullah Gülen, 16 Nisan 1997 tarihinde katıldığı bir televizyon programında 28 Şubat Darbesini yapanları “Asker daha demokrat.” ifadelerini kullanarak övmüş ve desteklemiştir.4 Zamanın meşru hükümeti için “emaneti iade edin, çekilin!”, darbeciler için ise “asker daha demokrat.” beyanında bulunan, anti-demokratik MGK Kararları için de “İslami usullere göre değerlendirildiğinde bu bir içtihattır, hata yapsalar bile sevap alırlar” zırvalığını yapan da bizzat örgüt lideri olmuştur.

Pek çok hak ihlalleri giderildi, mağduriyetlerin bir kısmı halen devam ediyor.

28 Şubat Postmodern Darbe sürecinde hak ihlalleri yaşanmış, vatandaşlarımız eğitim, özlük, ticaret, memuriyet hakları başta olmak üzere birçok haktan mahrum bırakılmıştır. Son on yılda, Yükseköğrenimde ve kamuda kılık kıyafet yasağı gibi hak ihlallerinin ortadan kaldırılması için önemli adımlar atılmıştır. Ancak akademisyen, yazar, sendika, sivil toplum kuruluşları ile TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu TİHEK ve Kamu Denetçiliği Kurumu (KDK) gibi kurumların da vurguladıkları gibi tarafından o dönemde yaşanan insan hakları ihlalleri ve ayrımcılık yasağı ihlallerinden kaynaklı mağduriyetlerin halen devam ettiği ifade edilmektedir.

Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumunun 27 Şubat 2020 tarihli basın açıklaması da bu manada çok önemli öneriler içermektedir.

TİHEK adına REFAHYOL Döneminin Başbakanı rahmetli Necmettin Erbakan’ın da Müsteşar yardımcılığı ve bir süre müsteşarlığını da yapmış olan Sayın Mesut KINALI’nın açıklamasına göre 28 Şubat mağduriyetlerin giderilmesi ile ilgili bu güne kadar yapılanları sıraladıktan sonra yapılması gerekenleri de şu şekilde belirtmektedirler: “Son yıllarda Yükseköğrenimde ve kamuda kılık kıyafet yasağı gibi bazı hak ihlallerinin ortadan kaldırılması için önemli adımlar atılmıştır. Örneğin; okullarda ve kamuda başörtüsü yasağı kaldırılmış, 5525 Sayılı yasa ile bir bölüm memurun işine geri dönmeleri sağlanmıştır.”

Tüm bu olumlu gelişmelere rağmen halen hakları ihlal edildiğini söyleyen bir kısım mağdurların taleplerine de kulak vermek ve bu taleplerin gereğini yerine getirmek başta yargı, yürütme ve yasama olmak üzere herkesin üzerine düşen önemli bir görevdir. 28 Şubat Post-Modern Darbesinin neden olduğu insan hakları ihlalleri ve halen devam eden mağduriyetlerin bir an önce giderilmesinin de bir insan hakkı talebi olduğu kuşkusuzdur.

Mehmet ALTUNTAŞ
Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurulu Üyesi


28 Şubat mağdurları: Af değil yeniden yargılama istiyoruz

28 Şubat sürecinde müebbet hapse mahkum edilenlerin yakınları, yeniden yargılama talep ediyor. Abdullah Deniz’in ablası Hacire Deniz “28 Şubat’ın yarasını ömrümüz boyunca içimizde taşıyacağız. 28 Şubat mağdurları olarak ağabeyimin tekrar yargılanmasını istiyoruz” dedi. Mustafa Dayan’ın kardeşi Hanifi Dayan ise “Kardeşimi yargılayan savcı ve hakimlerin hepsinin, FETÖ’cü olduğu ortaya çıktı” dedi.

27.2.2018 12:02

28 Şubat sürecinde müebbet hapse mahkum edilenlerin Diyarbakır’daki yakınları, yeniden yargılama yapılmasını istiyor.

Ağabeyi Abdullah Deniz 22 yıldır cezaevinde olan Hacire Deniz, AA muhabirine yaptığı açıklamada, “28 Şubat’ın yarasını ömrümüz boyunca içimizde taşıyacağız. 28 Şubat mağdurları olarak ağabeyimin tekrar yargılanmasını istiyoruz.” dedi.

Ağabeyinin üniversite sınavı sonucunu öğrenmek için evden çıktığı sırada gözaltına alındığını belirten Deniz, “Bir ay boyunca ondan haber alamadık. 30 gün boyunca işkence görmüş. O dönem, suçlu suçsuz herkesi içeriye aldılar. Onların suçla ilişkilendirdiği tarihlerde ağabeyim okulda veya evdeydi.” diye konuştu.

Abdullah Deniz’in o tarihlerde olay yerinde olmadığının kanıtlandığını vurgulayan Deniz, “Ağabeyim 28 Şubat mağdurlarından biriydi. Adil bir yargılama yapılmadı. Asılsız iftiralarla, yalanlarla kumpas kurdular. Birçok kişiyi bu şekilde cezaevine attılar. Ağabeyim de onlardan biri. Bilim adamı olmak istiyordu. Cezaevinde iki üniversite bitirdi. Beş dili, anadili gibi konuşuyor. 28 Şubat’ın yarasını ömrümüz boyunca içimizde taşıyacağız. 28 Şubat mağdurları olarak ağabeyimin tekrar yargılanmasını istiyoruz.” ifadelerini kullandı.

HANİFİ DAYAN: “AĞABEYİMİN DOSYASI AÇILSIN, YENİDEN YARGILANSIN”

Cezaevinde 23. yılını dolduran Mustafa Dayan’ın kardeşi Hanifi Dayan, ağabeyinin gözaltına alındığını 21 gün sonra öğrendiklerini söyledi.

Ailece büyük üzüntü yaşadıklarını anlatan Dayan, şöyle devam etti:

“İslami kimlikleri yüzünden cezalandırıldılar. Mahkemeye gelen tanıklar, kardeşimle yüzleştirildi. Tanıklar, kendilerine saldıran kişinin kardeşim olmadığını söyledi. Kardeşimi yargılayan savcı ve hakimlerin hepsinin, FETÖ’cü olduğu ortaya çıktı. Ağabeyimin dosyası açılsın ve yeniden yargılansın. Af istemiyoruz, merhamet istemiyoruz, yeniden yargılama istiyoruz.”

Dayan, ağabeyinin tıp okumayı hayal ettiğini ancak hayalini gerçekleştiremediğini aktardı.

68 yaşındaki anne Azize Dayan ise cezaevinde oğlunu evlendirdiğini, torunuyla teselli bulduğunu belirterek, “Eşim üzüntüden felç geçirdi ve oğlunu ziyarete gidemedi. Tek talebimiz yeniden yargılama.” dedi.

“İSTEĞİMİZ ADİL BİR ŞEKİLDE YARGILANSINLAR”

Oğlu Mustafa Ozan 22 yıldır cezaevinde olan Veli Ozan, oğlunun yargılanmasının 28 Şubat döneminde talimatla yapıldığını savundu.

Ozan, şu an 40 yaşında olan oğlunun, 1998 yılında Dicle Üniversitesi’nde birinci sınıfta okuduğunu, eve gelirken gözaltına alındığını belirterek, “Mahkemede hakimin ilk sorusu, ‘Camiye gidip kimlere ders verdin?’ oldu. Onlar için bu büyük suçtu. Dindar bir aile olduğumuz için başımıza bu geldi. Mahkemesi yaklaşık 10 yıl devam etti.” diye konuştu.

65 yaşındaki acılı baba, “İsteğimiz adil bir şekilde yargılansınlar. Çocuklarımızı yakalayan polisler, savcılar, hakimler cezaevinde. Kazdıkları çukura kendileri düştü.” dedi.

“TEK BEKLEDİĞİMİZ ADALET”

Ömür boyu hapis cezası verilen ve 23 yıldır cezaevinde bulunan 42 yaşındaki Mehmet Aksa’nın babası Naif Özboğa da, oğlunun camide ders verdiği sırada gözaltına alınıp tutuklandığını söyledi.

Eşinin üzüntüden kansere yakalandığını ve 2005 yılında vefat ettiğini anlatan Özboğa, şöyle konuştu:

“Oğlum Mescid-i Aksa’ya olan sevgisinden dolayı kendisinden izin alarak cezaevinde soyadını ‘Aksa’ olarak değiştirdi. Bugüne kadar Allah’a çok şükür ne devlet hakkında ne de millet hakkında bir hainlik yapmadım. Benim evladım 23 yıldır cezaevinde. Kimseyi öldürmedi, kimsenin malına zarar vermedi. Oğlumun üzerine suç atıldı. Birisini yaraladığını söylemişler. O kişi mahkemeye geldi ve ‘Beni yaralayan bu çocuk değil, siz masum insanları getirmişsiniz.’ dedi. Oğlumun dünyası yıkıldı.” diye konuştu.

Oğlunun Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) mağduru olduğunu savunan Özboğa, “Oğluma ceza veren FETÖ’cü hakim ve savcıların bağlı olduğu hain yapı, Meclis’i bombalayacak kadar bu ülkeye düşman. Bunlara ceza verenler de FETÖ’cülerdi.” dedi.

Sur ilçesinde terör mağduru olduğunu, terör örgütü PKK‘nın saldırıları nedeniyle evinin yıkıldığını aktaran Özboğa, “Tek beklediğimiz adalet. Tek isteğimiz oğlumu adaletle yargılasınlar. Adalet olursa benim oğlum zaten dışarı çıkar.” ifadelerini kullandı

Kaynak: https://www.sabah.com.tr/gundem/2018/02/27/28-subat-magdurlari-af-degil-yeniden-yargilama-istiyoruz

28 Şubat mağdurları serbest bırakılsın

28 Şubat mağdurları serbest bırakılsın

Türkiye Yazarlar Birliği Genel Başkanı Bıyıklı, “28 Şubat mağdurlarını içeri atan hakimler şu an hapishanelerde. Oyunları gün yüzüne çıkmıştır. 28 Şubat mağdurları dışarı çıkmalıdır.” dedi.

Türkiye Yazarlar Birliği (TYB) Genel Başkanı Mahmut Bıyıklı, yazarlar, 28 Şubat mağduru aileler ve vatandaşlar ile Üsküdar Mihrimah Sultan Camisi önünde basın açıklaması yaptı.

Bıyıklı, yeni 28 Şubat’ların yaşanmaması için Hükümet’in çalışmalarını desteklediklerini belirtti. Şu an 600’e yakın kişinin 28 Şubat dönemi yargılamaları sonucunda halen hapiste olduğunu kaydeden Bıyıklı, “28 Şubat mağdurlarını içeri atan hakimler şu an hapishanelerde. Oyunları gün yüzüne çıkmıştır. 28 Şubat mağdurları dışarı çıkmalıdır.” diye konuştu.

28 Şubat mağdurları arasında 15 Temmuz darbe girişimine direnenlerin olduğunu da hatırlatan Bıyıklı, bunların en önemli örneklerinden birisinin şehit Halil Kantarcı olduğunu anımsattı.

Akademya dergisi adına açıklama yapan Kubilay Karadeniz de 28 Şubat mağdurları için yeniden yargı yolunun açılması gerektiğini söyledi. Bu konuda bir imza kampanyası başlattıklarını da bildiren Karadeniz, 2 milyon imzaya ulaşmayı hedeflediklerini vurguladı.

Muhabir: Ünal Gündoğdu

10.03.2018

İSTANBUL

Erdoğan 28 Şubat mağdurları için konuştu

Erdoğan 28 Şubat mağdurları için konuştu

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Senegal’in başkenti Dakar’da heyette bulunan gazetecilerle bir araya geldi. Erdoğan, 28 Şubat mağdurlarından FETÖ ile mücadeleye kadar gündeme ilişkin gazetecilerin sorularını cevapladı.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, halen cezaevinde olan 28 Şubat mağdurlarıyla ilgili Adalet Bakanlığı’nın çalışma yürüttüğünü söyledi. FETÖ ile mücadelenin sekteye uğraması gibi bir durumun söz konusu olmadığını da ifade eden Erdoğan, konunun takipçisi olduklarını kaydetti.

Afrika turuna devam eden Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Senegal’in başkenti Dakar’da aralarında İnternethaber Yönetim Kurulu Başkanı Hadi Özışık’ın da aralarında bulunduğu gazetecilerin gündeme ilişkin sorularını cevapladı. Erdoğan, halen cezaevinde bulunan 28 Şubat mağdurlarıyla ilgili Adalet Bakanlığı’nın çalışma yürüttüğünü söyledi. İşte o söyleşiden ilgili bölümler;

28 ŞUBAT MAĞDURLARI İÇİN ÇALIŞMA VAR

-Geçtiğimiz röportajda 28 Şubat sürecinden bahsederken, ‘O zaman verilmiş kararlarla mağdur oldukları için haklarını arayan insanlar var’ demiştiniz. AK parti döneminde o dönemde mağdur olanlarla ilgili Adalet Bakanlığının veya belki başka bir mekanizmanın bir açıklama yapıp o dönemin kumpaslarının mağduru olan bu insanları özgürlüklerine kavuşmaları veya iade-i itibarlarının sağlanması için yeniden yargılama gibi bir süreç başlayacak mı? Sizin bu yönde bir mekanizmaya dair yol göstericiliğiniz olacak mı?

Bu konu ile ilgili Adalet Bakanlığı’nın yaptığı bir çalışma var. Ama bu ne zaman neticelenir, bu tabii ki yargı meselesi. Bunu şu an benim söylemem mümkün değil. Ama biz arkadaşlarımıza, ‘Bu konuda adaletin tecellisi için bir yasal çalışma yapın’ dedik. Şu anda Adalet Bakanlığı’nda böyle bir çalışmayı arkadaşlarımız yürütüyorlar.

03-03-2018

http://www.internethaber.com/erdogan-28-subat-magdurlari-icin-konustu-1851841h.htm

Haber: 28 Şubat mağdurları için 7 kişilik komisyon

06 Mart 2018-Yeni Şafak Gazetesi

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 28 Şubat mağdurları için adım atılacağını müjdelemesinin ardından gözlerin çevrildiği Adalet Bakanlığı’na bağlı 7 kişilik komisyon kanuni düzenlemenin alt yapısı için çalışmalara başladı

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 28 Şubat mağdurları için adım atılacağını müjdelemesinin ardından gözlerin çevrildiği Adalet Bakanlığı bünyesinde oluşturulan komisyonun da detayları netleşmeye başladı. Yeni Şafak’ın ulaştığı bilgilere göre, söz konusu komisyon kanuni düzenlemenin altyapısını oluşturacak. İşkence altında hiç gerçekleşmemiş suçların dahi işlediğini kabul etmek zorunda bırakılan mağdurların aileleri hasretle çocuklarına kavuşacakları günü iple çekiyor.

YENİDEN YARGILAMA

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Adalet Bakanlığı bünyesinde kurulan bir komisyonla 25 yıldır FETÖ elebaşlarının tetikçilik yaptığı göstermelik suçlar sebebiyle cezaevinde tutulan 28 Şubat mağdurlarının mağduriyetlerinin çözüleceğini müjdelemişti. Yeni Şafak, söz konusu komisyon ile ilgili detaylara ulaştı. Komisyon tarafından binlerce insanın hayatını karartan yüzlercesini cezaevinde çürüten 28 Şubat sürecinde işkence altında hiç gerçekleşmemiş suçları dahi kabul etmek zorunda kalan mağdurlarına yönelik haksızlığın önlenmesi için gerekli kanuni düzenlemenin altyapısının oluşturulacağı öğrenildi. Komisyon çalışmasını tamamladığında mağdur yakınlarının sürekli dile getirdiği üzere af yerine yeniden yargılamaların önü açılacak.

HUKUKİ ZEMİNDE ÇÖZÜLECEK

7 kişilik komisyonun mağduriyetlere hukuki zeminde çözüm bulmak için çalıştığı ifade edilirken komisyon çalışmalarının bir rapor halinde Cumhurbaşkanı Erdoğan’a sunulacağı da öğrenildi.

İŞKENCE KRİTERİ DİKKATE ALINSIN

Mağdur avukatları, işkence raporlarıyla yeniden yargılama talebinde bulunsa da, Anayasa Mahkemesi’ne başvuru için ‘Eylül 2012’den sonra kesinleşen kararlar’ kriteri mağduriyetlerin giderilmesine engel oluyor. Aileler, işkence altında kabul ettirilen suçlar için yeniden yargılamanın önü açılmasını talep ediyor. Aileler, komisyonda görüşülen konuların yıllara uzanan bir sürece dönüşmeden, hızla mağduriyeti gidermesini istiyor. 28 Şubat mağdurlarından olan ve bugün yaşasaydı cezaevine girecek olan Halil Kantarcı, 15 Temmuz’da darbecilere karşı koyarak şehit düşmüştü.

Kaynak: https://www.memurlar.net/haber/732573/28-subat-magdurlari-icin-7-kisilik-komisyon.html