Veda Hutbesi

Veda Hutbesi,

632 yılında İslam dininin peygamberi Hz. Muhammed(s.a.v) tarafından yüz bini aşkın müslümana irad edilmiş olan dini metnin adı.

Veda Hutbesi Hz.Muhammed’in 114000 kadar hacıya hitaben irad ettiği bir hutbedir. Hz.Muhammed bu son hutbesinde, bundan sonra bir daha haccedemeyeceğini bildirip vefatının yaklaştığını ima ettiği, sonraki gelen günler de onun bu sözlerini doğruladığı için bu hacca Veda Haccı, bu hac esnasında irad ettiği hutbeye de Veda Hutbesi adı verildi. Veda Hutbesi her ne kadar tek bir hutbe imiş gibi kabul edilmekteyse de, gerçekte bu hutbe, Arafatta, Minada ve bir gün sonra yine Mina’da olmak üzere arife günü ile bayramın 1. ve 2. günlerinde parça parça irad edilmiştir. Değişik yer ve zamanlarda irad edildiği için de hutbe, birçok kişi tarafından birbirinden farklı şekillerde rivayet edilmiştir. Kişinin ya da gurubun duyduğunu başkaları işitmediğinden, hutbenin tamamının bir araya toplanmasında bu farklı rivayetlerden yararlanılmış ve daha sonraki yıllarda bu üç ayrı yer ve zamanda tamamlanan hutbe tek bir hutbe olarak bir araya getirilmiştir.

Veda Hutbesi şu şekildedir:

Bismillahirrahmanirrahim

“Ey insanlar!

“Sözümü iyi dinleyiniz! Bilmiyorum, belki bu seneden sonra sizinle burada bir daha buluşamıyacağım.

“İnsanlar!

“Bugünleriniz nasıl mukaddes bir gün ise, bu aylarınız nasıl mukaddes bir ay ise, bu şehriniz (Mekke) nasıl mübarek bir şehir ise, canlarınız, mallarınız, namuslarınız da öyle mukaddestir, her türlü tecavüzden korunmuştur.

“Ashabım!

“Muhakkak Rabbinize kavuşacaksınız. O’da sizi yaptıklarınızdan dolayı sorguya çekecektir. Sakın benden sonra eski sapıklıklara dönmeyiniz ve birbirinizin boynunu vurmayınız! Bu vasiyetimi, burada bulunanlar, bulunmayanlara ulaştırsın. Olabilir ki, burada bulunan kimse bunları daha iyi anlayan birisine ulaştırmış olur.

“Ashabım!

“Kimin yanında bir emanet varsa, onu hemen sahibine versin. Biliniz ki, faizin her çeşidi kaldırılmıştır. Allah böyle hükmetmiştir. İlk kaldırdığım faiz de Abdulmutallib’in oğlu (amcam) Abbas’ın faizidir. Lakin anaparanız size aittir. Ne zulmediniz, ne de zulme uğrayınız.

“Ashabım!”

“Dikkat ediniz, Cahiliyeden kalma bütün adetler kaldırılmıştır, ayağımın altındadır. Cahiliye devrinde güdülen kan davaları da tamamen kaldırılmıştır. Kaldırdığım ilk kan davası Abdulmuttalib’in torunu Iyas bin Rabia’nın kan davasıdır.

“Ey insanlar!

“Muhakkak ki, şeytan şu toprağınızda kendisine tapınmaktan tamamen ümidini kesmiştir. Fakat siz bunun dışında ufak tefek işlerinizde ona uyarsanız, bu da onu memnun edecektir. Dininizi korumak için bunlardan da sakınınız.

“Ey insanlar!

“Kadınların haklarını gözetmenizi ve bu hususta Allah’tan korkmanızı tavsiye ederim. Siz kadınları, Allah’ın emaneti olarak aldınız ve onların namusunu kendinize Allah’ın emriyle helal kıldınız. Sizin kadınlar üzerinde hakkınız, kadınların da sizin üzerinizde hakkı vardır. Sizin kadınlar üzerindeki hakkınızı; yatağınızı hiç kimseye çiğnetmemeleri, hoşlanmadığınız kimseleri izisiniz olmadıkça evlerinize almamalarıdır. Eğer gelmesine müsaade etmediğiniz bir kimseyi evinize alırlarsa, Allah, size onları yataklarında yalnız bırakmanıza ve daha olmazsa onları evlerinizden uzaklaştırarak ailesinin yanına gönderilmesine (hafifçe dövüp sakındırmanıza) izin vermiştir. Kadınların da sizin üzerinizdeki hakları, meşru örf ve âdete göre yiyecek ve giyeceklerini temin etmenizdir.

“Ey mü’minler!

“Size iki emanet bırakıyorum, onlara sarılıp uydukça yolunuzu hiç şaşırmazsınız. O emanetler, Allah’ın kitabı Kur-ân-ı Kerim ve diğeri Ehl-i Beyt’imdir.

“Mü’minler!

“Sözümü iyi dinleyiniz ve iyi belleyiniz! Müslüman Müslümanın kardeşidir ve böylece bütün Müslümanlar kardeştirler. Bir Müslüman kardeşinin kanı da, malı da helal olmaz. Fakat malını gönül hoşluğu ile vermişse o başkadır.

“Ey insanlar!

“Cenab-ı Hakk her hak sahibine hakkını vermiştir. Her insanin mirastan hissesini ayırmıştır. Mirasçıya vasiyet etmeye lüzum yoktur. Çocuk kimin döşeğinde doğmuşsa ona aittir. Zina eden kimse için mahrumiyet vardır. Babasından başkasına ait soy iddia eden soysuz yahut efendisinden başkasına intisaba kalkan köle, Allah’ın, meleklerinin ve bütün insanların lanetine uğrasın. Cenab-ı Hakk, bu gibi insanların ne tövbelerini, ne de adalet ve şahadetlerini kabul eder.

“Ey insanlar!

“Rabbiniz birdir. Babanız da birdir. Hepiniz Âdem’in çocuklarısınız, Âdem ise topraktandır. Arabın Arap olmayana, Arap olmayanın da Arap üzerine üstünlüğü olmadığı gibi; kırmızı tenlinin siyah üzerine, siyahın da kırmızı tenli üzerinde bir üstünlüğü yoktur. Üstünlük ancak takvada, Allah’tan korkmaktadır. Allah yanında en kıymetli olanınız O’ndan en çok korkanınızdır.

“Azası kesik siyahî bir köle başınıza amir olarak tayin edilse, sizi Allah’ın kitabı ile idare ederse, onu dinleyiniz ve itaat ediniz.

“Suçlu kendi sucundan başkası ile suçlanamaz. Baba, oğlunun suçu üzerine, oğlu da babasının suçu üzerine suçlanamaz.

“Dikkat ediniz! Şu dört şeyi kesinlikle yapmayacaksınız:

Allah’a hiçbir şeyi ortak koşmayacaksınız. Allah’ın haram ve dokunulmaz kıldığı canı, haksız yere öldürmeyeceksiniz. Zina etmeyeceksiniz. Hırsızlık yapmayacaksınız.

“İnsanlar!

“Yarın beni sizden soracaklar, ne diyeceksiniz?”

Sahebe-i Kiram birden söyle dediler:

“Allah’ın elciliğini ifa ettiniz, vazifenizi hakkıyla yerine getirdiniz, bize vasiyet ve nasihatte bulundunuz, diye şehadet ederiz!”

Bunun üzerine Resul-i Ekrem Efendimiz (S.A.V.) şehadet parmağını kaldırdı, sonra da cemaatin üzerine çevirip indirdi ve şöyle buyurdu:

“Şahid ol, yâ Rab! Şahid ol, yâ Rab! Şahid ol, yâ Rab!”

Hılfu’l-Fudul Antlaşması

Hılfu’l-Fudul Antlaşması

İbnu Hişam, İbnu İshak’tan naklen şöyle diyor: “… Bir antlaşma yapmak üzere Kureyş kabileleri birbirlerini davet ettiler ve Abdullah ibnu Ced’an’ın evinde toplandılar. Şerefine ve yaşına hürmeten toplantı onun yanında yapıldı. Haşimoğulları, Muttaliboğulları, Esed ibnu Abdiluzza, Zühre ibnu Kilab ve Teym ibnu Mürre gerek Mekke halkından, gerek Mekke dışından oraya gelen biri zulme uğradığında onun yanında yer alacakları konusunda yemin ettiler. Zulmü defedinceye kadar zalimin karşısında dikileceklerdi. İşte bu antlaşmaya Kureyşliler, Hılfu’l-Fudul adını verdiler.” (1) İbnu İshak diyor ki: “Muhammed ibnu Zeyd ibni Muhacir’in Talha ibnu Ubeydillah ibni Avf’tan onun da Zühri’den rivayet ettiğine göre Zühri, Resulullah (s.a. s.)’in şöyle dediğini duymuştur: “Ben Abdullah ibnu Ced’an’ın evinde yapılan bir antlaşmada hazır bulundum. Böyle bir toplantıda hazır bulunmam benim için kırmızı develere sahip olmamdan daha sevimlidir. İslam’da da böyle bir antlaşmaya davet edilsem yine icabet ederim.” (2)

Süheyli diyor ki: “Humeydi’nin Süfyan’dan, onun Abdullah’tan, onun da Hz. Ebu Bekir’in Muhammed ve Abdurrahman isimli iki oğlundan rivayet ettiği şu hadisi şerif yukarıdakinden daha kuvvetli ve evladır: “Ben Abdullah ibnu Ced’an’ın evinde yapılan bir antlaşmada hazır bulundum. Eğer İslam’da böyle bir antlaşmaya davet edilseydim kabul ederdim. Orada, hakları alıp sahiplerine iade etmek ve zalimin mazlumu ezmesine engel olmak üzere ahitleştiler.”

Hılfu’l-Fudul antlaşması Ficar savaşından sonradır. Çünkü tercih edilen rivayete göre Ficar Savaşı, Resulullah (s.a.s.)’ın on yaşlarında olduğu sırada Şaban ayında gerçekleşmişti. Hılfu’l-Fudul ise, peygamberlikten yirmi yıl önce Zilkade ayında meydana gelmiştir.

Arap kavmi arasında en şerefli antlaşma olarak kabul edilen antlaşma işte bu antlaşmadır. Bu fikri ilk defa ortaya atan ve insanları böyle bir antlaşmaya ilk davet eden Zübeyr ibnu Abdilmuttalib’dir.

Hılfu’l-Fudul Antlaşmasının Sebebi

Hılfu’l-Fudul antlaşmasını hazırlayan gelişme şu olay oldu: Zübeyd oğullarından bir kişi Mekke’ye ticaret malı getirmişti. As ibnu Vail onu satın aldı. Fakat hakkını vermedi. Bunun üzerine Zübeyd oğullarından olan kişi daha önce anlaşmalı olduğu kabilelerin ileri gelenlerine müracaat etti. Fakat onlar kendisine yardım etmekten çekindiler ve onu kovdular.

Zübeydi başına gelen bu bela üzerine Ebu Kubeys dağının tepesine çıktı. O sırada Kureyşliler Kabe’nin çevresinde kendilerine ait localarında bulunuyorlardı.

Zübeydi yüksek sesle şöyle bağırdı:

“Ey Fihroğulları! Bir mazluma yetişin.

Mekke’nin ortasında malı elinden gitti.

Ey toplananlar! Kabe’de grup grup

Umresini yapamayan perişan bir ziyaretçi var.

Ey Hicr ile Haceru’l-Esved arasında toplananlar!

Bu mukaddes yer, keremini tamamlayanlarındır.

Günahkar ve zalim kişinin elbisesi,

Ona saygı ve asalet vermez.”

Bu çağrı üzerine Zübeyr ibnu Abdilmuttalib ayağa kalkarak: “Bu işin peşi bırakılmaz” dedi. Sonra Abdullah ibnu Ced’an’ın evinde toplandılar. Ev sahibi onlara yemek hazırladı. Haram aylardan olan Zulkade ayında antlaşma yaptılar. Zalime karşı mazlumun yanında birlik halinde bulunacakları ve zalimden hakkını alıp mazluma iade edinceye kadar mücadele edecekleri üzere Allah’a söz verdiler. Sonra yürüyüp As ibnu Vail’in yanına gittiler. Satılan malın karşılığını kendisinden çekip aldılar ve sahibine verdiler.” (3)

Abdurrahman ibnu Avf (r.a.) Resulullah (s.a.s:) efendimizin şöyle dediğini rivayet etmiştir: “Amcalarımla birlikte İyi Kişiler Antlaşması’nda bulundum. O zaman daha genç yaştaydım. Bu anlaşmayı bozmam karşılığında kırmızı develerimin olmasını istemem (yani karşılığında kırmızı develer verilse de yine bu anlaşmayı bozmak istemem.).” (4)