Üç aşamada büyük L*G*B*T tehlikesi

Üç aşamada büyük LGBT tehlikesi… Dr. Mustafa Merter: İnanılmaz bir savaşın ortasındayız
Cuma 27.01.2023 10:05

Cinsel yönelim serbestliği ya da insan hakları adı altında seçim vaatleri arasına giren LGBT sapkınlığını Psikiyatrist, Yazar Dr. Mustafa Merter ile konuştuk. LGBT sapkınlığı ile ilgili oldukça önemli tespitler yapan Merter, özellikle politikacıların bu sapkınlığa verdiği desteği sert ifadelerle eleştirdi. Merter, “Dünya nereye gidiyor? İnanılmaz bir savaşın ortasındayız” dedi.

Üç aşamada büyük LGBT tehlikesi… Dr. Mustafa Merter: İnanılmaz bir savaşın ortasındayız
RABİA SULTAN DALKILIÇ

Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, seçim vaatleri arasına LGBT’yi ekledi. Vaatlerini billboardlara taşıdı, LGBT demedi ama “Cinsel yönelimi yasayla dezavantaj olmaktan çıkaracağız” dedi.

İstanbul, Mersin, İzmir, Eskişehir Büyükşehir Belediyeleri “Onur Haftası” adı altında eşcinsellerin düzenlediği etkinleri kutladı, sosyal medya hesaplarından destek mesajları yayınladı. Şişli ve Kadıköy belediyesi bünyesinde LGBT Meclisi kuruldu.

HDP Eş Genel Başkanı Mithat Sancar seçimlere girecek aday konusunda “Bütün halkların, inançların, kimliklerin, kültürlerin, cinsel yönelimlerin adayını arıyoruz” dedi.


İyi Parti Genel Başkan Yardımcısı Bahadır Erdem geçtiğimiz aylarda ABD’de düzenlenen onur yürüyüşüne katıldı ve bu anları sosyal medya üzerinden yayınladı.

2023 seçimlerinde iktidar değişikliği olduğu takdirde Türkiye’de LGBT sapkınlığına hükümet nezdinde onay verileceği aşikar… Sabah.com.tr’ye konuşan Psikiyatrist, Yazar Dr. Mustafa Merter bu tehlikeye kalın harflerle dikkat çekti ve çok önemli açıklamalarda bulundu.

3 OY DAHA ALAYIM DİYE…

Cinsel yönelim serbestliği denilerek eşcinsel hayat tarzına onay vereceğini açıklayan politikacıların bunu neden yaptığı ile ilgili açıklamalarda bulunan Merter, “Bunun 3 cevabı var. İnsanların bazı davranışları ya cahil ya ahmak ya da hınzır olmalarından kaynaklanır. Politikacıların 3 oy daha alayım diye olayın esas boyutunu anlamadan çok ucuz sebeplerle LGBT’ye destek vermesi cehalettir. Okumuyorlar işin ne olduğunu anlamıyorlar. İnsanların savunma mekanizması vardır: Bana olmaz, bize olmaz, benim çocuğuma olmaz sanıyorlar. Bütün grafikler istatistikler bunun çok hızlı yayıldığını gösteriyor. CHP’nin de HDP’nin de çok kısa sürede hepsinin ağzı yanacak. Nerden biliyorsun? Diyorsunuz. Bütün vakalar bize müracaat ediyor. Üstel bir hızla artıyor” dedi.

POLİTİKACININ AHMAK OLMAMASI GEREKİYOR

LGBT’ye verilen desteğin bir nedeninin de ahmaklık olabileceğini açıklayan Merter, “Ancak bir politikacının ahmak olmaması gerekir. Ama birde hınzırlık var. Dünyada oynanan bu oyuna dahil olan bir grup var” diyerek şu açıklamaları yaptı:

SOROS GELİR BİR BUÇUK MİLYAR DOLAR YATIRIRSA…

İşte onlar hınzır olanlar. Dünya Çocuk ve Aile Koruma Platformu’nun kongresinde bir İrlandalı ile karşılaştım. Ona siz Katoliksiniz eşcinsel evliliğe nasıl izin verirsiniz dedim. Anlamlı bir şekilde gözlerime baktı ve Soros gelir bir buçuk milyar dolar yatırırsa bu iş olur dedi. Soros Macar Yahudisinin İrlanda’da ne işi var? Bunlar da hınzırlar grubu, satın alınmış olanlar.. Bunların içinde politikacılar medya mensupları daha vahimi yasal kuruluşlarda var. ABD Yüksek Mahkemesinde Avrupa’da Almanya’da var. Olmadık kanunların yasaların çıkarılmasını sağlıyorlar.

2012 YILINDAN İTİBAREN BİR TSUNAMİ BAŞLADI

Küresel çaptaki eş zamanlı bir hareketin parçaları bunlar. Lütfen Jean M. Twenge’nin İnternet Nesli kitabını okuyun. Kitapta 2012 yılından itibaren bir tsunami başladı diyor. Akıllı telefonların çok fazla yaygınlaşmaya başladığı tarihtir. O tarihte sosyal medya ağları Netflix devreye girdi.

İNANILMAZ BİR SAVAŞIN ORTASINDAYIZ

Bunun 3 aşaması var. Bir, eşcinsel olmak utanılacak bir şey değildir. İkinci aşaması, madem eşcinsellik doğuştan gelir tedavisi mümkün değildir. O zaman buna toplumun her kesiminde izin verilmesi gerekir. Arkasından eşcinsel evlilik talebi gelecek. Üçüncü aşamada eşcinsellerin evlatlık alabilmesi gelecek. Arkasından translar gelecek. Trans istatiği inanılmaz yükseliyor. LGBT+P yani arkasından Pedofilizm gelecek. Gidişat bu… Hollanda’da adam Sübyancılık Partisi kuruyor, şikayet ediliyor. Hakim demokrasilerde bu yasaklanamaz diyor. Dünya nereye gidiyor? İnanılmaz bir savaşın ortasındayız.

BU İNSAN HAKLARI FALAN DEĞİL

Anlamıyorlar, büyük resmi göremiyorlar, bu onur haftasına izin vermekle kalmayacak, kendi çocuklarına kadar gelecek bu tehlike. Bu insan hakları falan değil. Kimse sokaktaki insanı neden eşcinselsin diye çevirmiyor. Bunun reklamının yapılması yanlış olan. Olay dört duvar arasında değil. Bu küresel çapta teşvik edilen bir durum. Bu da onların propagandalarından bir tanesi. Siz insanların haklarına müdahale edemezsiniz diyorlar. Erkeklerde yüzde 8-9’larda kadınlarda bu rakam daha yüksek. Eğer o politikacılar doktorlar, psikologlar da bunu görmüyorsa ya bu hınzırlıktır, ya ahmaklık ya da cehalettir.

TEHLİKEYİ GÖREMİYORLAR

Bu bir cinayet. Diyelim ki nur topu gibi bir kızınız var. Kızınız 14 yaşına geldi… Kızınız size geldi erkek olmak istiyorum diyor. Kızınız okula gidiyor, okul psikoloğuna anlatıyor. Diyor ki tamam öyle hissediyorsan öylesindir. Bu olaylar Irreversible Damage adlı kitapta anlatılıyor.

Anne babasına dahi izin vermiyorlar. İstersen adını değiştirelim diyorlar. Sonra o psikologlar ilaç yazıyorlar ve ergenliğini durduruyorlar. Ergenliği durdurmak demek cinayettir. Çünkü doğal bir süreci durduruyorsun. 14 yaşında kızdan bahsediyoruz. Kafası karışık bir kız çocuğundan bahsediyoruz. Sonra bu kıza diyorlar ki senin testesteron alman gerek diyorlar. Başlıyor ilaç almaya. Kollarında kıllar çıkıyor, sesi kalınlaşıyor. Anne baba o noktada panik oluyor. Doktora gidiyor ve o doktor diyor ki sen böyle doğdun diyor. Bu yalan! Tedavisi yok diyorlar, bu yalan! Kız sonra diyor ki ben göğüslerimden utanıyorum diyor. Bu sefer cerrahlar devreye giriyor. Kızın rahmi alınıyor, yumurtalıkları alınıyor. Irreversible Damage yani Dönüşü Olmayan Hastalık kitabı işte bunları anlatıyor. Bu kitap Amerika’da ödül kazandı. Yurt dışında ergenlerin eşcinsel ve trans eğilimlerine destek veren, cinsel gelişimi engelleyen ilaçların ve hormon tedavilerine kullanılmasına engel olmayan politikacılar, psikolog ve psikiyatrlar, eğer bu vahim durumu görmüyorlarsa ya cahil, ya ahmak ya da hınzır olabilirler. Umarız aynı durum Türkiye’mizde de tekerrür etmez.

HAYATI YÜZDE 20 KISALTAN BİR VAROLUŞ İLE KARŞI KARŞIYAYIZ

Eşcinsel Hayat Tarzının Sağlık Tehlikeleri adında bir kitap çıkardık. Okusunlar özellikle altını çiziyorum. Aileler okusunlar! Hayatı yüzde 20 kısaltan bir varoluş, hayat tarzı ile karşı karşıyayız. Eşcinsel hastalıkları, depresyon, her türlü sapıklık artıyor. Ben bir tıp hekimi olarak bu varoluş tarzının ne kadar tehlikeli olduğunu bilip insanlara anlatmazsam mesleğimi nasıl icra etmiş olurum.

POMPALANAN AŞIRI HAYVAN SEVGİSİ BU PROJENİN PARÇASI

Amerika’da erkek eşcinselliği yüzde 8’lerde kızlarda yüzde 20’nin üzerinde. Türkiye’de bu rakamlara oranlara üçte 1 seviyesindeyiz. Bugün pek çok isim bu konuda konuşmaktan korkuyor. Çünkü mahalle baskısı var. Büyük isimler bunlar, benim gibi düşünüyor ancak konuştukları zaman mahkemelik oluyorlar. Bu ne demek? Bizim içimizde de bir lobi var demek. Bu bir savaş! Biz bir savaşın ortasındayız. Bunun ucu herkese dokunacak. Lütfen bunu idrak etsinler. Yeterince konuşulmuyor. Yeterince televizyon programları yapılmıyor. Sizde mi lobinin bir parçasısınız? Olayın ne olduğunu anlamıyorlar. Olay sadece eşcinsellik değil. Bütün insanlığın yapısını değiştirmek, kadınları erkekleştirmek, erkekleri kadınlaştırmak, baba otoritesini ortadan kaldırmak istiyorlar. Son günlerde aşırı derecede pompalanan hayvan sevgisi… Bu projenin bir parçası! Aşırı hayvan sevgisi olursa ne olur? Gerçekten hayvanları çok sevdikleri için mi? Fıtrattan gelen özellikle kız çocuklarının içinde bebek sevgisi çocuk sevgisi vardır. Bu evlilik motivasyonlarından bir tanesidir. Bu sevgiyi kedilere köpeklere kaydırırsan o kız çocuğu büyüyünce evlenir mi? Bu sevgiyi bu şekilde yönlendirerek o çocukların ileride evlenmesini engellemek istiyorlar?

NETFLIX, DISNEY BUNU ALENEN YAPIYOR

Twenge’nin İnternet Nesli kitabında anlatıyor. Bu bir tsunami diyor. Sosyal dalgalanmaların bir dengesi vardır. Tarihte olmuştur… Twenge bunun normal bir sosyal dalgalanma olmadığını söylüyor. Demek ki bütün bu değişimler, doğal zamanın getirdiği değişimler değil. Bunlar birilerinin ayarladığı değişimler. Televizyonları, sosyal medyayı, Netflix’i elinde tutan isimler bunu programlıyor. Savaşın karşı cephesindeki komutanlar belli. Netflix, Disney bunu alenen yapıyor. Disney’in patronu lezbiyen. Hollywood film endüstrisi alenen yapıyor. Zuckerberg bunu alenen yapıyor. Başka ne arıyoruz?

OLAY ÇOK DAHA DERİN

LGBT’yi şöyle görün: Yankesiciler para çalacağı zaman birine cambazlık yaptırırlarmış. Herkes cambaza bakarken yankesici parayı çalarmış. Şimdi LGBT’nin bu şekilde ön plana çıkarılması esas projeyi görmemizi engelliyor. Olay çok daha derin. Çok ince hazırlanmış bir proje. İnsanlık yeniden yapılandırılmak isteniyor. Kendilerini tanrı zanneden birkaç kişi tarafından insanlık yönlendirilmek isteniyor. Günde 8 saatini ekran başında geçiren insanları istediğin gibi yönlendirirsin. Biz şimdi Matrix’in içinde yaşıyoruz. Politikacılardan doktorlara gazetecilere kadar çok büyük bir gaflet içindeyiz.

DAMARDAN VERİLEN MİKROP GİBİ ÖLDÜRMÜYOR AMA HASTA EDİYOR

Eğer çocuklarımız saatlerce ekran başında kalırsa… Damardan verilen bir mikrop gibi düşünün. İnsanı öldürmüyor ama belirli bir süre sonra hasta ediyor. Ekran zamanı çocukları zehirliyor. Allah göstermesin çocuğunuz cinsiyet değiştireceğim diyorsa demek ki işin yarısı geçti. Cep telefonu almayacaksınız, ekran süresini denetleyeceksiniz, çocukla çok kaliteli zaman geçireceksiniz. Diyelim ki her şeye rağmen çocuğunuzda böyle bir durum gelişti. Doktora giderken de oldukça seçici davranmanız gerekiyor. Bugün psikolog ve psikiyatristlerin büyük çoğunluğu bu durumun doğuştan geldiğini söylüyor. Bu yalan! Bu şekilde düşünen doktorlardan kaçın. Bırakın çocuğa iyilik yapmayı zarar veriyor.

Kaynak: https://sabah.com.tr/gundem/2023/01/27/uc-asamada-buyuk-lgbt-tehlikesi-dr-mustafa-merter-inanilmaz-bir-savasin-ortasindayiz

Abdurrahman Dilipak: Hey sen “birey”, sen “gender”!

Hey sen “birey”, sen “gender”!

– Yok, kadınmış, erkekmiş, geçin bunları, anne baba kaldı mı ki, dene nine olsun. Hayal, teyze, amca, dayı, enişte, kayınbirader, kaynana, kayınbaba, enişte, elti de kim oluyor.

Artık toplumsal cinsiyet denen bir bela var. Hey kendini anne-baba zanneden bireyler, haddinizi bilin çocuklarınızın cinsel tercih ve yönelimlerine karşı “nötr kalacaksınız”, cinsel deneyim yaşı 14, anlayışlı olacaksınız. İstanbul Sözleşmesi var artık, Lanzarote var. Bizler çağdaş, özgür bireyler olacağız.

1- “Birey”leri öyle “Allah’ın emri, peygamberin kavli” ile evlendirmek, “1500 yıl öncesinin Arap yaveleri ve gelenekleri ile nikâhlamak” da ne demek oluyor öyle. Kadının tek başına şahitliği yeter, neymiş o Bakara 282, AB neshetti o kuralı. “Yeni normal” dönemde bu böyle.

2- Mihri muaccel, mihri muaccel de ne oluyormuş. AB’nin hükümdarı öyle buyurdu: Süresiz nafaka olacak! O (Bakara, 2/237; Nisâ, 4/4, 20, 24, 25; Mâide, 5/5) de ne oluyormuş. Onlar “tarihsel “şeyler. O gün için getirilmiş normlar onlar “eski”de kaldı. “Yeni yolu tut, eskiyi unut”.

3- Akil-baliğ de nereden çıktı şimdi.

4- Kur’an’da miras konusunda (Haşa) Allah adil davranmamış, AB adaleti sağlıyor.

5- “Fahşa” nereden çıktı şimdi, ayıp, utanmalısınız.. LGBT’ye özgürlük, cinsel tercih, cinsel yönelim konusunda özgürlük getiriyor İstanbul Sözleşmesi, zina ile ilgili 15 ayeti daha hükümsüz kılıyor. 12 ayette “İffet” bahsinden gider. Ne demek “iffet”. “Birey” din ve ahlaktan bağımsız kendi cinsel davranışını ve rolünü belirleyebilir ve karar vermek için cinsel deneyim yapabilir. Bu konuda aile, bireylerin tercihine saygılı, anlayışlı olmalı, nötr olmalı.

6- Nisa 34’de İstanbul Sözleşmesi’ne aykırı. “erkekler, kadınlar üzerinde sorumlu gözeticidir.” Ne demek. Eşitlik var eşitlik.

7- Kur’an-ı Kerim’de öğüt vermekten söz eden onlarca ayet var. Allah öğüt verir, Peygamber öğüt verir. Aile çocuklarına öğüt vermekle emrolunur. Ama yine de Allah bilir ki, “İnsanların çoğu öğüt dinlemez ve öğütten ve öğüt verenlerden hoşlanmazlar”. Öğüt/Nasihat de yasak, Arabuluculuk (Nisa 128) da yasak, Kur’an emretse de.

Şimdi Nisa 35’i ne yapacağız: (Kadın ile kocanın) Aralarının açılmasından korkarsanız, bu durumda erkeğin ailesinden bir hakem, kadının da ailesinden bir hakem gönderin. Bunlar, (arayı) düzeltmek isterlerse, Allah da aralarında barışı sağlar. Şüphesiz, Allah, bilendir, haberdar olandır.

Hud, 34’ü ne yapacağız: “Eğer Allah sizi azdırmayı dilemişse, ben size öğüt vermek istesem de, öğüdümün size yararı olmaz. O sizin Rabbinizdir ve O’na döndürüleceksiniz.”

Nahl, 90’ı ne yapıyoruz: Şüphesiz Allah, adaleti, ihsanı, yakınlara vermeyi emreder; çirkin utanmazlıklardan (fahşa’dan), kötülüklerden ve zorbalıklardan sakındırır. Size öğüt vermektedir, umulur ki öğüt alıp-düşünürsünüz. Birileri ayetleri yaşamanın/yaşayamamanın endişesinden daha fazla İstanbul Sözleşmesini nasıl uygularız endişesi ile toplantı üzerine toplantı yapıyor, planlar hazırlıyorsa vay onların haline. En çok neden/kimden korkuyor ya da en çok neyi, kimden istiyorsa bu süreçte belli oluyor. İstanbul Sözleşmesi de bu neslin imtihanı. Kınayanların kınamalarına aldırmadan, sözü eğip-bükmeden yüzümüzü Hakk’a dönüp doğru yolda ileri doğru ilerlemeliyiz.

8- Hucurat 13’ü ne yapacağız. Allah “Ey insanlar, gerçekten, Biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık ve birbirinizle tanışmanız için sizi halklar ve kabileler (şeklinde) kıldık. Şüphesiz, Allah katında sizin en üstün (kerim) olanınız, (ırk ya da soyca değil) takvaca en ileride olanınızdır. Şüphesiz Allah, bilendir, haber alandır” buyuruyor. GENDER ne demek oluyor şimdi. “Toplumsal cinsiyet”, “cinsel yönelim”, “cinsel tercih” ne oluyor. Hucurat 13’ü de görmezden gelelim. Yani ya da orada dursun, “bir ölünün arkasından üfleyelim gitsin “mi “nazm-ı celil”i. “Nesli ifsat” değil mi bu, “Yaratılışa ve fıtrata karşı cürüm” değil mi? Bir de “Biz ıslah edicileriz” demiyorlar mı, “iyi bilin ki onlar bozguncuların ta kendileridir.” (Bakınız: Bakara 11, Şuara 152)

9- Bir de BİREY’imiz var. Din, ahlak, tarih, aile ve gelenekten bağımsız bir şekilde kişilerin “heva ve heveslerini özgürce yaşayacakları, kutsalı olmayan seküler bir karakter”. “Beni babana bırakma” diyen ahlaka, medeniyete, geleneğe ne oldu da “ben varım ve bana kimse karışamaz” diyen bir nesil çıktı ortaya! Kâfirleri dost edinip kendi kardeşlerimizle cebelleşiyor muyuz yoksa!

Onlar, eğer kitabın istişare ve şura yapmayı emrettikleri değilse sizin gerçek dostlarınız değildir. Yola çıktıklarımızı bırakıp, yolda bulduklarımızla yolunuza devam edersek, varacağınız yer bellidir. Bu dünyada yapıp yapmadıklarımız, söyleyip/söylemediklerimizle ya kendi cennetimize sırtımızda tuğla taşıyacağız, ya da kendi cehennemimize kendi sırtımızda odun taşıyacağız.

10- Hani “Doğrudan doğruya Kur’an’dan alıp ilhamı, asrın idrakine söyletecektik İslam’ı”. Ne oldu da “Garbın afakını saran çelik zırhlı duvar”ın muhafızlığına soyunduk, o “medeniyet” dedikleri “tek dişi kalmış canavar”ın “yeni normları”na teslim oluverdik. Bu sözleşmenin, bırakın Kur’an’a uygunluğunu, ne “on emir”e uyar, ne ellerindeki Tevrat’a ve ne de ellerindeki İncil’e! Yeşil tehlikeye karşı İslamofobik BÇG kafalıları, başörtüsü ve İHL zulmüne rağmen bizi Laikleştiremedi ama bir başka birileri, (o FETÖ’nün zihniyet ikizleri) din algısını dönüştürerek, dünya sevgisi ile bizi seküleştirmeye çalışıyor sanki. Anlayana sivrisinek saz! Vs. Vs.

İstanbul Sözleşmesine buradan bakınca sanki örtülü bir “dinde reform” projesi gibi. Aile, kadın, gençlik, herkesi hedef alan dehşetli bir proje. Covid, 5G, Starlink Chip ve Neoralink, GPT3 ile birlikte düşününce, kısırlaştırılmış ve cinsiyetsizleştirilmiş, alamet-i farikaları yok edilmiş bir topluluğa dönüştürülmeye çalışılıyoruz. Bu şekilde dijital diktatörlüğün yolu mu açılıyor.

Selam ve dua ile.

Kaynak: . https://www.yeniakit.com.tr/yazarlar/abdurrahman-dilipak/hey-sen-birey-sen-gender-34061.html

Polonya, İstanbul Sözleşmesine karşı diplomatik atak başlattı

  • Tarık Demirkan
  • Budapeşte / BBC

13 Ekim 2020

eylem
Feministlerin kutsallık izafe ettiği İstanbul Sözleşmesi Polonya’nın haricinde Bulgaristan, Macaristan, Slovakya, Romanya ve Letonya’da tartışmaya açılarak yanlış hükümleri gündeme getirilmişti.

İstanbul Sözleşmesi olarak bilinen sözleşme, 46 ülke tarafından imzalanmasına, ardından da 34 ülke parlamentosu tarafından onaylanmış olmasına rağmen Polonya, Macaristan, Bulgaristan gibi pek çok ülkede tartışılmaya devam ediyor.

Kadına şiddeti önleme amacıyla 11 Mayıs 2011 tarihinde Avrupa Konseyi tarafından hazırlanan İstanbul Sözleşmesi’ne ABD, Rusya, Kanada, Vatikan, Japonya, Azerbaycan, ve Meksika imza atmadı. 28 ülkenin ise çekince koyarak imzaladığı biliniyor. İstanbul Sözleşmesi’ni imzalayarak iç hukukuna yansıtmayan ülke sayısı ise (12) onikidir. İstanbul Sözleşmesi Bulgaristan, Macaristan, Slovakya, Romanya ve Letonya’da tartışmaya açılarak yanlış hükümleri gündeme getirildi.

Geleneksel aile kavramına son vermek, eşcinsel ilişkileri ve evlilikleri cesaretlendirmekle suçlanan sözleşmenin metninde değişiklikler talep eden ülkelerin sayısı da artıyor.

Bu konudaki son gelişme, son olarak Polonya’da gündeme geldi.

Basına yansıyan hükümet kaynaklı haberlere göre, Polonya, İstanbul Sözleşmesi’nin revizyonu için öncelikle Orta ve Doğu Avrupa ülkeleri nezdinde diplomatik bir atak başlattı.

Polonya Dışişleri Bakan Yardımcısı Pawel Jablonski, konunun basına yansıması üzerine Polonya diplomasisinin “aile haklarının korunması” amacıyla uluslararası bir çalışma başlattığını Twitter mesajıyla doğruladı.

Polonya Dışişleri Bakanlığı, hangi ülkelerle görüşmeler yapıldığı konusunda ayrıntılı bilgi vermese de, olayı soruşturan basın, Çekya, Slovakya, Hırvatistan ve Slovenya ile konunun görüşüldüğünü bildiriyor.

Macar yetkililer, Polonya’dan kendilerine ortak hareket etme teklifi gelip gelmediği üzerine bir açıklama yapmadılar.

Sözleşmeye neden karşı çıkılıyor?

Polonya’daki radikal muhafazakâr gruplar bir süredir hükümet üzerinde, 2015 yılında kabul edilen İstanbul Sözleşmesi’nin iptal edilmesi için baskı uyguluyorlar.

Muhafazakâr gruplar, İstanbul Sözleşmesi’ne, geleneksel aile kavramına zarar verdiği kaygısı ile karşı çıkıyor. Sözleşmedeki kadın erkek eşitliği vurgusunu ve kadın haklarının korunmasına yönelik önlemleri bu kaygıya gerekçe gösteriyorlar.

Muhafazakârlar, eşitlik vurgusuna ve kadını korumaya yönelik önlemlere temelde karşı olmadıklarını vurgulasalar da, sözleşmenin klasik aile kavramını geri plana itip, eşcinsel birliktelikleri desteklediğini öne sürüyorlar.

Sözleşmeye karşı çıkan muhafazakârlara göre kadınlara karşı gündeme gelen şiddetin nedeni, kadınlar ve erkekler arasındaki toplumsal eşitsizlik değil, alkolizm, porno, ailelerin dağılması, boşanmaların artması ve bunlarla beraber gündeme gelen sosyal sorunlar.

Muhafazakârlar, İstanbul Sözleşmesi’nin tekrar ele alınmasını istiyorlar.

Sözleşme metnine, geleneksel aile kavramının, yani “bir erkek, kadın ve çocuklardan” oluşacak aile yapısının korunmasını destekleyecek vurgular eklenmesini istiyorlar.

Yine bu talepler arasında çocukların korunması, kürtajın engellenmesi gibi madde önerileri de var.

Önerilen en önemli maddelerden biri; sözleşmenin eşcinsel birliktelikleri bir aile olarak değerlendirmemesi isteğini içeriyor. Eşcinsel birliktelikle kurulan ilişkilerin, aile haklarından, çocuk yetiştirmekten ve mirastan mahrum bırakılması talep ediliyor.

eylem

İstanbul Sözleşmesi AB içinde yeni bir fay hattı mı oluşturacak?

Sözleşmeye karşı en sert tepki şimdiye kadar Polonya’dan gelmiş olsa da, daha önce Türkiye, Bulgaristan, Hırvatistan ve Macaristan’dan da hükümetler düzeyinde sözleşmeye karşı eleştirel açıklamalar yapılmıştı.

İngiltere gibi Avrupa Konseyi üyesi 11 ülke, sözleşmeye imza atmış ancak henüz onaylamamıştır.

İngiltere dışında, bu ülkelerin tamamı Orta ve Doğu Avrupa’da yer alıyor. Bu durumun, Polonya’nın girişiminin yankı bulabilme ihtimalini güçlendirdiği değerlendiriliyor.

Polonya, bu diplomasi atağıyla, Avrupa Konseyi içinde muhafazakâr kesime öncülük etmek, İstanbul Sözleşmesi’ne karşı olan kesimlerin desteğini arkasına almak ve Avrupa Birliği içinde sözleşmenin nihai olarak onaylanmasını önlemek istiyor.

Bazı analistler, Avrupa Birliği içinde devam eden, hukuk devleti, mülteci ve azınlık hakları konularına şimdi de İstanbul Sözleşmesi’nin eklendiğini ve bu konunun Avrupa Birliği için önemli fay hatlarından birini oluşturacağını değerlendiriyor.

Kayak: BBC

İlgili haber:

Kadına şiddeti önleme kılıfıyla 11 Mayıs 2011 tarihinde Avrupa Konseyi tarafından hazırlanan İstanbul Sözleşmesi’ne ABD, Rusya, Kanada, Vatikan, Japonya, Azerbaycan, ve Meksika imza atmadı. 28 ülkenin çekince koyarak imzaladığı İstanbul Sözleşmesi’ni imzalayarak iç hukukuna yansıtmayan ülke sayısı ise (12) onikidir. Feministlerin kutsallık izafe ettiği İstanbul Sözleşmesi Bulgaristan, Macaristan, Slovakya, Romanya ve Letonya’da tartışmaya açılarak yanlış hükümleri gündeme getirildi.

https://m.yeniakit.com.tr/amp/haber/1415649/istanbul-sozlesmesine-karsi-guc-birligi-cagrisi

Çocukları kim koruyacak!? [Flood]

Pedofili ve çocuk istismarının “LGBT ajandası” dahilinde normalleştirildiği, bunu dile getirenlere “komplocu” dendiği bu zaamanda @mrsoydan00 dan arşiv niyetine önemli bir Flood:

Çocukları kim koruyacak!?

#çocuklarıkimkoruyacak

Çocukları kim koruyacak!? [Flood] https://t.co/dTI184aklc

İstanbul Sözleşmesi Türkiye açısından ikinci SEVRdir

“İstanbul Sözleşmesi Türkiye açısından ikinci SEVRdir.” Mehmet Yaman

MALUMLARI OLDUĞU ÜZRE, KISACA “İSTANBUL SÖZLEŞMESİ” OLARAK ADLANDIRILAN SÖZLEŞMENİN ASIL ADI, “KADINLARA YÖNELİK ŞİDDET VE EV İÇİ ŞİDDETİN ÖNLENMESİ VE BUNLARLA MÜCADELE HAKKINDAKİ, AVRUPA KONSEYİ SÖZLEŞMESİ” DİR.
BU SÖZLEŞME 11.5.2011 TARİHİNDE İMZAYA AÇILMIŞ OLUP, İLK İMZA KOYAN, O ZAMANIN BAŞBAKANININ BİLGİSİ DAHİLİNDE DIŞİŞLERİ BAKANIMIZDIR VE BU SÖZLEŞMEYİ, HERHANGİ BİR ÇEKİNCE KOYMADAN İMZALAMIŞTIR.
BU SÖZLEŞMEYE TOPLAM 15 AVRUPA KONSEYİ DEVLETİ İMZA KOYMUŞ OLUP, DİĞER DEVLETLERİN MESELA, 27 ÜYELİ AVRUPA BİRLİĞİ’NİN 14 TANESİNİN İMZASI VARDIR, 13 TANESİNİN İMZASI BULUNMAMAKTADIR. İMZALAYANLARDAN BAZILARI DA, ÇEKİNCE KOYARAK İMZALAMIŞLARDIR. İMZA SEREMONİSİ, 8.9.2011 TARİHİNDE, YANİ BİZİM İMZAMIZDAN 4 AY SONRA TAMAMLANMIŞTIR.
HANİ DERLER YA, “ZEHİR ALTIN KASEDE, ÇEŞİTLİ REVERANSLARLA SUNULURSA FARKEDİLMEZ” DİYE!..
AYNEN ONUN GİBİ, BU SÖZLEŞMENİN ADINI OKUYUNCA, HEPİMİZ KAYITSIZ ŞARTSIZ KABUL EDER VE “BU ADI TAŞIYAN BİR SÖZLEŞMEYE, İMZAYI İLK DEFA BİZ ATARIZ” DA, DERİZ. BİZ DE İŞTE ÖYLE YAPTIK, CİDDİ VE TARİHİ BİR DEVLETİN MES’ULLERİ OLARAK!..
BU SÖZLEŞME TOPLAM 81 MADDE OLUP, BİR ÇOK MADDELERİNİ TENKİT ETMEMİZ MÜMKÜNKEN, VAKTİN DARLIĞI SEBEBİYLE, SÖZLEŞMENİN HEPSİNİ DEĞİL DE, ÖZELLİKLE BİZİM İÇİN TUZAK OLAN MADDELERİNİ GÖZDEN GEÇİRELİM:
1 – SÖZLEŞMENİN 3. MADDESİNDE, “KADINA YÖNELİK ŞİDDET” TARİFİ YAPILMIŞ OLUP, “PSİKOLOJİK VEYA EKONOMİK ACI VEYA ISTIRAP VEREN VEYA VEREBİLECEK OLAN, cinsiyete dayalı her türlü eylem ve BU EYLEMLERLE TEHDİT ETME, ZORLAMA VEYA KEYFİ OLARAK ÖZGÜRLÜKTEN YOKSUN BIRAKMA, toplumsal cinsiyete dayalı şiddet anlamına gelir” DENEREK, EKONOMİK ACI VE IZDIRAP VERECEK OLAN HER TÜRLÜ OLAYLA, BUNLARLA TEHDİT ETME İŞLEM VE EYLEMLERİNİ DE, “CİNSİYETE DAYALI ŞİDDET” OLARAK, NİTELEMEKTEDİR.
BURADA GEÇEN “EKONOMİK ACI VE IZDIRAP” DEYİMLERİ, FEVKALADE MUĞLAK OLUP, BİR ESKİ HAKİM OLARAK, BU DEYİMLERİN, UYGULAMADA ÇOK FARKLI VE ERKEKLER ALEYHİNE, CİDDİ MAHRUMİYETLERE SEBEP OLABİLECEK KARARLARA VESİLE OLABİLECEĞİNİ ÖNGÖRÜYOR VE BAZI MESLEKTAŞLARIMIZDAN DA, BU KONUDA HİÇ BEKLENMEDİK BOYUTLARDA, KARARLARIN ÇIKTIĞINI DUYUYORUZ.

2 – YİNE 3. MADDENİN (b) FIKRASINDA, “aynı evi paylaşsa da paylaşmasa da, eski veya şimdiki eşler veya PARTNERLER arasında meydan gelen her türlü fiziksel, cinsel, psikolojik veya EKONOMİK şiddet eylemi anlamına gelir” DENMEKTEDİR.
BURADA GEÇEN PARTNER DEYİMİ, KİMLERİ KAPSIYOR? GERÇEKLER IŞIĞINDA, BU DEYİMİN, “CİNSEL TERCİHLERİNE GÖRE, ERKEK ERKEĞE HOMOSEKSÜEL İLİŞKİLERDE BULUNAN KİŞİLER” İ KAPSADIĞINI GÖRMELİYİZ.
BÖYLECE, HOMOSEKSÜEL İLİŞKİLER DE, YASAL TEMİNAT ALTINA ALINMIŞ, BİR EŞ SEVİYESİNDE HAKLARA SAHİP OLMUŞ BULUNUYOR, BU SÖZLEŞMEYLE. BU HOMOSEKSÜELLER DE, EKONOMİK OLARAK BİRBİRLERİNE BAĞLI VE SORUMLU HALE GELİYORLAR VE AİLE İÇİ ŞİDDET SUÇU KAPSAMINA GİRİYOR. TABİİ BU DA, HOMOSEKSÜEL HAYATIN, YASAL KORUMA ALT YAPISI DEMEKTİR. YANİ BU SÖZLEŞMEYLE, YASAL OLARAK BU İLLET KORUNMUŞ OLUYOR.
OYSA BİZİM İNANÇ SİSTEMİMİZDE ŞİDDET REDDEDİLEN VE CEZALANDIRILMASI GEREKLİ BİR HALDİR.

3 – Bu sözleşmenin 4/3. madde ve fıkrasında; “Temel Haklar, Eşitlik ve Ayrımcılık Yapmama” başlığı altında, “CİNSEL TERCİH/YÖNELİM” de sayılmakla, her türlü sapıklık, açıkça meşrulaştırılmıştır.
YANİ HOMOSETSÜELLİK VEYA LEZBİENLİK, BİR TEMEL HAK OLUYOR, ENGELLENEMİYOR VE BU TİPLER, DİĞER NAMUSLU İNSANLARLA HER YERDE VE HER ŞEKİLDE EŞİT OLUYOR.

4 – Sözleşmenin Türkçe metninde, her ne kadar “aile” kelimesi geçiyorsa da, orijinal metinde, aile kelimesi “domestic” olarak geçmektedir ki, domestik kelimesi, normal bir aileyi değil, “EV İÇİ HER TÜRLÜ ARKADAŞLIĞI-ORTAK EV ARKADAŞLIĞI” nı da içerir. Çeviri bizi yanıltmasın.
Herhangi bir ihtilafta esas olan, orijinal metindeki kelimelerin gerçek anlamları olup, ELİMİZDE BULUNAN METİNDEKİ “AİLE” DEYİMİNİ “EV İÇİ HER TÜRLÜ ARKADAŞLIK” OLARAK ANLAMALIYIZ.
Yani bu ortak ev arkadaşlığı, erkek erkeğe cinsel birliktelik amaçlı, her türlü beraberliği de kapsamaktadır.

5 – Sözleşmenin 4/4. madde ve fıkrasıyla, gerek bu sözleşme ve gerekse başka şekillerde olsun, “KADINLARIN LEHİNE ALINACAK HER TÜRLÜ TEDBİR, AYRIMCILIK SAYILAMAYACAK.”
BU TEDBİRLERİN ANAYASAYA, KANUNLARA UYGUN OLMA ŞARTI DA ORTADAN KALKIYOR, 4. MADDENİN BU FIKRASIYLA. ÇÜNKÜ ANAYASAMIZIN 90. MADDESİ BU ULUSLARARASI SÖZLEŞMELERİN BİZİM KENDİ KANUNLARIMIZIN ÜSTÜNDE OLDUĞUNU VE VATANDAŞIMIZA, BU SÖZLEŞMELERİN KANUNLARIMIZLA ANAYASAMIZA AYKIRI OLDUĞUNU İDDİA EDEREK DAVA AÇMA HAKKI VERMİYOR. SADECE, İKTİDAR BU SÖZLEŞMELERİ KENDİ ELİYLE FESHEDEBİLİR.
YANİ KARI-KOCA ADAYLARININ KENDİ ARALARINDA YAPACAKLARI BAZI SÖZLEŞMELER DE, BU SÖZLEŞMEYE AYKIRILIKLA İPTAL EDİLECEK, MAHKEMELERDE.
Yani İstanbul Sözleşmesindeki müeyyideleri göze almak zorundadır, evlenecek olanlar!.. Aksi halde, ciddi sıkıntılarla karşı karşıya kalması melhuzdur.
Bu sözleşme bizi, KENDİ MİLLİ BENLİĞİMİZDEN VE AHLAKİ DEĞERLERİMİZDEN KOPARARAK, AVRUPA BİRLİĞİ UĞRUNA, AİLE SINIRLARIMIZ YIKILMIŞ, AHLAKİ DEĞERLERİMİZİ ÇÖKERTMİŞ VE KADIN ERKEK, KARŞI CİNSLERLE DEĞİL DE, BİRBİRLERİYLE, HOMOSEKSÜEL VE LEZBİYEN İLİŞKİLERİN TEŞVİKİ !..

6 – Sözleşmenin 7. maddesinde, “alınan tedbirler, ulusal insan hakları kuruluşları ve sivil toplum örgütleri gibi, tüm aktörleri kapsar,” denmekte olup bununla, cinsel tercihler (homoseksüel ilişkiler) i de kapsayan her türlü özgürlükle ilgili dernek, vakıf gibi koruyucu kurumların oluşturulması da, teminat altına alınmaktadır.

7 – Sözleşmenin 9. maddesinde; “Sivil Toplum Kuruluşları ve Sivil Toplum” başlığı altında:
“Taraflar, kadına yönelik şiddetle mücadelede, aktif olan ilgili sivil toplum kuruluşları VE SİVİL TOPLUMUN ÇALIŞMALARINI, HER DÜZEYDE GÖZ ÖNÜNDE BULUNDURUR, TEŞVİK EDER VE DESTEKLER VE BU KURULUŞLARLA ETKİN İŞBİRLİĞİ TESİS EDER” diyor.
Bu madde gereğince, o zamanın Aile Bakanı Fatma Şahin, 236 kadın derneği ile masaya oturup, 6284 sayılı yasa tasarısını hazırladı.
Toplumsal cinsiyet eşitliğini savunduğunu iddia eden derneklerin çoğunluğu, PKK ve LBTG destekçisi derneklerdi.

BU MADDENİN UYGULAMASINA İLİŞKİN, ÇOK YAKINLARDA MECLİSTE YAPILMIŞ BULUNAN ÇALIŞMALARA, KİMLERİN DAVET EDİLDİĞİNE İLİŞKİN RESMİ YAZININ BİR FOTOKOPİSİNİ ARZ EDİYORUZ.
BU YAZININ KATILIMCILAR BÖLÜMÜNÜ İNCELEDİĞİMİZDE HER ÇEŞİT LGBT VE PKK DESTEKLEYİCİSİ DERNEKLERİN DE ÇAĞIRILDIĞINI GÖRÜRÜZ.
HEYHAT Kİ, MİLLETİN TEMEL DEĞERLERİNİ TEMSİL EDEN SİVİL TOPLUM ÖRGÜTLERİ VAR MI ACABA, BU KONUDA VE VARSA NEREDE?..

8 – Türkiye, İstanbul Sözleşmesinin gereğini yerine getirmek üzere, 2012 Eylül ayında yürürlüğe giren, “Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesi Kanunu” adlı 6284 s. lı kanunu, dönemin Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin’in, çoğunluğunu yukardaki derneklerin oluşturduğu feminist kadın dernekleriyle birlikte hazırlayarak çıkardı.
9 – Bu sözleşmenin 12. maddesinin 1. fıkrasında; “kadınlar ve erkekler için, ALIŞILAGELMİŞ ROLLERİN BULUNDUĞU DÜŞÜNCESİNE DAYANAN ÖN YANGILARI, ÖRF VE ADETLERİ, GELENEKLERİ VE HER TÜRLÜ FARKLI UYGULAMALARI ORTADAN KALDIRMAK AMACIYLA, KADIN VE ERKEKLERE İLİŞKİN TOPLUMSAL VE KÜLTÜREL DAVRANIŞ MODELLERİNDE DEĞİŞİM SAĞLAMAK İÇİN GEREKLİ TEDBİRLERİ ALIR” denmektedir.
Burada “KADINLAR VE ERKEKLER İÇİN ALIŞILAGELMİŞ ROLLER” deyimiyle, inanç ve ahlaki değerlerimizle örf ve adetlerimizin getirdiği, karı-koca sorumluluk ilişkileri tamamen inkar edilmekte ve toplumumuzun, inanç referanslarımızda bulunan tarihi sorumluluk anlayışından uzaklaştırılması istenmektedir.
Yani evin içinde, karı-koca mesuliyetlerine ilişkin tüm inanç verileri, altüst edilmektedir. Eşler birbirinden bağımsız ve sorumsuz olacaklar, bu maddeye göre.

10 – Yukardaki 12/1. madde ve fıkrasında, “ortadan kaldırmak” olarak yapılan tercümenin asıl metindeki karşılığı, “kökünden kazımak” tır, aslında. Yani inanç ve ahlak anlayışlarından kaynaklanan her türlü duyguların ve karşı çıkışların tamamı kökünden kazınacaktır, bu maddeyle. Ama, tercümede bu gerçek mana gizlenmiş.
Lütfen bu maddeyi tekrar okuyalım. Yani kadın ve erkeğin aile içindeki rolleri ve karşılıklı görevleri tamamen kalkıyor.
Aile içinde, birbirine karşı bağımsız, sorumsuz ve herkesin istediği gibi yapıp edeceği bir ortam oluşturuluyor ki, bu bizim için, ciddi bir kaos ortamı demektir. “VE NE KADAR İNANÇ DEĞERLERİ, ESKİ ÖRF VE ADETLER İLE GELENEKLER VARSA, BUNLARIN KÖKÜ KAZINACAK, AİLE KUTSİYETİ VE MAHREMİYETİ DİYE BİR ŞEY KALMAYACAK” diyor, sözleşme.

11 – 12. maddenin 5. fıkrasında; “taraflar (yani Türkiye), KÜLTÜR, GELENEK, GÖRENEK, DİN VEYA SÖZDE “NAMUS”UN İŞBU SÖZLEŞME KAPSAMINDAKİ HER HANGİ BİR ŞİDDET EYLEMİ İÇİN, MAZERET OLUŞTURMAMASINI SAĞLAR” denmektedir.
Bu sözleşmeyle, 1 ve 2 numaralı başlık altlarında anlattığımız; “CİNSEL YÖNELİM,” ADI ALTINDA TOPLANAN BÜTÜN SAPIKLIKLAR (homoseksüellik, biseksüellik, lezbiyenlik vs. gibi), HAYATIN HER ALANINDA KORUMA ALTINA ALINMIŞ BULUNMAKLA, bu tür kişiler, size ev kiralamak için geldiklerinde, bu gerekçelerle veremeyeceğinizi bildirmeniz halinde, “toplumsal cinsiyet ayrımı yapma” suçlamasıyla karşı karşıya kalabilirsiniz.

12 – 13. madde, “Taraflar, İşbu sözleşme kapsamındaki, her türlü şiddetin ve farklı tezahürlerinin önlenmesi gerektiğinin, toplum içinde anlaşılması ve buna ilişkin farkındalığın artırılması amacıyla, başta kadın örgütleri olmak üzere, ulusal insan hakları kurumları ve bunlara denk organları, sivil toplum kuruluşları ile işbirliği içerisinde, düzenlik aralıklarla ve her seviyede farkındalık yaratma kampanyaları geliştirir veya yürütür,” demektedir.
Yani, cinsel eğilim (homoseksüel) ve aile fertlerinin alışılagelmiş rollerinin değiştirilmesi (karı-koca sorumluluk ve görevleri ) adı altında, her türlü homoseksüel, lezbiyen ilişkilerle, aile içindeki birliktelik huzurunu sağlayan her türlü duygu ve düşüncelerin altüst edilmesine sebep olacak tüm dernekler ve vakıflar korunacak, geliştirilecek ve onlarla sık sık toplantılar yapılacaktır, bu maddeye göre.
Yani sistemli bir biçimde, ailenin ve toplumun tüm değerlerden uzaklaştırılması, tüm insan cinsinin, hayvan topluluklarında bile görülmeyen, zevklerine ve tercihlerine göre, kadın kadına, erkek erkeğe birbirleriyle cinsel ilişkilerin geliştirilmesi anlayışları geliştirilecek, tabir caizse, insanların hayvanlardan da aşağı bir hayat sürmesine çalışılacaktır.
Tabii, bu homoseksüel ve lezbiyen ilişkilerin geliştirilerek, kadının hayatından erkeği, erkeğin hayatından da kadını çıkarmak suretiyle, meşru üremelerin de önüne geçilecek, toplumda çocuk olmayacak, bunun yerini kedi ve köpek beslemeleri alarak, uzun zaman içinde insanların sayısı bitirilecektir.
Tabii bu yok oluşta, savaş ve katliamlar ile, çeşitli hastalıklardan ölümler de, önemli görevler almış olacaklar ki, bir taraftan da dünya insanları bu sarmal ihanetin cenderesi içinde ve siyasal, sosyal, sağlık ve tarımsal
alanların tümünde, çok çeşitli tezgahlar bu amacın emrinde dönmektedir.
Dünya çapında bu uygulama hızlandırılarak, Siyonizm’in insan topluluklarını yok ederek, dünya insanlarının toplam 500 milyona indirgenip kuracakları “Dünya Krallığı” efsanesine doğru, hızla yol alınacaktır.

13 – Sözleşmenin 14. maddesi, “eğitim” başlığı altında, “bu sözleşme kapsamına giren “HER TÜRLÜ CİNSİYET ROLLERİ” (erkek erkeğe cinsi ilişkiler) ile, “BUNLARA SAYGI” hususunda her türlü eğitimin, müfredat programlarına eklenmesini ve bu konuda çeşitli kurumlarla eşgüdümlü çalışılmasını” emretmekte olup, böylece ilkokuldan itibaren çocukların erkek erkeğe ve kadın kadına cinsel ilişkileri hoş görüp, gereğinde tercihini buna göre yapabileceği anlayışı, küçüklükten beyinlerine yerleştirilmiş olacaktır.
14 – Sözleşmenin 16. maddesi, “bu cinsel yönelimlere ve tercihlere (homoseksüel ilişkilere) yönelenlere karşı oluşacak şiddet eylemlerinin önlenmesi ve şiddete başvuranların eğitimiyle” ilgili tedbirlerin alınmasını emrediyor.
15 – Sözleşmenin 17. maddesi, bu konuda özel sektör ve medya kuruluşlarını da görevlendiriliyor.
Sair maddeler, daha başkaca bir sürü tedbirleri içermektedir.
16 – Sözleşmenin 36. maddesinin başlığı, “Tecavüz dahil olmak üzere, cinsel şiddet” başlığını taşımakta, 1/b fıkrasındaki “kişilere KARŞI TARAFIN RIZASI OLMAKSIZIN diğer cinsel nitelikli eylemlerde bulunmak” eylemini, 3. fıkrasında, “EŞLERE VEYA PARTNERLERE KARŞI İŞLENEN EYLEMLER İÇİN DE GEÇERLİ OLMASINI SAĞLAMAK ÜZERE, GEREKLİ HUKUKİ VE DİĞER TEDBİRLERİ ALIR” demekle, partner deyimi adı altında, kadın erkek her türlü cinsel birleşimi artık normalleştirmiş ve eş cinselleri de eşleriyle aynı kategoride zikrederek, eşleriyle de, onların rızaları dışında cinsel ilişki kuramayacaklarını, kurarlarsa açıkça cinsel şiddet uygulama suçunu işleyecekleri anlatılmakta olup, Ankara Barosu avukatlarından birisi ben Mağrib devletine gelirken, eşinin telefonla polise yaptığı, “eşim bana zorla bana tecavüz etti” ihbarıyla, bu suçlamayla hapse atılmıştı.
Yargıtay üyeleri de, “bu sözleşme iptal edilmediği müddetçe, biz bu konudaki kararları onaylamak zorundayız” demektedirler.

17 – 48. maddede, “TARAFLAR (sözleşmeyi imzalayan devletler), İŞBU SÖZLEŞME KAPSAMINDAKİ ŞİDDET EYLEMLERİNDE ARABULUCULUK VE UZLAŞMA DA DAHİL, ZORUNLU ALTERNATİF UYUŞMAZLIK ÇÖZÜM SÜREÇLERİNİ YASAKLAMAK ÜZERE, GEREKLİ HUKUKİ VE DİĞER TEDBİRLERİ ALIR” denmektedir.
Yani bu madde, anlaşamayıp kavga eden bu kişiler arasında, ARABULUCULUK VE UZLAŞMA YAPILMASINI YASAKLIYOR. İlla kavga devam edecek ve mahkemelere intikal edecek. Bu çok tehlikeli ve toplum fertlerini uzlaşma ve anlaşmaya değil, kavga ve mahkemelerde sürünmelere ve aile birlikteliğini ortadan kaldırmaya sevk edecek, yıkıcı bir maddedir.

18 – 80. MADDESİ, “İMZA KOYANLARIN İSTEDİĞİ ZAMAN, KONSEY GENEL SEKRETERİNE TEK TARAFLI OLARAK YAPACAĞI BİLDİRİMLE BU SÖZLEŞMEYİ KENDİ YÖNÜNDEN FESHEDEBİLECEĞİ” Nİ YAZMAKTA OLUP, BU MADDEYE GÖRE BİZ İSTERSEK, HEMEN KAYITSIZ ŞARTSIZ BU SÖZLEŞMEYİ FESHEDEBİLİRİZ.
EFENDİM,
ARACILIĞINIZLA, İNANÇ VE AHLAK DEĞERLERİMİZİ TAMAMEN ALTÜST EDEN VE MİLLİ BİR FELAKET OLAN, ŞİMDİLİK HENÜZ ÇOK FARKEDİLMEYİP, İLERDE “BİZ NE YAPTIK!” VAVEYLASIYLA BAĞIRACAĞIMIZ BU SÖZLEŞMENİN KALDIRILMASINI, SAYGIDEĞER CUMHURBAŞKANIMIZDAN TEKRAR VE ISRARLA TALEP EDİYORUZ, KENDİLERİNİ SEVEN VE TAKDİR EDEN BİR VATANDAŞ OLARAK.
UZAKTAN ANCAK BU KADAR!..
SAYGILARIMLA!..
20.7.2019
Mehmet Yaman
Casablanca-Mağrib