Memur-Sen Kadınlar Komisyonu’ndan İstanbul Sözleşmesi Çağrısı

Memur-Sen Kadınlar Komisyonu’ndan İstanbul Sözleşmesi Çağrısı
12 Temmuz 2019, Cuma

Son günlerde tartışmaların odağı haline gelen İstanbul Sözleşmesi’ne ilişkin bir çağrı da Memur-Sen Konfederasyonu’nun Kadınlar Komisyonu’ndan geldi. Memur-Sen Kadınlar Komisyonu Başkanı Sıdıka Aydın yayımladığı yazılı bir açıklama ile İstanbul Sözleşmesi’nin iptali için Meclis’e çağrıda bulundu. “Toplumsal yaşamımıza etkisi ve Sözleşmenin sonuçları itibariyle çok yönlü ve nitelikli bir tartışmayı beraberinde gerektirmektedir. Türkiye’nin en büyük konfederasyonunu Memur-Sen’in Kadın Komisyonu olarak görüşlerimizi kamuoyu ile paylaşmayı toplumsal bir sorumluluk ve taşıdığımız değerlerin bir gereği olarak görüyoruz” ifadelerinin yer verildiği açıklamada sözleşmenin bazı ülkeler tarafından kabul görmediği hatırlatıldı.

2011 yılında İstanbul’da imzaya açıldığı için İstanbul sözleşmesi olarak anılan “Kadına Yönelik Şiddetle ve Aile İçi Şiddetle Mücadele ve Önleme Avrupa Konseyi Sözleşmesi’nin hazırlık sürecinde yaşanan tartışmaları, ülkelerin argümanlarını ve ülkelerin tavırlarını hatırlamak gerektiğinin vurgulandığı açıklamada “Sözleşme bugüne kadar 46 ülke tarafından imzalanmıştır. Birleşik Krallığı’nda içerisinde yer aldığı 11 ülke sözleşmeyi imzalamış fakat onaylamamıştır. Yine Azerbaycan ve Rusya Federasyonu sözleşmeyi ne imzalamış ne de onaylamıştır. Bulgaristan, Hırvatistan, Çek Cumhuriyeti, Macaristan, Letonya, Litvanya, Polonya, Romanya ve Slovak Cumhuriyeti İstanbul Sözleşmesine karşı çıkan ülkelerdir. Türkiye ise sözleşmeyi kamuoyunda yeterince tartışmadan, hukuki ve toplumsal yapımızı denkleme katmadan, çekincesiz olarak imzalayarak onaylayan ilk ülke olmuştur” ifadelerine yer verildi.

Türkiye Büyük Millet Meclisine İstanbul Sözleşmesi’nin iptal edilmesi çağrısında bulunularak son bulan açıklamanın tam metninde şu ifadeler yer alıyor:

“Sözleşmeyi Çekincesiz İmzalayan Türkiye Temel Sorunları Tartışmadı”

“İstanbul sözleşmesi kadına karşı şiddetin önlenmesinde cinsiyeti merkeze alan, hukuki anlamda bağlayıcı ilk uluslararası metindir. İstanbul sözleşmesinin hazırlık aşamasında yapılan en önemli tartışmalardan birisi ulusal mevzuatların uzlaştırılmasıyla ilgilidir. Bu durum hali hazırda sözleşmeyi çekincesiz imzalayan ve onaylayan bir ülke olarak halen önümüzde duran temel sorunlardan biridir. Zira sözleşme kadına karşı işlenen suçu devlete karşı işenmiş bir suç olarak nitelemektedir ve sözleşmeyi onaylayan devletlerin tüm hukuk yapısında toplumsal cinsiyet eşitliğini merkeze alan bir restorasyon yapmayı zorunlu tutmaktadır.”

“Sözleşmenin orijinal metninde “aile” ibaresi geçmediği halde sözleşme Türkçeye çevrilirken sözleşmenin adı “Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi” olarak çevrilmiştir. Sözleşmenin çevirisinde gözetilen “aile” hassasiyeti maalesef sözleşme imzalanırken gözetilmemiştir.”

“Sözleşmede Yer Alan Kavramlar İnsanın Varoluşuna Saldırıdır”

“Açıklıkla söyleyebiliriz ki; Batı’da üretilen kadın söyleminin temelinde kadınların evrensel endüstriyel düzene entegre edilmesine yönelik stratejiler vardır. İstanbul Sözleşmesi müzakerelerinde Türkiye delegesinin beyan ettiği üzere, İstanbul sözleşmesinin gündeme ve vücuda gelmesinde önemli motivasyonlardan birisi finansal kaygılardır. Hatta Türkiye delegesi, Avrupa Konseyinin kadına karşı şiddeti bu kadar gündeme getirmesinde kadının şiddet gördüğünde ortaya çıkan iş gücü kaybının etkisinin oldukça fazla olduğunu beyan etmiştir.”

“Sözleşmeyi kadına karşı şiddetin önlenmesinin tek yolu olarak göstererek layüselleştiren zihniyetin gözden kaçırdığı nokta şu ki bu sözleşme halen birçok ülkede oldukça sıcak bir şekilde tartışılmaya devam etmektedir. Tartışmaların odağında duran “toplumsal cinsiyet eşitliği” ,“cinsel yönelim”, “cinsel eğilim”, “toplumsal cinsiyet kimliği” gibi kavramlar dün olduğu gibi bugün de aynı tartışmaların merkezinde yer almaktadır. Çünkü bu kavramlar sadece biyolojik cinsiyete değil adeta insanın varoluşuna saldıran bir zemini inşa etmektedir.”

“Sözleşmeye Yönelik Tepkiler Haklı Gerekçelere Dayanmaktadır”

“Sözleşmenin tartışıldığı toplantılarda ülkemizi temsil edenlerin oldukça alışık olduğu bu tartışmaların bugün ülkemizde geniş bir kamuoyu nezdinde yapılmasından duydukları rahatsızlığı anlamak da mümkün değildir. Oysa Rusya, ‘partnerler arası şiddet’ ifadesinde partnerler aynı cinsten olabilir diyerek sözleşmeye karşı çıkarken, Vatikan ‘toplumsal cinsiyetin’ uluslararası hukukta karşılığı olmayan bir tanım olduğu gerekçesi ile itiraz etmiştir. İsveç ve İngiltere’nin ise, kadına uygulanan her şiddeti insan hakları ihlali olarak görmenin sakıncalı olduğuna dair şerhlerini hatırlamak gerekir. Bulgaristan geçen yıl sözleşmenin anayasalarına aykırı olduğuna hükmetti. Aynı süreçte Hırvatistan, sözleşmenin eşcinsel evliliklerini legalize etmeye imkan tanıyacağı, ‘cinsiyet ideolojisi’ üretmek istediği ve Hıristiyan değerlerine aykırı olduğu gerekçesiyle güçlü bir direniş göstermişti.”

“Almanya, mevcut hukuklarında, ailenin önemi ve insani nedenlerle oturma izinlerini önkoşulları ve yasal sonuçları farklılığı gerekçesi ile madde 59’u uygulamama hakkını saklı tutarak sözleşmeyi ancak Şubat 2018 de imzalamıştır. Polonya Cumhuriyeti, sözleşmeyi ancak Polonya Cumhuriyeti Anayasası ilkelerine ve hükümlerine uygun olarak uygulayacağını beyan etmiştir.”

“Genelde sözleşmeye getirilen eleştirilerin odağında farklı cinsel yönelimlerin meşrulaştırılması ve aile kurumunun zayıflatılması yer almıştır. Bir tarafta aileyi Türk toplumunun temeli olarak tanımlayan anayasa, öte tarafta çiftleri, aynı evde yaşayan ve cinsiyetlerine bakılmaksızın şiddete karşı korumayı esas alan uluslararası bir metin. Bu iki metnin hukuki olarak da toplumsal olarak da çatışma üretmemesini beklemek mümkün değildir. Bu yönü ile kamuoyunda sözleşmeye; aileyi zayıflatan, farklı cinsel yönelimleri akredite ederek nesli ifsat eden bir anlaşma olarak tepki gösterilmesi haklı gerekçelere yaslanmaktadır.”

sidikaaydin1“Toplumsal Cinsiyet Kavramı Kültürel Değişimin Aracıdır”

“Bu bağlamda Memur-Sen olarak bugüne kadar İstanbul sözleşmesinin tematik yapısından, bağlayıcı bir hukuk metni olarak içerdiği muğlak kavramlarına, hukuk sistemimizde meydana getireceği sorunlardan, aile yapısında yaratacağı sosyal maliyetlere kadar bu meseleyi çok yönlü olarak birçok platformda dile getirdik. Bu çalışmalarımıza örnek olarak dönemin Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı KSGM’ne, İstanbul Sözleşmesine dair ilettiğimiz değerlendirme ve eleştirilerimizi ve ayrıca “2018-2023 Kadının Güçlenmesi Strateji Eylem Planı”na dair ortaya koyduğumuz değerlendirmelerimizi anabiliriz.”

“İstanbul Sözleşmesine dair eleştirilerimizde: “toplumsal cinsiyet” kavramının diğer tüm kavramlar kadar kültürel değişimin aracı olarak kullanıldığını belirtmiştik. İstanbul sözleşmesinde cinsiyete dayalı şiddetin önlenmesi için toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanması düşüncesinin diğer cinsel yönelimlerin birer kimlik olarak akredite edilmesi, meşrulaşmaya araç kılınması riskini barındırdığı uyarısında bulunmuştuk. Buna mukabil, Sözleşmede şiddet sorununa cinsiyet temelli yaklaşımın merkezileştirilmesine dikkat çekmiş, şiddetin nedenlerinin din, gelenek ve örfe indirgenmesini eleştirmiştik.”

“Kadının güçlenmesi 2018-2023 Strateji Belgesi ve Eylem Planı taslak metninde belirlenen altı temel politika başlığının her birinde toplumsal cinsiyet eşitliğinin anaakımlaştırılmasına dair bariz etkiyi görmüş ve eleştirilerimizi ifade etmiştik.”

“Hali hazırda uygulanmaya devam eden Strateji Belgesi ve Eylem Planında, kadınların eğitim ve sağlık sektörlerine gösterdikleri mesleki ilgi bir sorun olarak tespit edilmekte, kadın ve erkeklerin mesleklere eşit oranda pay edilmesi ideal durum olarak resmedilmekte idi. Ailevi sorumluluklar kadının güçlenmesinin önünde bir engel olarak zikredilmekte, kadının güçlenmesi ve cinsiyetçiliği ortadan kaldırmanın ölçüsü olarak eşitlik kavramı merkeze alınmakta idi.”

“Eşitlik fetişizmi karşısında adalet kavramını, toplumsal yaşamın dinamiklerini tahlil ederken de cinsiyete dayalı toplumsal rolleri analiz ederken de merkeze almanın daha uygun olduğu kanaatimizi beyan etmiştik. Ayrıca toplumsal cinsiyet gibi muğlak bir kavram ile toplumsal yaşam içerisinde cinsiyet temelli ayrımcılığın ve şiddetin ortadan kalkacağı ve adaletin tesis edileceği ön savına da şüphe ile baktığımızı deklare etmiştik.”

Birçok platformda dile getirdiğimiz gibi bu belgedeki kadını aileden yalıtarak var etme bilincinin problematiğine işaret etmiş, ‘Toplumsal rollerin dağılımındaki fıtri farklılıkları görmezden gelerek salt eşitlik arayışı içinde değerlendirmenin aile kurumunun geleceğine dair kaygı uyandırmaktadır.’ tespitinde bulunmuştuk.

“Her Alanda Uygulanmaya Çalışılan Bu Sözleşme Durdurulmalıdır”

“İstanbul sözleşmesini münferit birkaç sonuç üzerinden tartışmak bizi doğruya ulaştırmaz. Zira bu sözleşmeyle, tümüyle yeniden restore edilecek bir hukuk yapısından ve her sene İstanbul Sözleşmesi Uzmanlar Komitesi tarafından sigaya çekilecek bir idari mekanizmadan bahsediyoruz. Bugün göçten, örgütlenmeye, eğitimden, istihdama, er erbaşlara verilen “Mehmetçik İçin Yurttaşlık Eğitimi”nden, KASAUM’lara, kamu görevlilerine verilen hizmet içi eğitime değin hemen her alanda anaakımlaştırılan bu sözleşme derhal durdurulmalıdır. İstanbul sözleşmesi kadına yönelik şiddetin önlenmesinde alternatifsiz ve vazgeçilemez bir anlaşma değildir. Küresel bir sorun olan şiddete karşı geleneği, örfü, dini olağan şüpheli ilan etmek bizi hiçbir yere vardırmayacaktır.”

“İstanbul Sözleşmesi İle Ulaşılmak İstenen Sonuç Son Derece Yıkıcıdır. Türkiye İstanbul Sözleşmesinden Çekilmelidir”

“Toplumu ifsad eden, aileyi hedef alan İstanbul sözleşmesi ile ulaşılmak istenen sonuç son derece yıkıcıdır. Tıpkı 15 Temmuz’da olduğu gibi milletçe bu büyük ve kapsamlı saldırıyı önlemek için harekete geçilmelidir. Cinsiyetsizleştirmeden eşcinselliğe kadar her türlü sapkınlığı kadına karşı şiddeti önleme parantezine alarak meşrulaştırmak bu topluma yapılacak en büyük kötülüktür. O nedenle Türkiye Büyük Millet Meclisini bu konuda göreve çağırıyoruz. Türkiye İstanbul Sözleşmesinden çekilmelidir. Sözleşmeyi dayanak kılarak çıkarılan ve bahsettiğimiz sakıncalı sonuçları doğuran düzenlemeler de iptal edilmelidir. Kadına karşı şiddeti ve kadınların yaşadığı her türlü sorunu çözmek için istişareye dayalı çalışmalar yapılmalı, sosyal tarafların görüş ve önerileri alınmalıdır.”

https://www.memursen.org.tr/memur-sen-kadinlar-komisyonundan-istanbul-sozlesmesi-cagrisi

https://www.memursen.org.tr/memur-sen-kadinlar-komisyonundan-istanbul-sozlesmesi-raporu

https://www.memursen.org.tr/memur-sen-kadinlar-komisyonundan-istanbul-sozlesmesi-cagrisi

Sokak köpeklerinin ısırdığı vatandaşa belediye 3 bin lira tazminat ödeyecek

Karatay ilçesindeki Hacıveyis Camisi önünde 16 Kasım 2019’da sokak köpeklerinin saldırısına uğrayan Fatih Boğaz, ısırıldığı ve kuduz tedavisi gördüğü için, yerel idarenin hizmet kusurunun bulunduğu düşüncesiyle Karatay Belediyesi aleyhine tazminat davası açtı.

Boğaz’ın avukatı Ali Horasan, 30 Aralık 2019’da yazdığı dava dilekçesinde, müvekkilinin ısırılma sonrası iş ve sosyal hayatına devam etmekte güçlük yaşadığını belirtti.

Sokak köpeklerinin eğitilmeden ve rehabilite edilmeden sokağa bırakılmaması gerektiğinin ilgili kanunlarca açık bir şekilde belirtildiğinin altını çizen Horasan, şöyle devam etti:

“Müvekkil, olay nedeniyle duygusal ve fiziksel manada birçok zorluk yaşamaktadır. Sahipsiz hayvanların, öncelikle saldırgan olanlarının eğitilmesi ve sahiplendirilmesi için hayvan bakım evleri kurma görevlerinin belediyelere ait olduğu açıktır. Her ne kadar belediye yetkilileri kendilerince üzerine düşen sorumluluğun yerine getirildiğini beyan etmişlerse de kamu idareleri, yapmakla yükümlü bulundukları hizmetleri, gereği gibi ifa etmekle beraber, bu hizmetin işleyişini sürekli olarak kontrol etmek ve hizmetin yürütülmesi sırasında gerekli önlemleri almakla da yükümlüdür.”

Belediye yetkililerince gerekli önlemlerin alınmamasıyla müvekkilinin başıboş sokak köpeklerince ısırılması arasında açık bir illiyet bağı bulunduğunu savunan Horasan, 3 bin lira manevi tazminat tutarının, olay tarihinden itibaren işletilecek yasal faiziyle müvekkiline ödenmesini talep etti.

Karatay Belediyesi avukatı ise savunmasında, idare olarak üstlerine düşen yükümlülükleri yerine getirdiklerini, sahipsiz köpeklerin ihaleyi alan yüklenici firma tarafından toplandığını, rehabilite edildiğini ve bakımlarının yapıldığını belirterek, olayda herhangi bir hizmet kusurunun bulunmadığını ileri sürdü.

Konya 1. İdare Mahkemesince kabul edilen davada, belediye kusurlu bulundu.

Mahkemenin kararında, şu ifadelere yer verildi:

“İdarenin hizmet kusuru nedeniyle başıboş köpeklerin saldırması sonucunda davacının yaralandığı ve tedavi gördüğü anlaşılmakta olup, sokak köpeklerinin saldırısı sonucu yaşadığı travmanın etkisinin, yaşadığı acı, elem ve üzüntünün kısmen de olsa hafifletilebilmesi amacıyla 3 bin lira manevi tazminata hükmedilmesi gerektiği sonuç ve kanaatine varılmıştır. Açıklanan nedenlerle davanın kabulüne, idareye başvuru tarihinden itibaren işletilecek yasal faiziyle birlikte 3 bin lira manevi tazminatın, davalı idare tarafından davacıya ödenmesine karar verildi.”

“KARAR EMSAL NİTELİĞİNDE OLACAK”

Davacı Boğaz, olay nedeniyle manevi olarak çok yıprandığını söyledi.

Dava açma amacının tazminat almak değil, başkalarının zarar görmesini engellemek olduğunu belirten Boğaz, “Mevlana Meydanı civarında, turistlerin yoğun olarak bulunduğu bir bölgede böyle bir olayı yaşamaktan üzüntü duydum. Olaydan sonra hayvanlardan korkmaya başladım. Psikolojik olarak etkilendim. Avukatımla görüştüm, dava yoluna gittim. Hakkımı aramak için mahkemeye başvurdum. Neticesinde davayı da kazandık. Bu olay beni çok üzdü. Psikolojik olarak kalıcı hasar bıraktı. Gece rüyalarıma girmeye başladı.” diye konuştu.

Avukat Ali Horasan da “Bu olayda kusurlu olan tarafın, bakıma muhtaç başıboş sokak hayvanlarından ziyade ilgili belediyeler olduğunu düşündüğümüzden, belediyelerimize 5199 sayılı yasa uyarınca, kendilerine düşen sorumluluğu hatırlatmak amacıyla dava yoluna başvurmaya karar verdik. İdare mahkemesince de davamız kabul edildi. Belediyelerin bu konuda sorumlu olduğu tescil edilmiş oldu. Bu dava neticesinde ortaya çıkan karar emsal niteliğinde olacaktır.” ifadesini kullandı.

İlgili yasa uyarınca belediyelerin bazı yükümlülüklerinin bulunduğunu vurgulayan Horasan, şunları kaydetti:

“Bakıma muhtaç hayvanların gerekli bakım ve rehabilitasyonunun yapılması, rehabilite edilemeyen hayvanların da belirli şartlarda güzel bir hayat geçirmelerinin sağlanması lazım. Belediyelerimiz ne yazıkki bu konuda çok bilgi sahibi değiller. Bu konuda bir farkındalık sağladığımızı düşünüyoruz. Tazminat talebimiz tamamen sembolik bir rakamdı. Bu nedenle davamızın amacına ulaştığını düşünüyorum. İnşallah bu karar hem vatandaşlarımızın hem sokak hayvanlarımızın daha huzurlu ve güvenli bir hayat geçirmelerine olanak sağlayacaktır. Belediyelerimiz de inşallah bundan sonra sorumluluklarını daha iyi yerine getirirler.”

https://www.ntv.com.tr/turkiye/sokak-kopeklerinin-isirdigi-vatandasa-belediye-3-bin-lira-tazminat-odeyecek,0VPUuX5adk-3FkH16AjUGw

Özdemir Erdoğan’ın Açıklamaları

Bizim yıllardır anlatageldiğimiz gerçeklerin, içlerinde yaşamış Özdemir Erdoğan beyin ağzından, yıllar sonra anlatımı. Bu önemli anlatım dikkatle onunmalı ve ders çıkarılmalıdır:

“Eşimin ailesinin Sabetayist olduğunu, evliliğimizin 30. yılında öğrendim… İlişkilerimiz hiçbir zaman eskisi gibi olmadı tabii…
Bende çok büyük bir düş kırıklığı oluşturdu… Hayatımdaki en büyük üzüntülerden bir tanesini yaşadım… Bu durum benim çok ağrıma gitti… Çünkü evlilik içerisinde bir kültürel çatışma ortamı oluşturuyor… Bu durum benden niçin gizlendi çok merak ediyorum…
Sabetayizmde bir önyargı var, bir ön hedef, gizli bir yapı var…
Böyle bir şey aile içerisinde kabul edilemez… Özellikle mütedeyyin insanlara karşı bir önyargı var… Elimden gelenin en iyisini yapar, sonra tevekkül ederim…
İki yıl boyunca kanser ile savaştım… Yaşadığım rahatsızlığı daha önce yaptığım yanlışların bedeli olarak görüyorum… Cenab-ı Allah’ın bana ders vermek istediğini düşünüyorum… Başörtülü kızlarımızın eğitim ve kamu yerlerdeki yaşadıkları sorunlara karşı onlara destek oldum…
Hitap ettiğim gruplar tarafından çok eleştirildim… Bundan otuz yıl önce “Paranın ne önemi var mühim olan insanlık” şarkısını yazmış bir adamım… Bu dünyayı elli, yüz kişilik bir beyin takımı yönetiyor…
Bunların içinde Masonlar ve İlluminati var…
Bu yapılarla uzaklığınız ve yakınlığınız doğrultusunda size bir pay veriyorlar… Mursi olayına baktığınızda da, onların elini çok rahat görürsünüz… Bahsettiğim yapı İslam’ın güçlenmesini istemez…
Bu dünyayı yönetenler ya bendensin, ya da benim karşımdasın diyorlar…
Ben içki ve alkol kullanmam, hayata muhafazakar bakan birisiyim…
Masonlukta kardeş sofrası vardır… O sofrada alkol tüketilir… İçmediğinizde bu bir süre sonra problem olmaya başlar… Önce inançlarından dolayı seni yargılamıyoruz derler, Ama bir taraftan davranışlarıyla sizi kendilerine çekmek isterler… Eğer kendilerine çekemezlerse yok sayarlar…
Bu ülkede en yüksek trajı elde etmiş, eserleri Amerika, Avrupa’ya kadar ulaşan, Türkiye’nin en eski cazcısıyım… Sırf masonluktan istifa ettiğim için konserlerim iptal oldu… 20 yıldır İstanbul Caz Festivali yapılıyor, Bir tanesine bile davet edilmedim…
Allah bir kuluna misyon vermişse ve buna bütün kalbinizle inanıyorsanız her türlü zulmü göze almalısınız… Batılıların çıldırdığı ve bir türlü çare bulamadığı şey, kimsenin baskısı olmadan hür iradenizle inancınızı yaşamanızdır…
Kapitalizmin en büyük düşmanı İslam’dır…
Özdemir Erdoğan

https://www.internethaber.com/karisi-sabetayist-cikti-151222h.htm

https://www.dunyabulteni.net/arsiv/masonluktan-ayrilmasaydim-trtye-mudur-olurdum-h49074.html

http://sabetayistlik.blogspot.com/2013/09/esimin-ailesinin-sabetayist-oldugunu.html?m=1

https://www.habercikile.com/2013/08/ailesinin-sabetayist-oldugunu.html?m=0


Netice itibarıyla; Bu sabetayist kripto yahudi yapılanma Osmanlının son döneminde ve ekseriyetle de cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren nasıl da örümcek ağı gibi örmüş ülkeyi.
Ülkenin ve devletin en kritik noktalarına çöreklenen gizli selanik yahudilerini, sabetayistleri, masonları tanımadan ve bu hainleri bu makamlara kimlerin, neden konuşlandırdığını anlamadan, ne Osmanlının son dönemini, ne Cumhuriyetin ilk yıllarını ve ne de bugünleri sağlıklı olarak analiz etmeniz mümkün olmayacaktır!
(نديم چالدمير)

https://m.facebook.com/story.php?story_fbid=pfbid02RSC42U6GcrF44yodKfzv1iKKMcaRsHzXKCozKHQPP6yTer3AViKxnx7ndQ1fQU9cl&id=100000098550369&sfnsn=scwspwa&mibextid=VhDh1V

İnsan hakları deyince

İnsan hakları yeryüzünün en barışçıl silahıdır; bizi korur.

Kurallar gibidir; nasıl davranacağınızı bize söyler.

Yargıçlar gibidir; ona başvurabiliriz.

Duygular gibi soyuttur ama duygular gibi herkese aittir.

Ve her ne olursa olsun hep vardır.

Tıpkı doğa gibidir; ortadan kaldırılamaz.

Tıpkı ruh gibidir; yok edilemez.

Zamana benzer; zengin ve fakir, yaşlı ve genç, siyah ve beyaz, uzun ve kısa hepimize aynı biçimde davranır.

Bize saygı sunar ve bize de başkasına saygı duyma sorumluluğunu yükler.

İnsan hakları, insan olmanın kazandırdığı haklardır; başkası tarafından verilen bir söze ya da teminata bağlı olarak ya da satın alarak elde ettiğimiz haklar değillerdir. İnsan hakları, insan olmamızın ve insan onurumuzun doğal bir sonucudur.

İnsan onuru ve eşitlik, insan hakları fikrinin merkezinde yer alan iki temel değerdir. Bütün insanların eşit olması, insan haklarını evrensel kılar, insan hakları daha iyi ve onurlu bir yaşam için gerekli olan temel standartlar tanımlandığında anlaşılabilir.

İnsanların ve toplumların yaşamlarını insan onuru ve eşitliği temelinde birlikte sürdürebilmeleri için gerekli olan değerler ise özgürlük, adalet, ayrımcılık yapmamak, başkalarına saygı göstermek, hoşgörü ve sorumluluktur.

Ayrım gözetmeksizin herkes insan haklarına sahiptir; suçlular, devlet başkanları, çocuklar, kadınlar, erkekler, Afrikalılar, Avrupalılar, Asyalılar, mülteciler, işsizler, özel kuruluşlarda çalışanlar, öğretmenler, sanatçılar, işçiler… Çünkü herkes insandır. İnsan haklarının gücü, herkese eşit davranılması ilkesinden gelir.

İnsan hakları bizim için vardır ve insan haklarının tümüne saygı duyulması bizim hakkımızdır. Kişisel haklarımız, fiziki ve ahlaki bütünlüğümüzü korur ve kişilerin kendi düşünce, din ve inançlarını korumalarına izin verir. Eşitlik ve özgürlük hakkı, düşünce ve ifade özgürlüğü, dini vecibelerini yerine getirme özgürlüğü, işkence görmeme ve öldürülmeme hakları gibi.

İşkence, kötü ve insanlık dışı muamele ya da cezalandırma, hiçbir biçimde haklı çıkarılamaz ya da hukuken veya ahlaken savunulamaz. “Emir almış olmak” da mazeret olarak kabul edilemez. İşkence görmeme hakkı, hiç bir koşulda askıya alınamayacak, istisnası ve sınırlaması olmayan mutlak bir haktır.

Düşünce, vicdan ve din özgürlüğüne ilişkin haklar, kişilerin düşünce ya da inanç değiştirme özgürlüğü ile din ya da inancını tek başına ya da topluca ve açıkça ya da özel olarak yaşama ve açıklama özgürlüğünü içerir. Müslüman, Katolik, Ortodoks, Yahudi, Ateist ne olursa olsun herkesin eşit haklara sahip olması gerektiğini belirtir..

Medeni haklarımız, yasal ve siyasal sistem içinde keyfi uygulamalara maruz kalmamamızı sağlar. Örneğin: Keyfi gözaltı ve tutuklanmaya karşı korunma, mahkeme tarafından suçlu olduğuna karar verilene kadar masum sayılma hakkı, itiraz hakkı gibi.

Siyasi haklarımız toplumsal yaşama katılmak için gerekli olan haklarımızdır. Oy kullanma hakkı, siyasi partilere katılma hakkı, özgürce biraraya gelme ve toplantılara katılma hakkı, bilgiye erişme hakkı ve düşünceyi ifade etme hakkı gibi.

İnsan onuru, medeni ve siyasal hakların verdikleriyle sınırlandırılmaktan çok daha ötededir, insanların temel gereksinimlerini nasıl karşılayacaklarını ve birlikte nasıl çalışacaklarını düzenleyen haklarımız vardır. Bu haklar, eşitlik ilkesi ile sosyal ve ekonomik araçlara erişimin garanti altına alınması ilkesine dayanırlar.

Özgürlükten yoksun bırakılmak nasıl hoş görülemezse, aşırı yoksulluk içinde bırakılmak da aynı biçimde hoş görülemez. Bu nedenle sosyal ve ekonomik hakları savunmak son derece önemlidir. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi devletlere, çalışma koşulları, adil ücret, grev, iş alanında kadın ve çocukların korunması gibi 23 toplumsal ve ekonomik hakkı güvence altına almalarını önerir.

Ekonomik haklar, yalnızca çalışma hakkını, yeterli yaşam standardına sahip olma hakkını, konut hakkını ve emeklilik hakkını içermez. Aynı zamanda insan onurunun korunması için maddi güvencenin gerekli olduğunu, anlamlı bir işin yokluğu ya da yeterli bir barınağa sahip olmama durumunun insan onurunun zedelenmesine yol açtığını kabul eder.

Sosyal haklarımız toplumsal yaşama tam katılım için gerekli olan haklardır. Öncelikli olarak eğitim hakkını, aile kurma ve sürdürme hakkını, sağlık hakkını, ayrımcılıktan korunma hakkını içerir.

Kim olursak olalım, toplumsal ya da ulusal kökenlerimiz ne olursa olsun, kadın ya da erkek olalım, eğitim hepimizin hakkıdır. Ana ve babaların çocukları için düşüncelerine ve inançlarına uygun bir eğitim verme hakkına saygı gösterilir. Ancak doğal olarak bu eğitimde çocuğun haklarını zedeleyici hiçbir unsur bulunmamalıdır.

Kültürel haklar, kendi kültürel birikimi ile toplumun kültürel yaşamına özgürce katılma hakkını ve bu kültürü gelecek nesillere aktarabilmek için eğitim hakkını kapsar. Yine de kültürel olarak sınıflanmayan diğer birçok hak, özellikle toplum içinde azınlıkta kalan gruplar için öznel kültürlerini korumak açısından son derece önemlidir. Örneğin; ayrımcılığa uğramama ve kanunlar karşısında eşit biçimde korunma hakkına sahip olmak gibi.

Hepimiz insan haklarını korumalıyız. Ulusal ve uluslararası düzenlemeler ve/veya kamu otoritesini kullananlar insan hak ve özgürlüklerini kısıtlayabilirler. Ancak hiç kimse bu kısıtlamaların evrensel insan haklan normlarını ihlal ettiğine işaret etmezse, haklarımızın ihlali devam eder. Bireyler olarak, kendi yaşamlarımızda başkalarının haklarına saygı göstermenin yanısıra, kamu otoritelerinin ve diğerlerinin faaliyetleri üzerinden gözümüzü ayırmamalıyız. Koruyucu sistemler bizim için vardır. Biz de bunları kullanmalı ve gelişimine katkıda bulunmalıyız.

TÜRK AİLE HUKUKU TARİHÇESİ

TÜRK AİLE HUKUKU TARİHÇESİ / H.Cem KANIBİR (Türkolog)

Kanun tarihimizde aile hukukunu düzenleyen üç kanun vardır.

1) Hukuk-ı Aile Kararnâmesi (1917-1919)

2) 743 sayılı Türk Kanun-ı Medenîsi (1926-2002)

3) 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu (2002-…)

Hukuk-ı Aile Kararnâmesi’nin Ana Hatları:

18 yaşını bitirmiş erkekler ile 17 yaşını bitirmiş kızlar ailelerinin izni olmaksızın evlenebilir.

9 yaşın altında evlilik yasaktır. 9-18 yaş arası evlilikler ailelerin iznine bağlıdır.

Erkek için ikinci kadın yasağı nikah akdine konulabilir olmuştur.

Zorlamayla evlilikler de boşanmalar da geçersiz kılınmıştır.

Erkeğin sarhoş iken yaptığı talâk (boşama) geçersiz kılınmıştır.

Kadınların, erkeği boşayabilme sebepleri genişletilmiştir.

Geçimsizlik durumunda boşanmadan önce arabulucu heyet görevlendirilmektedir.

Nafaka ve velayet konuları bu kararnâmede yoktur. Bunlara dair hükümler farklı mahkemelerde Hanefi-Şafi-Hanbeli-Maliki fıkıh yaklaşımlarına göre farklı farklı kararlar halinde verilmiştir.

743 sayılı (Atatürk dönemi) Türk Kanun-ı Medenî’sinin (aile hukukuna dair kısımlarının) Ana Hatları:

ATATÜRK DÖNEMİ TÜRK MEDENİ KANUNU’NDAKİ AİLE HUKUKU HÜKÜMLERİ / H. Cem KANIBİR (Türkolog)

Atatürk dönemi 743 sayılı Türk Medeni Kanunu, birilerinin iddia ettiği gibi bir gecede İsviçre Medeni Kanunu’nun çevirisi olarak değil Türk toplumunun milli, dini ve kültürel değerlerine uygun olarak Mecelle temel alınarak 11 ay 3 günde hazırlanmış ve yürürlüğe girmiştir.

Bu gerçek, dönemin Türk Kanunu Medenisi, Mecelle ve İsviçre Medeni Kanunu’nun üçlü karşılaştırılmasıyla açıkça görülebilecekken tarihi, tevatür üzerinden duyumla öğrenme kolaycılığı ve çeşitli siyasi grupların gerçekleri kendi çıkarlarınca oraya buraya bükme hastalığı nedeniyle bu mümkün olmamaktadır.

Atatürk sonrası dönemde 1998’den itibaren ve de özellikle 2001 yılından sonra yapılan değişikliklerle ortaya çıkan ve 2002’de yürürlüğe sokulan 4721 sayılı mevcut Medeni Kanun, İstanbul Sözleşmesi ve onun iç hukuktaki uzantısı olan 6284 sayılı iftira kanununun da devreye girmesiyle birlikte aile hukukundaki sorunların kaynağı durumuna gelmiştir. İstanbul Sözleşmesi ve 6284 sayılı iftira kanunu iptal edilmeli ve Atatürk dönemi Medeni Kanun hükümleri yeniden geçerli kılınmalıdır.

Kanunu Medeni’nin Tatbiki (Madde 1) Kanun, lafziyle veya ruhiyle temas ettiği bütün meselelerde mer’idir. Hakkında kanuni bir hüküm bulunmayan meselede hakim örf ve adete göre, örfü adet dahi yok ise kendisi vazıı kanun olsaydı bu meseleye dair nasıl bir kaide vazedecek idiyse ona göre hükmeder.

Medeni Haklardan İstifade: (Madde 8 ) Her şahıs medeni haklardan istifade eder. Binaenaleyh kanun dairesinde haklara ve borçlara ehil olmakta herkes müsavidir.

Rüşt: (Madde 11) Rüşt, on sekiz yaşın ikmaliyle başlar. Evlenme, kişiyi reşit kılar.

Kazai Rüşt: (Madde 12) On beş yaşını ikmal eden küçük, kendi rızası ve ana ve babasının muvafakatı ile mahkemei asliyece mezun kılınabilir. Vesayet altında ise vasi de dinlenir.

Sıhrî Hısımlık: (Madde 18) Karı ve kocadan her birinin kan hısımları diğerinin aynı derece sıhrî hısımları olur. Evlenmenin zevaliyle, sıhri hısımlık zail olmaz.

Kanuni İkametgah: (Madde 21) Kocanın ikametgahı karının ve ana ve babanın ikametgahı velayetleri altındaki çocuğun ve mahkemenin bulunduğu yer vesayet altındaki kimsenin ikametgahı addolunur. İkametgahı belli olmayan kimsenin karısı veya kocasından ayrı yaşamağa mezun olan kadın kendisine ayrı bir ikametgah ittihaz edebilir.

Nişanlanma: (Madde 82) Nişanlanma, evlenmek vaadiyle olur.

Nişanı Bozmanın Neticesi:
(1) Maddi tazminat: (Madde 84) Nişanlılardan biri, muhik bir sebep yok iken nişanı bozduğu veya iki taraftan birine atfedilecek bir kusur yüzünden nişan bozulduğu takdirde taksiri olan taraf; diğer tarafa, ana ve babasına veya bu hususta onlar gibi hareket eden sair kimselere hüsnü niyet ile ve nikahın icra olunacağı kanaati ile ihtiyar ettikleri masarife mukabil münasip bir tazminat vermeğe mecburdur.

(2) Manevi tazminat: (Madde 85) Bir taraf kendi kusuru olmaksızın nişanın bozulmasından şahsen fahiş bir surette mutazarrır olmuş ise hakim onun zararı manevisini telafi için münasip bir tazminat hükmedebilir.

Evlilik Yaşı:

[1926’daki hüküm] (Madde 88) Erkek onsekiz ve kadın onyedi yaşını ikmal etmedikçe evlenemez. Şu kadar ki hakim, fevkalade hallerde ve pek mühim bir sebebe mebni onbeş yaşını ikmal etmiş olan erkek ve kadının evlenmesine müsaade edebilir. Ana ve baba ve vasi de dinlenir.

Evlilik Yaşı:
[15.06.1938’deki hüküm] (Madde 88) Erkek on yedi, kadın on beş yaşını ikmal etmedikçe evlenemez. Şu kadar ki hakim, fevkalade hallerde ve pek mühim bir sebebe mebni on beş yaşını ikmal etmiş olan bir erkeğin veya on dört yaşını bitirmiş olan bir kadının evlenmesine müsaade edebilir. Karardan önce ana, baba veya vasinin dinlenmesi şarttır.

Küçükler Hakkında Kanuni Mümessillerin Rızası: (Madde 90) Küçük, ana ve babasının veya vasisinin rızası olmadıkça evlenemez. Evlenmenin ilanı esnasında ana ve babadan yalnız biri velayeti haiz ise onun rızası kafidir.

Hısımlar ile Evlilik Yasakları: (Madde 92) Aşağıdaki kimseler arasında evlenmek memnudur (yasaktır):
1 – Nesep sahih olsun olmasın usul ve füruu arasında, ana baba bir veya baba bir yahut ana bir kardeşler arasında, bir kimse ile amca, dayı, hala ve teyzesi arasında.
2 – Sıhriyet hısımlığını tevlit etmiş olan evlenme feshedilmiş veya vefat yahut boşanma ile zail olmuş ise bile karı ile kocanın usul ve füruu ve koca ile karının usul ve füruu arasında,
3 – Evlatlık ile evlatlık edinen ve bunlardan biriyle diğerinin koca veya karısı arasında.

Kadın İçin İddet Müddeti: (Madde 95) Kocasının vefatı veya boşanma sebebiyle dul kalan yahut evliliğinin butlanına hükmedilen kadın; vefattan, boşanmadan veya butlan hükmünden itibaren üç yüz gün geçmedikçe tekrar evlenemez.

Mükerrer Evlenmede Bekleme Süresi: (Madde 96) Boşanma ile birbirinden ayrılmış olan karı ve koca, hakim tarafından tayin olunan memnuiyet müddeti içinde, tekrar evlenemez. Karı ve koca birbirleriyle evlenmek isterlerse, bu müddet hakim tarafından kısaltılabilir.

Evlenme Beyanı Mercii: (Madde 98) Beyan için evlenecek erkeğin ikametgahı belediyesine ve köylerde ihtiyar heyetine müracaat olunur.

Evlilikte Dini Merasim: (Madde 110) Evlendirme memuru merasimin hitamı üzerine derhal karı ve kocaya bir evlenme kağıdı verir. Evlenme kağıdı ibraz edilmeden, evlenmenin dini merasimi yapılamaz.

İmtizaçsızlık: (Madde 134) Aralarında müşterek hayatın çekilmez bir hale gelmesini mucip olacak derecede şiddetli bir geçimsizlik başgösterdiği takdirde karı kocadan her biri, boşanma davasında bulunabilir. Eğer geçimsizlik, iki taraftan birine daha ziyade kabili isnat ise boşanma davasını ikame hakkı ancak diğer tarafa aittir.

Boşanmada Kusurlu Tarafın Yeniden Evlenmesi İçin Bekleme Süresi: (Madde 142) Boşanma hükmünde kabahatli olan tarafın (başkasıyla) yeniden evlenememesi için hakim, bir seneden az ve iki seneden fazla olmamak üzere bir müddet tayin eder.

Boşanmada Maddi ve Manevi Tazminat: (Madde 143) Mevcut ve hatta muntazar bir menfaati boşanma yüzünden haleldar olan kabahatsız karı veya kocanın, kabahatli olan taraftan münasip maddi bir tazminat talebine hakkı vardır. Bundan başka boşanmaya sebebiyet vermiş olan hadiseler kabahatsiz karı veya kocanın şahsi menfaatlerini ağır bir surette haleldar etmiş ise, hakim manevi tazminat namiyle muayyen bir meblağ dahi hükmedebilir.

Nafaka: (Madde 144) Kabahatsiz olan karı yahut koca, boşanma neticesi olarak büyük bir yoksulluğa düşerse diğeri boşanmaya sebebiyet vermemiş olsa dahi kudreti ile mütenasip bir surette bir sene müddetle nafaka itasına mahküm edilebilir.

İrat: (Madde 145) Bir mukavele veya hüküm ile kendisine maddi ve manevi tazminat veya nafaka olarak bir irat tahsis edilmiş olan karı veya koca, yeniden evlenirse bu irat kat’olunur. Yoksulluğu sebebiyle kendisine nafaka tayin edilmiş olan karı veya kocanın yoksulluğu zail olmuş veya hissolunacak derecede azalmış ise, borçlunun talebi üzerine nafaka kat veya tenzil olunur. Borçlunun mali kudreti nafaka miktarına nazaran azaldığı surette dahi aynı hüküm caridir.

Velayet: (Madde 148) Boşanma veya ayrılık vukuunda hakim, ana ve babayı dinledikten sonra hakkı velayetin kullanılmasına ve ana ve baba ile çocuklar arasındaki şahsi münasebetlere dair iktiza eden tedbirleri ittihaz eyler. Çocuk kendisine tevdi edilmemiş olan taraf, kudretine göre onun infak ve terbiye masraflarına iştirak ile mükelleftir. Çocuk ile icabı hale muvafık surette şahsi münasebatta bulunmak hakkını da haizdir.

Velayet Sonrası Yeni Hadiseler: (Madde 149) Ana veya babanın başkasiyle evlenmesi, başka bir yere gitmesi, ölümü gibi bir halin tahaddüsünde hakim, resen veya ana ve babadan birinin talebi üzerine hadisenin iktiza ettirdiği tedbirleri ittihaz eyler.

Boşanma ve Usulü Muhakemesi: (Madde 150) 1-Hakim, boşanma veya ayrılık için sebep gösterilen hadiseleri mevcudiyetlerine vicdanen kani olmadıkça sabit addedemez.

Aile Reisi: (Madde 152) Koca, birliğin reisidir. Evin intihabı karı ve çocukların münasip veçhile iaşesi, ona aittir.

Reis Muavini ve Danışmanı: (Madde 152) Kadın, müşterek saadeti temin hususunda gücü yettiği kadar kocasının muavin ve müşaviridir. Eve, kadın bakar.

Soyadı: (Madde 153) Karı, kocasının aile ismini taşır.

Birliğin Temsili: (Madde 154) Birliği koca temsil eder. Mallarını idare hususunda karı koca hangi usulü kabul etmiş olursa olsun koca, tasarruflarından şahsen mesul olur.

Temsilde Kadının Hakları: (Madde 155) – Evin daimi ihtiyaçları için koca gibi kadın dahi birliği temsil hakkını haizdir. Karının … tasarruflarından koca mesuldür.

Kadının Temsil Yetkisini Kötü Kullanması: (Madde 156) Karı, kanunen haiz olduğu temsil salahiyetini sui istimal eder yahut kullanmaktan aciz olursa koca, bu salahiyeti kendisinden tamamen veya kısmen nezedebilir.

Kadının Temsil Yetkisinin İadesi: (Madde 157) Hakim, karının talebi üzerine nez’in sebepsiz olduğunu isbat etmesi şartiyle salahiyetini iade eder.

Kadının Temsil Yetkisi Aşımı: (Madde 158) Koca sarahaten veya zımnen izin vermedikçe karı, kanunen haiz olduğu temsil salahiyetini, aşamaz.

Karının Meslek veya Sanatı: (Madde 159) Karı koca mallarını idare için hangi usulü kabul etmiş olursa olsun karı, kocanın sarahaten veya zımnen müsaadesi ile bir iş veya sanat ile iştigal edebilir. Kocanın izinden imtinaı halinde, karı, kendisinin bir iş veya bir sanat ile iştigal etmesi birliğin veya bütün ailenin menfaati icabı olduğunu ispat ederse bu izin, hakim tarafından verilebilir.

Kocanın Karısını Mal Varlığı Davasında Temsil Sorumluluğu: (Madde 160): …Emvali şahsiyesi hakkında üçüncü şahıslar ile mütehaddis davalarda karıyı, koca temsil ile mükelleftir.

Evlilik Birliğinin Korunması: (Madde 161) Karı kocadan biri; aile vazifelerini ihmal eder yahut diğerini tehlikeye, hacalete veya zarara maruz bırakırsa müteessir olan taraf hakimin müdahalesini talep edebilir. Hakim, kabahatli olan tarafa vazifelerini ihtar eder ve bu ihtar semeresiz kalırsa birliğin menafiini sıyaneten (korumak için) kanunda muayyen tedbirler ittihaz eyler.

İcra: (Madde 165) Karı koca, evlenmenin devamı müddetince kanunen muayyen haller haricinde yekdiğerine karşı cebri icra talebinde bulunamaz.

Mal Ayrılığı Rejimi: (Madde 170) Karı koca, evlenme mukavelenamesi ile kanunda muayyen diğer usullerden birini kabul etmedikleri takdirde veya kabul edip de kanunda gösterilen sebeplerden birinin hüdusu halinde, aralarında mal ayrılığı cereyan eder.

Mülkiyet, İdare ve İntifa Hakları: (Madde 186) Karı kocadan her birinin bütün mallarının mülkiyet ve idare ve intifa haklarını muhafaza etmesine, mal ayrılığı denir. Karı, mallarının idaresini kocasına bırakmış olduğu takdirde evliliğin devamı müddetince hesap sormaktan vaz geçtiği ve mallarının bütün gelirini ev masrafına karşı kocasına bıraktığı farz olunur. Karı, kocasına bıraktığı idare hakkını her zaman geri alabilir ve geri almak hakkını iskat etmesi muteber değildir.

Borçlar: (Madde 187) Mal ayrılığı usulünde koca, evlenmeden evvelki borçlarından ve evliliğin devamı sırasında gerek kendisi gerek evlilik birliğinin mümessili sıfatiyle edilen borçlardan şahsan mesuldür. Karı, borcunu ödemekten aciz kalan kocası veya kendisi tarafından aile masrafları için edilen borçlardan mesuldür.

Gelir ve Kazanç: (Madde 189) Karı kocadan her birinin mallarının geliri ve kendi kazançları, kendisine aittir.

Karı Kocanın Masrafa İştiraki: (Madde 190) Koca, karısının münasip bir derecede aile masrafına iştirakini isteyebilir. İştirakin miktarında ihtilaf ederlerse her biri iştirak miktarının tesbit edilmesini, mahkemeden isteyebilir.

İdare: (Madde 196) Birliğe giren malları koca idare eder ve idare masrafı kendisine ait olur. Karı ancak evlilik birliğini temsildeki salahiyeti nisbetinde idare hakkını haizdir.

Mirasın Reddi: (Madde 200) Kadın, bir mirası ancak kocasının rızasiyle reddedebilir. Koca, razı olmazsa karı sulh mahkemesine müracaat edebilir.

Evlat Edinme: (Madde 253) Evlat edinme hakkı en az kırk yaşında olup ta nesebi sahih, füruu bulunmayanlara münhasırdır. Evlat edinen kimsenin evlatlıktan en az onsekiz yaş büyük olması şarttır.

Çocuğun Velayetini İcra Hakkı: (Madde 263) Evlilik mevcut iken ana ve baba, velayeti beraberce icra ederler. Anlaşamazlarsa, babanın reyi muteberdir.

Velayetin Kapsamı: (Madde 264) Karı kocadan birinin vefatı halinde, velayet, sağ kalana ve boşanma halinde çocukların tevdi olunduğu tarafa, ait olur. Çocuk, ana ve babasına riayete mecburdur… Çocuğun adını, ana ve babası kor.

Mesleki Terbiye: (Madde 265) Ana ve baba, çocuğun mesleki terbiyesini sevk ve idare eder ve mümkün mertebe kuvvet ve kabiliyetini ve arzularını nazara alır.

Dini Terbiye: (Madde 266) Çocuğun dini terbiyesini tayin ana babaya aittir. Ana babanın bu husustaki hürriyetini tahdit edecek her türlü mukavele muteber değildir. Reşit, dinini intihapta hürdür.

Uslandırma Hakkı: (Madde 267) Ana baba, çocuklarını tedip (yola getirme/uslandırma) hakkına maliktir.

Velayet Hakkının İptali: (Madde 274) Velayeti ifadan aciz veya mahcur olan yahut nüfuzunu ağır surette sui istimal eden veya fahiş ihmalde bulunan ana ve babadan, hakim, velayet hakkını nez edebilir.

Boşanma Sonrası Velayeti Alan Tarafın Sorumluluğu: (Madde 279) Evliliğin zevalinden sonra velayeti haiz olan karı veya koca, hakime çocuğun mali vaziyetini gösterir bir müfredat defteri vermeğe ve servetinde ve keyfiyeti tenmiyesinde ehemmiyetli bir tebeddül husule geldiği takdirde, onu da, bildirmeğe mecburdur.

Sahih Olmayan Nesep: (Madde 290) Nesebi sahih olmayan çocuğun anası, doğuran kadındır. Babası, tanıma veya bir hüküm ile tahakkuk eder.

Nesibi Gayrı Sahih Çocuk: (Madde 292) Birbirleriyle evlenmeleri memnu (yasak) olanlardan veya evli kadınların zinasından doğan çocuk, tanınamaz.

Evlenme Vaadiyle Kandırma: (Madde 305) Baba, anaya münasebeti cinsiyeden evvel, evlenmek vadetmiş veya onunla münasebeti cinsiyesi kanuni bir cürüm yahut onun üzerindeki nüfuzunu sui istimal teşkil eylemiş veya münasebeti cinsiye zamanında ana henüz küçük idiyse; ana için manevi bir tazminat karşılığı olarak, bir meblağ hükmolunabilir.

Velayetin Taksimi: (Madde 313) Çocuk, babanın velayeti altında ise ana, çocukla icabı hale göre şahsi münasebetleri idame hakkını haizdir. Mahkeme, doğrudan doğruya veya ananın talebi üzerine; çocuğun, muayyen bir yaşa kadar ananın ve bu yaştan sonra babanın velayeti altında kalmasını emredebilir.

Geçim Nafakası: (Madde 315) Herkes, yardım etmediği surette zarurete düşecek olan usul ve füruuna ve erkek ve kız kardeşlerine muavenet ile mükelleftir.

Ev Reisinin Yetki ve Sorumlulukları:
(Madde 318) Aile halinde yaşayan mütaaddit kimseler üzerinde ev reisliği, kanuna veya akte veya örfe göre, reis olan kimseye aittir. Reislik hakkı, kan veya sıhri hısım sıfatiyle yahut işçi, çırak, amelede olduğu gibi bir akit sebebiyle birlikte yaşayanların kaffesi üzerinde caridir.

(Madde 319) Birlikte yaşayan kimseler, evin kaidelerine tabidir; bu kaidelerde her birinin menfaati adilane bir surette gözetilmiş olmak lazımdır. Birlikte yaşayan kimselerden her biri bilhassa talim ve terbiyeleri sanatları yahut dini ihtiyaçları için muktazi hürriyetten istifade ederler. Evin reisi, birlikte yaşayanların evdeki eşyasını, kendi eşyasına karşı göstereceği aynı ihtimam ile muhafaza etmek ve emniyet altında bulundurmakla mükelleftir.

(Tam Metin: https://mevzuat.gov.tr/mevzuatMetin/5.3.743.pdf)

2002’de yürürlüğe sokulan Feminist zihniyet dayatması 4721 sayılı MEVCUT Medenî Kanun’un tepesindeki BAŞ KANUN İSTANBUL SÖZLEŞMESİ’YLE BİRLİKTE (Evlilik açısından) Ana Hatları:

Atatürk dönemi 743 sayılı Türk Medeni Kanunu’nda eski eşin herhangi bir akrabası ile evlenmek yasak iken mevcut kanunda eski eşin sadece üst soyu (ana-baba) ve alt soyu (oğlu-kızı) ile evlilik yasak diğerleri mesela eski eşin kardeşiyle evlilik serbest.

İkâmetgâhı erkeğin belirleme hakkı yok. Kadın beğenmezse kadın için boşanma sebebi.

Genç evliler geriye dönük incelemeyle hapiste. 17 yaş altı evlilik tecavüz sayılıyor ve sadece erkek cezalandırılıyor.

Evlilik sonrası 300 günlük iddet müddeti süresi mahkeme kararıyla kaldırılabiliyor.

Eski eşlerin birbirleriyle tekrar evlenmeleri için bekleme süresi yok.

Resmi evlilik belgesi ibraz edilmeden dini evlilik merasimi yapılamaz.

Boşanma davasını ağır kusurlu olan da açabilir.

Boşanmada kusurlu tarafın başkasıyla evlenirken bekleme süresi yok.

Tazminatı AĞIR ve TAM KUSURLU olsa bile fiilen ve herhalükârda kadın kazanır.

Kadın, dava devam ederken tedbir, bitince yoksulluk nafakası adıyla her durumda SÜRESİZ nafaka alır. (Atatürk dönemi kanunda ise erkek AĞIR KUSURLU ise ve AZAMİ yani en fazla 1 yıla KADAR nafaka ödeyebilir.)

Eski eşlerden erkek yeniden evlenirse nafaka ödeme zorunluluğu bitmez. (Atatürk dönemi kanununda eski eşlerden herhangi birisi yeniden evlenirse nafaka ödeme zorunluluğu BİTER.)

Velayet fiilen daima kadına verilir. (Atatürk dönemi kanuna göre çocuğa daha iyi bakabilecek olana verilir.)

Kadın, hakim kararını çiğneyerek çocuğu babaya göstermediğinde velayet el değiştirmez, çocuk haczi parasını da erkek öder. (Atatürk dönemi kanununda çocuk haczi yok. Çocuk kadındaysa ve kadın çocuğu babaya göstermiyorsa velayet el değiştirir. Çocuğa ödenen iştirak nafakasını çocuk için kullandığını kadın hakime belgelemek zorunda, velayetin belli bir yaşa kadar anneye sonra babaya verilmesine karar verilebilir.)

Aile reisi erkek değil ve yok. Dolayısıyla kadın da reis muavini (yardımcısı) ve müşaviri (danışmanı) değil. Çift başlılık var.

Kadın kızlık soyadını da taşıyabilir. Çocuğun velayeti kendisinde olan boşanmış kadın çocuğa kendi kızlık soyadını verebilir.

Evlilik birliğini koca temsil etmez.

Kadın yaptığı iş/meslek nedeniyle kocasından izin almak zorunda değildir. Pavyonda çalışacağım dese ve kocası kabul etmese bu durum kadın açısından boşanma ve erkekten tazminat alma nedenidir.

Kocanın karısının mal varlığını temsil etme yetkisi yoktur.

Mal ayrılığı değil mal birliği rejimi vardır. Örneğin ev taksidini, araba taksidini erkek ödese de yarı pay kadına aittir.

Kadın aile geçimine dair masraflara katılmak zorunda değildir. (Yani bunu düzenleyen bir hüküm yoktur.)

Ailenin mallarını kocanın idare etme hakkı tanınmamıştır.

Kadın mirası reddetmek için kocasının iznini almak zorunda değildir.

Çocuk yetiştirilirken karı-koca arasında ihtilaf çıkarsa son söz babanındır hükmü YOKTUR.

Çocuk, ana-babasına riayete mecburdur, çocuğun dini terbiyesini tayin ana-babaya aittir. Ana babanın bu husustaki hürriyetini sınırlayacak (İstanbul Sözleşmesi gibi) her türlü mukavele geçersizdir maddeleri YOKTUR.

Ana-baba çocuklarını tedip (yola getirme/uslandırma) hakkına sahiptir, hükmü YOKTUR.

Atatürk dönemi kanunda ev ahalisinin evin reisi olan erkek/baba tarafından konulan ev kurallarına uymakla yükümlüdür, hükmü YOKTUR.

Kadın beyanı esas tutulur.