Trafik Hayattır! Yaşam da En Temel İnsan Hakkıdır!

Türkiye’de bölücü ve yıkıcı terör örgütlerinin sebep olduğu ölüm sayısının trafikte kurallara uyulmaması ve diğer hatalardan kaynaklanan ölümlerin çok gerisinde kaldığı sık sık söylenmektedir. Yaşam hakkı en temel insan hakkıdır dolayısıyla bireylerin ölmesi durumunda eğitim hakkı, düşünce özgürlüğü gibi diğer temel hakların bir değerinin olmayacağı anlaşılacaktır. Ölülerin olsa olsa cesedine saygı gösterilme hakkı olabilir. Trafikte yolcunun ve diğer araç sürücülerinin haklarına riayet etmeyen bir toplumda insan haklarına da bu derece uyulabileceği söylenebilir.

Biz birbirimizin hukukuna yolda veya araçta riayet etmedikçe, kurallara uymakta zorlandıkça aynı toplumun bir parçası olan kamu görevlileri de bu ülke de yaşayan insanların haklarına o derece hassasiyet göstermektedir. Devlet adına kuvveti elinde tutanlar da maalesef insan haklarına sıra gelince kırmızı ışıkta geçerim nasıl olsa kimse görmüyor zihniyetiyle hareket ediyor. Evrensel insan hakları değerleri de trafik işaretleri ve kuralları da evrenseldir. Kırmızı ışıkta durulması tüm ülkelerde kural olduğu gibi işkence ve kötü muamele görülmemesi yaya çizgileri kadar evrensel bir kuraldır. Karakollara konulan kameralarla kavşaklara konulan kameralar aslında insanın ne kadar kontrolsüz olabileceğinin apaçık ispatıdır. Ucunda yaşam gibi en temel insan hakkı olan bir konuda hassas olmak devletin üzerine düşen önemli bir vazifedir ve bu konu herkesi ilgilendirmektedir.

Üyesi olduğum Karayolu, Trafik ve Yol Güvenliği Araştırma Derneği Başkanı ve Başbakanlık Müşaviri Sayın İhsan Memiş’in “Türkiye’de Milli Felaket, Trafik Terörü ve Çözüm Önerilerimiz” başlıklı yazısında çok çarpıcı bir istatistikî veriye rastlamıştım. Buna göre son 10 yılda (2000-2009) Türkiye’de 50 bine yakın insanımız hayatını kaybetmiş. Trafik düzeni yaşamımız için en önemli bir sistem olmakla trafiğin yaşam olduğunu söyleyebiliriz. Yaşam ise en temel insan hakkıdır. Buna göre trafikte vurdumduymazlık, kuralsızlık, yeterli ilgi ve yatırım eksikliği doğrudan yaşamımızı etkilemektedir. Yaşayabilen insanlarımız ise engelli olmakla karşı karşıya kalmaktadır. İnsanların hız yapma tutkusu, zamanını anlara sıkıştırması, alkol bağımlılığı, dikkatsizlik, devletin ve yerel yönetimlerin altyapı sorunlarına yeterince önem vermemesi açıkça insan hakları ihlallerine sebep olmaktadır. Son yıllarda özellikle çift yolların yapımına ağırlık verilmesi ve altyapının güçlendirilmesi yol kazalarında ölümlerin sayısını bir miktar da olsa azaltması sevindiricidir. Trafik kurallarının ihlali konusu doğrudan yaşam hakkının ihlali, dolaylı olarak engelli hakları ile bağlantılı olup ayrıca mülkiyet hakkının ihlaline sebep olmakta, can kaybı, sakatlıkların yanında milyonlarca lira kayıplara sebep olmaktadır.

Bölücü terör örgütü PKK’nın sebep olduğu çatışma ve saldırıların 1980’lerden buyana bilançosu genel söyleme göre 30-35 bin insanımız hayatını kaybetti. Emniyet Genel Müdürlüğü’nün yayımladığı resmi raporlara göre, ülkemizde trafik kazalarında 45.188 kişi ölmüş ve 1.519.737 kişi yaralanmıştır. Olay yeri sonrası yaralananların 30 gün takibi yapılmadığından daha sonra ölenlerin sayısı istatistiklere yansıtılamadığı söylenmektedir. Buna göre son tespitle gerçek ölüm rakamı yaklaşık 90.376 dır.Ortalama yıllık ortalama 9.000 kişi, günlük 25 kişi trafik kazalarında hayatını kaybetmekte ve 416 kişi de yaralanmaktadır.

Trafik kazasında ölen insanımızın üzüntüsü derin olmakla birlikte, ailesi ve yakınlarının üzüntü ve kederini paylaşmakla azaltma imkânı varken, yaralananların durumunun daha ağır olduğu düşünülebilir. Yine verilere göre konuyu ele alırsak, yaralıların %15’i geçici sakatlık,% 5’i de daimi sakatlıkla hayatlarını devam ettirmektedirler. Maddi kayıp 2008 yılına göre yaklaşık 1.000.000.000 TL. dir. Kaybolan zaman ve katma değer bu hesaba katılmamaktadır. Ülkemiz de her geçen yıl araç sayısı da sürücü sayısı da sürekli artmaktadır. Dünya Sağlık Teşkilatının verilerine göre 20 çeşit ölüm türü arasında ülkemiz trafik kazalarında 0-14 yaş gurubunda 5.sırada bulunmaktaymış. Bu durum trafik konusunun ne kadar önemli olduğunu ve derhal önlem alınması gereken bir konu olduğunu göstermektedir.

İnsan hakları konusunun bir Avrupa Birliği dayatması olduğu düşüncesi de yine ülkemizde trafik konusunda yaşanan cehaletle paralel bir söylemdir. 25 yıldır emniyet kemeri takmamakla övünen ve bir şey olmadığını ve emniyet kemerini takmayı bir utanç verici bir işlem gibi gördüğünü söyleyen bir taksici vatandaşımıza şaşırmadım. Çünkü aynı kişinin insan hakları konusu açıldığında da “bizi bölmek için batılıların ortaya attığı gereksiz bir konu” olduğunu söylemesi de şaşırtıcı gelmedi bana. Bu örneği bizzat yaşadığım için burada aktardım ancak yine de tüm taksici esnafımız için bir genelleme yapmış da olmak istemem doğrusu. Yine ilginç bir örnekle trafik bilincinin genç neslimiz açısından ne kadar önemli olduğunu göstermeye çalışacağım. 140 km hızla yolda gittiğimiz 20 yaşındaki uzaktan akrabam da olan bir genç yine ısrarlarıma rağmen emniyet kemerini takmayı reddetti. Emniyet kemerinin ne kadar önemli olduğunu, çok ucuz ama en değerli şeyimiz hayatımız için ne kadar koruyucu olduğunu söyleyerek ikna etmeye çalıştıkça O, içindeki gizli duyguları açığa vurdu. Bu meseleyi erkekliğine toz kondurma meselesi olarak algıladığını anlayınca çok şaşırdım. Bu yolculuğun sonunda maalesef okullarımızda çocuklarımıza trafik bilincinin yeterince aşılanamadığını anladım. Kitaplarda yazılanların içselleştirilmesi ne kadar önemli oysa!

İşkence ve kötü muamele yapmayı hangi kamu görevlisi kamu görevlisi, kolluk görevlisi aklından geçirir. Aslında kimse düşünmez ve okunan kitaplarda bu böyle yazar. Ancak nasıl direksiyona geçince trafik canavarı kesiliyorsa benim vatandaşım, eline yetki verilince de ceberut kesiliyor benim devletlû kamu görevlisi memurum. Uygulamada maalesef hep kaybediyoruz. İnsanlığımız, komşuluğumuz, sevecenliğimize diyecek yoktur ancak en naifimiz bile direksiyona geçince an azından şöyle bir bağırıp çağırarak diğer sürücüleri paralamayı içimizden geçirip, kendimizde de hiç kusur görmeme eğilimine gireriz. Batılılaşma hedefi sadece fiziken AB ye girmek değildir, bilakis insanlığımızı unutmadan haklarımızı koruduğumuz gibi ötekilerin de haklarına saygı göstermeyi gerektiriyor oysa bu hedef.

Terörün azdığı zamanlarda güvenlik mi?-haklar mı? tercih zorbalığına düşürülmemiz ne acıdır! Temel haklarımıza sahip çıkmamız nasıl olur da komşumun ve ülkemin güvenlik sorunu olur? Bunun düşüncesi bile gereksizdir. Trafikte yaşamını yitiren insan sayısının terörden dolayı yaşamını yitirenlerden fazla olması da yine bu konuyla ilgilidir. Güvenliğimiz haklarımızın azaltılmasını gerektirmediği gibi kurallara uyarak trafikte seyretmek de işimizi yavaşlatmaz bilakis bize zaman kazandırır, üstelik ömür boyu bir zaman. Mal ve huzur kazandırması bir yana trafiğin akıp gitmesi için de bu düzene ihtiyaç vardır.

Evinde eşine ve çocuklarına şiddet uygulayan bir kişinin, yolda yayaların üzerine aracını süren ve hızını kontrol edemeyip insanlara çarpan insandan bir farkı var mı? Ötekinin haklarına saygı gösterme erdemine ulaşmamış bir toplumdan oluşan bir devletin de vatandaşına aynı duyarlılığı göstererek son derece özgürlükçü olması beklenmemelidir. Bu ineğin sütün bu toplumsa kaymağı da yöneticilerdir, yasama görevlileri ve yargı mensuplarıdır. Ne kadar kanunları değiştirirsek değiştirelim zihin değişikliği gerçekleşmedikçe yasakçı uygulamalar devam etmekte, trafik kurallarına uymayı zül kabul eden bir toplumda kazalar ve ölümler olmaya devam etmektedir.

Gelin kırmızı ışıkta kornaya basmadan bağırıp çağırmadan beklemesini sabırla öğrenelim. O zaman hastanelerimizde kuyruk da kalmaz, karakollarımızda dayak da! Evrensel insan hakları değerlerine dayalı bir devlet istiyorsak geleceğimize hayat katsın diye çocuklarımıza demokratik hukukun üstünlüğünün yaşandığı bir ülke bırakmak için gelin önce trafik kurallarına hep birlikte uyalım. Okullarda trafik dersini zorunlu hale getirmekle yetinmeyip insan hakları derslerini de zorunlu hale getirelim. Uygulamalı olarak, eğitimle gelecek nesillerimize damla damla ötekinin haklarına saygılı olmayı eşitlik ve adalet duygularını ve trafiğin toplu yaşamımız için vazgeçilmez olduğu bilincini verelim.

Bu sorumluluk duygusu, bu ülkede yaşıyorum diyen herkes için açık bir çağrıdır.

Muhammet ALTUNTAŞ

06.08.2010

Dedemi Ulus’tan dışarıya attılar

Âşık Veysel’in torunu Halil Süzer, dedesinin Atatürk ile görüşmek için 3 ay yol yürüyerek Ankara’ya geldiğini ancak kılık-kıyafetinden dolayı onu Ulus’tan dışarı attıklarını söyledi. Süzer, dedesinin kılık-kıyafetinden dolayı yapılan muameleye çok içerlediğini de ifade ederek, dedesinin çok istemesine rağmen Atatürk ile görüşemeden öldüğünü söyledi. Süzer, Baykal’ın dedesinin Kızılay’a alınmadığını söylediğini hatırlatarak, “Burada bir düzeltme yapmak gerekiyor. Dedem Kızılay’a alınmamış değil, Ulus’tan dışarı atılmış” dedi.

Dedesinin hayatı boyunca hep Anadolu giysileriyle gezdiğini ifade eden Süzer, Âşık Veysel’in o giysilerinden dolayı Ulus’taki görevliler tarafından o bölgeden dışarıya atıldığını söyledi. Süzer, dedesini kıyafetlerin şöyle anlattı “Dedem köylü kıyafeti giyiyordu. Elbiselerin çoğu yamalıydı. Ayakkabı olarak çarık giyiyormuş. Çarığı bile yamalıymış. O dönemin fakirliği ile orantılı elbise giyiyormuş. Ancak o dönemin zabıtaları polisleri onu Ulus’tan atmışlar” dedi.

https://www.yenisafak.com/politika/dedemi-ulustan-disariya-attilar-153958

ABD’nin ayrılmasıyla dünyada insan hakları daha iyi duruma gelecek

'ABD'nin ayrılmasıyla dünyada insan hakları daha iyi duruma gelecek'

TUNUS

Tunuslu akademisyen Abdulmecid elAbdeli, ABD‘nin Birleşmiş Milletler(BM) İnsan Hakları Konseyinden ayrılmasının ardından dünyada insan haklarının daha iyi duruma geleceği yorumunda bulundu.

Tunus Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümünde öğretim üyesi olan Abdeli, AA muhabirine yaptığı açıklamada, “ABD’nin BM İnsan Hakları Konseyinden çekilmesi iyi oldu çünkü her ne kadar bağlayıcı kararlar almasa da ABD, konseyin çalışmasına engel oluyordu. ABD’nin ayrılmasından sonra dünyada insan hakları daha iyi durumda olacak.” dedi.

ABD’nin İsrail ile arasında güçlü bağlar bulunduğunu vurgulayan Abdeli, ayrılma hamlesinde BM İnsan Hakları Konseyinin İsrail’i kınayan kararlar almasının etkili olduğunu söyledi.

Abdeli, ABD’nin bu adımının, üyesi olduğu uluslararası örgütlere saygı duymadığını gösteren siyasi bir karar olduğunu dile getirdi.

Abdulmecid el-Abdeli, Washington yönetiminin daha önce de BM Genel Kurulundaki ülkeleri, ABD Büyükelçiliğinin Kudüs’e taşınması kararı aleyhinde oy kullanmaları durumunda yaptığı yardımları kesmekle tehdit ettiğini sözlerine ekledi.

ABD’nin BM Daimi Temsilcisi Nikki Haley önceki gün ülkesinin BM İnsan Hakları Konseyinden ayrıldığını duyurmuştu.

Muhabir: Adil Essabiti, Gülşen Topçu

Kaynak: https://www.aa.com.tr/tr/dunya/abdnin-ayrilmasiyla-dunyada-insan-haklari-daha-iyi-duruma-gelecek/1180631

KAZANAN İNSAN HAKLARI VE TÜRKİYE CUMHURİYETİ OLDU

24 Haziran 2018 Pazar günü Türkiye genelinde yapılan milletvekilliği ve Cumhurbaşkanı seçmek üzere yapılan seçimlerin adil ve şeffaf biçimde yapıldığı, sandık güvenliğinin tam olarak sağlandığı, dileyen siyasi partilerin seçim ittifakı mekanizması sayesinde baraj sorunu olmadan siyasi temsil imkanı bulabildiği, 18 yaşını dolduran her vatandaşın seçme ve seçilme hakkına sahip olduğu özgür bir seçim süreci yaşanmıştır. Seçim sonunda halkın iradesi ile kazanan Türkiye olmuştur.

Milletimize ve ülkemize hayır ve bereket getirsin.

YSK açıklamasıyla ve tarafların beyanıyla halkımızın oylarıyla Cumhurbaşkanı seçilen Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ı ve 600 milletvekilimizi canı gönülden tebrik ederim.

Barışın ve sevginin hakim olduğu Türkü, Kürdü, Arabı, Çingenesi, Lazı, Alevisi ve Sünnisi ile tüm bireylerin birarada huzurla yaşamaya devam ettiği güzel günler dileğimle.

Mehmet Altuntaş
TİHEK Kurul Üyesi