Adil Yasa Eşit Hak İstiyoruz..

Hatice Sunci Yazdı: Adil Yasa Eşit Hak İstiyoruz..
ANALİZ – 13-03-2021

https://www.ekrangazetesi.com/mobil/haber/21373/hatice-sunci-yazdi-adil-yasa-esit-hak-istiyoruz.html

Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayip Erdoğan‘ın “4. Yargı Paketi” kapsamındaki “İnsan Hakları Eylem Plânı” raporunda ilk vurguladığı konu “insanların eşit şekilde yargılanması ve eşit haklara sahip olması” gerektiğine ilişkindi. Aidiyet değerlerimiz ve “İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi” açısından buna kimsenin itiraz etmeyeceği kanaatindeyiz. Öte yandan, Cumhurbaşkanımız 6’ncı maddedeki amacın kadına şiddeti ve aile içi şiddeti önlemek olduğunu, kadına şiddet ile ilgili mücadelenin devam edeceğini, bununla ilgili özel soruşturma bürolarının kurulacağını belirtti ve “kadına karşı şiddeti önlemede kararlıyız” dedi. Bu yaklaşım da gayet yerinde. Elbette aklıselim her insan kadına şiddette karşıdır. Kadına şiddet olmasın. Lakin biz diyoruz ki, kadın-erkek ayrımcılığı yapılmadan “kadına da, erkeğe de hatta hiçbir canlıya şiddet olmasın.”

Fakat “İstanbul Sözleşmesi”nde sadece kadın olgusu ele alınarak, kadına şiddetin önü alınması amacıyla çıkarılan yasalar kapsamında önleyici tedbir olarak sadece “Kadının beyanı esastır” ilkesinin istismarı sonucu (birçoğu haksız iftira ve tezvirat içerikli beyanlarla) evden uzaklaştırmalardan dolayı son 5 yıl içerisinde (yalnızca bu kapsamda) 2 milyon dolayında erkek mağdur edildi.

Adalet Bakanlığı Adli Sicil İstatistik Genel Müdürlüğü’nden aldığımız verilere göre son 5 yılda 1 milyon 973 bin yani 2 milyon dolayında erkek evden uzaklaştırılmış. Diğer konularla ilintili olaru aslında mağduriyet 4 milyonu aşmış durumda. Bu durumun ülkemiz için bir milli güvenlik sorunu ve geleceğimiz için bir tehdit olduğu kanaatindeyiz.
Üzülerek şunu da belirtmiş olalım ki, “İstanbul Sözleşmesi” yürürlüğe girdikten bu yana iftira ve haksızlığa uğramış nice erkeklerin bozulan psikolojileriyle şiddete teşne hâle getirildiklerine ve şiddet içerikli fiillerde bulunduklarına tanık olmaktayız. Zira haksızlığa ve çeşitli mağduriyetlere maruz kalan bir insanın kin, düşmanlık ve şiddet olguları bağlamında tahrik olmaması mümkün değildir. Özellikle evden uzaklaştırılmış bir erkeğin henüz boşanmamış olduğu eşinin edindiği partnerini eve almak için savcılığa müracaat edip kapısının önünde nöbet tutması için polis talebinde bulunması cinayete davetiyeden başka bir şey değildir. Avrupa’daki yaşam biçimi bu tür ilişkileri kaldırmaktadır. Zira onların hayat mentaliteleri farklı. Batı’da modern relaks yaşam ve namus olgusuna değer vermeme had safhada. Bu nedenledir ki, “İstanbul Sözleşmesi”nin dört ayrı yarinde “sözde namus” vurgusu geçmektedir. “Sözde namus” ifadesi ile “namus” olgusunun geçerliliği olmadığı ibraz edilmiş oluyor. Yani kabullenilmeyen, geçerliliği olmayan, hatta meşruiyeti olmayan bir olgu olarak lanse ediliyor. Batılı ülkelerde zaten olay bundan ibaret…
“İstanbul Sözleşmesi”nde zahiren “kadına pozitif ayrımcılık” görülüyor olsa da aslında bu tür yasal düzenlemelerle kadının hayatı tehlikeye atılmaktadır. Bu yasalarla adeta kadına tuzak kurulmaktadır. Zira İstanbul Sözleşmesi’nin yürürlüğe girdiği

2011 yılında kadına şiddet oranı 120 dolayında iken, 2019 yılında bu sayı 500’e kadar artmıştır.

Kısacası, kadına şiddet olayları “İstanbul Sözleşmesi”nin yürürlüğe girmesiyle tırmanışa geçmiştir. Bu şekilde “eşit adalet ve eşit yargılanmak” mümkün değildir. Devlet ekekleri “evden uzaklaştırma” yerine aile bütünlüğü ve ailenin insicamı zedelenmeyecek şekilde yaklaşım sergileyerek sorunların hâlline gitmelidir. Şiddetin kaynağı alkol mü, uyuşturucu mu, ekonomik nedenler mi? Kadının kocasını aldatması veya başka sebepler var mı, bunlar araştırılmalıdır. Yaşanan olumsuz hadiselerden yola çıkarak ifade edecek olursak erkeği evden uzaklaştırmak çözüm yerine çözümsüzlük getirmiştir.

İlk etapta bizim önerimiz o ki; çocuk icraları kalkmalı ve çocuğun velayeti kimde olursa olsun haftada iki gün velayeti olmayan ebeynin çocuğunu görme hakkı sağlanmalıdır…

İlk başta bahsettiğimiz eşitlik anlayışı insan hakları eylem planı şu maddeler ile belirlenmiş bulunmaktadır:
1- Çocuk haczi..
2- Süresiz Nafaka..
4- Evden uzaklaştırma..
5- Genç Evlilikler..
6- İftira..

Bu konular ile ilgili düzenlemeler yapılmadan sayın Cumhurbaşkanımızın “İnsan Hakları Eylem Plânı”nda sözü edilen “eşit hak ve eşit yargılanma”dan bahsetmek mümkün değildir.

Bizde kadının ve erkeğin eşit haklara sahip olmasını istiyoruz. Kadına şiddete “sıfır” tolerans denilerek aileyi onarma adına müspet bir yaklaşım gibi görülen bu tutum aslında “İstanbul Sözleşmesi” ile işin içinden çıkılmaz sorunlar yumağını beraberinde getirmektedir.

Kaldı ki ülkemizde erkek ölümleri kadın ölümlerinin 12 katı iken neden devamlı medyada “kadın cinsel istismarı, kadın cinayetleri ve kadına şiddet” işleniyor? İlgili basın kuruluşları bu haberleri yaparken dezenformasyon ve manipülatif bir yaklaşımla “bulaştırma” yapıp adeta toplumda “her kadın şiddete uğruyor, her erkek tacizci” gibi yanlış bir algı oluşturuluyor. Bu ülkenin bir kadın vatandaşı olarak ifade edecek olursam, kadın olgusu üzerinden, “kadını koruyup güvence altına alacağız” derken aslında kadını yalnızlaştırdıklarının ve kadını küçük düşürdüklerinin farkında değiller. Öte yandan ülkesi için, gözünü kırmadan “canım sana feda olsun vatanım” diyerek bu toprakları kanları ile sulamış veya sulamaya namzet şanlı şerefli her erkeği, hangi ara potansiyel tecavüzcü ilân edip, aşağılar olduk?

Ne kadın ne erkek ne de çocuklarımız bu “İstanbul Sözleşmesi” kriterlerini hak ettiğine inanmıyorum. Başta Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan’ın ve birçok siyasî yetkilimizin ifade ettiği gibi “tabu” olmayan bu sözleşmeyi iptal etmek hükümetin elindedir. Bizim de beklenti ve kanaatimiz bu yöndedir. Aile bizim için kutsal bir müessesedir. Ailenin huzuru, ailenin birliği, ailenin dirliği ve insicamı için yeni bir formasyon ile öz değerlerimize dönmemiz gerekir. Bin yıllık geçmişimizle, bizi biz yapan inanç, örf, anane ve kültürel birikimimizle biz bize yeteriz. Yeter ki biz sevgi ve merhamet temeline dayalı aidiyet değerlerimize sahip çıkalım. Sonuç olarak, çocuklarımızın ve aile müessemizin güvencesi ve geleceği için ivedilikle bu ucube “İstanbul Sözleşmesi”nden çıkmamız gerekmektedir. Unutmayalım “mutlu çocuk mutlu ailede yetişir.”

(Aileyi Yaşatma Ve Koruma Derneği Başkanı Çocuk Gelişim Uzmanı)

Kaynak: https://www.ekrangazetesi.com/mobil/haber/21373/hatice-sunci-yazdi-adil-yasa-esit-hak-istiyoruz.htmlhttps://www.ekrangazetesi.com/mobil/haber/21373/hatice-sunci-yazdi-adil-yasa-esit-hak-istiyoruz.html

Çocukları kim koruyacak!? [Flood]

Pedofili ve çocuk istismarının “LGBT ajandası” dahilinde normalleştirildiği, bunu dile getirenlere “komplocu” dendiği bu zaamanda @mrsoydan00 dan arşiv niyetine önemli bir Flood:

Çocukları kim koruyacak!?

#çocuklarıkimkoruyacak

Çocukları kim koruyacak!? [Flood] https://t.co/dTI184aklc

KAYIP ÇOCUKLAR RAPORU (2007)

KAYIP ÇOCUKLAR RAPORU (2007)

Bilindiği gibi, insan hakları konusundaki mevzuat hükümlerinin uygulanmasını izlemek, izleme sonuçlarını değerlendirmek, uygulamada ve mevzuatta görülen aksaklıkların giderilmesi doğrultusunda yapılacak çalışmaları koordine etmek ve bu konularla ilgili önerilerde bulunmak Başkanlığımıza kanunla verilen görevler arasında bulunmaktadır. Yurt genelinde tüm il ve ilçelerde oluşturulan İnsan Hakları Kurulları da; insan haklarını korumak ve geliştirmek, ihlal iddialarını incelemek ve araştırmak, insan hak ve özgürlüklerinin kullanılmasının önündeki engeller ile hak ihlallerine yol açan sosyal, siyasi, hukuki ve idari nedenleri incelemek, araştırmak ve bunların çözümüne ilişkin önerilerde bulunmakla görevlendirilmiştir. Anılan mevzuat hükümleri ve İnsan Hakları Kurullarının “ Kadın, çocuk, hasta ve özürlü hakları ile ilgili araştırmalar yapması ve çözümler üretilmesini teşvik etmek” görevi çerçevesinde, hassas gruplar arasında yer alan geleceğimizin teminatı olan çocuklarımızın korunması ve “kayıp çocuklar” olgusuyla mücadele edilmesi istenmiştir.

850 İlçe İnsan Hakları Kurulu tarafında oluşturulan bir komisyon ilçe raporunu hazırlamış, sonra bu raporlar, 81 İl İnsan hakları Kurulu tarafından değerlendirilmiş ayrıca İl İHK’ları, İl Emniyet Müdürlüğü, İl Milli Eğitim Müdürlüğü, İl Sosyal Hizmetler Müdürlüğü ve ilgili Sivil Toplum Kuruluşları gibi birimlerle işbirliği halinde kayıp çocukların aileleriyle diyalog kurularak raporlarını başkanlığımıza göndermişlerdir, Çoğu illerimizdeki İHK ları kayıp çocukların ailesi ile bizzat görüşmüş, durumu gözlemlemiş ve izlenimlerini belirtmişler, kayıp çocukların öz geçmişlerini dahi göndermişlerdir. Keza bazı illerimizden 2008 yılı rakamları gelmişse de değerlendirmeye alınmamıştır.

Türkiye’de kayıp çocukların fazla olduğu şehirler, tabloda görüleceği üzere, başta büyük şehirler olmak üzere göç alan diğer şehirlerdir.

Kayıp çocukları üç bölüme ayırmak mümkündür. Birincisi, kendi rızası ile kaçanlar, ikincisi rızası dışında kaçırılanlar ve üçüncüsü de, istemeden de olsa yoksulluk gibi nedenlerle kaçanlardır. Kaçan çocukların özenti, ebeveyn boşanması, kentleşememe gibi alt başlıkları varken, kaçırılanların genelde çocuk ticareti, dilencilik ve cinsel sömürü gibi nedenleri vardır. Kayıp çocukları bekleyen sorunlar: Hastalık, uyuşturucu, şiddet ve cinsel istismar gibi problemlerdir.

Mevzuatımızda “Kayıp Çocuk” kavramı üzerinde konu uzmanlarının ittifak ettiği söylenemez.  Bununla birlikte bu raporda geçen “Kayıp Çocuk” tanımından “ailesinin bilgisi dışında herhangi bir nedenle evden uzaklaşmış, kaçmış kaçırılmış ve bu nedenlerle hayatı tehlike altında olan, kendisinden haber alınamayan 0-18 yaş grubu çocuk” kastedilmektedir.

BM Genel Kurulu 20 Kasım 1989 tarihinde Çocuk Hakları Sözleşmesini (ÇHS),  onaylamış,  ÇHS 02 Eylül 1990 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Bu Sözleşme, çocuğun insan haklarının temel bir belgesidir. Türkiye, ÇHS’ni 14 Eylül 1990 tarihinde imzalamış ve ÇHS 27 Ocak 1995 tarih ve 22184 sayılı RG’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Her yıl ekim ayının ilk pazartesi günü dünya çocuk hakları günü olarak kutlanmaktadır. ÇHS’nin, Hükumetlerin ve kamuoyunun çocuklara karşı yaklaşım ve davranışlarına ilişkin olarak bir evrimi simgelediği belirtilebilir. Keza UNICEF, BM Çocuklara Yardım Fonu olarak görevini sürdürmektedir. Bu bağlamda ülke nüfusunun yarısını oluşturan çocuklarımızın insan haklarına uygun bir yaşam sürebilmeleri için yasal düzenlemeler ve uygulama önem taşımaktadır.

Dünyada her yıl 2,5 milyon çocuğun kaçırılarak satıldığı ve bunun yarısının da kız çocuğu olduğu tahmin edilmektedir. 90 milyon çocuğun sokakta yaşadığı günümüz Dünyasının, milyar dolarlık ticaret olarak da kabul edilen çocuk ticaretinin en önemli kaynağının, bazı Afrika, Balkanlar ve Güneydoğu Asya ülkelerinin olduğu belirtilebilir. ABD’de kaybolan çocukların bulunabilmesi için kollarına Amber Watch, Amber Alert ve GPS Locator gibi saatlerin üretildiği söylenebilir.  Kaçırılan çocukların Batının gelişmiş zengin ülkelerindeki alıcılarına götürüldükleri iddia olunmaktadır.

 Ülkemizde bu konudaki düzenlemelere kısaca baktığımızda şunlar söylenebilir; 22.11.2007 tarihli ve 5717 sayılı Uluslararası Çocuk Kaçırmanın Hukukî Yön ve Kapsamına Dair Kanun, 04.12.2007 tarihli ve 2670 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.

26.04.2007 tarihli ve 5636 sayılı Ailenin Korunmasına Dair Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun, 04.05.2007 tarihli ve 26512 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. 4320 sayılı Ailenin Korunmasına Dair Kanunda yapılan değişiklik ile şiddet kavramı geniş yorumlanarak, aile içi şiddete maruz kalan eş, çocuk, aynı çatı altında yaşayan diğer aile bireyleri ve evli olmalarına rağmen fiilen ayrı yaşayan, mahkemece ayrılık kararı verilen veya yasal olarak ayrı yaşama hakkı olan aile bireyleri de koruma altına alınmaktadır. 4320 sayılı Ailenin Korunmasına Dair Kanunun uygulanmasına ilişkin Yönetmelik 01.03.2008 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.

Çocuk Koruma Kanununun uygulanmasına yönelik bir yönetmelik yürürlüğe girmiştir. Yönetmelik bir saldırı sonucunda psikolojik olarak etkilenmiş olan çocuk mağdurların soruşturma esnasında sadece bir kez ve bir uzman nezaretinde şahit olarak dinlenmesini gerektirmektedir. Bu mevzuat gereğince gözetim altındaki çocuk suçlular, asayişi sağlamakla görevli kurumların çocuk suçluları birimlerinde tutuklanacak olmakla birlikte kelepçelenemezler ve hareketleri engellenemez. Savcılıklarda Çocuk Suçluları Bürosunun kurulması gerekmektedir.

Kadın ve çocuklara yönelik aile içi şiddetle mücadele amacıyla Başbakanlık genelgesi (Resmi Gazete, 4 Temmuz 2006/26218; Genelge No. 2006/17) çıkarılmıştır.

Ele aldığımız konu Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü (ASAGEM), Emniyet Genel Müdürlüğü Asayiş Daire Başkanlığı ile illerde Çocuk Şube Müdürlükleri ve ilgili birimler tarafından izlenmektedir. Halen bu konudaki ASAGEM’nin proje çalışması da başarıyla devam etmektedir.

Bazı çete ve terör örgütleri, kayıp çocukları kullanmak istemektedirler. Bu çete ve örgütler, çocuk yaştaki insanları kandırarak örgüte kazandırmak için büyük çaba içerisindedirler. Türkiye gibi yıllardır terörle uğraşan bir ülke için sorun, bu açıdan da önem taşımaktadır. Bu şekilde teröre bulaşan çocuk sayısı toplamının yüksek olduğu iddia edilmektedir.

Aşağıdaki tabloda 2007 yılında Türkiye’nin tüm illerinde sayısı en çok olan kayıp çocuktan (KÇ) başlamak üzere, İHK ları tarafından Başkanlığımıza bildirilen KÇ sayısı, bunlardan “bulunan” kayıp çocuk sayısı ve “halen aranan” kayıp çocuk sayısı görülmektedir. En üstte İstanbul, en altta ise hiç kayıp çocuk olmayan Yozgat yer almaktadır. Aşağıdaki 17 ilde hiç kayıp çocuk olmadığı, 14 ilde kayıp çocuk sayısının 1 olduğu, 6 ilde kayıp çocuk sayısının 2 olduğu görülmektedir. Bu kayıp çocuk rakamlarının sadece ilgili kamu kurumlarına bildirilenlerden ibaret olduğu unutulmamalıdır. Aileler ilgili kamu birimine haber vermedikçe bu çocuk kayıp çocuk kayıtlarına girmez.

Bu nedenle gerçek rakamlar aşağıdaki tablodan daha çok olabilir.

 Tablo 1- 2007 Yılı İllere Göre Kayıp Çocuk Bildirimi, Bulunan ve Aranan Çocuklar: 

Tablo: 2007 Yılı Kayıp Çocuk Bildirimi, Bulunan ve Aranan Çocuklar
  İller Bildirilen Kayıp Çocuk Sayısı Kayıp Çocuklardan Bulunanların Sayısı Aranan Kayıp Çocuk Sayısı
1 İSTANBUL 253 0 253
2 BALIKESİR 47 0 47
3 BURSA 439 397 42
4 ANKARA 1006 976 30
5 ŞANLIURFA 222 193 29
6 MARDİN 77 49 28
7 KOCAELİ 25 0 25
8 ÇANAKKALE 73 49 24
9 TEKİRDAĞ 20 0 20
10 OSMANİYE 29 11 18
11 İZMİR 642 627 15
12 NİĞDE 15 0 15
13 AYDIN 17 3 14
14 HAKKARİ 17 3 14
15 MANİSA 182 169 13
16 ÇORUM 12 0 12
17 TOKAT 12 0 12
18 ESKİŞEHİR 314 303 11
19 KIRKLARELİ 68 57 11
20 MALATYA 143 132 11
21 MERSİN 11 0 11
22 SAMSUN 11 0 11
23 BATMAN 10 0 10
24 SAKARYA 10 0 10
25 AFYON 74 65 9
26 GAZİANTEP 324 315 9
27 AĞRI 8 0 8
28 AKSARAY 71 63 8
29 BOLU 8 0 8
30 TRABZON 8 0 8
31 KIRŞEHİR 25 18 7
32 ANTALYA 362 356 6
33 KAHRAMANMARAŞ 24 18 6
34 KASTAMONU 6 0 6
35 ORDU 6 0 6
36 SİVAS 110 104 6
37 ERZURUM 201 196 5
38 IĞDIR 5 0 5
39 KONYA 19 14 5
40 DENİZLİ 4 0 4
41 ISPARTA 98 94 4
42 KIRIKKALE 8 4 4
43 ŞIRNAK 25 21 4
44 MUŞ 50 47 3
45 ADANA 4 2 2
46 BİNGÖL 3 1 2
47 ÇANKIRI 27 25 2
48 GÜMÜŞHANE 2 0 2
49 KARS 11 9 2
50 KAYSERİ 221 219 2
51 ADIYAMAN 79              78 1
52 BİTLİS 1 0 1
53 BURDUR 35 34 1
54 DİYARBAKIR 319 318 1
55 DÜZCE 59 58 1
0 EDİRNE 40 39 1
57 ELAZIĞ 189 188 1
58 KARAMAN 259 258 1
59 KİLİS 32 31 1
60 NEVŞEHİR 8 7 1
61 RİZE 23 22 1
62 UŞAK 164 163 1
63 YALOVA 21 20 1
64 ZONGULDAK 30 29 1
65 AMASYA 3 3 0
66 ARDAHAN 2 2 0
67 ARTVİN 8 8 0
68 BARTIN 2 2 0
69 BAYBURT 25 25 0
70 BİLECİK 5 5 0
71 ERZİNCAN 3 3 0
72 GİRESUN 44 44 0
73 HATAY 214 214 0
74 KARABÜK 24 24 0
75 KÜTAHYA 130 130 0
76 MUĞLA 9 9 0
77 SİİRT 7 7 0
78 SİNOP 0 0 0
79 TUNCELİ 0 0 0
80 VAN 38 38 0
81 YOZGAT 51 51 0
TOPLAM 7.183 6.350 833

Bu tablodan ilgili kamu birimlerine 2007 yılında 7.183 kayıp bildirimi geldiği, yapılan çalışmalarla bunlardan 6.350 sinin bulunduğu ve 2007 yılı sonu itibariyle aranmakta olan 833 kayıp çocuk olduğu görülmektedir.

Aşağıdaki tabloda ise en fazla kayıp çocuk olan 24 il, en yüksek olandan (253), en düşüğe doğru  (10 KÇ) sıralanmaktadır. En fazla kayıp çocuğu olan ilk altıya giren iller: İstanbul, Balıkesir, Bursa, Ankara ve Şanlıurfa ve Mardin’dir.  

Tablo 2- 2007 Yılında En Fazla Kayıp Çocuk Olan 24 İl:  


Tablo 2: 2007 Yılı Kayıp Çocuk Bildirimi, En Fazla Kayıp Çocuk Olan İller (24 İl)
  İller Bildirilen Kayıp Çocuk Sayısı Kayıp Çocuklardan Bulunanların Sayısı Aranan Kayıp Çocuk Sayısı
1 İSTANBUL 253 0 253
2 BALIKESİR 47 0 47
3 BURSA 439 397 42
4 ANKARA 1006 976 30
5 ŞANLIURFA 222 193 29
6 MARDİN 77 49 28
7 KOCAELİ 25 0 25
8 ÇANAKKALE 73 49 24
9 TEKİRDAĞ 20 0 20
10 OSMANİYE 29 11 18
11 İZMİR 642 627 15
12 NİĞDE 15 0 15
13 AYDIN 17 3 14
14 HAKKARİ 17 3 14
15 MANİSA 182 169 13
16 ÇORUM 12 0 12
17 TOKAT 12 0 12
18 ESKİŞEHİR 314 303 11
19 KIRKLARELİ 68 57 11
20 MALATYA 143 132 11
21 MERSİN 11 0 11
22 SAMSUN 11 0 11
23 BATMAN 10 0 10
24 SAKARYA 10 0 10
 

Aşağıda bulunan grafikte ise, kayıp çocuk olduğu kamu kurumlarına bildirilen (ihbar olunan) ve halen aranan (bulunmamış) kayıp çocuk sayısında ilk 10 İl karşılaştırılmaktadır. Görüleceği üzere en fazla kayıp çocuk ihbarı yapılan il Ankara’dır. Ankara’da kayıp çocuk ihbarı yapılan 1006 kişiden sadece 30 tanesi halen aranmaktadır. Bu konuda ikinci il İzmir olup, 642 kayıp çocuk ihbarı yapılmış olup, halen aranan kayıp çocuk sayısı 15 tir. Bursa 439 kayıp çocuk ihbarı ile 3. il olup, halen 42 KÇ vardır.  İstanbul İHK’dan alınan bilgilere göre, İstanbul  4. il olup kaç tane KÇ ihbarı yapıldığı bilinmemekte olup, halen 253 kayıp çocuk aranmaktadır. 5. il, Şanlıurfa olup 222  kayıp çocuk ihbarı yapılmış olup halen 29 kayıp çocuk vardır. 6. il, Mardin olup 77 kayıp çocuk ihbarı yapılmış olup halen 28 kayıp çocuk vardır.  Diğer iller aşağıdaki  grafikten takip edilebilir.  

Grafik 1- Bildirilen ve Aranan Çocuk Sayısı İlk 10 İl KarşılaştırmasıGrafik 1

Grafik 2- 2008 Yılı Aranan Çocuk Sayısı İlk 10 İl Sıralaması

Aşağıdaki grafikte, aranan çocuk sayısı itibariyle ilk on il gösterilmektedir. İstanbul 253 KÇ ile birinci, Osmaniye 18 KÇ ile onuncu sırada bulunmaktadır. Balıkesir 47 KÇ ile 2., Bursa 42 KÇ ile 3., Ankara ise 30 KÇ ile 4. sıradadır. 

Grafik 2

Aşağıdaki grafikte aynı sayılar, bir başka açıdan gösterilmektedir.

 Grafik 3 – Kayıp Çocuk Sayısının İlk On Sırada Olan İllere Göre Dağılımı

Grafik 3

Aşağıdaki tabloda, kayıp çocuk sayısı bölgelere göre analiz edilmektedir. Kayıp çocuk sayısının bölgelere göre sıralamasında birinci sırayı 434 kayıp çocuk ile Marmara Bölgesi almaktadır. Bunu sırasıyla İç Anadolu Bölgesi, Güneydoğu Anadolu Bölgesi, Karadeniz Bölgesi, Ege Bölgesi, Doğu Anadolu Bölgesi ve Akdeniz Bölgesi izlemektedir. Bölgeler arasında bu konuda ayırt edici bir özelliğin bulunmadığı düşünülmektedir.

 Tablo 3- KÇ Sayısına Göre Bölgeler Sıralaması

  Bölgeler Kayıp Sayısı Kayıp Oranı Nüfus Nüfus Oranı
 1 Marmara 434 52,10% 20.724.950 29%
 2 İç Anadolu 92 11,04% 11.327.675 16%
 3 Güneydoğu Anadolu 83 9,96% 7.170.849 10%
 4 Karadeniz 68 8,16% 7.462.451 11%
 5 Ege 56 6,72% 9.299.322 13%
 6 Doğu Anadolu 52 6,24% 5.694.582 8%
 7 Akdeniz 48 5,76% 8.906.427 13%
   TOPLAM 833   70.586.256 100%

Aşağıdaki grafikte aynı durum bir başka açıdan gösterilmektedir:

 Grafik 4- Kayıp Çocuk Sayısının Bölgelere Göre Dağılımı:

Grafik 4

Aşağıdaki tabloda kayıp çocuk Sayısının Bölge Nüfusuna Oranı sıralanmaktadır. Yani kayıp çocuk sayısı, bölge nüfusuna bölündüğünde ortaya çıkan oran burada belirtilmiştir. Nüfusa oranla kayıp çocuk sayısının düşük olduğu illerin sondan başa doğru Akdeniz, Ege, İç Anadolu ve Karadeniz Bölgeleri olduğu görülmektedir. Güneydoğu Anadolu (2. sıra) ve Doğu Anadolu (3. sıra) ve Marmara Bölgeleri bu konuda daha sorunlu iller olarak görülmektedir.

Tablo 4- Kayıp Çocuk Sayısının Bölge Nüfusuna Oranı Sıralaması:

Bölgeler Kayıp Yoğunluğu (KÇ Sayısı/ Nüfus Oranı) Kayıp Sayısı Nüfus Toplam Nüfusa Oranı
 1 Marmara 15,00 434 20.724.950 29%
 2 Güneydoğu Anadolu 8,30 83 7.170.849 10%
 3 Doğu Anadolu 6,50 52 5.694.582 8%
 4 Karadeniz 6,20 68 7.462.451 11%
 5 İç Anadolu 5,70 92 11.327.675 16%
 6 Ege 4,30 56 9.299.322 13%
 7 Akdeniz 3,70 48 8.906.427 13%
   TOPLAM 8,30  833 70.586.256 100%

Aşağıdaki grafikte aynı durum bir başka şekille gösterilmektedir:

Grafik 5-Kayıp Çocuk Sayısının Bölge Nüfusuna Oranı Sıralaması:

Grafik 5

  1. A) “KAYIP ÇOCUKLAR”IN KAYBOLMA SEBEPLERİ 
  1. Erken evlilikler nedeniyle (özellikle kız çocuklarının) biyo-psiko ve sosyal gelişiminin tamamlanmamış olması ve bununla beraber çocuk sahibi olması, bireyin yaşam evrelerini sağlıklı geçirip sağlıklı bir kişilik yapısı geliştirmesine ve yaşam olaylarına çözümleyici yaklaşımını engeller niteliktedir. Kendi ergenlik sorunlarını halletmeden önce anne baba olan bu ailelerin çocukları sorunlu olabilmektedir.
  2. Ailede şiddetli geçimsizlik, işsizlik, yoksulluk, şiddet, eğitimsizlik gibi olumsuzluklar öncelikle çocukları etkilemekte ve bu çocuklar kendi ayaklarının üzerinde durabilecek yaşa geldikleri zaman sıkıcı aile ortamından, dayaktan, kötü muameleden ve sefaletten kurtulma hayallerine kapılmakta, çareyi dışarıda aramaktadırlar.
  3. Ailedeki çocuk sayısının, ailenin refah düzeyine oranla aşırı fazla olması nedeniyle çocukların duygusal, sosyal ve ekonomik ihtiyaçlarının karşılanamıyor olması çocukları her türlü ihmal ve istismara açık hale getirmektedir. Ailenin çocuklarını yeterli derecede takip edip sorunlarını paylaşamaması, iletişim eksikliği, ailesinden ilgi göremeyen çocukların çabuk kandırılmaya müsait oluşu KÇ gibi bir felaketle sonuçlanabilir.
  4. Bilinçsiz çocuk yetiştirme (tavizkar, tutarsız, baskıcı) aile tutumuyla yetiştirilen ve gelişim dönemlerine uygun sorumluluklar verilerek yaşam becerisi geliştirilmeyip problemlerin çözümünde gerçekçi beceriler kazanılmasına yardımcı olunmayan çocuklar iyi modellerden yoksun kalmaktadırlar.
  5. Çocuğun evden kaçma sebebinin genellikle parçalanmış aile ortamından kaynaklandığı, çocuğun anne ve babasının boşanmalarını kabullenememesi, evde üvey anne, üvey baba veya üvey kardeş ile birlikte yaşamada sorunlarla karşılaşması çocuğun sıcak aile ortamından, sevgiden ve şefkatten mahrum olmalarına yol açmakta, evden kaçmayı çözüm olarak görmelerine vesile olmaktadır.
  6. Çocukların kendi istekleri ile evden ayrılması; çocuğun kişilik özellikleri, arkadaş ortamı, okuldaki başarısızlık, aile baskısı, anne baba ayrılığı, aile büyüklerinin (dede, nine) yanında yaşama, başkalarının hayatına özenme, macera hevesi, büyükşehir cazibesi, para kazanma arzusu, güvensizlik gibi nedenlerden doğmaktadır.
  7. Ergenlik problemleri çocuğu sokağa iten bir başka nedendir. Bu dönemde yaşanan hızlı fiziksel, duygusal ve bilişsel gelişimler sonucunda çocukların aile, çevre ve arkadaş gruplarıyla uyumsuzlukları görülmektedir. Aile içindeki kuşak çatışmaları, kardeş kıskançlıkları, eksik ve yanlış cinsel bilgilendirmeler ile ensest ve taciz olayları da çocuğu kaçmaya yönelten diğer nedenler arasındadır.
  8. Kötü arkadaş etkisi, ailelerin çocuklarının arkadaş gruplarını iyi analiz edememesi ve karne korkusu-derslerde başarısızlık da önemli bir etken sayılabilir.
  9. Zekâ özrü bulunan ve akıl sağlığı normal seviyede olmayan çocuklar da bu sorunları nedeniyle kaybolmaktadırlar.
  10. Ailenin maddi durumunun iyi olmaması ve kırsal alandan göç sebebiyle dar gelirli ailelerin çocuklarının uyum sorunu çekmesi, gençlere yönelik iş sahasının bulunmayışı da önemli bir etkendir.
  11. Kaçırılmalar nedeniyle kaybolmalar. (Evlenme vaadiyle, fuhuş amacıyla, organ ticareti maksadıyla, uyuşturucu işinde kullanmak için, ideolojik nedenlerle, terör örgütlerince, evlat edinmek ve dilendirmek  vb.).
  12. Yuva ve yurtlarda korunma ve bakım altına alınan çocuklardan aile ve yakınları tarafından ihmal ve istismara maruz kalmış olanların, ihmal ve istismar edilme derecelerine göre kısa sürede rehabilitasyonlarının mümkün olamaması, kuruluşa geldiklerinde de benzer davranışları yinelemeleri; kurum bakımını reddetme- kabullenememe, kurum kurallarına ve kurallı yaşama uyum sağlayamama, yurt ve yuvalarda çocuğun ailesine ve yakınlarına duyduğu özlem.
  13. Kaza ve doğal afetler nedeniyle kaybolmalar. (Trafik kazalarında hayatını kaybedip de kimliği tespit edilemeyenler, doğal afetlerde kaybolanlar ve suda boğulmalar).
  14. Aile içinde izlenen TV programları (magazin, bazı diziler, polisiye, mafya filmleri) yoğun şekilde takip edildiğinde çocukların bu konulara özenti duymaları neticesi evlerinden kaçmaları. Olumsuz TV programları evde özellikle çocukların yanında izlenmemelidir.
  15. Günümüzde bilgiye ulaşmamızı kolaylaştıracak en önemli araçlardan biri olan internet’in bilinçsiz kullanımı çocuğun evden kaçma sebepleri arasında sayılmaktadır. İnternetin bilinçsiz kullanımının, özellikle çocuk ve gençler üzerinde zararlı etkilerinin olduğu ve fiziksel, sosyal ve psikolojik sorunlara yol açtığı bilinmektedir.
  16. Cinayet veya terör suçlarını işleyenlerin bu işi yapmalarındaki temel etken, bu çocukların, ailelerine veya topluma -genelde- başkaldıran kişiler olmasıdır. Bu tür kişilerin -genelde- yoksul ailelerden çıkması tesadüf değildir. Katı baba otoritesi altında, tüm kapıların kendisine kapalı olduğunu gören bir çocuk, kendisini kanıtlamak için suç örgütlerine, terör gruplarına girebilmekte, burada yeni bir statü kazanmakta, bir dava uğruna karıştığı bu eylemlerden suçluluk hissi duymamaktadır.
  17. Aslında suç işleyen çocuk yoktur, suça itilen çocuk vardır. Gördüğü sevgisizlik, katı tutum, toplumdan dışlanma, okulda itilme gibi nedenler çocuğu kaçmaya ve toplumdan öç almaya itebilir.
  18. Suç işleyen bir çocuk iki kez cezalandırılır; kendi oluşturmadığı koşulların kurbanı olduğu için zaten yeterince cezalandırılmıştır. Ayrıca suçlu damgası vurulup toplum dışına itildiği için ikinci kez cezalandırılmaktadır.

    B) “KAYIP ÇOCUKLAR” KONUSUNDA ÖNERİLER:
    ÇOCUĞA YÖNELİK ÇALIŞMALAR 
  1. Bireysel psikolojik danışma.
  2. Sosyal beceri eğitimi, çatışma çözme, problem çözme becerilerinin geliştirilmesi.
  3. Öfke kontrolüne yönelik çalışmalar.
  4. Etkili iletişim becerilerine yönelik çalışmalar.
  5. Psiko-sosyal eğitimi çalışmaları.
  1. ANNE BABALARA YÖNELİK ÇALIŞMALAR 
  • Erken yaşta evliliklerin önüne geçmek amacıyla özellikle sosyo- ekonomik seviyesi düşük bölgelerde bilgilendirme çalışmaları yapılmalı ve aile destek programları uygulanmalıdır.
  • Özellikle geçim sıkıntısı çeken ve göç eden ailelerin yaşadığı bölgelerde alan taraması yapılarak ekonomik, sosyo-kültürel, psikolojik destek programları geliştirip uygulamak.
  • Anne baba ve çocuklara yönelik “aile içi iletişim, ana-babalık eğitimi, çatışma çözme, empati geliştirme gibi programların oluşturulması ve bu programların kamu-sivil kuruluşlar tarafından uygulanması.
  • Periyodik aile ziyaretleri yapılarak, anne babanın çocuklarıyla iletişim kurmaları ve çeşitli sosyal- kültürel ve sportif faaliyetlere yönlendirilmesi için rehberlik ve ekonomik destek sağlamak.
  • Evden sık sık kaçan çocukların ailesine, psikiyatrist veya psikologdan yardım almalarını sağlamak.
  1. İLGİLİ KURUMLARCA YAPILABİLECEK ÇALIŞMALAR 
  • Kurumlar arası işbirliği sağlanarak görsel ve yazılı basın organları aracılığıyla ailelerin bilinçlenmelerini sağlamak ve suçun henüz ortaya çıkmadan önlenmesi amacıyla TV ve radyo programları yapmak, gazetelerde köşe yazılarında konuyla ilgili yazılara yer vermek, kısa ve etkili uyarıcı reklâmlara yer vermek.
  • Emniyet birimlerince otogar, istasyon ve toplu taşıma merkezlerinde yalnız görülen çocukların takibinin ve denetlemelerinin yapılması, Seyahat şirketlerinin yaşı l8’den küçük olan çocuklara bilet satışı yapmamaları konusunda gerekli tedbirlerin alınması.
  • Özellikle internet salonlarının çok sıkı denetlenerek yaşları risk grubunda yer alan çocukların buralarda uzun süre vakit geçirmelerini önleyecek tedbirlerin alınması.
  • Sosyal güvenlik kuruluşları, sivil toplum kuruluşları ve derneklerce ekonomik imkânsızlıkları olan ailelerin doğru olarak tespit edilerek bu ailelere gerekli maddi yardımların yapılması.
  • Okullarda okul idarecilerinin, öğretmenlerin ve okul aile birliklerinin konu hakkında bilgilendirilmesi, eğitim-öğretim ortamında alınabilecek tedbirlerin görüşülmesi ve uygulanması, çocuk haklarının öğretilmesi ve programların konulması, çocuk istismarı ve ihmali konularında aile, öğretmen, öğrenci eğitimlerinin yaygınlaştırılması gerekir.
  • Emniyetin ve Narkotik şubelerin bu konularda eğitilmesi ve çocuk kaçırılmasını önleyici çalışmaların yapılması.
  • Yerel Yönetimlerce çocuklara spor, eğlence, kitap okuma yerlerinin yapılması ve özendirilmesi, mahallelerde sosyal faaliyetler için çeşitli mahalle sahaları ve sosyal tesisler yapmaları.
  • Eğitim dönemi içerisinde sömestri zamanlarında karne notunun düşük olması nedeniyle çocukların ailelerinden korkmaları neticesi evlerini terk ettiklerinden yerel radyo, televizyon, gazete gibi iletişim araçları ile halkı bilinçlendirme yollarına gidilmesi,
  • Çocukları hedef alan suç örgütleri ve çocukları bekleyen muhtemel riskler konusunda ailelere bilgi verilmeli.
  • Başarılı çocuklar, devlet okullarında okutulmalı, eğitimde başarılı olamayan çocuklar devlet denetiminde bir işe yerleştirilmeli,
  • Çocukların sıklıkla gittiği ortamlar (park, oyun alanları, okul çevresi, piknik alanları gibi), uyuşturucu gibi zararlı alışkanlıklar açısından kamera sistemi ile kontrol edilmeli ve emniyet tedbirleri arttırılmalı,
  • Çocukların zorlayıcı ve istismar edici işlerde çalıştırılmaması, İşverenlerin çocuk işçi çalıştırmama konusunda ikna edilmesi,
  • Şehrin kalabalık yerlerinde aile ve toplumu bilgilendirici ilan tahtaları oluşturulması, çocuklara daha fazla hukuksal koruma sağlanması
  • Basın yayın organları aracılığı ile evden kaçan çocukların başlarına gelebilecek kötülükler ve özenmekte oldukları hayatların kendilerini sürükleyeceği ortamların neler olabileceğinin ve aynı şekilde evden kaçmayı alışkanlık haline getirmiş çocukların ailelerinin de çocuklarına ne şekilde davranmaları gerektiği gibi konular yazılı ve görsel yayınlar ile duyurulmalıdır.
  • Televizyonda ailelere yönelik eğitici programların sayısının arttırılması, magazin programlarının içeriklerinin daha fazla denetlenmesi
  • Şiddetle büyüyen çocuk zamanla şiddeti normal bir davranış olarak görebilir. O nedenle aileler şiddet ve saldırganlık konusunda bilinçlendirilmeli ve aile-çocuk arasındaki iletişimde dikkat edilmesi gereken hususlarla ilgili eğitim verilmelidir. Şiddet içeren TV yayınlarının saat 24.00’dan sonra yayınlanması için gerekli düzenlemeler yapılmalıdır. Okullarda şiddet eğilimi gösteren öğrencilerin tespiti yapılarak bu öğrencilerin, aileleri ile işbirliği içerisinde öğrenci kişilik hizmetlerinin belli bir plana bağlanarak yürütülmesi sağlanmalıdır.
  • Okullarda öğrenci günleri oluşturularak, sorunu olan öğrencilere okul müdürü veya öğretmenleri ile bire-bir görüşme yapma fırsatı verilmeli. Problemli öğrencilerin aileleri Okul yönetimi ve öğretmenler tarafından ziyaret edilmelidir.
  • Rehberlik saatlerinde çocuklarda duygudaşlık gelişimi, sorumluluk gelişimi, işbirliği dayanışma gibi konuların ağırlıklı olarak işlenmesi gerekmektedir.
  • Öğrencilerin boş zamanlarını daha iyi değerlendirmelerinden kaynaklanan riskleri ortadan kaldırmak için öğrencileri sportif ve kültürel alanlara yönlendirmek ve bu konuda gerekli mekânları (resim odası, müzik odası gibi) hazırlamak gerekmektedir.
  • Öğrencilere öz kültürümüz, tarihimiz, milli ve manevi değerlerimiz, güzel ahlak ve insan sevgisi iyi öğretilmeli ve aşılanmalıdır. Olumlu bir benlik kavramı oluşturması konusunda çalışmalar yapılarak öğrencinin öz güveni artırılmalıdır.
  • Okul önlerinde yabancı şahıslara karşı gerekli önlemler emniyet güçleri tarafından alınmalıdır.
  • İl Emniyet Müdürlüğü Çocuk Şubesi ve İl Milli Eğitim Müdürlüğünce ortak hazırlanan “güvenli okullar” kapsamında, okullarda öğrencilere yönelik, suç ve suçun zararları ile evden kaçmaları halinde karşılaşabilecekleri zorluklar, arkadaş seçiminde dikkat edilmesi gereken hususlar, internet ve şiddet içerikli bilgisayar oyunlarının zararları ile sigara ve alkolün zararları hakkında film, slayt gösterisi ve ders verilmelidir.
  • Öğrenciler üzerinde bilinçlendirme çalışmaları yapılmalı, evden kaçan, suça sürüklenen ve bunu alışkanlık haline getiren çocukların ailevi ve sosyo-ekonomik kültürel durumları tespit edilerek; Üniversite görevlileri ve öğrencileri, Sosyal Hizmetler İl Müdürlüğü görevlileri ve İl Milli Eğitim Müdürlüğü görevlileri ile birlikte bu çocuklar ve aileleri üzerinde bilinçlendirme çalışmaları yapılması, çalışmaların sürekliliğini sürdürebilmesi için projeler üretilmesi.
  • Milli Eğitim Müdürlüklerine bağlı İlköğretim Okullarının yöneticileri, okullarına devam etmeyen çocukları öncelikle ailelerine, okula devamları sağlanamadığında da Emniyet Müdürlüğü Çocuk Şubelerine veya ilgili Cumhuriyet Savcılıklarına bildirmeleri,
  • Kayıp çocukların yoğun olduğu mahalleler tespit edilerek “pilot mahalle” belirlenmesi ve Sosyal Hizmetler İl Müdürlüğü tarafından ailelerin ekonomik, sosyal, kültürel yönden incelenmesi, ailelerin çocuklarına karşı ne şekilde davranmaları gerektiği konusunda bilgi sahibi olmaları sağlanarak daha bilinçli bir şekilde çocuklarına yaklaşım içerisinde olması için çalışmalar yapılarak sorunun temeline inilmelidir.
  • Sosyo-ekonomik düzeyin düşük olduğu yerlerde istihdam olanakları arttırılmalıdır. Esnaf ve işverenler yanlarında çalıştırdıkları çocukların mutlaka veli/vasileri yada ilgililerle işbirliği yaparak işe başlatmalıdırlar; mümkünse ailesi yanında olmayan çocukları yatılı işe almamalıdırlar.
  • Oyun ve eğlence yerlerinin Emniyet Müdürlüğünce çalışma saatleri dışında açık bıraktırılmayarak çocukların buralarda sabahlamalarının önlenmesi,
  • Sokakta çalışan ya da yaşayan 18 yaş altı çocuklardan hiçbir suretle alış-veriş yapmamaları, onlara yardım amaçlı da olsa ekonomik destek vermeyerek ilgili mercilere veya valilik veya kaymakamlıklara bildirmeleri, çocukların suça bulaşmalarının önlenmesi veya kayıp çocukların bulunması konusunda önemli katkı sağlayacaktır.
  • Üniversiteler ve sivil toplum kuruluşları, televizyon programlarının şiddet, cinsellik dâhil her yönden içeriklerinin çözümlendiği araştırmalar yapması, yapılan araştırmalarda çocukların sağlık, sosyal, duygusal ve olayları kavrama gelişimi yönünden veri değerlendirme programları (çocukların günde kaç saat televizyon izledikleri, filmlerdeki şiddet oranı ve bunların küçükler üzerinde oluşturabileceği olumsuz etkileri gibi) değerlendirilip oluşturulacak bir bilgi bankasında toplayarak rapor halinde ilgili kamu kurumları ile kamuoyunun bilgilendirilmesi yararlı olacaktır.
  • 2828 ve 3413 sayılı yasalarda köklü değişiklikler yapılması. Bu yasaların istismara sebebiyet vermeyecek şekilde düzenlenmesi. Bu yasalar veya çocukları ilgilendiren diğer yasalarda yapılacak düzenlemelerde, sorunu ve çözüm yollarını temelden bilen, alanda yıllarca çalışmış kişilerin de katkılarının sağlanması.
  • Bu çocuklar ile çalışacak personelin titizlikle seçilmesi, nitelikli (Sosyal Hizmet Uzmanı, psikolog vb.) meslek elemanları sayısının mümkün olduğunca arttırılması, özel mülakatla uygun personellerin seçilmesi, doğacak açığın özel hizmet alımı ile sağlanması ve bütün bunların gerçekleştirilebilmesi için kararlı bir tutum sergilenmesi gerekmektedir.
  • İzinsiz olarak ayrılan çocukların korunma kararlarının kaldırılması için gerekli olan 5 yıllık sürenin beklenmesi de çocuğun, kuruluştan sık sık izinsiz olarak ayrılmasında teşvik edici bir etken olabilir. İzinsiz olarak ayrılması durumunda hiçbir hak kaybına uğramayacağını düşünen çocuklar bu konuda daha rahat davranmaktadırlar.
  • Olumsuz sosyal davranış gösteren ve korunma altına alınması gereken çocukların yuva şartlarını istismar ederek izinsiz ayrılmasının engellenebilmesi için SHÇEK kuruluşları mevzuatı haricinde yönetilen daha sıkı kontrol ve şartların olduğu kompleks çalışmaların yapıldığı (Meslek edindirme, Sosyal Rehabilitasyon vs) ara kuruluşların oluşturulması yararlı olabilir. Bakıma muhtaç çocukların rehabilite edildiği merkezlere, zaman zaman terk statüsünde çocukların kabul edildiği, mevzuat gereği bu gibi çocukların nüfusa kayıtlarının tekrar yapıldığı, bu nedenle kaybolma nedenleri konusunda istatistik yapılmadığı, kayıp çocuklarla ilgili bilgi taleplerinde, çocuğun bilinen adı ve soyadının yanında, yeni bir isim kullanıyor olabileceğinden yola çıkılarak, çocukla ilgili özellikler ve varsa fotoğrafının da ilgili birimlere gönderilmesi gerekmektedir.
  • Kayıp çocuklar bulunduklarında ailelerine teslim işlemi yapılıncaya kadarki süreç içerisinde; kendileri ile bir psikolog vasıtasıyla görüşülüp, gerçekten bunu neden yaptıkları, aileden kaynaklanan problemin ve eksikliğin neler olduğu tespit edilerek buna yönelik işlem yapılması, aynı olayın tekerrür etmemesi konusunda çocuğun olduğu kadar ailenin de bu konuda psikolog yardımı alması sağlanmalıdır. Aksi takdirde çocuğun tesliminden kısa bir müddet sonra, çocuğun kayıp olmasının ve bulunup aileye teslim edilmesi sürecinden sonra ailenin çocuğa karşı olan güveni ve inancının da kaybolmasıyla daha baskıcı bir tutum sergilemesi neticesinde çocuğun tekrar evden ayrılması gündeme gelmektedir.
  • Yetiştirme Yurtlarının fiziki ortamlarının ve personel ihtiyacının iyileştirilmesi, bu Kuruluşlarımızda 5395 sayılı Yasa kapsamında suça sürüklenen veya suç mağduru olan çocuklara yönelik “Ara Rehabilitasyon Merkezi” gibi uygun ortamların oluşturulması, sosyal hizmet kuruluşlarında kalan çocukların ailelerine yönelik çalışmalar yapılması, ilgili sivil toplum kuruluşları, İl Emniyet ve İl Milli Eğitim Müdürlükleri ile sürekli bir koordinasyon içinde, yazılı ve görsel basın aracılığı ile toplumun kayıp çocuklar konusunda daha duyarlı olması ve kamuoyunun aydınlatılmasına ve suçun önlenmesine yönelik mevcut çalışmaların, geliştirilecek yeni projelerle desteklenmesi halinde sorunun çözümünde önemli mesafeler alınacağı değerlendirilmektedir.

İNSAN HAKLARI İL KURULLARIMIZIN BU KONUDA YAPMIŞ OLDUKLARI DENETİMLER VE SAYISI 

Aşağıdaki tabloda görüldüğü gibi, İl insan hakları Kurullarımızın (İHK), kendi illerinde bulunan çocuk yuvalarını denetlemektedirler. Kurullarımız çocuk yuvalarını 2007 yılında 181 kez, gençlik merkezlerine 60, yurtlar ve okullara 987, yetiştirme yurtlarına ise 164 adet denetim gerçekleştirmişlerdir. Kurullarımızdan İstanbul, İzmir, Ankara, Balıkesir, Isparta, Kırıkkale, Sivas, Van ve Trabzon gibi iller öne çıkmaktadırlar.  Bu konudaki etkinliğine henüz ulaşamadığımız İl İnsan hakları Kurullarımızın sütundaki yeri boş bırakılmıştır. 

TABLO 5: İNSAN HAKLARI İL KURULLARIMIZIN BU KONUDA YAPMIŞ OLDUKLARI DENETİMLER VE SAYISI 

Tablo: İl İnsan Hakları Kurulu Raporlarında Çocuklara İlişkin Veriler
    İHK nın Denetimleri
İLLER Çocuk Yuvalarına Ziyaretler Gençlik Merkezi Yurtlar/Okullar Yetiştirme Yurdu
1 ADANA
2 ADIYAMAN 32
3 AFYON 6 1
4 AĞRI
5 AKSARAY 6 6
6 AMASYA 1 1 1
7 ANKARA 10 1 1 11
8 ANTALYA 1 14 1
9 ARDAHAN 8
10 ARTVİN 2
11 AYDIN 4 28 4
12 BALIKESİR 35 15 90 21
13 BARTIN 24
14 BATMAN
15 BAYBURT 1
16 BİLECİK
17 BİNGÖL 2
18 BİTLİS 8 6
19 BOLU 1 2
20 BURDUR 32 1
21 BURSA 1 4
22 ÇANAKKALE 1 17
23 ÇANKIRI 1
24 ÇORUM 0 2 6
25 DENİZLİ 3 6
26 DİYARBAKIR 6 3
27 DÜZCE 3 0 134 12
28 EDİRNE
29 ELAZIĞ 1 11 1
30 ERZİNCAN 19 15
31 ERZURUM 1 1 1 1
32 ESKİŞEHİR 27
33 GAZİANTEP 10
34 GİRESUN 1 1
35 GÜMÜŞHANE
36 HAKKARİ 7
37 HATAY
38 IĞDIR
39 ISPARTA 5 20 1
40 İSTANBUL 5 3 12 1
41 İZMİR 8 7 6 1
42 KAHRAMANMARAŞ 1 1 2
43 KARABÜK 8 0 0 0
44 KARAMAN
45 KARS 10
46 KASTAMONU 1 1 2
47 KAYSERİ 1
48 KIRIKKALE 25 1
49 KIRKLARELİ 1
50 KIRŞEHİR 1 1 1
51 KİLİS 1
52 KOCAELİ 1 14 5
53 KONYA 8
54 KÜTAHYA 2 2 40
55 MALATYA 1
0 MANİSA 8 1 16 2
57 MARDİN 5 1
58 MERSİN 1 1
59 MUĞLA 3 1 29 1
60 MUŞ 12 21 12
61 NEVŞEHİR 10 2
62 NİĞDE 3 38
63 ORDU 1 1 1
64 OSMANİYE
65 RİZE 2 2
66 SAKARYA
67 SAMSUN 13
68 SİİRT 30 8
69 SİNOP 5
70 SİVAS 65
71 ŞANLIURFA 1 2 5 1
72 ŞIRNAK ? ? ? ?
73 TEKİRDAĞ 8 1 8
74 TOKAT 2 28 10
75 TRABZON 55
76 TUNCELİ 2
77 UŞAK
78 VAN 1 71 1
79 YALOVA
80 YOZGAT 12
81 ZONGULDAK 12 4
TOPLAM 181 60 987 164
         

 SONUÇ VE DEĞERLENDİRMELER 

  1. İlgili kamu birimlerine 2007 yılında 183 kayıp çocuk bildirimi gelmiş, yapılan çalışmalarla bunlardan 6.350 si bulunmuş olup, 2007 yılı sonu itibariyle aranmakta olan kayıp çocuk sayısı 833 tür. Emniyet Genel Müdürlüğü rakamlarına göre bu rakam 1446 dır. Kayıp çocuklar konusunda yayımlanan raporlarda sayısal farklar görülebilir. Bunun iki nedeni düşünülebilir; birincisi, SHÇEK bünyesinde olup, kuruma dönüş yapmayan çocukların listeye dâhil edilmesi, ikincisi ise kayıp çocuk tanımının açıkça yapılmamış olmasıdır.
  2. 1990 yılında yapılan bir araştırmaya göre, kaybolan çocukların % 18’i macera arayışı, %17’si iş arama, %15’i aile içi şiddet, %14’ü ailenin psikolojik baskısı, % 10’ üvey anne- baba ilişkileri, %9’u çocuğa yönelik şiddet nedeni ile evden kaçma davranışında bulunmuşlardır.
  3. Kötü niyetli olanların el atabileceği zayıf halka çocuklarımız olabilir. Bu nedenle ailenin çocuğuna sevgi ve güven vermesi, ilgilenmesi son derece önem taşımaktadır. Çocuklar konusunda genel bir toplum bilinci oluşturulmasına katkı sağlanmalı, kültürümüze sahip çıkılmalıdır. Ahlaki ve ruhi çöküntü içerisindeki çocuklara destek verilmelidir. Okul, aileden sonra bu konuda oldukça önem taşımaktadır. Başbakanlık Genelgesindeki kuruluşlar ve İnsan Hakları Kurullarımız, kısaca kamu, STK ve medya çocuklarımız konusunda işbirliği içerisinde davranmalıdırlar. Bu konuda medyaya önemli görevler düşmektedir; evinden kaçan çocuklar bir kahraman olarak gösterilmemelidir.
  4. Tren garı, otobüs terminali gibi yerlerde emniyet ve zabıta yetkilileri şüpheli çocukların ailelerine ulaştırılması konusunda çalışma yapmalıdırlar.
  5. Göç alan şehirlerdeki ilgili kamu birimleri (Emniyet, Milli Eğitim, SHÇEK ve diğerleri), kentleşememe sorunu olan çocuklarla ilgilenmelidirler.
  6. İdeolojik propaganda ile çocukların evlerini terk etmemeleri için gereken her tür önlem alınmalıdır.
  7. Üniversiteler ve sivil toplum kuruluşları, televizyon programlarının şiddet, cinsellik dâhil her yönden içeriklerinin çözümlendiği araştırmalar yapması, yapılan araştırmalarda çocukların sağlık, sosyal, duygusal ve olayları kavrama gelişimi yönünden veri değerlendirme programları (çocukların günde kaç saat televizyon izledikleri, filmlerdeki şiddet oranı ve bunların küçükler üzerinde oluşturabileceği olumsuz etkileri gibi) değerlendirilip oluşturulacak bir bilgi bankasında toplayarak rapor halinde ilgili kamu kurumları ile kamuoyunun bilgilendirilmesi yararlı olacaktır.
    1. Öğrenciler üzerinde bilinçlendirme çalışmaları yapılmalı, evden kaçan, suça sürüklenen ve bunu alışkanlık haline getiren çocukların ailevi ve sosyo-ekonomik kültürel durumları tespit edilerek;  Üniversite görevlileri ve öğrencileri, Sosyal Hizmetler İl Müdürlüğü görevlileri ve İl Milli Eğitim Müdürlüğü görevlileri ile birlikte bu çocuklar ve aileleri üzerinde bilinçlendirme ve destekleme çalışmaları yapılması, çalışmaların sürekliliğini sürdürebilmesi için projeler üretilmesi. Milli Eğitim Müdürlüklerine bağlı İlköğretim Okullarının yöneticileri, okullarına devam etmeyen çocukları öncelikle ailelerine, okula devamları sağlanamadığında da Emniyet Müdürlüğü Çocuk Şubelerine veya ilgili Cumhuriyet Savcılıklarına bildirmeleri,
    2. Bazı gelişmiş ülkelerde kaybolan çocukların fotoğrafları süt şişelerinde ve TV lerde parasız yayımlanmaktadır. Bizde de örneğin her ilin İnsan Hakları Kurulunun internet sitesinde kayıp çocuk fotoğrafları yayımlanabilir.
    3. Dünya çocuk risk puanı % 30 iken bu oran Türkiye’de % 15’tir. KÇ sorununda Türkiye yukarıdaki veriler ışığında, gelişmiş çoğu ülkeden daha iyi bir konumda bulunmaktadır.
    4. ALO 183 Kadın ve Çocuk Sorunları Hattı ile ALO 150 BİMER Hattı ve Başkanlığımızın diğer hatlarına bu konuda başvuru yapılabilir.
    5. TCK 104. maddede geçen 15–18 yaşındaki mağdura yönelik cinsel eylemlerin takibi şikâyete tabi olmaktan çıkarılmalıdır.
    6. Çocuk işçiliği ve istismarı ile daha doğru mücadele edilmelidir.
    7. Aile danışmanlığı  yaygınlaştırılmalı etkin hale getirilmelidir.
    8. Belediyeler daha fazla meslek edindirme kursları açmalı, mevcutların sayısı ve kapasitesi artırılmalıdır. Günümüzde yaşanan hızlı sosyo-ekonomik, kültürel demografik değişimler; ailelerin çocuklarına uygun bakım ve yetiştirme olanakları sunabilmeleri için her türlü açıdan desteklenmelerini zorunlu kılmakta;  aile ve çocuk odaklı hizmetlerin bilimsel veriler ışığında güncellenerek çeşitlendirilmesi, yaygınlaştırılması ve temel insan hakları bağlamında erişilebilir kılınması için kamu ve sivil toplum işbirliği ve güç birliğinin önemine işaret etmektedir.

 

Başbakanlık İnsan Hakları Başkanlığı Kayıp Çocuklar Raporu

25 Temmuz 2008 Ankara
kayıp çocukları son

Dosya => Kayıp Çocuklar Raporu