Üç aşamada büyük L*G*B*T tehlikesi

Üç aşamada büyük LGBT tehlikesi… Dr. Mustafa Merter: İnanılmaz bir savaşın ortasındayız
Cuma 27.01.2023 10:05

Cinsel yönelim serbestliği ya da insan hakları adı altında seçim vaatleri arasına giren LGBT sapkınlığını Psikiyatrist, Yazar Dr. Mustafa Merter ile konuştuk. LGBT sapkınlığı ile ilgili oldukça önemli tespitler yapan Merter, özellikle politikacıların bu sapkınlığa verdiği desteği sert ifadelerle eleştirdi. Merter, “Dünya nereye gidiyor? İnanılmaz bir savaşın ortasındayız” dedi.

Üç aşamada büyük LGBT tehlikesi… Dr. Mustafa Merter: İnanılmaz bir savaşın ortasındayız
RABİA SULTAN DALKILIÇ

Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, seçim vaatleri arasına LGBT’yi ekledi. Vaatlerini billboardlara taşıdı, LGBT demedi ama “Cinsel yönelimi yasayla dezavantaj olmaktan çıkaracağız” dedi.

İstanbul, Mersin, İzmir, Eskişehir Büyükşehir Belediyeleri “Onur Haftası” adı altında eşcinsellerin düzenlediği etkinleri kutladı, sosyal medya hesaplarından destek mesajları yayınladı. Şişli ve Kadıköy belediyesi bünyesinde LGBT Meclisi kuruldu.

HDP Eş Genel Başkanı Mithat Sancar seçimlere girecek aday konusunda “Bütün halkların, inançların, kimliklerin, kültürlerin, cinsel yönelimlerin adayını arıyoruz” dedi.


İyi Parti Genel Başkan Yardımcısı Bahadır Erdem geçtiğimiz aylarda ABD’de düzenlenen onur yürüyüşüne katıldı ve bu anları sosyal medya üzerinden yayınladı.

2023 seçimlerinde iktidar değişikliği olduğu takdirde Türkiye’de LGBT sapkınlığına hükümet nezdinde onay verileceği aşikar… Sabah.com.tr’ye konuşan Psikiyatrist, Yazar Dr. Mustafa Merter bu tehlikeye kalın harflerle dikkat çekti ve çok önemli açıklamalarda bulundu.

3 OY DAHA ALAYIM DİYE…

Cinsel yönelim serbestliği denilerek eşcinsel hayat tarzına onay vereceğini açıklayan politikacıların bunu neden yaptığı ile ilgili açıklamalarda bulunan Merter, “Bunun 3 cevabı var. İnsanların bazı davranışları ya cahil ya ahmak ya da hınzır olmalarından kaynaklanır. Politikacıların 3 oy daha alayım diye olayın esas boyutunu anlamadan çok ucuz sebeplerle LGBT’ye destek vermesi cehalettir. Okumuyorlar işin ne olduğunu anlamıyorlar. İnsanların savunma mekanizması vardır: Bana olmaz, bize olmaz, benim çocuğuma olmaz sanıyorlar. Bütün grafikler istatistikler bunun çok hızlı yayıldığını gösteriyor. CHP’nin de HDP’nin de çok kısa sürede hepsinin ağzı yanacak. Nerden biliyorsun? Diyorsunuz. Bütün vakalar bize müracaat ediyor. Üstel bir hızla artıyor” dedi.

POLİTİKACININ AHMAK OLMAMASI GEREKİYOR

LGBT’ye verilen desteğin bir nedeninin de ahmaklık olabileceğini açıklayan Merter, “Ancak bir politikacının ahmak olmaması gerekir. Ama birde hınzırlık var. Dünyada oynanan bu oyuna dahil olan bir grup var” diyerek şu açıklamaları yaptı:

SOROS GELİR BİR BUÇUK MİLYAR DOLAR YATIRIRSA…

İşte onlar hınzır olanlar. Dünya Çocuk ve Aile Koruma Platformu’nun kongresinde bir İrlandalı ile karşılaştım. Ona siz Katoliksiniz eşcinsel evliliğe nasıl izin verirsiniz dedim. Anlamlı bir şekilde gözlerime baktı ve Soros gelir bir buçuk milyar dolar yatırırsa bu iş olur dedi. Soros Macar Yahudisinin İrlanda’da ne işi var? Bunlar da hınzırlar grubu, satın alınmış olanlar.. Bunların içinde politikacılar medya mensupları daha vahimi yasal kuruluşlarda var. ABD Yüksek Mahkemesinde Avrupa’da Almanya’da var. Olmadık kanunların yasaların çıkarılmasını sağlıyorlar.

2012 YILINDAN İTİBAREN BİR TSUNAMİ BAŞLADI

Küresel çaptaki eş zamanlı bir hareketin parçaları bunlar. Lütfen Jean M. Twenge’nin İnternet Nesli kitabını okuyun. Kitapta 2012 yılından itibaren bir tsunami başladı diyor. Akıllı telefonların çok fazla yaygınlaşmaya başladığı tarihtir. O tarihte sosyal medya ağları Netflix devreye girdi.

İNANILMAZ BİR SAVAŞIN ORTASINDAYIZ

Bunun 3 aşaması var. Bir, eşcinsel olmak utanılacak bir şey değildir. İkinci aşaması, madem eşcinsellik doğuştan gelir tedavisi mümkün değildir. O zaman buna toplumun her kesiminde izin verilmesi gerekir. Arkasından eşcinsel evlilik talebi gelecek. Üçüncü aşamada eşcinsellerin evlatlık alabilmesi gelecek. Arkasından translar gelecek. Trans istatiği inanılmaz yükseliyor. LGBT+P yani arkasından Pedofilizm gelecek. Gidişat bu… Hollanda’da adam Sübyancılık Partisi kuruyor, şikayet ediliyor. Hakim demokrasilerde bu yasaklanamaz diyor. Dünya nereye gidiyor? İnanılmaz bir savaşın ortasındayız.

BU İNSAN HAKLARI FALAN DEĞİL

Anlamıyorlar, büyük resmi göremiyorlar, bu onur haftasına izin vermekle kalmayacak, kendi çocuklarına kadar gelecek bu tehlike. Bu insan hakları falan değil. Kimse sokaktaki insanı neden eşcinselsin diye çevirmiyor. Bunun reklamının yapılması yanlış olan. Olay dört duvar arasında değil. Bu küresel çapta teşvik edilen bir durum. Bu da onların propagandalarından bir tanesi. Siz insanların haklarına müdahale edemezsiniz diyorlar. Erkeklerde yüzde 8-9’larda kadınlarda bu rakam daha yüksek. Eğer o politikacılar doktorlar, psikologlar da bunu görmüyorsa ya bu hınzırlıktır, ya ahmaklık ya da cehalettir.

TEHLİKEYİ GÖREMİYORLAR

Bu bir cinayet. Diyelim ki nur topu gibi bir kızınız var. Kızınız 14 yaşına geldi… Kızınız size geldi erkek olmak istiyorum diyor. Kızınız okula gidiyor, okul psikoloğuna anlatıyor. Diyor ki tamam öyle hissediyorsan öylesindir. Bu olaylar Irreversible Damage adlı kitapta anlatılıyor.

Anne babasına dahi izin vermiyorlar. İstersen adını değiştirelim diyorlar. Sonra o psikologlar ilaç yazıyorlar ve ergenliğini durduruyorlar. Ergenliği durdurmak demek cinayettir. Çünkü doğal bir süreci durduruyorsun. 14 yaşında kızdan bahsediyoruz. Kafası karışık bir kız çocuğundan bahsediyoruz. Sonra bu kıza diyorlar ki senin testesteron alman gerek diyorlar. Başlıyor ilaç almaya. Kollarında kıllar çıkıyor, sesi kalınlaşıyor. Anne baba o noktada panik oluyor. Doktora gidiyor ve o doktor diyor ki sen böyle doğdun diyor. Bu yalan! Tedavisi yok diyorlar, bu yalan! Kız sonra diyor ki ben göğüslerimden utanıyorum diyor. Bu sefer cerrahlar devreye giriyor. Kızın rahmi alınıyor, yumurtalıkları alınıyor. Irreversible Damage yani Dönüşü Olmayan Hastalık kitabı işte bunları anlatıyor. Bu kitap Amerika’da ödül kazandı. Yurt dışında ergenlerin eşcinsel ve trans eğilimlerine destek veren, cinsel gelişimi engelleyen ilaçların ve hormon tedavilerine kullanılmasına engel olmayan politikacılar, psikolog ve psikiyatrlar, eğer bu vahim durumu görmüyorlarsa ya cahil, ya ahmak ya da hınzır olabilirler. Umarız aynı durum Türkiye’mizde de tekerrür etmez.

HAYATI YÜZDE 20 KISALTAN BİR VAROLUŞ İLE KARŞI KARŞIYAYIZ

Eşcinsel Hayat Tarzının Sağlık Tehlikeleri adında bir kitap çıkardık. Okusunlar özellikle altını çiziyorum. Aileler okusunlar! Hayatı yüzde 20 kısaltan bir varoluş, hayat tarzı ile karşı karşıyayız. Eşcinsel hastalıkları, depresyon, her türlü sapıklık artıyor. Ben bir tıp hekimi olarak bu varoluş tarzının ne kadar tehlikeli olduğunu bilip insanlara anlatmazsam mesleğimi nasıl icra etmiş olurum.

POMPALANAN AŞIRI HAYVAN SEVGİSİ BU PROJENİN PARÇASI

Amerika’da erkek eşcinselliği yüzde 8’lerde kızlarda yüzde 20’nin üzerinde. Türkiye’de bu rakamlara oranlara üçte 1 seviyesindeyiz. Bugün pek çok isim bu konuda konuşmaktan korkuyor. Çünkü mahalle baskısı var. Büyük isimler bunlar, benim gibi düşünüyor ancak konuştukları zaman mahkemelik oluyorlar. Bu ne demek? Bizim içimizde de bir lobi var demek. Bu bir savaş! Biz bir savaşın ortasındayız. Bunun ucu herkese dokunacak. Lütfen bunu idrak etsinler. Yeterince konuşulmuyor. Yeterince televizyon programları yapılmıyor. Sizde mi lobinin bir parçasısınız? Olayın ne olduğunu anlamıyorlar. Olay sadece eşcinsellik değil. Bütün insanlığın yapısını değiştirmek, kadınları erkekleştirmek, erkekleri kadınlaştırmak, baba otoritesini ortadan kaldırmak istiyorlar. Son günlerde aşırı derecede pompalanan hayvan sevgisi… Bu projenin bir parçası! Aşırı hayvan sevgisi olursa ne olur? Gerçekten hayvanları çok sevdikleri için mi? Fıtrattan gelen özellikle kız çocuklarının içinde bebek sevgisi çocuk sevgisi vardır. Bu evlilik motivasyonlarından bir tanesidir. Bu sevgiyi kedilere köpeklere kaydırırsan o kız çocuğu büyüyünce evlenir mi? Bu sevgiyi bu şekilde yönlendirerek o çocukların ileride evlenmesini engellemek istiyorlar?

NETFLIX, DISNEY BUNU ALENEN YAPIYOR

Twenge’nin İnternet Nesli kitabında anlatıyor. Bu bir tsunami diyor. Sosyal dalgalanmaların bir dengesi vardır. Tarihte olmuştur… Twenge bunun normal bir sosyal dalgalanma olmadığını söylüyor. Demek ki bütün bu değişimler, doğal zamanın getirdiği değişimler değil. Bunlar birilerinin ayarladığı değişimler. Televizyonları, sosyal medyayı, Netflix’i elinde tutan isimler bunu programlıyor. Savaşın karşı cephesindeki komutanlar belli. Netflix, Disney bunu alenen yapıyor. Disney’in patronu lezbiyen. Hollywood film endüstrisi alenen yapıyor. Zuckerberg bunu alenen yapıyor. Başka ne arıyoruz?

OLAY ÇOK DAHA DERİN

LGBT’yi şöyle görün: Yankesiciler para çalacağı zaman birine cambazlık yaptırırlarmış. Herkes cambaza bakarken yankesici parayı çalarmış. Şimdi LGBT’nin bu şekilde ön plana çıkarılması esas projeyi görmemizi engelliyor. Olay çok daha derin. Çok ince hazırlanmış bir proje. İnsanlık yeniden yapılandırılmak isteniyor. Kendilerini tanrı zanneden birkaç kişi tarafından insanlık yönlendirilmek isteniyor. Günde 8 saatini ekran başında geçiren insanları istediğin gibi yönlendirirsin. Biz şimdi Matrix’in içinde yaşıyoruz. Politikacılardan doktorlara gazetecilere kadar çok büyük bir gaflet içindeyiz.

DAMARDAN VERİLEN MİKROP GİBİ ÖLDÜRMÜYOR AMA HASTA EDİYOR

Eğer çocuklarımız saatlerce ekran başında kalırsa… Damardan verilen bir mikrop gibi düşünün. İnsanı öldürmüyor ama belirli bir süre sonra hasta ediyor. Ekran zamanı çocukları zehirliyor. Allah göstermesin çocuğunuz cinsiyet değiştireceğim diyorsa demek ki işin yarısı geçti. Cep telefonu almayacaksınız, ekran süresini denetleyeceksiniz, çocukla çok kaliteli zaman geçireceksiniz. Diyelim ki her şeye rağmen çocuğunuzda böyle bir durum gelişti. Doktora giderken de oldukça seçici davranmanız gerekiyor. Bugün psikolog ve psikiyatristlerin büyük çoğunluğu bu durumun doğuştan geldiğini söylüyor. Bu yalan! Bu şekilde düşünen doktorlardan kaçın. Bırakın çocuğa iyilik yapmayı zarar veriyor.

Kaynak: https://sabah.com.tr/gundem/2023/01/27/uc-asamada-buyuk-lgbt-tehlikesi-dr-mustafa-merter-inanilmaz-bir-savasin-ortasindayiz

Prof. Dr. Bayraktar, LGBT ile ilgili ürkütücü tabloyu gözler önüne böyle serdi: Salgına dönüşüyor

Prof. Dr. Bayraktar, LGBT ile ilgili ürkütücü tabloyu gözler önüne böyle serdi: Salgına dönüşüyor
TBMM Anayasa Komisyonu’nun, başörtüsü ve ailenin korunmasına ilişkin Anayasa değişiklik teklifinin görüşmelerinde ürkütücü tablo gözler önüne serildi. Komisyonda konuşan Prof. Dr. Zeki Bayraktar, “LGBT salgına dönüşüyor. 5 yıl içinde patlama yaşanabilir” dedi.

Prof. Dr. Bayraktar, LGBT ile ilgili ürkütücü tabloyu gözler önüne böyle serdi: Salgına dönüşüyor
TBMM Anayasa Komisyonu’nun, başörtüsü ve ailenin korunmasına ilişkin Anayasa değişiklik teklifinin görüşmelerinde ürkütücü tablo gözler önüne serildi. Komisyonda konuşan Prof. Dr. Zeki Bayraktar, “LGBT salgına dönüşüyor. 5 yıl içinde patlama yaşanabilir” dedi.

Prof. Dr. Zeki Bayraktar, TBMM Anayasa Komisyonu’nda yaptığı konuşmada, şu ifadeleri kullandı:

DİP DALGA: Bu konuda 25 yıldır çalışan bir ürolog olarak gördüklerimizi ve literatürde olan bilgileri harmanlayarak şunu söyleyebilirim.

Bir dip dalgayla karşı karşıyayız ve henüz bunun kamuoyu tarafından da algılanabildiğini düşünmüyoruz.

YÜZDE 4: 2019’da İngiliz akademisyen Rahman ve arkadaşları tarafından yapılan çalışmaya göre Türkiye’de eşcinsellik oranı yüzde 4. En yüksek oran Hollanda’da, yüzde 14.

SALGIN VAR: Bütün literatür verileri son 10 yılda, bunun da özellikle son 5 yılında daha önce görmediğimiz yeni bir durumla karşı karşıya olduğumuzu gösteriyor, yine bir salgın. Fakat bu enfeksiyon salgını değil, ‘ergen (12-18 grubu) karmaşası’, ‘ergenlerde biseksüel konfüzyon’ dediğimiz durum.

YÜZDE 98 GEÇİCİYDİ: Bu, eskiden beri var olan ama yüzde 98’i geçici olan bir durumun günümüze özgü koşullar nedeniyle, özellikle internet ve sosyal medya etkileşimleri bağlamında kalıcı hâle gelmesi sonucunda gördüğümüz ve teknik terimle ‘ergenlerde hızlı başlangıçlı cinsiyet hoşnutsuzluğu’ adı verilen bir durum var.

16-27 YIL KISA ÖMÜR: Eşcinsellik ve transseksüellik bireyin yaşam süresini 16 ile 27 yıl yıl arasında kısaltan bir durum. Çünkü eşcinselliğe özgü davranışlar nedeniyle multipartnerli bir yaşam sürerler, yani çok fazla partnerli bir yaşamları olur.

Kaposi sarkomu, lenfoma, anal, genital kanserler olmak üzere, kanserler ve enfeksiyonlar çok sık görülür.

https://m.sabah.com.tr/galeri/yasam/prof-dr-bayraktar-lgbt-ile-ilgili-urkutucu-tabloyu-gozler-onune-boyle-serdi-salgina-donusuyor/5

Cinsel Sapıklığı Eşcinselliği norm/normal olarak tanımlayan, toplumu AHLAKSIZLIK zemininde formatlayan dayatmalara itiraz ediyoruz

Eşcinselliği norm/normal olarak tanımlayan, toplumu AHLAKSIZLIK zemininde formatlayan politikalara itiraz ediyoruz.

Son dönemde devletin yürüttüğü aile politikaları ve medya üzerinden gelen kültürel saldırılar nedeniyle kamuoyunda eşcinsellere ve eşcinselliğe karşı tepki ve hassasiyet gelişti.
Ancak kanaatimize göre LGBTQ+ bireyler sorunların failleri değil, genelde kurbanlarıdır. Eğer bu insanların -özellikle alt kesimden gelenlerin- ömür ortalamasına, intihar, cinayet ve şiddete uğrama oranlarına, bu insanlardaki uyuşturucu, alkol ve madde bağımlılık istatistiklerine; cinsiyet değiştirme ameliyatı adı altında adeta sakatlanan birey sayısına göz atılırsa, yaşadıkları hayatın çok zor ve sıkıntılı bir bedeli olduğu fark edilecektir. Bu yüzden öfkenin; bu bireylere değil, yeni nesle bu hayatı “normal” ve “özenilesi” gösteren algı merkezlerine yönelmesi gerektiğini düşünüyoruz.

Hedefimiz, fert ve birey olarak bu insanlar değildir. Hedefimiz, gerek insani sömürü, gerek yalnızlık ve çaresizlik, gerek güvenlik, gerek özürlülük, gerek bağımlılık, gerek toplumsal uyuşmazlıklar, gerek farklı zulüm ve sapkınlıklara karşı insanlık tarihinde bulunabilmiş en güvenli çözümün yani “ailenin” ve “akrabalık dayanışma döngülerinin”, “kutsanmış” bir “bencillik” ve “şehvetçilik” dini ile yok edilmesine itiraz etmektir.
– Tarihin tüm zamanlarında eşcinseller her toplumda var olagelmişlerdir. Fakat bu zamana kadar hiç bir devlet, toplumunu kanuni yaptırımlarla eşcinsel beğenisi ve ahlakı seviyesinde formatlamayı düşünmemiştir. Toplumun, ahlakın dışlandığı bir “şehvetperestlik” üzerinden formatlanmasına itiraz ediyoruz.
Binlerce yıllık insani tecrübeyi reddetmek ve dinlerin AHLAK temelli toplumunu dağıtmanın; onun yerine şehveti ve bencilliği referans alan hatta kutsayan bir hukuk sistemi kurmanın gerekçesi nedir? Kurulacak toplumun daha iyi bir toplum olacağına dair elimizde, hali vakti yerinde bazı eşcinsel ya da hiçbir değeri sahiplenme becerisi olmayan modern zaman aydınlarının(!) sanrılarından başka bir şey var mı? Şehvet ve bencilliği kutsayan hukuk anlayışının kovaladığı ahlak, namus, şeref, ırz, iffet, mahrem gibi erdemlerin arkalarında bıraktığı boşluğun sıradan insanların tahayyüllerini aşan sapkınlıklarca doldurulmakta olduğunun; hatta ensesti, pedofiliyi, zoofiliyi bile meşrulaştıran süreçleri çağırmakta olduğunun farkında değil misiniz?
– Tarihin hiçbir döneminde erkeğin kadınla ilişkisinde evlilik, gayrı meşru ve ahlaksız ilişkilerden daha riskli olmamıştı. Evliliğin, erkek için RİSK alanı olarak tanımlanmasına, evlilikten uzak durmaya ve nikâhsız ilişkilere zorlanmasına itiraz ediyoruz.

– Kadına pozitif ayrımcılık adı altında adaletsizliğin meşrulaştırılarak erkeğin mahkemelerde bile çaresiz kılınması; erkeği madden iflas ettiren, her şart altında kadına verilen bitmeyen nafakalar, takılar ve devasa tazminatlar; her hâlükârda çocuğun anneye verilmesi, kadının, çocuk üzerinden erkeğe işkence ve eziyet etmesine imkân tanınması (EYS); kadının beyanının karşısında erkeğin beyanının değersizleştirilip erkeğin ümitsizliğe mahkûm edilmesi; 6284 garabeti ile erkeğin evde, kadının insafına kalmış bir sığıntı durumuna düşürülmesine de itiraz ediyoruz.
Erkeğin, kadının beyanını esas alan “aile içi tecavüz” iftirası ile yıllarca tecavüzcüler koğuşuna düşme ihtimalinin, kadının sinirlerini kontrol edebilen, ahlak, merhamet ve insaf sahibi birisi olmasına bağlanmasını ve diğer uygulamaları, erkeğe yapılmış, evini bir kadınla paylaşma, onunla nikâh kıyma ve sakın ondan çocuk sahibi olma tehdidi olarak okuyoruz. Özellikle son yıllarda hızla artan tek yaşayan insan sayısı, tehdidin toplum tarafından ciddiye alındığına işaret olarak görülebilir.
– İnsanlık, çocuk için AİLEDEN daha iyi ve güvenli ortamı şimdiye kadar var edemedi. Hatta elimizde alternatif bir teklif dahi yok. Bu nedenle bilinçli bir şekilde kadına verdiği “sorumluluğu tanımlanmamış haklar ile ”aileye tuzak kuran, kadın ile erkeği GÜÇ mücadelesine, cedele çağıran ve aile kurumunu “tarihte kalması gereken ölmüş bir kurum olarak gören” sömürgeci dille ailenin yaşayabileceği iklimin yok edilmesine itiraz ediyoruz. Son yıllarda evlenen çiftler arasındaki boşama oranlarının yüksekliği kurulan tuzağın işlediğine delil olarak gösterilebilir.

– Evliliğin; kadının, avukatlar ve devlet desteği ile erkeğe kurduğu tuzağa dönüştürülmüş olmasına itiraz ettiğimiz gibi gelenek ya da gösteriş adı altında, ağır masraflarla zorlaştırılmasına ve yürümeyen evliliklerde yeniden bir yuva kurulabilecek zeminin yok edilmesine yani boşanmanın zorlaştırılmasına da itiraz ediyoruz.

– Gayrı meşru ilişkilerin NORMALLEŞTİRİLEREK merkeze oturtulmasına ve nikâhın ANORMALLEŞTİRİLMESİNE de itiraz ediyoruz.
Adeta bir akıl tutulması çerçevesinde gençlerin zina yapması -bırakın cezaevi ile tehdit etmeyi- “kınamalardan, sitemlerden” bile korunurken, evlenmeleri ve nikâh kıymaları suç olarak tanımlanmıştır. Üniversitelerin çevresinde binlerce kızlı erkekli yaşayan grup hiç rahatsız edilemezken; kızla evlenen ve nikâh kıyan binlerce delikanlı cezaevine atılarak cezalandırılmıştır.

Kızla erkeğin “evlenmeme ve nikâh kıymama kaydı” ile aynı çatı altında yaşamalarının “normalleştirilmesini”, evliliğin ve nikâhın marjinalleştirilmesi ve PROBLEM olarak tanımlanması olarak okuyoruz. Gayrı meşru ilişkilerin NORM, kural haline getirilerek normalleştirilmesine, nikahın ve evliliğin marjinal, suç, günahmış gibi algı yaratılarak toplum dışına itilmesine de itiraz ediyoruz.
– Kanuni dayanağı olan İstanbul Sözleşmesi iptal edilmesine rağmen hâla eğitimde, kültürde, basında, TV’lerde devam ettirilen Toplumsal Cinsiyet Eşitliği projesi ile toplumun formatlanmaya devam edilmesine itiraz ediyoruz.

– Özellikle dilde yapılan oynamalarla, medya üzerinden genç neslin şuurunda ahlaki sapkınlıkların ve gayri meşru ilişkilerin meşrulaştırılmasına, insan fıtratını reddettiği gibi erkeği de kadını da reddeden ideolojik, sömürgeci kültürel saldırılara ve bunların devlet politikası olarak topluma dayatılmasına da itiraz ediyoruz.
Sorun sistemin sorunudur, devletin ve iktidarın sorunudur. Kurbanları hedef göstermek, asıl sorunluları ve gerçek failleri gizlemektir.

Bilginize arz ederiz. Kamuoyun duyurulur.

Âdem Çevik, Türkiye Aile Meclisi ve Dünya Çocuk Hakları Derneği Başkanı

Abdurrahman Dilipak: Hey sen “birey”, sen “gender”!

Hey sen “birey”, sen “gender”!

– Yok, kadınmış, erkekmiş, geçin bunları, anne baba kaldı mı ki, dene nine olsun. Hayal, teyze, amca, dayı, enişte, kayınbirader, kaynana, kayınbaba, enişte, elti de kim oluyor.

Artık toplumsal cinsiyet denen bir bela var. Hey kendini anne-baba zanneden bireyler, haddinizi bilin çocuklarınızın cinsel tercih ve yönelimlerine karşı “nötr kalacaksınız”, cinsel deneyim yaşı 14, anlayışlı olacaksınız. İstanbul Sözleşmesi var artık, Lanzarote var. Bizler çağdaş, özgür bireyler olacağız.

1- “Birey”leri öyle “Allah’ın emri, peygamberin kavli” ile evlendirmek, “1500 yıl öncesinin Arap yaveleri ve gelenekleri ile nikâhlamak” da ne demek oluyor öyle. Kadının tek başına şahitliği yeter, neymiş o Bakara 282, AB neshetti o kuralı. “Yeni normal” dönemde bu böyle.

2- Mihri muaccel, mihri muaccel de ne oluyormuş. AB’nin hükümdarı öyle buyurdu: Süresiz nafaka olacak! O (Bakara, 2/237; Nisâ, 4/4, 20, 24, 25; Mâide, 5/5) de ne oluyormuş. Onlar “tarihsel “şeyler. O gün için getirilmiş normlar onlar “eski”de kaldı. “Yeni yolu tut, eskiyi unut”.

3- Akil-baliğ de nereden çıktı şimdi.

4- Kur’an’da miras konusunda (Haşa) Allah adil davranmamış, AB adaleti sağlıyor.

5- “Fahşa” nereden çıktı şimdi, ayıp, utanmalısınız.. LGBT’ye özgürlük, cinsel tercih, cinsel yönelim konusunda özgürlük getiriyor İstanbul Sözleşmesi, zina ile ilgili 15 ayeti daha hükümsüz kılıyor. 12 ayette “İffet” bahsinden gider. Ne demek “iffet”. “Birey” din ve ahlaktan bağımsız kendi cinsel davranışını ve rolünü belirleyebilir ve karar vermek için cinsel deneyim yapabilir. Bu konuda aile, bireylerin tercihine saygılı, anlayışlı olmalı, nötr olmalı.

6- Nisa 34’de İstanbul Sözleşmesi’ne aykırı. “erkekler, kadınlar üzerinde sorumlu gözeticidir.” Ne demek. Eşitlik var eşitlik.

7- Kur’an-ı Kerim’de öğüt vermekten söz eden onlarca ayet var. Allah öğüt verir, Peygamber öğüt verir. Aile çocuklarına öğüt vermekle emrolunur. Ama yine de Allah bilir ki, “İnsanların çoğu öğüt dinlemez ve öğütten ve öğüt verenlerden hoşlanmazlar”. Öğüt/Nasihat de yasak, Arabuluculuk (Nisa 128) da yasak, Kur’an emretse de.

Şimdi Nisa 35’i ne yapacağız: (Kadın ile kocanın) Aralarının açılmasından korkarsanız, bu durumda erkeğin ailesinden bir hakem, kadının da ailesinden bir hakem gönderin. Bunlar, (arayı) düzeltmek isterlerse, Allah da aralarında barışı sağlar. Şüphesiz, Allah, bilendir, haberdar olandır.

Hud, 34’ü ne yapacağız: “Eğer Allah sizi azdırmayı dilemişse, ben size öğüt vermek istesem de, öğüdümün size yararı olmaz. O sizin Rabbinizdir ve O’na döndürüleceksiniz.”

Nahl, 90’ı ne yapıyoruz: Şüphesiz Allah, adaleti, ihsanı, yakınlara vermeyi emreder; çirkin utanmazlıklardan (fahşa’dan), kötülüklerden ve zorbalıklardan sakındırır. Size öğüt vermektedir, umulur ki öğüt alıp-düşünürsünüz. Birileri ayetleri yaşamanın/yaşayamamanın endişesinden daha fazla İstanbul Sözleşmesini nasıl uygularız endişesi ile toplantı üzerine toplantı yapıyor, planlar hazırlıyorsa vay onların haline. En çok neden/kimden korkuyor ya da en çok neyi, kimden istiyorsa bu süreçte belli oluyor. İstanbul Sözleşmesi de bu neslin imtihanı. Kınayanların kınamalarına aldırmadan, sözü eğip-bükmeden yüzümüzü Hakk’a dönüp doğru yolda ileri doğru ilerlemeliyiz.

8- Hucurat 13’ü ne yapacağız. Allah “Ey insanlar, gerçekten, Biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık ve birbirinizle tanışmanız için sizi halklar ve kabileler (şeklinde) kıldık. Şüphesiz, Allah katında sizin en üstün (kerim) olanınız, (ırk ya da soyca değil) takvaca en ileride olanınızdır. Şüphesiz Allah, bilendir, haber alandır” buyuruyor. GENDER ne demek oluyor şimdi. “Toplumsal cinsiyet”, “cinsel yönelim”, “cinsel tercih” ne oluyor. Hucurat 13’ü de görmezden gelelim. Yani ya da orada dursun, “bir ölünün arkasından üfleyelim gitsin “mi “nazm-ı celil”i. “Nesli ifsat” değil mi bu, “Yaratılışa ve fıtrata karşı cürüm” değil mi? Bir de “Biz ıslah edicileriz” demiyorlar mı, “iyi bilin ki onlar bozguncuların ta kendileridir.” (Bakınız: Bakara 11, Şuara 152)

9- Bir de BİREY’imiz var. Din, ahlak, tarih, aile ve gelenekten bağımsız bir şekilde kişilerin “heva ve heveslerini özgürce yaşayacakları, kutsalı olmayan seküler bir karakter”. “Beni babana bırakma” diyen ahlaka, medeniyete, geleneğe ne oldu da “ben varım ve bana kimse karışamaz” diyen bir nesil çıktı ortaya! Kâfirleri dost edinip kendi kardeşlerimizle cebelleşiyor muyuz yoksa!

Onlar, eğer kitabın istişare ve şura yapmayı emrettikleri değilse sizin gerçek dostlarınız değildir. Yola çıktıklarımızı bırakıp, yolda bulduklarımızla yolunuza devam edersek, varacağınız yer bellidir. Bu dünyada yapıp yapmadıklarımız, söyleyip/söylemediklerimizle ya kendi cennetimize sırtımızda tuğla taşıyacağız, ya da kendi cehennemimize kendi sırtımızda odun taşıyacağız.

10- Hani “Doğrudan doğruya Kur’an’dan alıp ilhamı, asrın idrakine söyletecektik İslam’ı”. Ne oldu da “Garbın afakını saran çelik zırhlı duvar”ın muhafızlığına soyunduk, o “medeniyet” dedikleri “tek dişi kalmış canavar”ın “yeni normları”na teslim oluverdik. Bu sözleşmenin, bırakın Kur’an’a uygunluğunu, ne “on emir”e uyar, ne ellerindeki Tevrat’a ve ne de ellerindeki İncil’e! Yeşil tehlikeye karşı İslamofobik BÇG kafalıları, başörtüsü ve İHL zulmüne rağmen bizi Laikleştiremedi ama bir başka birileri, (o FETÖ’nün zihniyet ikizleri) din algısını dönüştürerek, dünya sevgisi ile bizi seküleştirmeye çalışıyor sanki. Anlayana sivrisinek saz! Vs. Vs.

İstanbul Sözleşmesine buradan bakınca sanki örtülü bir “dinde reform” projesi gibi. Aile, kadın, gençlik, herkesi hedef alan dehşetli bir proje. Covid, 5G, Starlink Chip ve Neoralink, GPT3 ile birlikte düşününce, kısırlaştırılmış ve cinsiyetsizleştirilmiş, alamet-i farikaları yok edilmiş bir topluluğa dönüştürülmeye çalışılıyoruz. Bu şekilde dijital diktatörlüğün yolu mu açılıyor.

Selam ve dua ile.

Kaynak: . https://www.yeniakit.com.tr/yazarlar/abdurrahman-dilipak/hey-sen-birey-sen-gender-34061.html