Müfredat önerisi

Müfredat önerisi

Başıboş Köpek Sorunu ve Türkiye Yüzyılı Milli Eğitim Müfredat Modeli

Sokakta sahipsiz başıboş köpek olmaz olmamalı tabiata fıtrata medeniyete en basit evrensel trafik kurallarına insan hakları evrensel değerlerine aykırıdır. Tüm kanunlar başta yaşam hakkı olmak üzere insan haklarını korumalıdır, bu anayasal zorunluluk ve haktır. Kanunlar hiyerarşisine göre eş durumda olan kanunlardan insanların yararına olan önceliklidir. Hayvanları merhamet adına koruyacağız onları sokakta besleyeceğiz diye insan yaşamını hiçe sayamayız bu insan haklarına anayasaya uymaz. Eğitim müfredatı da insan yaşamını öncelemelidir. Hayvan sevgisi evet bir erdem olabilir ancak sokakta başıboş köpek beslemek erdem ve fazilet değil medeniyet dışı bir olgudur. Eğitim müfredatı matematikten sosyal bilgilere kadar tüm belgeleri sokakta köpeği kutsayan metinlerden örneklerden ayıklanmalıdır.
Bu yazımızda milli eğitim bakanlığının hazırlamış olduğu Türkiye Yüzyılı Müfredat modelinde yeralan ve başıboş köpek sorunu yol açan merhamet sapmasını besleyen metinler kavramlar tespit edilerek önerilerde bulunulmuştur. Belki tüm kaynaklar satır satır incelense de gözden kaçan hususlar olabilir. O yüzden herşeyden önce Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın 2021 yılının Aralık ayında yaptığı “Maalesef medyada sık sık çocuklara saldıran başıboş köpeklerin yol açtığı facialarla ilgili üzüntü verici haberlere rastlıyoruz. Öncelikle sahipsiz hayvanların yerinin, sokaklar değil barınaklar olduğunu unutmamalıyız” beyanları Türkiye yüzyıllar müfredat modelinin içeriği ile ilgili bize yol göstermektedir.
Sorunun kaynağı merhamet sapması
Sokakta insanlara çocuklara kadınlara yaşlılara engellilere saldıran zarar veren parçalayıp öldüren sahipsiz başıboş köpek besleyen kişiler yaptıkları eylemi merhamet vicdan gibi erdem ve fazilet değerleri ile açıklıyor hatta hayvanlar (köpekler) “Allah’ın sessiz kulları”, “onlar da sizin gibi bir ümmet” gibi cümlelerle soslu dini argümanlar kullanarak kamuoyunu toplum vicdanını manipüle ediyorlar. Halbu ki irade ve akıl sahibi eşref-i mahlukat Allah’ın halifesi olan insanın yaşamından daha değerli ne olabilir. Yüce yaratıcı açlıktan ölmek üzere iken haram kıldığı domuz etinden insanın ölmeyecek kadar yemesine izin vermişken, insan ile köpeği bir tutan zihniyeti merhamet sapması olarak tanımlamak daha doğru olur .
Başıboş köpekler okullarda öğrencilere zarar verirken köpek beslemeyi bir erdem gibi gösteren müfredat metinleri var.
Sokaklarda sahipsiz başıboş köpek olmaz olmamalı tabiata fıtrata medeniyete en basit evrensel trafik kurallarına aykırıdır.
Sayın Cumhurbaşkanımız medeni şehirleri olan ülkelerde olduğu gibi sokakta sahipsiz başıboş köpeklerin toplanması taraftarı. Muhtemelen yakın zamanda kanun bu yönde değişecek.
Adalet Bakanı Yılmaz Tunç da sokak köpeği açıklaması yaptı ve 4 bakanlıkla çalışmamız var, İçişleri Bakanlığı, Çevre ve Şehircilik, Tarım Bakanlığı ile birlikte sokak köpeklerine bir çalışma yaptıklarını açıkladı. Yılmaz Tunç, şunları kaydetti:
“Elbette ki insanımızın can güvenliği her şeyden önemli. Bu konuda hem hayvanlarımızı koruyacak hem de insan sağlığını tehdit etmeyecek bir düzenlemeyi yapmak gerekiyor. Bu konuda Tarım ve Orman, Çevre ve Şehircilik, İçişleri ve Adalet bakanlıkları olarak ortak bir taslağımız, çalışmamız var. Bu çalışmayı gündeme getirmemiz lazım. Burada belediyelerimize, kamu kurumlarına düşen görevler var. Bu görevleri kanunda belirlemek ve ona göre hareket etmek lazım.” dedi.
Tarım ve Orman Bakanı İbrahim Yumaklı da başıboş sokak köpekleri konusunda yürütülen çalışmaların Meclis’in tatile girmesinden önce ele alınacağını ifade etti. Bakan Yumaklı, bu çalışmanın Tarım ve Orman Bakanlığı, Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı, Adalet Bakanlığı ve İçişleri Bakanlığı iş birliğiyle yürütüldüğünü belirtti. Tarım ve Orman Bakanı İbrahim Yumaklı, “Çalışma dâhilinde dünyadaki örnekler incelendi ve taslak hazırlandı. Herkes sorumluluklarını yerine getirecek, kanuni düzenleme gerekiyorsa yapacak, şimdi biz o kısımdayız” dedi.
Bu sebeple sahipsiz başıboş köpeklerin sokakta beslenmesini bir erdem, fazilet gibi  göstermek insan haklarına İslam’ın eşrefi mahlukat anlayışına aykırıdır.
Son 5 yılda sahipsiz başıboş köpekler tarafından 450 ye yakın insan öldürüldü. Başıboş köpekler yol kenarında beslendiği için 2700 trafik kazasına sebep oldu, 30 vatandaşımız kuduz nedeniyle hayatını kaybetti.
Bu sebeple sokakta vicdan erdem adına öğrencilere köpek besleme bir kap su bir kap mama mottosu ile merhamet sapmasına yol açılması kabul edilemez.
Bu yüzden matematik kitaplarında bile onlarca örnekte yer verilen sokakta köpek besleme dahil sahipsiz başıboş köpek sorununu besleyen tüm örnek ve önermeler iptal edilmelidir. Sokak hayvanı hayvan hakları gibi hukuki olmayan tabirlerin kaldırılması sahipsiz ille de köpek örnekleri olacak ise başıboş köpek ve hayvan koruma tabirleri kullanılmalıdır.
Müfredatta yer alan sokak hayvanı/sokak hayvanları ibaresi geçen tüm metinler evcil hayvan sahipli evcil köpek, hayvan hakkı tabiri hayvan koruma veya hayvan refahı ile “köpek maması” tabiri “köpek yemi veya köpek yiyeceği” şeklinde değiştirilmelidir.
Müfredat belgelerinde tespit edilen bazı örnekler:
1) ORTAOKUL MATEMATİK DERSİ ÖĞRETİM PROGRAMI: Sokakta sahipsiz başıboş köpek beslenmesi teşvik edilmektedir. Bunun yerine evcil sahipli köpek denilebilir.
Metin: “Ayrıca sokak hayvanlarına eşit büyüklükte paketler hazırlama gibi bağlamlar ile öğrencilere hayvanlar için şefkat göstermenin ve merhamet değerinin önemi vurgulanabilir (SDB2.3, D9.3).” Sayfa 31
“Öğrencilerden ilgi duydukları toplumsal bir konu hakkında (sokak hayvanlarının barınma ve beslenme sorunu, tüketiciler için gıda güvenliği gibi) istatistiksel araştırma sürecini yürütebilecekleri toplumsal fayda veya sosyal farkındalık kazandırabilecek bir proje oluşturmaları istenebilir.”  Sayfa 156
2) SOSYAL BILGILER DERSI ÖĞRETIM PROGRAMI: Sokakta sahipsiz başıboş köpek beslenmesi önermesi sokak hayvanı tabiri yerine evcil köpek denilebilir.
Metin: “SB.5.4.4 Beyin fırtınası tekniği kullanılarak öğrencilerden muhtarlık, belediye, kaymakamlık veya STK ile iş birliği yapılarak giderilebilecek (okul bahçesinde ve okul yolunda güvenlik için konulması gereken tabelalar, kasisler, mahallenin güzelleştirilmesi ve temizliği, ihtiyaç sahiplerine yardım etme, sokak hayvanları ile ilgili beslenme, barınma ve güvenlik önlemleri vb.) ihtiyaç veya sorunları belirlemeleri istenir ve bu  ihtiyaç ve sorunlar listelenir. Öğrencilerden listedeki sorun veya ihtiyaçlardan birini seçmeleri istenir. Belirlenen sorunların giderilmesinde toplumsal dayanışma ile bireysel davranış ve tutumların önemli olduğu vurgulanarak yardımseverlik (D20.2) ve duyarlılık (D5.2) değerleri üzerinde durulur. Seçilen ihtiyacın giderilmesi veya sorunun çözüm yolları hakkında bilgi toplaması için başvurabilecekleri yazılı, görsel veya dijital kaynakları belirlemeleri istenir (SDB1.2, OB1, OB2, OB4). Sayfa 55”
3) OKUL ÖNCESİ EĞİTİM PROGRAMI: Sokakta sahipsiz başıboş köpek beslemeyi teşvik eden cümle gözden geçirilmelidir. Barınaklarda veya kendi evinin bahçesinde besleme önerilebilir.
Metin: “Belirli gün ve haftalara uygun olarak örneğin, hayvanları koruma gününde hayvan barınaklarına mama toplamak. Yaşadığı mahallede hayvanların barınmasına yönelik kedi evi, köpek kulübesi, kuş yuvası gibi besleme ve korumaya yönelik etkinlikler düzenlemek.” Sayfa 125
Sonuç olarak yukarıda verilen örnekleri göz önüne alarak hükümetin 5199 sayılı hayvanların korunmasına dair kanunda yapacağı düzenleme medeni şehirleri olan tüm ülkelerde olduğu gibi sokakta bir tane bile sahipsiz başıboş köpek olmayacağı üzerine olacaktır. Başıboş bir köpeğin bir insanı özellikle de çocuğu öldürdüğü, okul civarında köpek ısırması sonucu kuduz olup ölen çocuklar olduğu göz önüne alındığında sokakta sahipsiz başıboş köpek beslemek suç olacaktır. Nitekim  dünyanın her yerinde bırakın sokakta köpek beslemeyi yabani hayvanların sincapların beslenmesi yasaktır. O halde son beş yılda 500 e yakın insanımız ölmüş, 30 kişi köpek ısırığı nedeniyle kuduz olmuş, başıboş köpekler nedeniyle 2700 trafik kazası olmuş ise eğitim müfredatımızda sokakta başıboş köpek olmaması gerektiği sokakta başıboş köpek beslemenin merhamet değil merhamet sapması olduğunu öğretmemiz gerekiyor. Son olarak eğitim müfredatının baştan aşağı sokakta sıfır başıboş köpek politikası doğrultusunda gözden geçirilmesi elzemdir. Aksi halde Türkiye Büyük millet meclisi 5199 sayılı kanunu sokakta başıboş köpek olmaması için sıfır başıboş köpek politikasına göre değiştirdiğinde Türkiye yüzyılı müfredat modeli, sokak hayvanı, sokakta köpek besleme, sokakta köpek kulübesi, sokak hayvanlarına mama toplama vesaire örnekleri önermeleri boşlukta kalacaktır. Bu yüzden sokakta hatta hastane ve “her okula bir can dost” projesi ile okul bahçelerinde köpek beslemenin hayvan severlik olmadığını anlatmaya başlamalı ve bir an önce bu hatadan dönülmelidir.

Mehmet Altuntaş
Güvenli Sokaklar ve Yaşam Hakkını Savunma Derneği Başkan Yardımcısı

Ek: Belgeler:

ORTAOKUL MATEMATİK DERSİ ÖĞRETİM PROGRAMINDA SOKAK HAYVANI TABİRİ KULLANILMAKTADIR

ORTAOKUL MATEMATİK DERSİ ÖĞRETİM PROGRAMI


Ayrıca sokak hayvanlarına eşit büyüklükte paketler hazırlama gibi bağlamlar ile öğrencilere hayvanlar için şefkat göstermenin ve merhamet değerinin önemi vurgulanabilir (SDB2.3, D9.3). Sayfa 31


Öğrencilerden ilgi duydukları toplumsal bir konu hakkında (sokak hayvanlarının barınma ve beslenme sorunu, tüketiciler için gıda güvenliği gibi) istatistiksel araştırma sürecini yürütebilecekleri toplumsal fayda veya sosyal farkındalık kazandırabilecek bir proje oluşturmaları istenebilir. Sayfa 156

SOSYAL BİLGİLER DERSİ ÖĞRETİM PROGRAMI


SB.5.4.4 Beyin fırtınası tekniği kullanılarak öğrencilerden muhtarlık, belediye, kaymakamlık veya STK ile iş birliği yapılarak giderilebilecek (okul bahçesinde ve okul yolunda güvenlik için konulması gereken tabelalar, kasisler, mahallenin güzelleştirilmesi ve temizliği, ihtiyaç sahiplerine yardım etme, sokak hayvanları ile ilgili beslenme, barınma ve güvenlik önlemleri vb.) ihtiyaç veya sorunları belirlemeleri istenir ve bu  ihtiyaç ve sorunlar listelenir. Öğrencilerden listedeki sorun veya ihtiyaçlardan birini seçmeleri istenir. Belirlenen sorunların giderilmesinde toplumsal dayanışma ile bireysel davranış ve tutumların önemli olduğu vurgulanarak yardımseverlik (D20.2) ve duyarlılık (D5.2) değerleri üzerinde durulur. Seçilen ihtiyacın giderilmesi veya sorunun çözüm yolları hakkında bilgi toplaması için başvurabilecekleri yazılı, görsel veya dijital kaynakları belirlemeleri istenir (SDB1.2, OB1, OB2, OB4). Sayfa 55



OKUL ÖNCESİ EĞİTİM PROGRAMI

Belirli gün ve haftalara uygun olarak örneğin, hayvanları koruma gününde hayvan barınaklarına mama toplamak.

Yaşadığı mahallede hayvanların barınmasına yönelik kedi evi, köpek kulübesi, kuş yuvası gibi besleme ve korumaya yönelik etkinlikler düzenlemek.
Sayfa 125

Köpek barınaklarına mama toplamak ve
Yaşadığı mahallede hayvanların barınmasına yönelik kedi evi, köpek kulübesi, kuş yuvası gibi besleme ve korumaya yönelik etkinlikler düzenlemek okul öncesi eğitimin parçası olmamalı. Sayfa 125

Gazzede Yaşanan Zulme Sessiz Kalmayanlar

Gazze’de Yaşanan Zulme Sessiz Kalmayanlar
Gazze’de herkesin gözü önünde canlı biçimde yaşanan ve hepimizin çaresizce seyrettiği insanlık dramını tarif etmek imkânsız. Osmanlı Devletinin parçalanarak toprakları işgalci emperyalist güçler tarafından bölünüp kukla devletler kurulduğundan bu yana yaklaşık 75 yıldır Ortadoğu’da ve dünyada huzur kalmadı. Batılılar tarafından Ortadoğu olarak tanımlanan bölgede özellikle Filistin’de birinci dünya savaşından bu yana büyük bir zulüm hatta soykırım yaşanıyor. Sorunun adı belli: İsrail Sorunu. Nazilerin yaptıklarını bu gün de yapanları eleştirmeyi nefret suçu olarak görenler Gazze’de Siyonist İsrail’in yaptığı soykırımı görmezden gelenler olsa da Dünya’nın vicdanlı insanları da bulunmaktadır. Gazze’de yaşanan katliamı protesto eden ve Filistinliler’e destek için yüzbinlerce vicdan sahibinin İstanbul’da, Ankara’da, Londra’da, Stockholm’de, Kopenhag’da, Madrid’de, Paris’te protestolarına şahit olduk. Umut verdi bize insanlık onuru adına ışık yaktı. Tıpkı 21 yaşında Gazze’de İsrail buldozerinin altında kalarak can veren Rachel Corrie, dedesi ve babası İsrail generali olan barış aktivisti Miko Peled ve ailesini holokostta kaybetmiş bireysel protestocu aktivist Yael Kahn gibi.
Gazze insanlık için son sınavı
Gelecek nesillerimiz, I. ve II. Dünya Savaşlarının ardından kurulan dünya sisteminin nasıl yerle bir olduğunu artık insan haklarından demokrasiden bahsetmenin anlamsızlaştığını yeni bir dünya düzeninin kurulacağından habersiz kalmayacaklar. Bir yanda Siyonizm ve onun makinası ırkçı İsrail yönetimi bir ur gibi Ortadoğu’da batılı sömürgecilerin son temsilcisi ABD ve onun destekçileri AB, İngiltere, Almanya ve Fransa’nın tavırları bir yanda insanlık onuru ve haysiyeti. Ademin çocukları Kabil Habil’i öldürürken onları seyreden kimse yoktu şimdi hepimiz katliamı seyrediyoruz. Belki dua ediyoruz, İsrail firmalarını ve onlarla işbirlikçi markaları şirketleri ve ürünlerini elimizden geldiğince boykot ediyoruz veya imkânlarımız çerçevesinde maddi yardımlarda bulunuyoruz. Bunlar bir nebze içimizi rahatlatsa da yetersiz kalıyoruz elbette. Bir Rachel Corrie gibi buldozerin önüne çıkıp can veremiyoruz. Bir Miko Peled gibi gerçekleri anlatamıyoruz. Gazzeli savaşçılar canlarını vererek direniyor, masum çocuklar insanlar can veriyor. Bir tane bina bırakmayan zalimler hastaneleri bombalıyor atom bombası atmayı düşündüklerini söyleyenler fosfor bombalarını sıradanlaştırıyor. Artık soykırım, holokost, apartheid kelimeleri bile yetersiz kalıyor acı manzarayı anlatmak için. Sırpların Serebrenitza’da gerçekleştirdiği soykırımı ve insanlık suçlarını uluslararası Lahey Ceza Mahkemesinde yargılarken birden Irak’ta, Afganistan’da, Suriye’de Yemen’de milyonlarca insanın, çocuğun öldürüldüğü işkence edildiği günleri yaşadık. Daha kötüsü olur mu diye insnlık düşünmeye fırsat bulamadan daha kötüsü yaşanıyor halen. Bir buçuk aydır dünyanın gözü önünde insanlık katlediliyor. Açık hava hapishanesinde yaşamaya mahkumiyeti bile çok görülüp yıllardır bombalanan Gazze şimdi tamamen yok ediliyor. İnsanımsı varlıklar bize höykürerek hayvanlarla mücadele ettiklerini, nefsi müdafaa masalları ile dünyanın tüm şer güçleri uçak gemileri askerleri silahları ile bu zulme ortak oluyor.

Dünya bir milat yaşıyor.
İsrail’in zulmüne karşı çıkanlar arasında Yahudiler de bulunuyor. Nazi Almanyası’nda ailelerini kaybeden Yahudiler, İsrail’in Filistinlilere yaptığı soykırımı kınayarak, İsrail yönetimini eleştiriyor. Bunlardan biri de Yael Kahn.

Linkini 1 nolu dipnotta paylaştığım adreste izleyeceğiniz videoda Nazi zulmünden dolayı ailesini holokostta kaybetmiş Yael Kahn adlı Yahudi bir kadın göğsüne taktığı afişte İsrail’in Gazze’de yaptıklarının Nazi zulmü olduğunu ve soykırım olduğunu söylüyor, alman polisi de kadını nefret suçu işlediği gerekçesi ile O’nu gözaltına alıyor. Ne ilginç zamanları yaşıyoruz. “Yahudilerin böyle bir insanlık suçunu işlediğini söylemek değil sizin bunu ifade etmemi protesto etmemi engellemeniz asıl nefret suçudur” diyor.

Yukarıdaki Fotoğraf açıklaması: Londra’da İngiliz vatandaşı bir yahudi olan Yael Kahn adlı bir kadın ailesini holokostta kaybetmiş, elinde Filistin bayrağı ile İsrail’i protesto ediyor.

Bugün yaşananlar bir dönüm noktası. Bugün yaşananlarla ilgili çocuklarınız, torunlarınız ve sizden sonra gelen nesilleriniz bugün kimi desteklediğinizi soracaklar. Bugün onlara bir utanç mı yoksa bir onur mu bırakacağınızla ilgili bir karar günü. Dini, milliyeti ve soyu ne olursa olsun, insan bugün gelecek nesillerini bir utançtan kurtarıp kurtarmamaya karar veriyor. Bugün bu soykırımın mı yoksa Filistin’in mi yanında olduğunuzu önce çocuklarınız, sonra da torunlarınız soracak. Bu videoda yaşananlar nefret suçunda derinlik algımızı altüst eden bir diyalog yaşanıyor. Muhtemelen bu yazıda bunları ifade etmemizi de nefret suçu sayardı batılı medeniyetsizler.

İsrail Sorununu anlatan ve işgale direnen sembol isimlerden ikisine yer vererek yazımı tamamlamak istiyorum. Bu isimlerden ilki Amerikalı kadın aktivist Rachel Corrie diğeri de İsrailli barış aktivisti ve Generalin Oğlu kitabının yazarı Miko Peled.

Rachel Corrie’nin İsrail Zulmüne Karşı Direnişi Efsane Oldu

Son olarak çocuklarımıza 16 Mart 2003 te Filistin’de İsrail Buldozerinin önünde durup ölüme giden Rachel Corrie isimli yiğit bir kadını da tanıtmamız gerekir.
10 Nisan 1979 doğumlu Rachel Amerikalı bir barış aktivisti idi. Asıl adı Rachel Aliene Corrie (d. 10 Nisan 1979 – ö. 16 Mart 2003) ISM (International Solidarity Movement-Uluslararası Dayanışma Örgütü) gönüllüsü Amerikalı bir barış aktivistidir.

Gazze Şeridi’nin güneyinde Refah’ta İsrail Savunma Kuvvetlerine (İSK) bağlı zırhlı bir buldozer tarafından öldürülmüştür. Gazze’deyken İsrail Ordusu’nun Filistinlilerin evlerinin yıkılmasına şiddet dışı eylemlerle engel olmaya çalışan ISM aktivistleriyle tanıştı. Gazze’ye geleli henüz iki ay olmamıştı ki, 16 Mart 2003 tarihinde iki İsrail buldozerine karşı 8 ISM aktivistinin 3 saatlik direnişi sonrasında öldürüldü. Ölümü öncesinde üzerinde parlak, fosforlu, turuncu bir yelek vardı ve megafon kullanıyordu. Öldürüldüğü esnada Filistin’deyken tanıştığı dostu eczacı Samir Nasrallah’ın ailesinin evini yıkmaya çalışan İsrail buldozerinin karşısında duruyordu. Buldozer tarafından iki kez çiğnendi ve parçalanarak hayatını kaybetti. Zalimler bilerek yaptılar ancak kaza dediler hiç utanmadan.

Amerika’dan gelen barış gönüllüsü Rachel Corrie, Flisitinli çocuklar için Gazze’ye gitti ve orada zulme karşı direnirken 24 yaşında hayatını kaybetti. Rachel Corrie’nin 1989’da daha 10 yaşında ilkokuldan mezun olurken yaptığı konuşmayı da 1 nolu linkten izlemenizi öneririm.
Dünya böyle işte, bir yanda zalim ve caniler bir yanda Habil misali mazlumlar ve mazlumların yanında saf tutanlar diğer yanda kardeş katili Kabil misali insanlık suçunu işleyen ve sessiz kalarak destek vererek zalimlerden yana olanlar.

Miko PELED Generalin Oğlu

Miko PELED Generalin Oğlu


Bir diğer aktivist ise Filistinlilerin haklı davasına canı gönülden destek veren İsrail vatandaşı da olan Miko Peled. Generalin Oğlu ve Adaletsizlik kitaplarının yazarı Miko Peled, 1961’de Kudüs’te tanınmış bir Siyonist ailede dünyaya geldi. Dedesi İsrail Bağımsızlık Bildirgesi’ni imzalayan 40 kişiden birisiydi. Babası Matti Peled, 1948 İsrail Bağımsızlık Savaşı’nda savaşmış, 1967’de İsrail’in Gazze’yi, Golan Tepelerini, Sina’yı ve Batı Şeria’yı işgali ile sonuçlanan Altı Gün Savaşı’nda general olarak görev yapmıştır. General Peled, yaşamının ilerleyen dönemlerinde banş eylemcisi oldu ve FKO (PLO) ile İsrail diyaloğunun lider bir savunucusu oldu. Miko Peled’in Generalin Oğlu kitabı Türkçeye de çevrilerek 2022 yılında yayınlandı.
2016’da Ankara’da bizzat dinlediğimde çok etkilenmiştim. İsrailli yazar ve aktivist Miko Peled, ülkesinin Filistin’e karşı tutumunu en çok eleştiren isimlerden biri.. Peled, Filistinlilere bomba yağdıran İsrail’in terör devletini olduğunu ifade etmekten çekinmiyor. Bahsedilen video için 3 numaralı dipnottaki adrese müracaat ediniz.

Miko PELED Generalin Oğlu Kitabının yazarı


Kudüs’te dünyaya gelen Miko Peled son derece politik bir ortamda büyüdü. Genç bir vatansever olan Peled, İsrail Savunma Güçlerindeki Özel Kuvvetler Komando Birliği için gönüllü oldu, daha sonra pişmanlık duymaya başladı. 1997’de Kudüs’teki yeğeni Smadar’ın (12 yaşında) ölümü, intikam yoluyla değil, anlayış yoluyla adalete başvuran bir adamın olağanüstü, kişisel öyküsünün başlangıç noktasıydı yüreğini değiştiren bir anlayış ve onu barış yanlısı bir aktivist hayatına açtı.
İsrail, Japonya ve Amerika’da eğitim gören Peled, İsrail ve Filistin arasında barışı sağlamaya, İsrail’in ayrım duvarını yıkmaya ve İsrail ve Filistinlilere eşit haklan savunmaya adamış bir yazar. Amerika Birleşik Devletleri ve başka ülkelerde üniversitelerde dersler vermiş ve çok sayıda radyo programında yer almış bir konuşmacıdır. Şu an BAU International University Washington, DC’de öğretim üyeliği yapmaktadır.

Miko Peled

Notlar:
1)https://www.instagram.com/reel/CzUAjbQr7uF/?igshid=MTc4MmM1YmI2Ng%3D%3D

-https://www.ahaber.com.tr/video/gundem-videolari/yahudi-kadindan-katil-israile-tepki-ingiliz-polisi-tepki-gosteren-kadini-gozaltina-aldi/amp

2)https://youtu.be/JPh4LAlfQis?si=TEl1SB2g3nkoKhOm
3)https://www.sabah.com.tr/video/turkiye/israilli-yazar-miko-peled-a-habere-konustu-israil-teror-devletidir-dedi

Askerlik yapmadığı gerekçesiyle işe alınmayan memurun zaferi

Askerlik yapmadığı gerekçesiyle işe alınmayan memurun zaferi
Haber girişi: 22 Ocak 2006 05:01, Son Güncelleme : 27 Mart 2018 00:42

Hüseyin Yüksel, askerliğini yapmadığı gerekçesiyle atandığı işe alınmadı. Askerliğini yaptı, sonuç yine değişmedi. Konuyu Başbakanlık İnsan Hakları Başkanlığı çözdü. Yüksel şimdi görevinin başında.

Askere gitmediği gerekçesiyle işe alınmayan zabıta memuru uzun süredir yürüttüğü hak mücadelesini kazandı. Hüseyin Yüksel, Söke Belediyesi’ne atanmasına rağmen askerliği öne sürülerek işe alınmadı. Bunun üzerine askere giden Yüksel, vatani görevini tamamladıktan sonra tekrar belediyeye müracaat etti; fakat sonuç değişmedi. Başına gelen haksızlığı hazmedemeyen Yüksel, Başbakanlık İnsan Hakları Başkanlığı’na müracaat etti. Danıştay’ın daha önce verdiği benzer bir kararı dayanak gösteren İnsan Hakları Başkanlığı, Yüksel’in atamasının iptal edilmesini hukuka aykırı buldu. Söke Belediyesi’ne bir yazı gönderen Başbakanlık, Yüksel’in işe alınmasını istedi. Bunun üzerine belediye Yüksel’i işe aldı. Bu karar yeni bir içtihat oluşmasına imkan sağladı. Türkiye’de sıkça yaşanan ?askerliğini yapmayan işe giremez’ teamülü Başbakanlık nezdinde insan haklarına aykırı bir tutum olarak kayıtlara girdi.

29 yaşındaki Hüseyin Yüksel, başından geçenleri Zaman’a anlattı. Yüksel, 1999’da Devlet Memurluk Sınavı’nı kazandı. Başbakanlık Devlet Personel Başkanlığı’nca 2001’de Söke Belediyesi’ne zabıta memuru olarak atandı. Ancak dönemin belediye yönetimi, atamayı, ?askerliği’ gerekçe gösterip kabul etmedi. Belediye yetkilileri Yüksel’e ?Önce askerliğini yap.? dedi. Yüksel’in ataması askerlik dönüşünde de gerçekleşmedi. Gerekçe olarak ?kazandığı hakkın iptal edilmesi’ gösterildi. Belediyeden Devlet Personel Başkanlığı’na gönderilen yazıda askerlik nedeniyle atamanın yapılamadığı, kışlada geçirdiği süre zarfında karşı dava açma zamanının da aşıldığı vurgulandı. Hakkının gasp edildiğini düşünen Yüksel, çareyi Başbakanlık’a mektup yazmakta buldu. Başbakanlık İnsan Hakları Başkanlığı’na defalarca mektup yazan Yüksel, sürekli durumunun kötüye gittiğini anlattı. Hatta bir mektubunda ?Adaletinize olan inancım sonsuz; ancak artık dayanacak gücüm kalmadı. Vereceğiniz karar ya yeniden doğuşum olacak ya da beni rahmetli anneme kavuşturacak.? ifadelerini kullandı.

Art arda gelen mektuplara kayıtsız kalmayan Başbakanlık, kurumlarla gerekli yazışmaları yaptı. Mahalli İdareler Genel Müdürlüğü’nü de devreye sokan İnsan Hakları Başkanlığı, Yüksel’in atamasında bir mahzur olmadığına ilişkin bir yazı hazırladı. Bir yandan Danıştay’da benzer konularda karar olup olmadığını inceleyen Başbakanlık, 2004’ün Aralık ayına ait bir kararın Hüseyin Yüksel’in durumuna benzediğini belirledi. Hazırlanan yazı ve bu karar Mahalli İdareler Genel Müdürlüğü’nün yorumuyla birlikte Söke Belediyesi’ne gönderildi.

Hüseyin Yüksel’in işe alınmasını isteyen yazıda özetle şöyle denildi: ? Danıştay İdari Davalar Genel Kurulu’nun 2.12.2004’te verdiği E-2002/1154 ve K-2004/1947 No’lu kararında: 657 sayılı kanunun 48. maddesinde askerlik durumu itibarıyla A-6 bendinde yer alan üç halden birine durumu uyanların devlet memurluğuna girebilmelerinin olanaklı kılındığı, maddenin B-2 bendi gereğince aranabilecek özel şartlar A bendinde sayılan genel şartlara aykırı olamayacağından kurumların genel, objektif düzenleyici nitelikteki idari tasarruflarıyla bu yönde hükümler getirilemeyeceğinden ?erkek adaylar için askerlik hizmetini yapmış olmak şartının aranmasının hukuka aykırı olduğu’ sonucuna vardığı tespit edilmiştir.?

Teşekkür mektubu yazdı

İşe başlayan zabıta memuru Yüksel, ilk gün İnsan Hakları Başkanlığı’na teşekkür mektubu yazdı. Yüksel’in övgü dolu mektubundan bazı satırlar şöyle: ? Halka büyük bir hoşgörü ve sağduyuyla olan yaklaşımlarınızdan, vatandaşın dert ve sıkıntılarına büyük bir titizlikle eğilip var gücünüzle çalışmalarınızdan ve maddiyatı yetersiz vatandaşa, devletimize yük olmadan, kendi bütçenizden yardımcı olarak vatandaşın arkasında devletimizin olduğunu hissettirerek devletimize olan güvenin artmasına sebep olduğunuz için teşekkürlerimi arz ederim.?

Söke Belediye Başkanı Necdet Özekmekçi ise konuyla ilgili şu değerlendirmeyi yaptı: ? Bu hadise benden önceki dönemde oldu. Personelimiz bir hukuk mücadelesine girişti. Biz de kendisine gerekli yardımları sağladık. İnsan Hakları Başkanlığı’nın aldığı tavsiye kararını hemen uygulayarak işe başlattık.?

https://www.memurlar.net/haber/37941/askerlik-yapmadigi-gerekcesiyle-ise-alinmayan-memurun-zaferi.html

Bir Toplumun Çökertilmesi İçin

Doç. Dr. Latif Tarbak dan 10 maddelik “Bir Toplumun Çökertilmesi” analizi.*
*1. Müslüman Bir Toplumu Çökertmek İstiyorsanız önce ev hanımlığını ve anneliği değersizleştirin ki evde ana kalmasın. Evde ana kalmayınca nesiller televizyonun ve internetin emzirip büyüttüğü ruhsuz, kimliksiz ve merhametsiz nesiller olarak yetişsin.*
*2. O toplumun babalarını borca, kredi kartı batağına, geçim derdine, işsizliğe ve açlığa mahkûm edin ki ne eşlerine, ne evlatlarına, ne de ailelerine ayıracak vakitleri kalsın. Taksit ödemekten, kirayı denkleştirme derdinden, çocuklarının okul masraflarını düşünmekten başka bir şey düşünmeye mecalleri kalmasın.*
*3. Evliliği pahalılaştırıp, nikâhsız birlikteliği ucuzlatın ki genç nesiller haram yollara tevessül etsin. Zinayı kolaylaştırıp evliliği zorlaştırın ki nesiller, flörtün, ahlaksızlığın pençesinde eriyip gitsin. Aile politikalarıyla, nafaka kanunlarıyla, pozitif ayrımcılıkla aileye darbe üstüne darbe indirin ki toplumun çekirdeği çürüyüp gitsin.*
*4. Helal lokmayı ve helal kazancı zorlaştırın ki midelere giren haram lokmalarla o toplumun kimliğini, özünü, ruh kökünü ve karakterini değiştirebilesiniz. Faizli esnaf kredileriyle, evlilik ve düğün kredileriyle, BESLER’le, piyangoyla, promosyonlarla bir şekilde herkesi faize ve harama bulaştırın, hiç olmazsa faizin tozuna bulaştırın ki o toplum Allah’ın yardımını ve muhafazasını kaybetsin. Midelere giren haram lokmalar, duaların ve ibadetlerin kabul olunmasına engel olsun.*
*5. O toplumun âlimlerini, hocalarını, imamlarını itibarsızlaştırın ki toplumu derleyip toparlayacak, onlara rehberlik edecek, istikamet belirleyecek olan âlimlere güven kalmasın. Onları kendi aralarında birbirine düşürün, halkın önünde tartıştırın, her birine farklı bir şey söyletin ki halkın nazarında itibarları zedelensin. İmamları ve hocaları komedi filmlerinin ve fıkraların başkarakteri haline getirip gözden düşürün ki kriz anlarında rehberlik yapıp safları tahkim edecek kimse kalmasın. Cemaatleri, dernekleri, tarikatları asli vazifelerinden uzaklaştırıp ihale kovalama ve kadro yerleştirme derdine düşürün, onlarla ilgili kafalarda soru işaretleri ve korkular üretin ki toplumu irşad edecek kimse kalmasın.*
*6. Öğretmenleri itibarsızlaştırın ki öğrencileri bile onları ciddiye almasın ve onların üzerinde hiçbir yaptırımları kalmasın. Velilerin fırçaladığı, talebesinin hakaret ettiği, yöneticisinin kıymet vermediği sıradan memurlara dönüşsünler. Sonunda ne bir nesil yetiştirebilecek heyecanları, ne toplumu ıslah edebilecek aşkları, ne de zorluklarla başa çıkabilecek azimleri kalsın.*
*7. O toplumu dizilerden, yarışma programlarından, yemek, evlilik ve magazin programlarından başlarını kaldıramayacak hale getirin ki gerçek hayatla bağları kopsun. Diziler vesilesiyle ahlaksızlığı yasak aşk, zinayı seviyeli birliktelik, adatmayı sıradan bir iş olarak gösterin ki toplumun temelleri sarsılsın.*
*8. Müslüman siyasetçilere güveni sarsın ki Müslümanlar ve İslami siyaset, toplumun nazarında bir umut ve bir alternatif olmaktan çıksın. Siyasi söylemi her daim İslami söylemin üstünde tutun ki hedefler, idealler ve yola niçin çıkıldığı zamanla unutulsun. Siyasi farklılıkları İslami birlikteliklerin önüne geçirin ki gerektiğinde toplumu tek saf haline getirecek hiçbir şey kalmasın.*
*9. Peygamberi dini alanın dışına itin ki halkın İslami yaşamında yegâne örnek ortadan kalksın. Sürekli bize Kur’an yeter deyin ki Peygamberin sözünün yerine kendi aklınızı koyup toplumu istediğiniz gibi yönlendirebilesiniz ve Kitap’ı kafanıza göre yorumlayabilesiniz. Geleneği, geçmiş birikimi itibarsızlaştırın ki o toplumun geleceğini de yok edebilesiniz. Bidatleri ve hurafeleri yaygınlaştırın ki hakikati perdeleyebilesiniz.*
*10. Özellikle sakallıların, başörtülülerin, namazlıların yalan söylemesini, iftira atmasını, haksızlık yapmasını, kul hakkına girmesini, sözünde durmamasını, borcunu ödememesini harama bulaşmasını, kirlenmesini örselenmesini ve yıpranmasını sağlayın ki toplumun Müslüman kimliğe zerrece güveni kalmasın.

Gazze insanlığın son sınavı

Kenan İllerinde Zulme Karşı Direnen İnsanlığın Vicdanının Temsilcileri
Bu yazımda Gazze’de herkesin gözü önünde canlı biçimde yaşanan ve hepimizin çaresizce seyrettiği insanlık dramını tarif etmem neredeyse imkânsız. Osmanlı Devletinin parçalanarak toprakları işgalci emperyalist güçler tarafından bölünüp kukla devletler kurulduğundan bu yana coğrafyamızda ve dünyada huzur kalmamıştır. Batılılar tarafından Ortadoğu olarak tanımlanan bölgede Bilhassa kadim tarihte Kenan olarak adlandırılan Filistin’de birinci dünya savaşından bu yana büyük bir zulüm hatta soykırım yaşanıyor. Sorunun adı belli: İsrail Sorunu. Nazilerin yaptıklarını bu gün de yapanları eleştirmeyi nefret suçu olarak görüp Gazze’de yaşanan Siyonist İsrail’in yaptığı soykırımı görmezden gelenler olsa da vicdanlı insanlar da uyanmaktadır. Gazze’de yaşanan katliamı protesto eden ve Filistinlilere destek için Ankara’dakinin bir kaç kat fazlasını Londra’da Stockholm’de, Kopenhag’da, Madrid’de, Paris’te şahit olduk. Umut verdi bize insanlık onuru adına ışık yaktı. Tıpkı 21 yaşında Gazze’de İsrail buldozerinin altında kalarak can veren Rachel Corrie, dedesi ve babası İsrail’in askeri olan yeralan barış aktivisti Miko Peled ve Yael Kahn gibi.
Gazze insanlığın son sınavı
Gelecek nesillerimiz 1inci ve 2nci Dünya Savaşlarının ardından kurulan dünya sisteminin nasıl yerle bir olduğunu artık insan haklarından demokrasiden bahsetmenin anlamsızlaştığını yeni bir dünya düzeninin kurulacağından habersiz kalmayacaklar. Bir yanda Siyonizm ve onun makinası ırkçı İsrail yönetimi bir ur gibi Ortadoğu’da batılı sömürgecilerin son temsilcisi ABD ve onun destekçileri AB, İngiltere, Almanya ve Fransa’nın tavırları bir yanda insanlık onuru ve haysiyeti. Ademin çocukları Kabil Habil’i öldürürken onları seyreden kimse yoktu şimdi hepimiz katliamı seyrediyoruz. Belki dua ediyoruz, İsrail firmalarını ve onlarla işbirlikçi markaları şirketleri ve ürünlerini elimizden geldiğince boykot ediyoruz veya imkânlarımız çerçevesinde maddi yardımlarda bulunuyoruz. Bunlar bir nebze içimizi rahatlatsa da yetersiz kalıyoruz elbette. Bir Rachel Corrie gibi buldozerin önüne çıkıp can veremiyoruz. Bir Miko Peled gibi gerçekleri anlatamıyoruz. Gazzeli savaşçılar canlarını vererek direniyor, masum çocuklar insanlar can veriyor. Bir tane bina bırakmayan zalimler hastaneleri bombalıyor atom bombası atmayı düşündüklerini söyleyenler fosfor bombalarını sıradanlaştırıyor. Artık soykırım, holokost, apartheid kelimeleri bile yetersiz kalıyor acı manzarayı anlatmak için. Sırpların Serebrenitza’da gerçekleştirdiği soykırımı ve insanlık suçlarını uluslararası Lahey Ceza Mahkemesinde yargılarken birden Irak’ta, Afganistan’da, Suriye’de Yemen’de milyonlarca insanın, çocuğun öldürüldüğü işkence edildiği günleri yaşadık. Daha kötüsü olur mu diye insnlık düşünmeye fırsat bulamadan daha kötüsü yaşanıyor halen. Bir buçuk aydır dünyanın gözü önünde insanlık katlediliyor. Açık hava hapishanesinde yaşamaya mahkumiyeti bile çok görülüp yıllardır bombalanan Gazze şimdi tamamen yok ediliyor. İnsanımsı varlıklar bize höykürerek hayvanlarla mücadele ettiklerini, nefsi müdafaa masalları ile dünyanın tüm şer güçleri uçak gemileri askerleri silahları ile bu zulme ortak oluyor.
Bugün bir milattır…
Bir videoda Nazi zulmünden dolayı ailesini holokostta kaybetmiş Yael Kahn adlı Yahudi bir kadın göğsüne taktığı afişte İsrail’in Gazze’de yaptıklarının Nazi zulmü olduğunu ve soykırım olduğunu söylüyor, alman polisi de kadını nefret suçu işlediği gerekçesi ile O’nu gözaltına alıyor. Ne ilginç zamanları yaşıyoruz. “Yahudilerin böyle bir insanlık suçunu işlediğini söylemek değil sizin bunu ifade etmemi protesto etmemi engellemeniz asıl nefret suçudur” diyor.
Dünya bir milat yaşıyor. Yael Kahn adlı bir kadın ailesini holokostta kaybetmiş, elinde Filistin bayrağı ile İsrail’i protesto ediyor. Bugün yaşananlar bir dönüm noktası. Bugün yaşananlarla ilgili çocuklarınız, torunlarınız ve sizden sonra gelen nesilleriniz bugün kimi desteklediğinizi soracaklar. Bugün onlara bir utanç mı yoksa bir onur mu bırakacağınızla ilgili bir karar günü. Dini, milliyeti ve soyu ne olursa olsun, insan bugün gelecek nesillerini bir utançtan kurtarıp kurtarmamaya karar veriyor. Bugün bu soykırımın mı yoksa Filistin’in mi yanında olduğunuzu önce çocuklarınız, sonra da torunlarınız soracak. Bu videoda yaşananlar nefret suçunda derinlik algımızı altüst eden bir diyalog yaşanıyor. Muhtemelen bu yazıda bunları ifade etmemizi de nefret suçu sayardı batılı medeniyetsizler.
İsrail Sorununu anlatan ve işgale direnen sembol isimlerden ikisine yer vererek yazımı tamamlamak istiyorum. Bu isimlerden ilki Amerikalı kadın aktivist Rachel Corrie diğeri de İsrailli barış aktivisti ve Generalin Oğlu kitabının yazarı Miko Peled.
Canı Pahasına Gazzede Corrie’nin Cani Buldozer Karşısında Direnişi
Son olarak çocuklarımıza 16 Mart 2003 te Filistinde İsrail Buldozerinin önünde durup ölüme giden Rachel Corrie isimli yiğit bir kadını da tanımamız gerektiğini düşünüyorum.
10 Nisan 1979 doğumlu Rachel Amerikalı bir barış aktivisti idi. Asıl adı Rachel Aliene Corrie (d. 10 Nisan 1979 – ö. 16 Mart 2003) ISM (International Solidarity Movement-Uluslararası Dayanışma Örgütü) gönüllüsü Amerikalı bir barış aktivistidir. Gazze Şeridi’nin güneyinde Refah’ta İsrail Savunma Kuvvetlerine (İSK) bağlı zırhlı bir buldozer tarafından öldürülmüştür. Gazze’deyken İsrail Ordusu’nun Filistinlilerin evlerinin yıkılmasına şiddet dışı eylemlerle engel olmaya çalışan ISM aktivistleriyle tanıştı. Gazze’ye geleli henüz iki ay olmamıştı ki, 16 Mart 2003 tarihinde iki İsrail buldozerine karşı 8 ISM aktivistinin 3 saatlik direnişi sonrasında öldürüldü. Ölümü öncesinde üzerinde parlak, fosforlu, turuncu bir yelek vardı ve megafon kullanıyordu. Öldürüldüğü esnada Filistin’deyken tanıştığı dostu eczacı Samir Nasrallah’ın ailesinin evini yıkmaya çalışan İsrail buldozerinin karşısında duruyordu. Buldozer tarafından iki kez çiğnendi ve parçalanarak hayatını kaybetti. Zalimler bilerek yaptılar ancak kaza dediler, utanmadan.

Amerika’dan gelen barış gönüllüsü Rachel Corrie, Flisitinli çocuklar için Gazze’ye gitti ve orada zulme karşı direnirken 24 yaşında hayatını kaybetti.
Dünya böyle işte, bir yanda zalim ve caniler bir yanda Habil misali mazlumlar ve mazlumların yanında saf tutanlar diğer yanda kardeş katili Kabil misali insanlık suçunu işleyen ve sessiz kalarak destek vererek zalimlerden yana olanlar.
Bir Yanda İnsanlık Onuru Bir Yanda Barbarlık, İnsanlık Tercihini Yapmak Zorunda
Bir diğer aktivist ise Filistinlilerin haklı davasına canı gönülden destek veren İsrail vatandaşı da olan Miko Peled. Generalin Oğlu ve Adaletsizlik kitaplarının yazarı Miko Peled, 1961’de Kudüs’te tanınmış bir Siyonist ailede dünyaya geldi. Dedesi İsrail Bağımsızlık Bildirgesi’ni imzalayan 40 kişiden birisiydi. Babası Matti Peled, 1948 İsrail Bağımsızlık Savaşı’nda savaşmış, 1967’de İsrail’in Gazze’yi, Golan Tepelerini, Sina’yı ve Batı Şeria’yı işgali ile sonuçlanan Altı Gün Savaşı’nda general olarak görev yapmıştır. General Peled, yaşamının ilerleyen dönemlerinde banş eylemcisi oldu ve FKO (PLO) ile İsrail diyaloğunun lider bir savunucusu oldu. Miko Peled’in Generalin Oğlu kitabı Türkçeye de çevrilerek 2022 yılında yayınlandı.
Kudüs’te dünyaya gelen Miko Peled son derece politik bir ortamda büyüdü. Genç bir vatansever olan Peled, İsrail Savunma Güçlerindeki Özel Kuvvetler Komando Birliği için gönüllü oldu, daha sonra pişmanlık duymaya başladı. 1997’de Kudüs’teki yeğeni Smadar’ın (12 yaşında) ölümü, intikam yoluyla değil, anlayış yoluyla adalete başvuran bir adamın olağanüstü, kişisel öyküsünün başlangıç noktasıydı yüreğini değiştiren bir anlayış ve onu barış yanlısı bir aktivist hayatına açtı.
İsrail, Japonya ve Amerika’da eğitim gören Peled, İsrail ve Filistin arasında barışı sağlamaya, İsrail’in ayrım duvarını yıkmaya ve İsrail ve Filistinlilere eşit haklan savunmaya adamış bir yazar. Amerika Birleşik Devletleri ve başka ülkelerde üniversitelerde dersler vermiş ve çok sayıda radyo programında yer almış bir konuşmacıdır. Şu an BAU International University Washington, D.C.de de öğretim üyeliği yapmaktadır.
Miko Peled
İsrailli aktivist ve yazar Miko Peled, İsrail’in Filistin’e yapılan insanlık dışı saldırılara ilişkin, “Filistinlileri yenemeyecekler. İster Hamas ister başka bir şey deyin. Filistinlilerin hangi harekete mensup olduğu önemli değil. Filistinliler yenilmeyecek. Bu, barışa ve adalete karşı bir savaş. İnsanlar bir seçim yapmak zorunda” diyerek insanlığın vicdanının sesi olarak hepimize örnek oluyor.
Mehmet ALTUNTAŞ

1) Video linki: https://www.instagram.com/reel/CzUAjbQr7uF/?igshid=MTc4MmM1YmI2Ng%3D%3D)
2)https://www.aa.com.tr/tr/dunya/dedesi-israilin-kurucularindan-olan-israilli-aktivist-miko-peled-aaya-konustu/3060130

Öne çıkan

Boykot

Boykot Listeleri ve Yazılar

☑️1) İsrail Ürünleri ve Destekleyen Markalar- Boykot Listesi 2023 Güncel
👉https://gencmuslumanlar.com/boykot-listesi

☑️2) Boykot uluslararası olarak devam ediyor. Bu sebeple hazırlanmış olan çok güzel bir site yapılmış. Emeği geçenlere teşekkür ediyorum. İncelemenizi öneririm. Boykot gerekçeleri bile yazıyor.
👉https://boycott.thewitness.news/categories

☑️3) Marka Boykot Kontrolü
Harika bir çalışma ortaya konulmuş!
Markanın adını girin, boykot listesinde var mı, yok mu görün.
👉 boykothareketi.com https://www.boykothareketi.com/

☑️4) Hangi ürünlerin boykot edileceğine ilişkin olarak 30 farklı dilde kullanılabilen bir web sitesi oluşturuldu. Boykot sitesinde araştırma yaptıktan sonra markalar delilleriyle birlikte siteye yerleştirilmiş. Alternatifi olan markaların, alternatifi de konulmuş. Eksikler olabilir düşüncesiyle bu eksiklikleri gidermek adına da insanların mail yoluyla eksik olan markaları bildirme imkanı da sağlanmış..
Hiç kimsenin hakkına girmemek adına detaylı araştırma sonrası boykot listesi oluşturulmuş..
Sitenin linki:👉 https://boycotzionism.com
https://youtube.com/shorts/fj-_sJibYzA?feature=share

☑️5) Boykot edilecek markaların listesi ile ilgili yapılmış bir çalışma. Markaların isimleri görseller ve kaynaklarda sunuluyor. Sanırım eklemeler devam ediyor. Yayabildiğimiz kadar yaymamız lazım.
👉https://bilinclituketim.com

☑️6)Boykotlu ürün olup olmadığını kod tarayarak kolayca öğrenebilirsiniz. https://linktr.ee/Nothanksboycott

☑️7)Boykot Yolu projemiz ile artık marketlerde uzun uzun markaların boykot durumlarını aramak yerine, projemiz içerisindeki arama çubuğuna markanın ismini yazarak çok hızlı bir şekilde bulabilir, yanındaki “Alternatifi Gör” butonuna basarak uygun veya yerli ürünlere hızlıca ulaşabilirsiniz.
https://www.boykotyolu.com.tr

☑️8) Boykot Rehberi 

BOYKOTREHBERİ

Şimdi Üzüntümüzü Eyleme Dönüştürme Zamanı!

Gazze’de yaşanan insanlık dramı her vicdanlı insan gibi bizi de bir şeyler yapmaya mecbur ediyor.

Şimdi üzüntümüzü eyleme dönüştürme zamanı!

Boykot, söylentilerin aksine son derece etkili bir çözümdür. Günlük alışverişlerimiz esnasında siyonizmle mücadele edebiliriz!

Filistin Inisiyatifi’nin hazırladığı bu broşür, market alışverişlerinde en sık karşılaştığınız markalara yönelik bir bilgilendirmedir.

Küresel boyutta üretim yaparak sektörü elinde bulunduran, İsrail’le ekonomik iş birliği içinde olan ve İsrail’in işgal ettiği topraklarda yatırımları bulunan üreticilere ait markaları bu broşürde bulabilirsiniz.

Umarız siz de alışverişinizde bu hassasiyeti gözetir ve evinizin bereketini korursunuz.

Hayırlı alışverişler!

https://www.boykotrehberi.com

☑️9) 🔸Mardin Artuklu Üniversitesi öğrencileri siyonizmi boykot rehberi hazırladılar. Boykot e-Rehberine aşağıdaki linkten ulaşabilirsiniz:

https://drive.google.com/file/d/1NyCZZKsbHN-1SMpxGRbjInvdA8-W30YH/view?usp=drivesdk

REFERANS LİNKLER:
BOYKOT ÜRÜNÜ BULMA SİTESİ
https://www.bilinclituketim.com (Gerekçeli)
https://www.boykot.co (Gerekçeli)
https://boykotrehberi.com (Gerekçeli)
https://gencmuslumanlar.com/boykot-listesi (Gerekçeli)
https://bdsmovement.net/get-involved/what-to-boycott (Gerekçeli)
YERLİ ÜRÜN BULMA SİTESİ
https://www.yerlituket.com
https://www.yerli-markalar.com
https://www.gimdes.com
HER İKİ TÜRDE ÜRÜN BULMA SİTESİ:
https://www.boykotyolu.com.tr
https://boykoturunleri.com.tr (Gerekçeli)
https://kiminmali.com (Gerekçeli)
https://www.boykothareketi.com
-Şirketlerin kendi resmi siteleri.

Troy: Türkiye’nin Ödeme Yöntemi

Troy ödeme sistemine geçenler yahut başvuran arkadaşlardan bazı yorumları bilgilendirme mahiyetinde paylaşmak istiyorum.
🔸Akbank’ı aradım, Troy istiyorum dedim. Olmaz derseniz kartımı birazdan kaybedeceğim dedim :)) başvuruyu hemen aldılar. (E.K)
🔸Garanti bankasi telefon bankaciligindan 5 dakikada basvurumu aldilar. 5 gune teslim olacagini soylediler. Mevcut musterisiydim. Yurtdisi isleme kapali sadece. (S.O)
🔸Kuveytturk Troy kart bulunmaktadır. Şubelerde anında basım gerçekleştirilmektedir. (D.R)
🔸Ziraat hiç ikiletmedi (T.Ü)
🔸Kuveyt Türk mobil şubede kart başvuruları bölümünden online başvuru yapılabilir. Benimki hemen onaylandı, sanal kartımı da oluşturdum. Fiziksel kart da eve gelecek. (M.E)
🔸Akbank için bankaya gitmeye gerek kalmadan sadece müşteri hizmetlerine bağlanarak halledebiliyorsunuz. (D.İ)
🔸İşcepten bir dakikada hallettim (F.F)
🔸Vakıfbank internet bankacılığından Troy başvurusu yapılabiliyor (A.O)
🔸Bankam YKB az önce arasım, banka kartımı, kfedi kartımı ve 2 adet ek kartımı Troy kart ile değiştiemek istediğimi ilettim..uygulama üzerinden bir onay işlemi yaptım. hepsi bu kadar. (A.L)
🔸Yapı Kredi Gold hemen geçti, Platin’de olmadı, yeni kart talep ettik. İş Bankası’nda da yeni kart talebi yaparsak olabileceğini söylediler, uygulamadan başvurduk ve hemen onaylandı. İki bankanın da müşteri hizmetleri yetkilisi aynı özelliklerin devam edeceğini söyledi. (S.D)
🔸Halkbank’ı aradım, Mastercard kartımı Troy’a geçirmek istiyorum dedim, adres istendi, hepsi toplam iki dakika, işlem tamam. (M.M)
Gördüğünüz üzere çok basit ve kolay bir şekilde bu geçiş gerçekleşebiliyor arkadaşlar. GSM operatör değişikliği gibi.
Burada da bizim eksikliğimiz böyle bir sistem ve altyapı olmasına rağmen yeteri kadar reklam, bilgilendirme ve uyarı yapılmamasıdır. Maalesef kronik rahatsızlığımız bu bizim.
Sadece Filistin cephesinde siyonsti destelemiyor visa ve mastercard. Suriye’de, Libya’da, Afrika’da, Irak’ta ve hemen her yerde karşımıza dikilen terör örgütlerini de finanse ediyor. Hem de oturdukları yerden.
Bu vesileyle hem milyonlarca dolar ülkemizde kalacak, hem de bu tekere ciddi bir çomak sokulacaktır arkadaşlar.
Cem Murat
İ$R&€L veya onları destekleyen firmalara BOYKOTU ÖNEMSİYORUZ…
Amma esas can acıtacak olan bir kalem var ki, onu yapabildiğimizde,
CİDDEN BUYUK İŞ YAPMIŞ OLURUZ…
KREDİ KARTI VE BANKMATİK KART KULLANIMINDA ((( TROY))) ALT YAPISINI KULLANIMINI YAYGINLAŞTIRABİLİRİZ…
***
((( TROY KART ))) NEDİR?
Açılımı: Türkiye’nin ödeme yöntemi…
Siyonistlerin sahibi olduğu Mastercard ve Visa’ya yerli ve milli alternatif olarak geliştirildi.
Yurt içindeki tüm pos cihazlarında işlem yapıyor…
Yurt dışında bir çok ülkede aktif…
İnternet alışverişi yapar…
Taksit imkanı var….
#TroyKartaGeçiyoruz
***
Troy Karta nasıl geçilir?
Bankanızı arıyorsunuz.
Kartlarınızı Troy altyapısına geçirmek istediğinizi söylüyorsunuz.
HEPSİ BU KADAR….
Bu şekilde Siyonist destekçisi mastercard ve visa sisteminden çıkıyorsunuz…
Soykırımlara sponsor olmamak için #TroyKartaGeçiyoruz…
BANKALAR KARTLARI DA DEĞİŞTİRİYOR
VEYA SADECE SİSTEM ÜZERİNDEN DEĞİŞİKLİĞE DE GİDİYOR….

Visa Mastercard boykotu diğer bütün boykotlardan daha kıymetli. Yurt icinde tıpkı Visa ve Mastercardta olduğu gibi kullanabiliyoruz Troy kartı. Mevcut visa, mastercardlarınızı iptal ettirmeniz sahiplerinin de boykotun ciddiyetini anlamaları açısından önemli. Altyapısı Türkiye’ye yönelik olduğu için sadece yurtdışında kullanamıyorsunuz. Boykota kıymet veren herkesi Visa, Mastercard boykotuna destek vermeye çağırıyoruz. Yapmanız gereken tek şey bankanızı arayıp veya gidip TROY karta geçmek istediğinizi söylemek. Hepsi bu kadar!

Boykot yapsak ne olur? https://www.ahaber.com.tr/yazarlar/hilal-kaplan/2023/11/07/boykot-yapsak-ne-olur

Etkili bir boykot için neler gerekir? https://m.aksam.com.tr/cumartesi/etkili-bir-boykot-icin-neler-gerekir/haber-1414112

Başıboş Köpek Sorunu Türkiye Hindistan Karşılaştırması

1 km² ye düşen köpek sayısında ülkemiz 13 köpek sayısı ile 12 olan Hindistan’ı geçmiş durumdadır. 100 kişiye düşen köpek sayısında ülkemiz 8,4 iken Hindistan 3,3 olmuştur.

Türkiye’de ise, sahipsiz köpek sorunu ciddi bir milli güvenlik ve halk sağlığı problemi olarak varlığını sürdürmekte ve etkisini giderek artırmaktadır. Hindistan, Pakistan, Bangladeş başta olmak üzere şehirleri medeni olmayan ve sahipsiz, başıboş köpek sorunu ile boğuşan ülkeler gibi Türkiye’de de sahipsiz köpek sayısı çok hızlı bir şekilde artmaktadır.
Çok ilginçtir 1 km² ye düşen köpek sayısında ülkemiz 13 köpek sayısı ile 12 olan Hindistan’ı geçmiş durumdadır. 100 kişiye düşen köpek sayısında ülkemiz 8,4 iken Hindistan 3,3 olmuştur.
Amacımız sokakta başıboş beslenen köpeklerin sağlıklı bir ortamda tutulması ve insan yaşamının ve özellikle çocukların can güvenliğinin sağlanmasıdır.
Türkiye’de sokaklarda yaşayan, sahipsiz ve başıboş köpekler sorunu, ciddi ancak yeterli ilgiyi görmemiş bir sorundur. Başıboş köpeklerin vatandaşlara ve tüm topluma verdiği zarar medya, hayvan hakları aktivistleri ve yetkililer tarafından gözlerde küçültülmüş, görmezden gelinmiş ve reddedilmiştir.
Ülkemizde uzun yıllardır “sokak hayvanları” diye ajite edilen fakat insanların canına, malına, vücut bütünlüğüne ve halk sağlığına karşı önemli zararlar veren ağırlıklı olarak köpeklerin oluşturduğu tehdit ve tehlikelerle boğuşmaktadır. Özellikle 2004 den sonra çıkan sözde hayvanları koruma kanununun neticesinde bu olaylar hızla artmış hayvanları koruması için yapılan yasanın hayvanları koruması bir yana insan hayatı için yüksek riskler barındıran “kısırlaştır aşıla yaşat” yöntemiyle sorun içinden çıkılmaz bir hal almıştır.
Özellikle köpekler;
Doğrudan insanlara saldırıp yaralayabilmekte, kalıcı travmalara yol açabilmekte ve parçalayarak ölümüne sebep olabilmektedir. Boğazı parçalanan Mete Durna ya da okuldan evine dönerken parçalanan Mehmet Özer gibi.
Dolaylı olarak kovalayıp araçların altında kalarak veya otoyollarda araçların aniden önüne çıkarak insanlarımızın ölümlerine, yaralanmalarına ve maddi hasarlara sebep olmaktadır. Evinin önünde oynamaktan başka suçu olmayan 10 yaşında ki Mahra Melin Pınar ya da sadece okuluna gitmeye çalışan üniversite öğrencisi Rabia Kallı gibi.
Her gün mütemadiyen köpek nedenli kazalarda yaşamını yitiren insanlar olduğunu haber bültenlerinde görüyoruz. Nişanlısıyla düğün alışverişinden evine dönerken benzer bir kazada hayatını kaybedip gelinliğini hiç giyemeyen Gönül Karaoğlu gibi.
Özellikle engelli veya köpek korkusu olan insanlar dışarıda gezerken, evlerine, işlerine veya okullarına giderken kaygı ve stres yaşamakta ve bu insanlar sosyal yaşamını köpeklere göre ayarlamak zorunda bırakılmaktadır.
Köpek ısırığıyla kuduz gibi bulaşıcı, çok tehlikeli ve tedavisi olmayan ölümcül bir hastalığı yaymaktadırlar.
Sayın genel başkanında daha önce söylediği gibi hiçbir medeni ülkede başıboş köpek göremezsiniz. Çünkü medeni ülkeler de “köpek mi değerli insan mı? Köpeğimi koruyalım yoksa insanı mı?” diye bir soru işareti belirmemiş, öncelik her insan olmuştur. Zaten çene yapısı ve kuvveti itibariyle kemik kırma kabiliyetine sahip bir hayvanı korumak yerine insanı korumak gerektiği de aşikardır.
İnançlarımızı ve vicdan algılarımızı manipüle eden bir lobinin faaliyetleri yüzünden bugün biz ülkemizde insanlara zarar veren hayvanları koruyarak insanları ölümle burun buruna bir yaşama mahkûm etmiş bulunuyoruz.
Hayvanlar içgüdüleriyle hareket ederler, bir köpeğin de güdüsü beslenmek, üremek ve kendini korumak üzerinedir. Bu alanda kendisine tehdit olarak gördüğü her canlı insan da dâhil saldırma potansiyeline sahiptir. Köpeklerin bilimsel olarak tespit edilmiş 17 farklı saldırganlık türü olduğu bilinmektedir. Bunlardan başlıcaları alan koruma ve av güdüsüdür.
Buradan öncelikle sizleri ve tüm kamuoyunu uyarmak istiyoruz. Bir örnek vererek durumun ne kadar vahim olduğunu sizlere anlatacağım.
13 Temmuz 2023 yılında Şanlıurfa’da daha 28 yaşında genç bir mühendis olan Lütfü Seray kuduzdan hayatını kaybetti. Lütfü Serayı kuduz yapan köpek kendi köpeğiydi ve daha önce kuduz aşısı yapılmıştı. Buna rağmen dışarıdaki bir köpekten kuduzu kaptı ve sahibine bulaştırdı. Rahmetli de 4 doz kuduz aşısını yaptırmasına rağmen hayata tutunamadı.
Sokaklarımızda milyonlarca köpek ömrü boyunca şanslıysa bir kere ya da hiç kuduz aşısı olmadan hayatlarını devam ettirmekteler. Köpeklerde bu aşının her yıl tekrar edilmesi gerekiyor. Tekrar edilmediğinde Rahmetli Lütfü Seray da olduğu gibi kuduz kapma ihtimalleri yükseliyor. Serbest gezen bir popülasyonda her yıl köpekleri yakalamak ve tek tek kuduz aşısı yapmak imkânsızdır.
Ülkedeki köpek sayısının bile bilinmediğini, var olduğu düşünülen 15 milyon üzerinde köpeğimiz olmasına rağmen tarım orman bakanlığı tarafından yılda yalnızca 300-500 bin sahipsiz hayvanlar için kuduz aşısı temin edildiğini tarım orman bakanlığının faaliyet raporlarından anlamaktayız.
Şuan bu anlattıklarım size korkunç ve ihtimal dışı gelebilir ancak ülkemiz bir biyolojik bombanın üzerinde oturuyor ve bu bombanın her an patlamaması için hiçbir neden yok.
Elbette ki sorun kuduzla sınırlı değil, köpeklerin neden olduğu onlarca zoonoz hastalık ve dışkılarındaki milyonlarca parazit halk sağlığını çok ciddi tehdit etmektedir.
Önlenebilir her ölüm cinayettir. Bu nedenle vefat eden her insanın vebali bu sorunu bilip de susanların, çözme konusunda yetkisi olup da çözmeyenlerin üzerinedir. Bizim bu sorunun çözümü sonrasında hiçbir çıkarımız yoktur. Mücadelemiz Allah rızası için başka canlar gitmesin hiçbir eve köpekler yüzünden ateş düşmesin, insanlar bu sorun nedeniyle hayatlarını kaybetmesin diyedir. Bir köpek öldüğünde yalnızca bir köpek ölür ama bir insan öldüğünde bu ölen yalnızca bir insan değildir. Birinin evladı, annesi, babası, teyzesi, dayısıdır.
Başıboş köpek savunucularının ülkede taciz var, tacavüz var ne olmuş birkaç insan da köpekler yüzünden ölmüşse yaklaşımları bizi bir felakete sürüklemekte sorun her geçen gün içinden çıkılmaz bir hal almaktadır.
Şunu ifade etmeliyim ki böyle bir feci salgın kapıya dayandığında bugün köpeklerin dışarıda kalmasını savunanlar sorumlu olarak yine devleti ve yetkili organlarını suçlayacak. Kısırlaştırma ve aşılama yapılmadığı için bu hale geldiğini dile getirerek kendileri bütün sorumlulukları üzerlerinden atacaklardır. Ancak üreme hızları ve kontrolsüz besleme yüzünden sürekli sayılarının katlanarak arttığı bu ortamda bu yöntemin başarı şansı zaten yoktur. Hiçbir ülke bu yöntemle bu sorunu aşamamıştır. Benzeri Hindistan da uygulanan bu yöntem nedeniyle Hindistan da yılda 20 bin insan kuduz nedeniyle hayatını kaybetmektedir.
Merhamet öncelikle akıl sahibi olan insana gösterilmeli, köpekleri değil insanları korumalı ve bu yolda adımlar ivedilikle atılmalıdır. Unutmayın bir sonraki kurban siz ya da bir sevdiğiniz olabilir.

Ötekiler: Göçmen, Sığınmacı ve Mülteciler

Ötekiler: Göçmen, Sığınmacı ve Mülteciler / Mehmet ALTUNTAŞ

20 Haziran, her yıl Dünya Mülteciler Günü olarak anılan bir gün. Dünya genelinde yüz milyonlarca insanın güvenlik, kıtlık, sağlık, iç savaş, dış müdahale veya özgürlük ve adalet kısıtlamaları nedeniyle yaşadığı yeri terk ederek umuda yolculuk için bilinmedik diyarlara gurbete doğru yelken açmaktadır. Ülkemiz de 4 milyona yakın sığınmacı, göçmeni ve mülteciyi misafir ediyor. Bu insanlar bulundukları hal üzere öteki muamelesi gördükleri için sürekli daha iyi koşullar aradıkları malum. Suriye’de evleri, yurtları, pazarları, köyleri, kasaba ve şehirleri bombalandı, yakıldı, yıkıldı, hem de Rus uçakları ile. Hala da bombalamaya devam ediyorlar. 25 Haziran 2023 günü Rus uçaklarının İdlib’in Cisir eş Şugur ilçe merkezindeki sebze haline düzenlediği saldırıda ilk belirlemelere göre 9 sivil öldü, 30 sivil yaralandı. Sığınmacı veya mülteci olarak terk-i diyar olanların hukuki, ekonomik ve güvenlik başta olmak üzere daha insani bir hayata kavuşmaları için çaba sarf etmek insani ve İslami bir sorumluluktur. 

Göç Tarihi İnsanlık Tarihi İle Paralellik Göstermektedir. Göç kavramı tek başına çok şeyleri anlatsa da sığınmacı ve mülteci kavramları da çağımızda en çok kullanılan kavramlar arasında yer almaktadır. Kavimler göçü ile başlayan süreç halen içinde bulunduğumuz zamanda da yaşanmaktadır. İnsanlar başta iklim ve siyasi askeri sebeplerle yerlerinden edilmekte göç ettikleri yeni topraklarda yeni etkileşimlere sebep olmaktadır. Ülkeler ve kavimler bu hareketlenmelerden sosyal, kültürel ve ekonomik açıdan etkilenmekte, zaman zaman çatışmaların ve savaşların kaynağı haline gelmektedir. 21 inci yüzyılda yaşanan uluslararası ilişkiler açısından en fazla gündeme gelen konu göç, sığınmacı ve iltica konusu olmuştur. Her ne sebeple olursa olsun göçmen, sığınmacı ve mülteci konumunda bulunan insanlar her zaman daha önce yerleşik insanlar açısından bir imtihan konusu olmuştur. Şu bir gerçek ki hepimiz bu imtihanı halen yaşamaktayız. İmtihanı kaybetmemiz için bir takım şer güçler de boş durmamaktadır. İmtihanı geçebilmemiz için sapla samanı karıştırmamak için öncelikle göç tarihi ve kavramlara ilişkin temel bilgilerimizi güçlendirmemiz gerekmektedir. Çünkü bu imtihanı başarıyla geçebilirsek hepimiz için büyük bir zenginliktir olacaktır.

İlköğretim kurumlarında tarih ve coğrafya bağlamında kavimler göçünden bahsedilir. Kavimler Göçü, M.S. 350-800 yılları arasında Avrupa’ya yapılan yoğun insan göçüdür. İlk dönem kavimler göçü Batı Roma İmparatorluğu ve Hunlar arasındaki yoğun sınır değişikliklerini kapsar. İkinci dönem kavimler göçüyse ilk dönemin devamı niteliğindedir. İlk gelen göçmenler Hunlar, Slavlar, Ön Bulgarlar, Alanlar tarafından Batı’ya doğru sürülen Gotlar, Anglo-Saksonlar, Vandallar ve Franklar gibi Cermen kabileleriydi. İkinci dönem göçleri de (Arap, Türk, Macar, Viking göçleri ve Moğol istilaları) Kuzey Afrika, Anadolu ve Avrupa’da derin değişimlere sebep olmuştur. Klasik tarih anlatısına dayanarak kavimler göçü siyasi ve askeri bir olaylar bütünü olarak açıklanmıştır ve üzerinde çokça durulmuştur zira Kavimler Göçü günümüz Avrupasının temelini atan, Akdeniz’in kaderini 1500 sene belirleyen bir adımdır. Hunların Karadeniz’in kuzeyinde bulunan kavimleri batıya doğru göçe zorladığı gibi İklim koşullarının değişmesi üzerine Moğolların baskısı ile batıya doğru göç eden Türk kabileleri de batıya doğru bu gün yaşadığımız coğrafya dahil pek çok yere göç etmiştir. Üzerinde yaşadığımız Anadolu toprakları da yüzyıllarca en fazla göç alan bir coğrafya olmuştur. Oğuz boylarının Hazar denizinin kuzeyinden ve güneyinden batıya doğru göç yolları bir şekilde Kafkaslar ve Anadolu topraklarına uğramış, Selçuklular ve ardından Osmanlı Devletinin, 1453’te Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’u fethetmesi ile Ortaçağ kapanmış Yeniçağ başlamıştı. 

Sanayileşme devrimi ile modern silahlara kavuşan batılı devletler 1 inci, ve 2 nci dünya harbi sonrasında emperyalist düşüncelerin de etkisi ile imparatorluklar sona ermiş irili ufaklı ulus devletler dönemi başlamıştır. 20 nci yüzyıl ise modern savaş teknolojilerinin harp sahasında uygulandığı kitlesel kıyımların yaşandığı yeni bir dönem olmuştur. Soğuk savaş ve nükleer gücü elinde bulunduran emperyalist devletlerin etrafında kümelenen çift kutuplu siyasi yapı dehşet dengesi ile bir süre küresel çatışmaları yerele indirse de doksanlarda Sosyalist blokun ana taşıyıcısı Sovyetler Birliğinin dağılması ile tek kutuplu bir uluslararası ilişkilerin yaşandığına şahit olduk. Afganistan’ın önce Sovyetler Birliği ardından Amerika Birleşik Devletleri tarafından işgali ile başlayıp, 1990 sonrası ABD ve destekçisi batılı devletlerce Irak’ın işgali yaşandı. 2001 de 11 Eylül saldırısı ile bu işgaller ve savaşların şiddeti ve acımasızlığı hızlandı. Ardından 2010’dan sonra arap baharı dedikleri ayaklanmalar sonucu Ortadoğu’da Filistin, Yemen ve Suriye’de kanlı savaşların ve çatışmaların yaşandığı ve bir başka sürecin içinde bir zamanı yaşamaktayız. 

Birinci Dünya Savaşı sonrası Balkanlardan göç alan Anadolu toprakları, 1990 lardan sonra Irak ve Orta Asya topraklarından Afganistan, Doğu Türkistan gibi ülkelerden kısmi olarak göç almıştı. 2000 sonrası ise Irak ve Türki Cumhuriyetlerden daha sonra da 2013 ten sonra yaşanan iç savaş ve Suriye’de Esed Rejiminin kitlesel kıyımları üzerine Anadolu toprakları devasa biçimde kitlesel göçe maruz kalmıştır. 

Bir yanda savaşlar ve çatışmalar yaşanırken kötü şartlardan ve ölümden kaçan insanlar yolculuk esnasında ya nehirde veya denizde çoluk çocuk boğularak can vermektedir. Örneğin bir balıkçı göçmen teknesi 15 Haziran 2023 Çarşamba günü Yunanistan’ın güneybatısındaki Pilos açıklarında battı veya batırıldı. Mazlumder’in açıklamasına göre Libya’nın Tobruk kentinden İtalya’ya ulaşmak için yola çıkan bir mülteci teknesi 14 Haziran’da Yunanistan açıklarında alabora olmuştur. Sivil toplum kuruluşlarının teknede yer alan yolculardan aldıkları bilgilere göre 500 ila 750 arasında değişen sayılarda yolcunun teknede bulunduğu iddia edilmektedir. Yine alabora olan tekneden kurtulan bir yolcunun aktarımına göre 100 civarında çocuğun geminin ambarında bulunduğu belirtilmektedir. Basına yansıyan bir diğer iddia ise yolcuların can yeleğinin bulunmadığıdır. Yunan resmi makamlarının son açıklamasına göre 79 kişi yaşamını yitirmiş ve 104 kişi kurtarılmıştır. (https://mazlumder.org/tr/main/faaliyetler/basin-aciklamalari/1/akdenizdeki-trajedi-artik-sona-erdirilmelidir/14256)

Burada bir ikiyüzlülük seziyoruz. Bu insanların ölmelerine göz yumuldu, çünkü Müslümanlardı. İddia o ki; Yunan sahil koruma içinde 750 kişinin olduğu mülteci gemisinin hem batmasına neden olmuş hem de denizdeki can pazarını 20-30 metre ötede durarak izlemiş. Kendilerine tutunmaya çalışanlara da şiddet uygulamış. Bize yeri geldiğinde uygarlık dersi vermeye kalkışanların hali pür melali. 

Titanik, Adriana ve Titan Bir yanda iyi bir hayat için Avrupa yolunda balıkçı gemisi Adriana’da tıkış tıkış ölüme giden insanlar bir yanda batık Titanik gemisini görmek için turistik Titan denizaltısı ile dalarken ölen dünyanın zenginlerinden 5 kişi. Akdeniz’de batan Adriana isimli balıkçı gemisinde yüzlerce ölen ve kaybolan insanlar kayboldu bu yüzyılın deniz faciasıdır. Bu konu dünya medyasında olağanüstü yer alırken diğer yanda Adriana Yunanistan kıyılarında battığında çoğu kadın ve çocuklardan oluşan tahmini 700 kişinin ölümü gerçekten unutuldu.

Harap durumdaki Adriana balıkçı teknesine tıkıştırılanlar, macera değil, savaş, yoksulluk, iklim değişikliği veya insanları evlerinden sadece sırtlarında giysilerle kaçmaya zorlayan ve yaşamı tehdit eden diğer birçok krizden kaçmak için sığınak arıyorlardı. İnsan kaçakçılarına Libya’dan Avrupa’ya feribotla gitmeleri için para ödediler.

Titanik gemisi de battığında çok büyük deniz faciası idi. O gemi de umuda giden yoksul insanlarla zenginleri birlikte taşırken batmıştı. 

Titan’daki yolcular zengindi; ikisi milyarderdi. Her biri ömür boyu sürecek bir macera için 250.000 dolar ödemişti, 1912’de bir buzdağına çarptıktan sonra batan “batmaz” yolcu gemisi Titanik’in enkazını görmek için derin deniz dalışı ile Titan adlı denizaltına binmişlerdi. Titan’ın yüksek basınç altında içe doğru bükülüp parçalandığı şeklinde haberler alındı.

Dikkat çekici olan bu iki felaket arasındaki en önemli fark, dünyanın onlara nasıl tepki verdiğiydi. Hükümetler, Kuzey Atlantik’te bir yerde, Connecticut’ın iki katı büyüklüğünde bir alanın derinliklerinde suya batmış Titan’ı bulmak için derhal bir arama kurtarma operasyonu başlatmak için milyonlarca dolar harcadılar. Medya kuruluşları sürekli kapsama alanı sağladı ve biri dalgıcın oksijeninin ne zaman tükeneceğini tahmin eden bir geri sayım saati başlattı. ABD Sahil Güvenlik ve Donanması ile Kanada hükümeti arama bölgesine uçak ve tekne gönderdi. Fransa ve Kanada’nın her biri derin deniz robotları kullandı. Dünyanın dört bir yanındaki insanlar nefes nefese izledi ve bekledi.

Bu arada, Yunanistan’da yetkililer aşırı kalabalık, engelli Adriana’nın tam yerini biliyorlardı. 14 Haziran’da battığına dair şok edici detaylar ortaya çıkıyor. El Pais’te bildirilen ilk elden açıklamalar, Yunan Sahil Güvenliği’nin mahkûm geminin 400-750 yolcusunu kurtarabileceğini, ancak bunu yapmamayı tercih ettiğini gösteriyor.

El Pais’in haberine göre: “Yunan makamları, 11 Haziran sabahı saat 13’den beri geminin varlığından haberdardı ve gözetim altında tutmanın yanı sıra, bölgedeki iki gemiye gemidekilere yiyecek ve su ulaştırmalarını emretti. Geminin yelken açtığı koşullara rağmen, geminin motoru saat 1:40’ta bozulduğunda bile hiçbir zaman bir kurtarma operasyonu başlatmadılar. Saat 2:04 ile 2:19 arasında, eski metal balıkçı trol teknesi şiddetli bir şekilde sarsıldı ve Yunan sahil güvenliğinin gözleri önünde kayboldu. Ne olduğu hala belli değil ama deniz her şeyi yuttu.”

(Adriana’nın saat 2:19’da batması, saat 2:20’de batan Titanik’inkiyle acımasızca paraleldi. Her ikisi de 12.000 feet derinliğindeki suya battı.)

Adriana’nın hayatta kalan yaklaşık 100 kişinin çoğuna veya tamamına Yunan makamları tarafından değil, tehlike çağrısına cevap veren özel bir yat yardım etti. Hayatta kalanlar arasında 47 Suriyeli, 43 Mısırlı, 12 Pakistanlı ve iki Filistinli vardı. Adriana’daki güvertenin üzerinde seyahat ettikleri için hepsi erkekti. Yüzlerce kadın ve çocuk güvertenin altında mahsur kaldı ve gemiyle birlikte aşağı indi.

Avrupa Konseyi İnsan Hakları Komiseri Dunja Mijatović, Dünya Mülteciler Günü’nden bir gün önce, 19 Haziran’da yaptığı açıklamada: “Mültecilere, sığınmacılara ve göçmenlere karşı ciddi insan hakları ihlallerine gösterilen ürkütücü seviyedeki hoşgörü beni hayrete düşürdü. “İnsan hakları ihlalleri raporları… artık o kadar sık ki, halkın bilincine neredeyse hiç kaydedilmemektedirler. (Amy Goodman & Denis Moynihan (Democracy Now)’dan tercüme.)

Ülkemizde durum nedir?

Göçmen sığınmacı ve mülteci konusunda İçişleri Bakanlığı Göç İdaresinin ve yerelde İl Göç İdarelerinin üzerinde çok büyük sorumluluk bulunmaktadır. Uzman personel sayısını son yıllarda sürekli artıran Göç İdaresi özverili personeli ile geri gönderme merkezleri başta olmak üzere sığınmacı kampları ve şehirlerde bulunulun sığınmacı göçmen ve geçici koruma altına alınan milyonlarca insanın sorunlarını çözmek için canla başla mücadele etmektedir.

Çatışma, şiddet ve zulüm sebebiyle zorla yerinden edilen kişilerin sayısı küresel çapta rekor düzeylere ulaşırken; Türkiye dünyada en fazla sayıda mülteciye ev sahipliği yapan ülke olmayı sürdürmüştür. Türkiye, yaklaşık 3,5 milyon kayıtlı Suriyeli mültecinin yanı sıra 320.000 kadar diğer uyruklardan UNHCR’nin ilgi alanına giren kişiye de ev sahipliği yapmaktadır.   

Coğrafi sınırlandırmayı sürdürerek ve bu bağlamda Avrupa dışında gerçekleşen olaylardan dolayı Türkiye’ye gelmiş mülteciler için üçüncü ülkeye yerleştirmeyi en çok tercih edilen çözüm olarak koruyarak; 1951 Sözleşmesi ve 1967 Protokolü’ne taraftır. Türkiye, uluslararası standartlara uygun etkin bir ulusal sığınma sistemi inşa edebilmek için yasal ve kurumsal reformlar gerçekleştirmektedir. 2013 Nisan ayında, Türkiye’nin ilk sığınma kanunu olan Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu, Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından uygun bulunmuş ve 11 Nisan 2014’te yürürlüğe girmiştir. Kanun, Türkiye’nin ulusal sığınma sisteminin temel dayanaklarını ortaya koyup; politika oluşturma ve Türkiye’deki tüm yabancılara ilişkin işlemlerden sorumlu olan başlıca kurum olarak Göç İdaresi Başkanlığı’nı kurmuştur. Türkiye aynı zamanda, Türkiye’de geçici koruma sağlanan kişilerin hakları, yükümlülükleri ve bu kişilere ilişkin prosedürleri ortaya koyan Geçici Koruma Yönetmeliği’ni 22 Ekim 2014 tarihinde kabul etmiştir. (https://www.unhcr.org/tr/turkiyedeki-multeciler-ve-siginmacilar)

Göç İdaresinin verilerine göre Türkiye’de kayıt altına alınmış geçici koruma statüsündeki Suriyeli sayısı 15 Haziran 2023 tarihi itibarıyla Mayıs ayına göre 29 bin 847 kişi azalarak toplam 3 milyon 351 bin 582 kişi oldu. Buna göre yıl başından bu yana kayıtlı Suriyeli sayısı 162 bin 194 kişi azaldı.

Yaygın kanaat odur ki artık pek çok Avrupa ülkesinde olduğu gibi Göç ve Entegrasyon Bakanlığının kurulmasının zamanı geldi de geçmektedir.  Ülkemizde doğan sığınmacı ve göçmenlerin çocukları 750.000 civarında olmuşken, bu insanlardan gönüllü olarak dönenleri bir yana bırakırsak büyük bir çoğunluğu ülkemizde iş bulmuş eğitim görmekte iken halen savaşın yaşandığı Suriye’ye dönmelerini beklemek safdillik olur. Evet gönüllü olarak dönmeleri için ne gerekiyorsa yapılmalıdır.

Ortadoğu’da savaşı çıkaranlar ve yangına körükle giden batılı güçler maalesef yaşanan göç dalgasının kendilerine hiç bir şekilde zarar vermesini istemiyorlar. Mülteci olarak kabul ettikleri sayılı insanları da seçerek almaktadırlar. Diğer yandan komşumuz NATO ve AB üyesi de olan Yunanistan’ın yukarıda anlattığımız Akdeniz’de Adriana gemisinin batması olayı olmak üzere insan haklarına aykırı biçimde göçmenlerin denizde boğulmalarına sebep vermeleri, geri itmeleri artık Avrupa’nın bu konuda samimi olmadığını göstermiştir. Bu savaşı çıkaran küresel güçler bir taşla birkaç kuş vurmayı hedeflemiş olabilir. Ancak ülkemiz bu durumu fırsata çevirmesini bilecek dirayete ve Devlet aklına sahiptir. Bir an önce Göç ve Entegrasyon Bakanlığı kurulmalı, ülkemizde bulunan sığınmacı ve göçmenlerin iş gücü ve liyakat açısından sağlıklı envanteri çıkartılmalı ülke ekonomisi ve sosyal barışı için fırsata çevrilmesi için adımlar atılmalıdır. Öncelikle toplumsal olayları bahane ederek ülkemize sığınan insanları kışkırtmak isteyen ırkçı ve insanlık dışı davranan gruplar kınanmalı polisiye tedbirler insan haklarına dayalı alınmalıdır. Örneğin Kızılay’da Somalili sığınmacı insanların açtığı dükkan restoran ve kafelere isim değiştirme, tabela boyama, müşterileri alıp götürmek gibi dirayetsiz polisiye tedbirlerle yaklaşan karar alıcılara fırsat verilmemelidir. 

Daha sonra adli olaylara karışan ve ülkemiz aleyhine terör olaylarına bulaşan kişilerin de sınır dışı edileceklerini bilmeleri konusunda uyarılmalı ve sonuç itibariyle kötü örnekler sınırdışı edilmelidir. 

Sonuç olarak çare hepimiz..

Ülke olarak 2013 ten bu yana yoğun biçimde yaşadığımız göç ve göçmen sorunları bir hakikattir. Çatışma, şiddet ve zulüm sebebiyle zorla yerinden edilen kişilerin sayısı küresel çapta rekor düzeylere ulaşırken; Türkiye dünyada en fazla sayıda mülteciye ev sahipliği yapan ülke olmayı sürdürmüştür. Ne var ki her geçen gün olumsuz hadiselerin yaşanması için şer güçlerin canla başla çalıştığı, Yunanistan gibi batı medeniyetinin beşiği diye kabul edilen bir ülkenin yaptığı insan hakları ihlalleri bize pek çok şeyi de öğretmiş olmalıdır. Göç, sığınmacı ve mültecilerin durumu hatta insan ticareti konusu bir bütün olarak ele alınması halinde ülkemiz bu badireden selametle çıkacak ve vereceğimiz imtihan kâğıdı ile başarılı olmamız halinde ikinci 100 yılında, güçlü bir Türkiye yüzyılı için bu durumu bir fırsata çevirme imkânı yakalanmış olacaktır. Mülteci, sığınmacı ve göçmenler insan olmaları hasebiyle onları ötekileştirmeden insan haklarının korunması hepimizin sorumluluğundadır. Çünkü insan hakları bir yönü ile ötekinin hakkıdır. 

Ailenin korunması sempozyum bildirisi PDF

Öne çıkan

Haber linki https://m.yeniakit.com.tr/kart/haber/tihek-sempozyumu-sonuc-bildirisi-yayinlandi-aile-korunmazsa-toplum-coker-758658.html

https://www.tihek.gov.tr/kategori/pages/Ailenin-Korunmasi-Hakki-Bildiriler-Kitabi

2 uluslararası ailenin korunması sempozyum bildirisi PDF

Ailenin Korunması Hakkı Bildiriler Kitabı.  Aile, toplumun en temel yapı birimi olup sağlıklı ve müreffeh bir toplum, ancak ailenin korunması ve aileye sahip çıkılması ölçüsünde mümkün olacaktır. Ailenin korunması evrensel bir insan hakkı olup bireylerin yanında toplum ve devlet de aileyi korumakla yükümlüdür. Bu nedenle, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi ve Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi “Aile, toplumun, doğal ve temel unsurudur, toplum ve devlet tarafından korunma hakkına sahiptir’’ hükmünü haizdir. 1982 Anayasası da aileyi Türk toplumunun temeli olarak saymış ve eşler arası eşitlik ilkesine dayandırmıştır. Anayasamız, Devlete, ailenin huzur ve refahı ile özellikle ananın ve çocukların korunması ve aile planlamasının öğretimi ile uygulanmasını sağlamak için gerekli tedbirleri alma ve teşkilatları kurma görevleri yüklemiştir. Bu bağlamda, herkes, ailenin korunmasını toplumu oluşturan tüm kişi, kurum ve kuruluşlar ile Devletten isteme hakkına sahiptir.

Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu, toplumumuzun doğal ve temel unsuru olan aile kurumunu insan haklarının korunup geliştirilmesi açısından önemsemektedir. Bu bağlamda, 29-30 Nisan 2019 tarihleri arasında Ankara’da “Ailenin Korunması Hakkı” temalı “II. Uluslararası İnsan Hakları Sempozyumu” nu düzenlemiştir.

Sempozyuma 16 farklı ülkeden akademisyen ve yazarlar ile sivil toplum, kamu kuruluşu ve uluslararası örgütlerden temsilciler katılmıştır. Sempozyumda katılımcılar tarafından sunulan tebliğler ile aile kurumunun önemi ve günümüzde karşı karşıya kaldığı sorunlar insan hakları bağlamında tartışılmış ve çözüme yönelik öneriler dile getirilmiştir.

Sempozyum bildirileri ışığında dile getirilen tüm görüş ve tartışmalar, “II. Uluslararası İnsan Hakları Sempozyumu Ailenin Korunması Hakkı Bildiriler Kitabı” ismi ile bir araya getirilerek kitaplaştırılmıştır. Basılan kitabımızın elektronik baskısı web sitesinde yayınlanmıştır.

Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumunca yayımlanan eserle, farklı disiplinlerden farklı bakış açılarına sahip dünyanın dört bir yanından değerli katılımcıların katkılarıyla, “ailenin korunması hakkı” nın literatürde öne çıkmasına, insan hakları bağlamında hak bilincinin yerleşmesine ve daha sağlıklı bir topluma ulaşma amaçlanmıştır.

Kitap, her birinin altında pek çok alt başlığın yer aldığı şu on bir ana başlıktan oluşmaktadır:

“Sürdürülebilir Kalkınma ve Ailenin Korunması, Uluslararası Belgelerde Ailenin Korunması Hakkı, Aile ve Din, Toplum, Göç ve Aile, Ailenin Korunmasında Aktörlerin Rolü ve Ödevi, Aile Hukukunda Tahkim ve Arabuluculuk Müessesi, Ailenin Korunmasında Farklı Yaklaşımlar,  Ailenin Korunması ve Farklı Ülkelerdeki Uygulamalar, Ailenin Şiddetten Korunması ve Devletin Müdahalesi, Ailede Çocuğun Korunması, Ailenin Korunması ve Boşanma”.

Yayınımızın hayırlara vesile olması temennisi ile. https://www.tihek.gov.tr/kategori/pages/Ailenin-Korunmasi-Hakki-Bildiriler-Kitabi

Ekin ve Nesil Derneği 5199 Sayılı Hayvanları Koruma Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifini Değerlendirme Raporu

5199 Sayılı Hayvanları Koruma Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifini Değerlendirme Raporu
Son zamanlarda sıkça gündeme gelen ve Meclis te görüşülmesi beklenen 5199 Sayılı Hayvanları Koruma Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifindeki yanlışlıklara ve ilerde ortaya çıkabilecek telafisi çok zor ve sakıncalı durumlara dikkatinizi çekmek amacıyla bir rapor hazırlanmıstır.

5199 Sayılı Hayvanları Koruma Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifini Değerlendirme Raporu

Ekin ve Nesil Derneği olarak, yaptığımız araştırmalar, kamuoyunun yaklaşımı, hukukçu, ziraat mühendisi ve eğitimcilerden aldığımız görüşler neticesinde, Kanun Tasarısının hayvan ve insan ilişkisine ilişkin tanımlar, öneriler ile metin bölümlerinde, insanın ve hayvanın doğasına aykırı yaklaşımlar tespit edilmiştir.

Özetle; Kanun Tasarısının genel gerekçesi, 1 inci, 2 nci, 5 inci maddeleri ve bu maddelerin gerekçelerinde düzenlenen ve tasarının tümüne hakim olan yaklaşım ile hayvanların insanlar gibi bizatihi bağımsız, hak sahibi varlıklar olarak tanımlanması insan ve hayvan fıtratı ile bağdaşmayan bir yaklaşım olarak değerlendirilmektedir. Şöyleki;

Son zamanlarda basında öne çıkarılan bazı hayvanlara karşı yapılan eziyet ve kötü muamelelerin önlenmesi amacıyla kamuoyunda bir kanun çıkarılması isteğinin güç kazandığı görülmektedir.
Öncelikle, insanın fıtratında ve toplum genelinde zaten var olan hayvanları sevme ve korumaya yönelik merhamet ve şefkat duygularının güçlendirilmesi ve gelecek nesillere aktarılması için gerekli tedbirlerin alınması gerektiğini düşünüyoruz.
Hayvanlara eziyet edilmesinin, aç ve susuz bırakılmasının, çirkin muamele edilmesi ve canice öldürülmesinin önlenmesi amacıyla var olan cezai düzenlemelerin gözden geçirilerek caydırıcı cezai müeyyideler ve tedbirler getirilmesi çalışmalarını destekliyoruz.
Kanun Teklifinin Adı “Hayvanların Korunması Kanunu Olarak Kalmalıdır.”
“Hayvan Hakları” kavramı hayvanların emanet olarak kabul edilip korunması yerine, insanlarla yarışan  haklarının olduğunun kabul edilmesi iddialarını getirebilir. Toplum hayatını olumsuz etkileyeceğini, insan hayatı için ciddi tehlike oluşturan var olan durumu daha da ağırlaştıracağını, karışıklıklar oluşturacağını ve kargaşaya yol açacağını öngörmekteyiz.
Sorumluluk yüklenemeyen hayvanların insanların da üstünde bir mertebeye çıkarılmasının, hayvan haklarını koruma derneklerinin yaptıkları lobi faaliyetleri sonrasında yasalaştırılması düşünülen tasarının uygulamada problemlere yol açacağı kanaatindeyiz.
Kanun Teklifinde yeni getirilen suçlar ve cezalarda suçun açıklıkla tanımlanmamış ve muğlak olması, adli kurumların zaten var olan yoğunluğunu daha da artıracak, sistemin tıkanmasına sebep olacaktır.
Başıboş hayvanlar, bakımı yapıldıktan sonra yeniden alındığı yere bırakılmamalı, kontrol altına alınmalıdır.
“Hayvan Hakları” kavramı, hayvan kaynaklı ürün tüketiminin aleyhindeki akımlara güç verecek, insanların temel gıda kaynağı olan hayvansal gıdaların tüketilmesinin engellenmesi ile insanların yetersiz ve dengesiz beslenme trendleri hız kazanacak, çocukların sağlıklı gelişimi ile gelecek nesillerin ve toplumun sağlığı riske girecektir.
Kurban kesme ibadetinin yerine getirilmesine karşı çıkılmasına dayanak oluşturacak, dini inanç sahiplerinin hayvan düşmanı, hayvanfobik gibi suni üretilen kavramlarla yaftalanmalarına yol açılmış olacaktır.
İnsanların yararlanması için yaratılmış hayvanları insanın eşiti ya da  efendisi konumuna yükselten aşırı ve dengesiz düşüncelerden endişe edilmektedir.
Türkiye’de satış yapan köpek maması firmalarından komisyon alan hayvan dernekleri, belediye personeli ve devlet memurlarının bulunduğu bilgisi düşündürücüdür.
Sokaklarda başıboş dolaşan hayvanların kısırlaştırma yolu ile kontrol altına alınmasını destekliyoruz.
İlişikte gönderdiğimiz haber örneklerinde de görüleceği üzere, sokaklarda başıboş dolaşan köpeklerin, küçük büyük demeden birçok insanın canına ve malına zarar verdiğini, kitle iletişim araçları ve sosyal medyadan sürekli olarak izlemekteyiz. Başıboş sokak köpeği korkusundan sokağa çıkamayan çocuklarımız bulunmaktadır. ABD ve gelişmiş Avrupa ülkelerinde hiç bir hayvanın sokaklarda başıboş bırakılmadığı, Hindistan gibi hayvanı kutsayan ülkelerde sokaklarda hayvanların dolaştığı malumdur.
Başıboş hayvanlar trafik kazalarını ve buna bağlı olarak mal ve can kaybını artırmaktadır. Sokaklara sahipsiz köpek bırakılması, kontrolsüz bir şekilde beslenmesi çevre kirliliğine de sebep olmaktadır. https://ekinvenesil.org/wp-content/uploads/2021/06/HayvanlariKorumaKanunuRp.pdf

Karbon Ayak İzi Aldatmacası

KARBON AYAK İZİ başladı…
Di̇kkatli̇ ve uyanık olun…
Sakın kabul etmeyi̇n…

İzmi̇rde telefonlarda form doldurtuyorlar… Kaç ki̇lo et veya sebze yi̇yorsun di̇ye sorular soruluyor… Ayrıca kaç kez dışarı çıkıyorsun, alışveri̇ş yapıyorsun…

Yani̇ bi̇r günde ne yaşıyorsan, neler yapıyorsan, kaç kez tuvalete gi̇ri̇yorsan, hepsi̇ karbon ayak i̇zi̇ oluyor…

Çamaşır dahi̇ i̇stedi̇ği̇ni̇z gi̇bi̇ yıkayamayacaksınız…
Hatta ormana ya da tati̇le veya sokağa dahi̇ ayak basamayacaksınız…

Karbon ayak i̇zi̇ budur…
Bi̇lmeyen öğrensi̇n…

Semra Sima

…………….. BANKASI MÜDÜRLÜĞÜ’NE

Konu: Günlük faaliyetlerime ilişkin “Karbon Ayak İzi, Ekolojik Durum Kontrolü, Sürdürülebilir Step uygulaması” ve benzeri uygulamalara ilişkin reddimizdir.

Müşterisi olduğum kurumunuzun tarafımca yapılan kişisel harcamalara ve faaliyetlere ilişkin “Ekolojik Durumum” alanı kapsamında ‘Karbon Ayak İzi’ hesaplamasının yapılmak istendiğini görmekteyim. Açık rızaya bakılmaksızın bu dayatmanın yapılması Kişiler Verileri Koruma Kanunu’nu ihlal etmektedir. “Sera gazı emisyonlarının azaltılması’ adı altında uygulamaya konulan ‘Karbon Ayak İzi’ hesaplanması özel yaşama müdahale durumu taşımaktadır. Bankanızın veya bankaların müşterilerinin günlük karbon ayak izi hesaplaması bankacılık faaliyetleriyle ve müşteri hizmetleriyle bağdaşmamaktadır. ‘Anayasa’nın 13. Maddesi’nde; “Temel Hak ve Özgürlükler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.” hükmünde açıkca belirtildiği üzere temel hak ve özgürlüklerin keyfi uygulamalarla kısıtlanamayacağı ve engellenemeyeceği vurgulanmıştır. Anayasa’nın 20. Maddesi’nin 3. Fıkrasında kişisel verilerin ancak kanunda öngörülen hallerde veya kişinin açık rızasıyla işlenebileceği hüküm altına alınmıştır. Bu kapsamda ‘Kişisel Verileri Koruma Kanunu’nun:

6698 SAYILI KANUNUN 5. MADDESİ’NİN 1. FIKRASINDA: “Kişisel veriler ilgili kişinin açık rızası olmaksızın işlenemez” 6698 SAYILI KANUNUN 6. MADDESİ’NİN 2. FIKRASINDA: “Özel nitelikli kişisel verilerin müşterinin açık rızası olmaksızın işlenmesi yasaktır.” 6698 SAYILI KANUNUN 8. MADDESİ’NİN 1. FIKRASINDA: “Kişisel veriler ilgili kişinin

açık rızası olmaksızın aktarılamaz.” 6698 SAYILI KANUNUN 9. MADDESİ’NİN 1. FIKRASINDA: “Kişisel veriler, ilgili kişinin

açık rızası olmaksızın yurt dışına, yurt içine aktarılamaz.”

Müşteri sırrı niteliğindeki bilgilerin Kişisel Verileri Korunması kanunu 73. Maddesi

müşterinin açık rızası alınsa dahi müşteriden gelen bir talep ya da talimat olmaksızın yurt

içindeki ve yurt dışındaki üçüncü kişilerle paylaşılamayacağı ve aktarılamayacağı net olarak

ifade edilmiştir. Açık rıza: AY md. 20 ve 6698 sayılı KVKK’nın 5/1, 6/2, 8/1, 9/2. maddesine

göre “Kişisel veriler, ancak kanunda öngörülen hallerde ya da kişinin açık rızasıyla işlenebilir.”

denilmektedir. Avrupa Birliği Genel Koruma Tüzüğü (GDPR) 4, 5 ve 7. Maddeleri ve Bankacılık

Kanunu’nun 73. Maddelerinde de belirtildiği üzere; “Müşteri sırrı niteliğindeki bilgilerin istenmesi,

talep edilmesi ve aktarılması” suç teşkil etmektedir. AİHS’ye göre de; “Kişilerin mahremiyeti

güvence altına alınarak özel ve aile hayatına saygı hakkı” koruma kapsamında yer almaktadır.

İSTEM VE SONUÇ: Yukarıda belirtilen haklar, yasal maddeler ve gerekçeler kapsamında

“Karbon Ayak İzi, Ekolojik Durum Kontrolü, Sürdürülebilir Step Uygulaması” ve benzeri dayatmaların istenmesine, verilerin toplanıp işlenmesine, kişi ya da kişilerle paylaşılmasına, kurum ya da kurumlara aktarılmasına asla açık rızam ve onayım kesinlikle yoktur. Faaliyet, harcama ve özel yaşamıma ilişkin tarafıma yapılacak baskı, şantaj, dayatma ve tehdit içeren davranışları kabul etmediğimi, dayatılacak her türlü baskı karşısında yasal yollara başvuracağımı karbon ayak izi ve benzeri uygulamaları reddettiğimi önemle beyan eder, israr edilmesi halinde de tüm yasal haklarımı kullanacağımı ihtaren bildiririm. Saygılarımla………………/2023

ADI SOYADI İMZA:

Gençlere Kore tuzağı

Gençlere Kore tuzağı
HALİME KİRAZLI 16 ARALIK 2019

Son yılların en çok izlenen dizileri, en popüler müzik grupları Güney Kore’den çıkıyor. İster dizi, isterse de müzik çalışmaları Türk gençlerini etkisi altına almış durumda. Aile kavramının oldukça hırpalandığı günümüz dünyasında gençlerin sığınağı olan bu faaliyetler, İmam hatip liseli (İHL) gençlerin bile etkilemeye başladı.

Korelilerin, dil eğitimi adı altında dindar aile çocuklarıyla, boşluğa düşmüş gençleri devşirmesi çok üzücü. İşin en acıklı yönü ise gençleri bu müzik ve dizilerin bataklığına ailelerin yönlendirmiş olması. Çünkü dünya telaşına dalıp ailesini unutan pek çok ebeveyn çocuklarını bu dizi ve müziklere kendi elleriyle teslim ediyor. Dahası, K-POP yüzünden birçok genç, evlenmemeyi düşünür hale geldi.

Kısacası Müslüman Türk çocukları K-Pop yani Kore Pop’u adı verilen müzikler ve dizilerin bombardımanı altında yok oluyor. Konu biraz deşilince karşımıza FETÖ de çıkıyor. Tehlikeyi fark eden ise bir avuç insan. Bu isimlerden ilki Prof. Dr. Muhiddin Okumuşlar, diğeri ise USMED Başkanı Said Ercan.

Biz de Necmettin Erbakan Üniversitesi Felsefe ve Din Bilimleri Bölümü Din Eğitimi Ana Bilim Dalından Fatma Özturhan’ın hazırladığı yüksek lisans tezini merkeze alarak konunun iki mütehassısının görüşlerine başvurduk. Batıdan gelen tehlikeye karşı kısmen dirençli olan bağışıklık sistemimizin doğuya karşı son derece zayıf olduğu gerçeğiyle karşılaştık.

Uzun yıllar ülkemiz televizyonlarında yayınlanan, büyük bir hayran kitlesine sahip Kore dizileri, 2010’lu yılların en popüler içerikleriydi. Son yıllarda bu dizilerin uzun süreli olması ve diğer meşhur dizilere oranla daha yavaş ilerlemesi hayran kitlesini daraltsa da bitirmeye yetmedi. İçerikleri dolayısıyla muhafazakâr kesimin daha çok tercih ettiği Kore dizileri, yerini Kore müziklerine bırakmaya başladı. Son yılların yükselen türü K-Pop, sanatçılarının intiharlarıyla anılırken, Necmettin Erbakan Üniversitesinde yapılan bir yüksek lisans tezi Kore dizi ve müzikleriyle özellikle imam hatip lisesi öğrencileri üzerinden yürütülen misyonerlik faaliyetlerini derinlemesine araştırdı.

Necmettin Erbakan Üniversitesi Felsefe ve Din Bilimleri bölümü Din Eğitimi Ana Bilim Dalından Fatma Özturhan’ın hazırladığı yüksek lisans tezinde odak, imam hatip lisesindeki kız öğrencilerin “Kore özentiliği.” İmam hatip lisesi ve Kore fanı olan kız öğrencilerle yapılan görüşmeler sonucunda hazırlanan tezde, ilginç tespitler var. Anlaşılmadığını düşünen öğrenciler aynı zamanda daha ahlaki bulduğu için bu kültürün içeriklerini tercih ediyor. Fanlar, Kore dizilerini izleme nedeni olarak, içeriklerin “cinsellikten uzak” ve “aile bireyleriyle beraber izlenecek türden” olmasını gösteriyor.